بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 683 -
Kavram no 104
Ahlâkî Kavramlar 20
Haramlar 14
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
• İstikbâr; Anlam ve Mâhiyeti
• İstikbâr Duygusu
• Müstekbir
• Müstekbirlerin İlki İblistir
• Müstekbir Tipler
• Müstaz’af
• Müstekbir ve Müstez’af İlişkisi
• Müstaz’af İnsan Grupları
• Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
• İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
• İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve Mü’minler
"Ve o zaman meleklere (ve cinlere): "Âdem'e secde edin!" dedik, İblis hâriç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve istikbâr etti (büyüklük tasladı, kibrine yediremedi), kâfirlerden oldu." 2617
İstikbâr; Anlam ve Mâhiyeti
"İstikbâr", kibir, kökünden türeyen bir kavramdır. ‘İstikbâr’ sözlükte büyüklenme, kendini büyük görme, böbürlenme, insanları küçük görme anlamlarına gelir. Kavram olarak istikbâr; Allah’a karşı kendini yeterli görerek isyan etme; Allah’ın hâkimiyetini reddetme, insanlara karşı kibirlenerek onlar üzerinde zorla egemenlik kurma anlayışıdır. Bir başka deyişle ‘istikbâr’; kendini büyük görerek inatçı bir şekilde hakk’ı kabul etmekten çekinmektir. Kur'an-ı Kerim'de isim ve fiil halinde 48 yerde geçer. Karşıtı olan istiz'âf ve müstaz'af kelimeleri ise 13 yerde geçmektedir.
Kibir, tekebbür ve istikbâr birbirine yakın anlamlara sahiptir. Bu kelimeler, ‘büyük olma’ anlamına gelen ‘kebüra’ kökünden türemiştir. Aynı kökten türeyen bütün kelimelerde büyüklük veya büyüklenme ile ilgili anlamlar vardır.
Kebir: Büyük,
Kebîra: Büyük şey, çoğulu ‘kebâir’,
Ekber: Daha büyük, en büyük,
Tekbîr, Allahu Ekber/Allah en büyüktür demek,
Kibriyâ: Büyüklük, yücelik, ululuk; ki yalnızca Allah’a isnad edilir, Allah’tan
2617] 2/Bakara, 34
- 684 -
KUR’AN KAVRAMLARI
başka hiç kimseye bu sıfat verilemez,
Tekebbür: Büyüklenme, kibirlenme,
Mütekebbir: Kendini halkın en efdali, en üstünü sayan, kendinden başka hak tanımayan anlamındadır. Bu sıfat da yalnızca Allaha mahsustur. Çünkü bütün faziletler O’na aittir, bütün güç ve kuvvet O’nun elindedir.
Müstekbir ise; büyüklenen, kibirlenen, kendini üstün gören demektir.
İlk müstekbir, yani ilk büyüklük taslayan İblis’tir. O, Allah’ın secde emri karşısında kibirlendi ve secde etmekten yüz çevirdi.2618
"Bir zamanlar Biz, meleklere (ve cinlere) 'Âdem'e secde edin' dedik. İblis hâriç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve istikbârda bulundu/büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu." 2619
"Âyetlerimizi yalanlayıp, onların karşısında istikbâra/büyüklenmeye kapılanlar, işte onlar ateş halkıdır."2620
"Küfredenlere gelince; Âyetlerimiz size okunuyordu da, siz istikbârda bulunup (karşılarında büyüklenip yüz çevirerek) mücrim bir topluluk oldunuz, değil mi?" 2621
"Ne zaman canınızın istemediği şeyleri söyleyen bir rasül gelmişse ona karşı istkikbârda bulundunuz/büyüklük tasladınız." 2622
İstikbâr Duygusu
‘İstikbâr duygusu’, büyüklük kuruntusudur. İstikbâr edenlerin hiç biri aslında büyük değillerdir. Onları büyük ve yüce yapacak bir özellikleri de yoktur. Ancak onlar, kendilerinin büyük olduğu kuruntusu içerisindedirler. Allah (c.c.) şeytana soruyor: “Sen büyüklük mü taslıyorsun (istikbâr mı ediyorsun) yoksa gerçekten sen üstün olanlardan mısın?”2623 Demek ki şeytanın yücelikle bir ilgisi yok. O kendinde bir üstünlük gördü, büyüklendi ve Rabbinin emrini dinlemedi.
Bazı insanlar ellerindeki güçlerle, dünyalıklarla veya saltanatla (devlet gücüyle) kendilerini üstün görürler. Allah karşısında kul olduklarını unuturlar da kendilerini Allah’tan müstağni sayarlar (O’na ihtiyaç duymazlar). Bunların bir kısmı, Âhirete inansa bile, yine kendilerinin kurtulacağını düşünürler. Çünkü onlar, ellerinde her çeşit güç ve imkân var zannederler. Bir kısmı da Âhireti inkâr ederler. Hayatın yalnızca bu dünya yaşantısı olduğunu kabul ederler. Sahip oldukları mal, çocuklar ve iktidarla üstünlük taslarlar. Bu dünyalık ve güçle insanlara hükmetmeye, onları kullanmaya, onları köleleştirmeye çalışırlar. İsteklerine kavuşmak için zorbalığa ve zulme başvururlar. Böylece haddi aşarak bağy (azgınlık) ederler. Arzularını gerçekleştirmek yolunda hiç bir yasak ve günah tanımazlar. İşlerine ve hayatlarına kendi ‘hevâ’larına göre yön vererek ilâhlığa soyunurlar. İnsanları yönlendirmek ve kullanmak isteyerek Rabliğe yeltenirler.
2618] 2/Bakara, 34
2619] 2/Bakara, 34
2620] 7/A'râf, 36
2621] 45/Câsiye, 31
2622] 2/Bakara, 87
2623] 38/Sâd, 75
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 685 -
Böyle kimselere Allah’ın âyetleri hatırlatıldığı zaman ‘bunlar da neymiş’ der, alay eder ve aldırmazlar. Peygamberleri ve onların yolunu izleyenleri dinlemezler. Allah’ın huzurunda secde yapmayı kibirlerine yediremezler, ibâdet onların nefislerine çok ağır gelir. Allah’ın hükümleri ve ilkeleri karşısında çok inatçıdırlar. Onlar aslında hem hasta ruhlu insanlardır, hem de zayıf karakterlidirler. Ancak zayıflıklarını haksız yere kibirlenerek kapatmaya çalışırlar.
Allah’ın âyetlerine karşı çıkışın temelinde yatan sebep gerçekten ‘istikbâr’ duygusudur. Aynı duygu; Allah önünde ibâdet etmekten de hoşlanmaz. Diğer insanları küçümsemek, onlara tepeden bakmak, onlardan tiksinmek, onlara hakeret etmek ve onları çeşitli tuzaklarla kullanmak niyetinin arkasında da istikbâr anlayışı vardır.
Yeryüzünde zulme sebep olan, orasını ifsâd eden ve zayıfları ezen kimseler de yine bu istikbâr duygusuna sahip olanlar ve bu yüzden taşkınlık yapanlardır.2624 İstikbâr sahibi müstekbirler, insanlara karşı ‘bağy’ işlerler. Onlara karşı böbürlenip haksızlıkta bulunurlar, onlara hükmetmeye kalkışırlar. İstikbâr sahiplerinin tipik özelliklerinden biri de kendi ‘hevâ’larına uymalarıdır. Onlar, kendilerini güçlü ve üstün gördükleri için ilâhî yasaları tanımazlar ve akıllarına estiği gibi hareket ederler. İnsanlara kötülük yapmak için başvurulan çeşitli hile ve kurnazlıkların arkasında istikbâr vardır.2625 Yeryüzünü zulüm ve kahırla dolduran ve kitleleri ezen ordular da istikbâr ordularıdır.2626
İstikbâr duygusu/müstekbirlik, inkârcıların özelliğidir.2627 Dünyada Allah’a ve O’nun âyetlerine karşı istikbâr edenler için alçaltıcı bir azap vardır.2628 Allah’ın âyetlerine karşı istikbâr edenlere göğün kapıları açılmayacak, onlar deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar Cennet’e giremeyecektir. Onlar için Cehennem’de ateşten yataklar hazırlanmıştır.2629 Allah’a karşı ibâdet etmeye istikbâr duygusu yüzünden yanaşmayanların sonları da cehennem olacaktır. 2630
Kullara yakışan, Rablerinin huzurunda ‘kul’ olarak haddini bilmek, bulunduğu konumu doğru tesbit etmektir. Allah’ı tek rab olarak bilip verdiği nimetlere şükretmektir. Güçsüz, zayıf, yaşamak için başkasına muhtaç ve nihâyet ölümlü olan insanın kibirlenmeye, iblis gibi Allah’a isyan edip karşı gelmeye hakkı yoktur. İstikbâr edenler büyük bir haksızlık içerisindedirler. Bu nedenle Allah (c.c.) kesinlikle istikbâr edenleri sevmez. 2631
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah (c.c.) şöyle diyor: ‘Büyüklük (kibriya) elbisem, azamet (ululuk) da gömleğim (gibidir). Kim bu iki şeyde benimle yarışırsa onu Cehennem’e atarım’.” 2632
2624] 28/Kasas, 39
2625] Bk. 35/Fâtır, 43; 31/Lokman, 7; 63/Münâfıkûn, 5
2626] Bk. 28/Kasas, 39; 25/Furkan, 21
2627] 7/A’raf, 36, 75-76; 28/Kasas, 76-77
2628] 46/Ahkaf, 20; 40/Mü'min, 60
2629] 7/A’râf, 40-41
2630] 40/Mü'min, 60
2631] 16/Nahl, 23
2632] Ebû Dâvud, Libas 29, Hadis no: 4090, 4/59. Bir benzeri için Bk. Müslim, Birr ve Sıla 136, Hadis no: 2620, 4/2023; Ibn Mâce, Zühd 16, Hadis no: 4174, 2/1397; Ahmed bin Hanbel, 2/248, 376, 414, 444
- 686 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Kur’an-ı Kerim’de istikbârın tipik örneği Firavun’dur. O kendini büyük, güçlü ve yıkılmaz saltanat sahibi görerek ilâhlığa kalkıştı, Hz. Musa’nın davetinden yüz çevirdi. Hz. Musa’nın çağrısına uyarak Allah’ın önünde secde etmeyi gururuna yediremedi. Allah’ın hükmüne uymaya tenezzül etmedi.
Günümüzde büyüklük taslamanın (istikbârın) yansımalarını her yerde görmek mümkün. Zenginler, makam sahipleri, koca koca şirketleri ve fabrikaları olanlar, sistemler, devlet düzenleri, uluslararası kuruluşlar, devlet yöneticileri, sultanlar, krallar, şöhrete ulaşanlar ve daha niceleri ‘istikbâr’ ediyorlar. Allah’a ve O’nun koyduğu ölçülere karşı çirkin bir başkaldırı ve büyüklük duygusu içerisinde kendilerine ve diğer insanlara zulmediyorlar.2633
Müstekbir
Yeryüzünde haksız yere istikbâr edenlere (büyüklük taslayanlara) müstekbir adı verilir. Bunlar, kendilerinde bir üstünlük olmadığı halde büyüklük duygusuna kapılıp, doğru yoldan çıkan kimselerdir. Zayıf karakterlidirler, ama bu yönlerini insanlara karşı böbürlenerek gidermeye çalışırlar.
Esasen Allah ‘ekber/en büyük’ olduğu için büyüklük hakkı da O’nundur. ‘Kibriyâ/büyüklük’ sıfatına sahip olan sadece O’dur.2634 Ancak, bazı insanlar bu gerçeği görmek istemezler. Ellerinde dünya malı, biraz güç ve kuvvet vardır, belki de iktidar makamındadırlar. Onlar, bu tür şeylere aldanarak büyüklük duygusuna düşerler. ‘Biz her şeye sahibiz’ anlayışı taşırlar. Sahip oldukları şeylerin kendilerine yettiğini, Allah’a muhtaç olmadıklarını, her şeye güç yetirebileceklerini varsayarlar. Bu duygular yüzünden yeryüzünde haddi aşarlar, başkalarına hükmetmeye ve onları kullanmaya yeltenirler. Kimileri ilâhlığa soyunur, rablik taslamaya başlar. Bu, şüphesiz azgınlığın son noktasıdır.
Müstekbirler, zayıf bırakılmışları (müstez’af olanları) sömürürler. Onların boyun eğmişlikleri üzerine iktidarlarını sürdürürler. Onların emeği ve kanı üzerine saraylar yaparlar. Onların hizmetleri ve kölelikleri sayesinde eğlence, zevk ve sefa içinde ömür sürerler. Müstekbirler; zor kullanarak, zulmederek, hile ve tuzaklarla insanlara üstünlük sağlarlar.
Kur’an’da ilginç bir örnek anlatılmaktadır:“Gökte olanlar, yerde olan yürüyenlerden bir kısmı ve melekler Allah’a secde ederler. Onlar asla istikbâr etmezler (büyüklük taslamazlar).”2635 Hâlbuki müstekbirler, Allah’ın âyetlerine karşı kibirlenirler ve onları yalanlarlar.2636 İçlerinde sakladıkları büyüklenme hastalığı yüzünden Allah’a kulluktan, O’na itaat etmekten yüz çevirirler.
Müstekbirlerin İlki İblistir
“Allah, ‘Ey İblis! Iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? İstikbârda mı bulundun (büyüklük mü taslıyorsun) yoksa gerçekten yücelerden mi oldun?’ dedi. İblis, ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.’ dedi.” 2637
2633] H. K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, 317 vd.
2634] 45/Câsiye, 37
2635] 16/Nahl, 49
2636] 7/A’râf, 36
2637] 38/Sâd, 75-76
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 687 -
Yeryüzünde İblis’in yolunu izleyip onun gibi büyüklenmeye kalkıp, Allah’a itaatten yüz çeviren zalimlere Allah, devamlı uyarıcılar (peygamberler) göndermiştir. Peygamberler onları Allah’a davet etmişler, tuttukları yolun yanlış olduğunu anlatmaya çalışmışlardır. Ancak peygamber olarak gönderilen kimselere ilk karşı çıkanlar halk arasında mal ve makam sahibi müstekbirler olmuşlardır. “Bir peygamber size canınızın istemediği bir şeyi getirdiği zaman istikbâr etmediniz mi (büyüklük taslamadınız mı)? Kimini yalanlıyor, kimini öldürüyordunuz.” 2638
Bu müstekbirler, peygamberlerin davetlerini, ellerindeki malları ve makamları koruma için reddediyorlardı. Çünkü sahip oldukları konum, onlara insanları sömürme, onlara hâkim olma imkânını veriyordu. Müstekbirler, Peygamberlerin davetine her yola başvurarak karşı koymaya çalışırlar. Gelen peygamberi ve onun davetini yalanlarlar, peygamberi kendi memleketinden sürerler, kimilerini de öldürmeye kalkışırlar.
İslâmî dâvet, insanlar arasında haksız sınıflaşmayı, sömürüyü, soy sop veya mal ve makam üstünlüğünü, zulmü ve baskıyı yasaklıyor. Adâleti ve insanlar arasında eşitliği getiriyor. Üstünlüğün takvada ve diğer insanlara iyilik yapmada olduğunu bildiriyor. Fakat müstekbirlere göre kendileri ya mal, ya makam, ya güç, ya da soy bakımından en üstündürler. Müstekbirler, mutlak hâkimiyetin Allah’a ait olduğunu kabul etmezler. Onlar Tevhid Kelimesindeki gerçeği reddederler. “Onlara lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka tanrı yoktur)’ denildiğinde şüphesiz istikbâr ederler (büyüklük taslarlar).” 2639
Onlar, insanları ezmek için her yolu caiz görürler. Emirleri altına aldıkları insanları zayıf bırakırlar (müstez’af yaparlar) ve onları istedikleri gibi yönlendirirler2640. Onlar, kendilerinde olan güzel özelliklerden dolayı değil; ellerindeki makam, mal, güç gibi dünyalıklar yüzünden insanlardan üstün oldukları anlayışındadırlar2641. Onlar, kendi otoritelerine, düzenlerine ve fikirlerine karşı gelen hiç bir kimseden hoşlanmazlar. Kendi düzenlerini yıkacak her çabayı yok etmek için uğraşırlar. Onlar, Allah’ın peygamberlerle gönderdiği dine inanmamak için her türlü bahaneyi bulurlar, imanı ve iman edenleri küçümserler. 2642
Müstekbirlik; zulüm, bağy ve tuğyan sonunda ortaya çıkan bir vahşettir. Her müstekbir, haksız yere kibirlenen, gururlanan ve insanlar üzerinde kayıtsız şartsız hüküm sürmek isteyen isyankârdır. “Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri/müstekbirleşenleri, âyetlerimi anlamaktan çevireceğim.”2643 Müstekbirlik, Allah’a ait olan bir yetkiyi ve hakkı kendi kudreti ve iradesi altına almak niyetini hayatına ve davranışlarına dayanak kıldığından ilâhlık dâvâsına kalkışmak demektir. İster bunu açıktan açığa söylesin, isterse söylemesin, istikbâr ilâhlık iddiası demektir. Müstekbirlerin amacı, Allah’ın yerine kendilerinin insanların hayatına hükmetmesidir. Müstekbir bu gayesini gerçekleştirmek için, insan neslini, bitkileri ve hayvanları tüketecek kadar fesadını yaygınlaştırabilir.2644
2638] 2/Bakara, 87
2639] 37/Saffat, 35
2640] 31/Lokman, 6
2641] 41/Fussilet, 15
2642] 46/Ahkaf, 11
2643] 7/A’râf, 146
2644] 28/Kasas, 4
- 688 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Her müstekbir, hem kâfir ve hem de zâlimdir. Şeytan, kibirlendi ve kâfir oldu. Ancak kâfirlikten önce müstekbir oldu.2645 Kâfirliğin yolu istikbârdan geçmektedir. Allah’a karşı baş kaldıran ve Allah’ın kanunlarını beğenmeyen herkes müstekbirdir. 2646
Müstekbirler insanlar arasında sayıca azdırlar. Ancak dünyaya aşırı bağlıkları nedeniyle, Allah’tan çok kendilerinden korkan zayıf, güdülmeye hazır, tepkisiz yığınların boyun eğişlerinden yararlanırlar. Müstekbirler tarafından çeşitli oyunlarla, baskı ve tuzaklarla sindirilen geniş halk kitlelerindeki bu korku, istikbâr edenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Köleliği ve sürünmeyi kader bilen kimseler, başlarına kim gelirse gelsin, ne olursa olsun ses çıkarmazlar. Bulabildikleri küçük dünyalıklar onların sesini kısmaya yeter.
İslâm, bu müstekbir mantığını ve ahlâkını tanıyıp ona düşmemeyi tavsiye ediyor. Ayrıca, yeryüzünde haksız yere istikbâr edip insanları sömüren, onlara baskı uygulayan ve haklarını ellerinden alan müstekbirlere karşı durmayı da öğütlüyor. Bu karşı koyuş ‘Allah adının büyüklüğü- Allahü ekber’ ve Tevhid kelimesindeki şuur ile olabilir.
Müstekbir Tipler
Kur’an, hayalî insan tipleri çizmiyor. Müstekbirler soyut varlıklar değillerdir. Onların bir kısmı tarihte yaşamış, bugün de yeryüzünün her tarafında olabilecek kimselerdir. Müstekbir kafa yapısına ve tavrına sahip sayısız örneği çevrenizde görebilirsiniz. Zenginliğin ve makamların şımarttığı niceleri vardır ki; hem başkalarına zorla tahakküm ederler, hem toplumun huzurunu bozarlar, hem de kendilerini ağırdan satarlar. Herkesin kendi emirleri altında, bütün geçim kaynaklarının kendi kontrollerinde olmasını isterler.
Fertler müstekbir olduğu gibi, düzenler, kavimler, meclisler de müstekbir olabilir. İslâm’ın dışındaki bütün sistemler müstekbir kabul edilir. “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar zâlimlerin ta kendileridir.”2647 Her beşerî ideoloji, Allah’a baş kaldırıp Allan’ın hüküm ve kanunlarını beğenmeme sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunun için komünizm, sosyalizm, kapitalizm ve diğer izmler müstekbirdir.
Bugün bazı ülkelerde yürürlükte olan zulüm düzenleri tipik ‘istikbar’ örneğidir. Zengin ülkelerin kendi aralarında kurdukları birlikler, ürettikleri politikalar dünyayı daha iyi kontrol altında tutma, daha iyi sömürme amacına yönelik değil midir? Birçok uluslararası teşkilat ne işe yaramaktadır? Bu teşkilatlar zulme uğrayanlara yardım etmeyi beceremezken, karar almak üzere bir araya gelemezken; çıkarları sözkonusu olunca dünyayı nasıl da ayağa kaldırıyorlar? ABD’nin ve pek çok batılı ülkenin bu anlamda müstekbir olduğu açıktır.
Bazı ülkelerdeki diktatörlerin, sulta ve despot yönetimlerin kendi halklarına ve ilâhî vahye karşı tutumları; müstekbirlerin karakterlerini göstermektedir. Onlar, kendi saltanatları ve çıkarları için zulümden ve baskı yapmaktan geri durmazlar. Kendi menfaatleri uğruna halklarının haklarına tecavüz ederler. İktidarlarını sürdürebilmek için her yola başvururlar. Allah’ın insanlar için koyduğu
2645] Bk. 2/Bakara, 34
2646] Bk. 45/Câsiye, 8
2647] 5/Mâide, 45
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 689 -
ölçülere kulak asmazlar.
Bütün müstekbirler, Allah’a itaat etmekten, O’nun önünde boyun eğmekten yüz çevirirler. Allah’ın hükümlerini ve âyetlerini dikkate almazlar. Çünkü kendilerini güçlü görürler, büyüklük taslarlar.2648
Kur'an'da şeytanın ve kâfirin önemli bir özelliği olarak anlatılan istikbâr/büyüklük taslamak, çeşitli şekillerde tezâhür edebilir. Bir kişinin ya da grubun, toplumun diğer birey ve kesimlerine karşı kibirlenip gurura kapılmaları ve onlarla ilişkilerini kendi büyüklükleri temelinde sürdürmek istemeleri şeklinde olduğu gibi, toplumun büyük bir kısmının, azınlığa karşı veya Kur'an'da belirtildiği şekliyle peygambere ve müslümanlara karşı büyüklük taslaması ve onları küçük görmeleri şeklinde de tezâhür edebilir. Bir başka büyüklenme biçimi ise, bir toplumun veya devletin, başka bir topluma üstten bakması, kendini efendi, öbürünü hizmetçi görmesidir. Bütün bu özellikler, istikbâr kapsamındadır. Tarih boyunca olduğu gibi, bugün de birçok toplumda her üç istikbâr türünü görmek mümkündür.
İstikbâr psikolojisinde aşırı önyargılılık, tarafgirlik, bencillik, bağnazlık, yeni görüşlere açık olmamak gibi özellikler bulunur. Dolayısıyla, büyüklenen insanın ayırıcı özelliği, onun objektif görüşten uzak durmasıdır. Bu uzaklığın nedeni, kibir ve gururdur. Bu psikolojiyle inanmadıkları içindir ki, Kur'an, kâfirleri müstekbir olarak adlandırmakta2649 ve küfrün kaynağının büyüklenmek olduğunu belirtmektedir.
İstikbâr ve müstekbirin olduğu toplumlarda bir ezenle bir ezilenin olması, yani ezen/sömüren ve ezilen/sömürülen şeklinde iki sınıfın oluşması kaçınılmazdır. Nitekim Kur'an, müstekbirlerden söz ettiğinde, karşıtı olarak müstaz'aflardan da söz eder. Âyetlerde ele alınış biçimiyle Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri, güç, yetenek ve becerileri kendilerinden sayarak başka insanların boyunlarına binen müstekbirlerin diğer insanlara karşı davranışlarına istiz'af (zayıf görme), zayıf görülen insanlara da müstaz'af denmektedir. 2650
Müstekbirler, toplumun zayıf kimselerini ezer, zayıf olmayan kitleleri zayıf bırakmak için onlara ekonomik ve siyasî baskı yaparlar.2651 Peygamberlerin dâvetleri onların kaçışlarını arttırırken2652, müttakîler ve mü’min müstaz’afların imanını arttırmıştır. Müstekbirler, rasüllerin tehditlerini ve uyarmalarını alayla dinlerler2653 ve peygamberlere (ve mü’minlere) “ya dinimize girersiniz, ya da sizi şehirden çıkarırız” derler.2654 Onlar için verilen her ikaz, kendileri için eğlencedir2655. Dâvete kulaklarını tıkar, hiçbir şey duymamış gibi davranırlar. Küfür örtüleri hidâyete ulaşmaları için engel teşkil eder.
Allah’ın azabına aldırış etmeyen bu sömürgen kimselerin yanılgısı, aslında
2648] A.g.e. s. 467 vd.
2649] 16/Nahl, 22-24
2650] Ejder Okumuş, Kur'an'da Toplumsal Çöküş, s. 122-123
2651] 7/A’râf, 75
2652] 71/Nuh, 6
2653] 7/A’râf, 77; 21/Enbiyâ, 2
2654] 7/A’râf, 88
2655] 21/Enbiyâ, 2
- 690 -
KUR’AN KAVRAMLARI
gücü olmayan şeytanın emrini dinlemeleridir.2656 Mücadele saflarında şeytanın tarafını tutması, kendisinin zayıf olduğunun en açık alâmeti iken, mal ve evlât çokluğuyla övünmesi2657, müstekbirlerin paranoyak kimseler olduğunu da düşündürüyor. Onlar hastadırlar, zayıftırlar. Çünkü halkın tevhîdî bilince ulaşmasından korkmaları ve bunun da kendilerinin sonu olduğunu bilmeleri, müstekbirleri gece gündüz hile ve desise kurmaya yöneltmiş ve insanların Allah’a şirk koşmalarını emretmeye başlamışlardır.
Kur’an, müstekbirlerin karakter yapılarını anlatmaktadır ki, her dönemde ve her coğrafyada yaşayan insanlar, mücadelelerinde bir konum belirlesin ve karşılaştıkları sorunları çözebilsin. Kur’an’da anlatılan müstekbir ifadesi, eski dönemlere ait tarihsel bir olgu değil; tüm zamanlar için kullanıbilen bir ifadedir.
Bugün mazlum ve mahrum bırakılmış, ezilmiş ve sömürülmüş halklara zulmeden tâğûtî sistemlerin Kur’an’da anlatılan müstekbir portresinden ne farkı vardır? Kaldı ki, biz müstekbiri asıl bugün tanımlamakla mükellefiz. Yaşadığımız hayat şartlarını tüm acımasızlığıyla ağırlaştıran, fıtratımıza uygun İslâm sisteminin kurulmaması için var gücüyle çalışan, Allah’ın diniyle alay eden düzen ve işbirlikçileri, Kur’anî ifadeyle müstekbirlerden başka bir şey değildir.
Rasüllerin mirasçısı olan mü’minleri sevmemek, onlarla alay edip onları ezmeye ve sömürmeye çalışmak, müstekbir olmanın en açık ifadesidir. Vesvesesini şeytandan alan, halkın üzerinde görünmez bir baskı oluşturan ve gece gündüz kurduğu desiselerle insanları rablerine karşı isyana ve küfre çağıran medya, müstekbirlerin Kur’an’da ifadesini bulan mü’minlerle alay etme misyonunu eksiksiz yerine getiriyor. 2658
Müstaz’af
‘Müstaz’af’, ‘za’af’ kökünden türemiştir. ‘Za’af’, kuvvetli olmanın zıddıdır, zayıf oldu demektir. Za’af sahibi kimseye, yani kuvvetli olmayana ‘za’if’ denilir ki, Türkçede ‘zayıf’ şeklinde söylenmektedir. ‘Za’af’, bedende, nefiste, akılda, düşüncede, bir şeyin nitelik ve niceliğinde olabilir. Kişinin bulunduğu statüde, bilgi ve görüşlerde de olabilir. ‘Müstaz’af’, ‘istaz’afe’ fiilinin fail ismidir. ‘İstiz’af’ sözlükte, zayıf görmek, zayıf bırakmak, zayıf bir hale getirmek, zillete düşürmek (aşağılamak) demektir.
Allah’ın kendilerine verdiği nimetlerle şımaran, kibirlenip ‘müstekbir’ olanlar, bazı insanların boyunlarına binerek onlara karşı zalimce davranırlar, onları aşağı görürler. Onlara hükmedebilmek için onları zayıflatmanın yollarını ararlar. İşte müstekbirler tarafından aşağı görülüp, sömürülmek üzere zayıf bırakılmış kimselere ‘müstez’af’ denilmektedir.
Müstekbir ve Müstez’af Ilişkisi
Müstez’af’ı iyi tanımak için ‘müstekbir’leri iyi bilmek gerekir. Çünkü bu iki kavramın kullanılış yerleri ve durumları birbiriyle ilgilidir. Allah’tan gelen vahyin ve bu vahyi tebliğ eden peygamberlerin karşısına hep ‘müstekbir’ tipli insanlar çıkmışlardır. Onlar, Allah’ın peygamberlerinin davetine uyan müstez’afları aşağı
2656] 14/İbrahim, 22
2657] 41/Fussılet, 15
2658] Eşref Altaş, Haksöz, sayı 44, s. 41
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 691 -
gördüler, onlara zulmettiler ve girdikleri yoldan çevirmeye çalıştılar. Kur’an, İlâhî davete uyanlar ile ona karşı çıkanları ‘müstez’af-müstekbir’ bağlamında değerlendiriyor. Allah (c.c.), kendi davetine uyup kendi doğru yoluna giren ve asla müstekbirlere boyun eğmeyen müstez’afların yanında yer alıyor. Onları yeryüzüne ‘halife’ (imam) yapmakla müjdeliyor. 2659
İslâm’ın ilk dönemlerinde Mekke’de, Hz. Muhammed’in davetine uymaktan başka suçu olmayan fakir ve güçsüz müslümanlar, Kur’an’da haber verilen bu müstez’afların örneklerindendir. Onlar, o günün müstekbirleri olan Mekke devletinin ileri gelenleri tarafından zulme uğruyorlar, işkenceye tabi tutuluyorlar, horlanıp aşağılanıyorlardı. Mekke'li müşrikler, onlara karşı kibirleniyorlar, gücün ve iktidarın kendilerinde olduğunu hesaba katarak, emirleri altındaki insanların neye inanacaklarına dahi karışıyorlar, kendi dinlerinden veya ideolojilerinden çıkanlara zulmedip baskı uyguluyorlardı.
İslâm toplumu dışındaki bütün cahili toplumlarda, baskı uyguluyanlar ile baskı uygulananlar, yani kendilerini her bakımdan üstün sayanlar ile onların halk dediği zayıf bırakılmışlar bulunur. Modern toplumlarda bunu farklı bir biçimde görmekteyiz. Modern toplumlarda zenginler ve fakirler sınıfı, yönetilenler ile yönetenler sınıfı, yüksek tabaka ile alt ve orta tabaka grupları bulunmaktadır. Kendilerini biraz yukarı statüde görenler, Kur’an’ın anlattığı ‘istikbâr’ sınıfına girerler.
Câhiliye toplumlarında güç ve imkânları ellerinde tutanlar diğerlerine karşı üstünlük sağlamaya, onları etkileri altına almaya çalışırlar. Bu güçlüler zamanla ‘istikbâr’ ederler ve insanı gütmek, sömürmek, kullanmak veya istedikleri gibi yönetmek için onları ‘müstez’af’ hale getirirler. Müstez’aflar, müstekbirler tarafından kahır altında tutulan, hor ve zelil yapılan, zayıf bırakılan kimselerdir. Bu zayıf bırakmanın en önemli sebebi müstekbirlerdeki haksız kibir ile insanları istedikleri gibi yönetme arzularıdır. 2660
Dünyanın günümüzdeki yapısı içerisinde, zayıf bırakılmış mustaz’af kitlelerin, kendilerini ezen zorbalara karşı mücadelesi, ancak müstaz’af halkın tevhîdî bilince sahip olmalarıyla mümkün olacaktır. Hak ve bâtılı birbirinden ayıramayan müstaz’aflar, müstekbirlerin hilelerine kurban gidecek2661 ve böylesi müstaz’afların Allah’ın huzurunda şikâyetleri de bir anlam ifade etmeyecektir. 2662
Kur’an’da bize anlatılan müstaz’af–müstekbir mücadelesinin şartlarını bilmemek, bizi bu mücadelede amellerimizi bâtılın pisliğinden uzak tutacak ve amellerimize bâtılın karışmasını önleyecek bir bilinçten mahrum bırakacaktır. Rabbimiz, kitabında nebevî mücadelenin nasıl olması gerektiğini boşuna anlatmamış, bilâkis onları okuyalım, üzerlerinde düşünelim ve günümüz mücadelesine ışık tutalım2663 istemiştir. Tâğûtî sistemleri ayakta tutan kimseler, güçsüzlüklerinden şikâyet eden2664 zâlim müstaz’aflardır.2665 Müstaz’af olan ve fakat müstaz’af ol2659]
7/A’râf, 137
2660] H. K. Ece, a.g.e. 470 vd.
2661] 34/Sebe’, 31-33
2662] 34/Sebe’, 31-33
2663] 22/Hacc, 46; 15/Hıcr, 75; 12/Yusuf, 11
2664] 4/Nisâ, 97
2665] 34/Sebe, 31
- 692 -
KUR’AN KAVRAMLARI
duğunun bilincinde olmayan, müstekbirlerin peşine takılmış, onlardan medet uman2666 kitlelerin dünyada ve âhirette karşılaşacakları çetin azabı hatırlatmak, üzerimize düşen sorumluluktur.
Tâğutun en örgütlü biçimi olan İslâm dışı düzenler, tüm kurum ve kuruluşları ile ordusu, bankası, medyası ve tüm işbirlikçileriyle mü’minlere saldırmakta ve onları çeşitli hile ve desiselerle güçsüz bırakmak istemektedir. Güçsüz bırakılan halkların ve baskı uygulanan insanların tevhîdî mücadele içerisinde var olan safı ise, inkılâpçı-ıslahatçı müstaz’afların yanıdır.
Zâlimlere başkaldırıp inkılapçı bir tavır takınması mümkün olmayan zavallı kadın, çocuk ve ihtiyarları ve aklî kapasitesi düşük olanları, Kur’an, “zavallı müstaz’aflar” olarak bize sunmaktadır. 2667
Bugün yeryüzünün birçok yerinde katledilen, savaşacak silâh ve güce sahip olamamış, duâ etmekten, yardımcı istemekten2668 başka çaresi olmayan insanlar, zulme başkaldıramadıklarından mâzurdurlar. Onların bu feryadlarını görmezlikten gelmek, “yeni dünya düzeni” müstekbirlerinin ve işbirlikçilerinin müstekbir olmalarından kaynaklanmaktadır. Fakat eli silâh tutan ve yardım gücü yerinde olan, başkaldırma gücüne sahip insanların ve düzenlerin ilgisizliği ise, müstekbirlerin zulmüne ortak olmak demektir.
Müstekbirleri uyarmaktan korkan, zâlimlere itaati fitne ve fesad çıkmasın diye sürdüren, zulümlere baş eğmeyi sabır diye tahayyül eden, görevlerini ve özellikle emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münkeri terkeden, güçleri varken başkaldırmayan insanlar ise zâlimdirler. Aslında kendileri de müstaz’af oldukları halde, müstekbirlerle işbirliği yapmaktan çekinmediklerinden dolayı Allah bu gibileri zâlim müstaz’aflar diye nitelemektedir. Zâlim müstaz’aflar, istikbâr düzenini ayakta tutanlardır. Firavun, kendisinden ve mele’sinden güçlü binlerce köleyi ve halk kitlesini nasıl idare etmektedir. Onlara piramit adı verilen ve bir mezardan/anıtkabirden başka bir şey olmayan dağları nasıl kurdurmaktadır?
Firavun, onların bilinçlerini dondurmuş, büyüsüyle (medyasıyla) onları uyuşturmuştur. Halkın dinî hassasiyetlerine cevap verecek bir kurum oluşturmuş (Bel’am) ve bu kurum, Allah’ın kitabından konuşuyormuş gibi hareket ederek insanların başkaldırı ve eleştiri hakkını da elinden almıştır. Düzen; vahyi bir kenara atıp nefsini yücelten, âhireti değil; dünyayı ön plânda tutan, şeytana uyan ve aynı zamanda Allah’a yönelen insanları saptıran, işi gücü tâğutlara itaat edilmesi gerektiğini yineleyen bezirgân tipli din adamını/Bel’am’ı yetiştirdimi artık kitleleri uyuşturup saptırması çok basit olmaktadır.
Tâğûtî istikbârın oluşturduğu düzenin bu noktasından sonra, tüm kitlelerle “itaat” için uğraşmasına gerek kalmamıştır artık. Kitleleri düşünmekten ve zulmü görmelerini engellemekten sorumlu medya (sihirbazlar), kitlelerin fıtratlarına yönelişlerini çarçur edip saptırmaktan sorumlu, “uyarsan da uyarmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpek”2669 gibi şeytana tâbi olan Bel’amlar, kitlelerin ekonomik işlerle ve dünya malıyla oyalanmalarını sağlayan Karun’lar, tâğûtî dü2666]
34/Sebe’, 31-33
2667] 4/Nisâ, 75
2668] 4/Nisâ, 75
2669] 7/A’râf, 176
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 693 -
zenin devamını sağlamakta, kitlelerin her alandaki fıtrata yönelişlerini saptıran müstekbirler artık müstaz’afları; devleti ve vatanı korumaya çağırırken Allah ve Rasülüne değil; şeytana uymayı, Allah’a nankör davranmayı emrederler. Şeytanın zulmünün ve işbirlikçilerinin aslında hiçbir gücü yoktur. Onları güçlü kılan, apaçık bir şekilde, zulme rızâ gösteren müstaz’af, fakat zâlim kimselerdir.
Ulu’l-emr kavramını fesâda uğratmış ve zulüm ve istikbârlarını ulu’l-emr diye müstaz’af insanlara sunmuş müstekbirlere itaati bir görev sayan kimsenin Allah’ın huzuruna çıktığında “emîrlerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar.”2670 demekten başka ileri süreceği hiçbir mâzereti yoktur. Zâlim müstazâflar bu halleriyle ezildiklerinin bile farkına varamamışlardır. Kolektif bilinçlerini üç beş mutlu-putlu azınlığa terketmiş ve onları denetleme imkânını dahi elde edememiş insanlar, âhirette Rablerine şikâyetlerini arzederken neye uğradıklarını şaşırmış görüntüsü vereceklerdir. 2671
Müstaz’af Insan Grupları
Kur’an-ı Kerim, müstaz’afları, içindeki bulundukları duruma, müstekbirler karşısındaki tutumlarına göre üç gruba ayırmaktadır:
Birinci grupta olanlar, uzun zaman boyunca vahiy’den uzak kalarak müstekbirlerin yönetimi altına düşenlerdir. Bunlar müstekbirler tarafından aşağılanmış ve zulme uğramışlardır. Eğer Allah’tan bir davet gelirse bunlar, o davete hemen uyarlar, müstekbirlere karşı gelirler. Bu gibi müstaz’aflar, samimi bir şekilde müslüman olurlar, zalimlerin baskı ve işkencelerine rağmen dinlerini terketmezler. Güç, mal ve toplumsal statü açısından ileri bir seviyede olmadıkları için, müstekbirler onlara hep baskı yapmak, onları istedikleri gibi yönetmek arzusundadırlar. Ama onlar peygamberleri dinlerler, müstekbirlerin alay, kınama ve işkencelerine aldırmazlar. Kur’an, böylesine müstaz’af olanlara yeryüzünün önderliğini haber veriyor: “Muhakkak ki Firavun yeryüzünde kibirlendi ve halkını bölük bölük (grup grup, parça parça) yaptı, onlardan bir grubu ‘müstez’af’/güçsüz görüyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Doğrusu o müfsitlerdendi (ifsâd edicilerden/bozgunculardandı). Biz ise diliyoruz ki, yeryüzünde ‘müstaz’aflara lutfedelim, onları imamlar (önderler) yapalım ve (yeryüzüne) vârisler kılalım.” 2672
İkinci grup müstaz’aflar, korku, dünyalık çıkarlar, Allah’ın sözüne güvenmeme veya başka za’aflar sebebiyle müstekbirlerin yaptıklarına karşı çıkmazlar. Onların yaptıkları fesatlara ve kibirlenmelere razı olurlar. Müstekbirlerin kuyruğuna takılırlar. Müstekbirler onları hor görmelerine rağmen, onların peşinden ayrılmazlar, seslerini çıkarmazlar. Kur’an, onların âhirette suçu birbirlerinin üzerine nasıl atacaklarını anlatıyor.2673“Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman, derler ki: ‘Ne ile meşguldünüz?’ Onlar: ‘Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmış (müstaz’af) kimselerdik’ derler. (Melekler de) ‘Oradan hicret etmeniz için Allah’ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi?’ derler. İşte onların barınma yerleri cehennemdir. Ne kötü yataktır o.” 2674
2670] 33/Ahzâb, 67
2671] E. Altaş, Haksöz, 44, s. 42
2672] 28/Kasas, 4-5; Ayrıca bkz . 7/A’râf, 137
2673] 34/Sebe’, 31-35
2674] 4/Nisâ, 97
- 694 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Âyetler, güçleri olduğu halde müstaz’aflığa râzı olan, pısırık ve zillete boyun eğenleri tehdit ediyor. Onların arkadaşları (velileri), peşlerinden gittikleri müstekbirlerdir. Müstekbirlerden kurtulmak ve istikbâra son vermek için gerekeni yapmayanlar, aynen müstekbirler gibidir; Onların zulmünde pay sahibidirler. Bu yüzden varacakları yer cehennemdir. Bu çeşit müstaz’aflar, yüzleri ateşte çevrildiği gün, şöyle diyecekler: “Rabbimiz! Biz, yöneticilerimize (sâdetenâ) ve büyüklerimize (küberâenâ) itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz, onlara iki kat azap ver. Onları büyük bir lânete uğrat.” 2675
Bu müstaz’af kitlelerin uyarılmaya, zihinlerinin âdeta şoke edilmeye ihtiyaçları vardır. Uyarılmadıkları sürece, yaşadıkları hayat tarzının mümkün olan tek hayat tarzı olduğunu düşüneceklerinden farklı bir hayat tarzı arayışına girmeleri hemen hemen mümkün olmaz. Ancak uyarıldıktan sonra, kendilerinden seçim ve tercih yapmaları beklenir. Çoğunlukla sıhhatli tercihleri olduğu da söylenemez. Uzun bir süreç boyunca alıştıkları düşünce ve davranışlar, onların zihnî ve ruhî hayatlarında uyuşturucu izler bırakmıştır. İşte böyleleri Kur’an’a göre en az müstekbirler, yani kendilerini saptıranlar ve ezenler kadar ağır bir sorumluluk altındadırlar.2676 Bu zayıf bırakılmış büyük kitle, sahip oldukları potansiyel güçleri harekete geçirmedikçe, müstekbirler baskı ve sömürülerine devam edecek, bunun da tarihsel bir kader olduğunu telkin edeceklerdir. Baskı altına alınıp güçten düşürülmüş bu müstaz’af kitle; çağın sihirli aynaları olan medya ile psikolojik, ahlâkî ve kültürel araçlarla uyuşturulup miskinleştirilmiştir. Eğer onlar kendi potansiyel güçlerinin farkına varsa, zaaflarını yense, günün birinde zorbaların baskı rejimlerine karşı direnmeyi göze alacaklar ve zincirlerini kıracaklardır.
Üçüncü grup müstaz’aflar, hiç bir çareye gücü yetmeyen, bir çıkar yol bulamayan çocuk, kadın ve erkeklerdir. Bunları Allah’ın affetmesi umulur.2677 Allah (c.c.) böylesine ‘müstez’af’ kalmış kimseler uğruna cihad edilmesini emrediyor:“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir veli (dost) kıl, katından bize bir yardımcı gönder’ diyen müstaz’af erkek, kadın ve çocuklar için cihad etmiyorsunuz?” 2678
Bunlar, aslında müstekbirlerin zulmüne râzı değillerdir. Onların peşinden de gitmemektedirler. Ancak güçleri, imkânları yoktur. Hicret ve cihad edecek güçleri yoktur. Bu nedenle istikbâr edenlere karşı bir şey yapamamaktadırlar.
Müstaz’afların bu zayıf hallerinin sebeplerinden birisi müstekbirlerin kibirleri, zulümleri ve sömürüleridir. Müstekbirler, elleri altında kullanabilecekleri zayıf insanlar yoksa, nasıl kibirlenecekler? Kimleri hükümleri altına alıp, baskı uygulayacaklar?
Birinci gruptaki müstez’af insanlar, bu zalim müstekbir gruba karşı mücadele etmekten asla geri durmazlar. Onlar, Allah’ın verdiği ölçülere bağlı kalarak, yeryüzünü bu zalim müstekbirlerin baskısından temizlemeye çalışırlar. Onlar, Allah’a itaat ettikleri ve müstekbirlere karşı çıktıkları için, Allah (c.c.) onları yeryüzünde insanlara önder yapar.
2675] 33/Ahzâb, 67
2676] 34/Sebe’, 31-33
2677] 4/Nisâ, 88-89
2678] 4/Nisâ, 75
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 695 -
Müstekbir, kibirlenen ve büyüklük taslayan demek olduğundan bu vasıf kâfirlerin temel vasfıdır. Kur'an'ın ifade ettiği anlamda bir kibir müslümanda bulunamaz. Yine, hadis-i şeriflerde de kibir, küfür alâmeti olarak vurgulanır: "Şüphesiz kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez." Bunun üzerine ashabtan biri: "İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını ister (bu da mı kibir olur?) deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever; kibir, hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir."2679 Hadis-i şerifte zikredilen kibir, insanı Hakk'a düşman yapan kibirdir. O yüzden kibirlilik ve istikbâr, imanın zıddı ve karşıtıdır. Büyüklük taslamak, ubudiyetin/kulluğun hakikatine aykırıdır. Secde ile simgelenen ibâdet, tevâzuun göstergesi, secde etmemek de istikbârın yansımasıdır.2680
Bundan dolayıdır ki, namazın, ezanın ve bayramların alâmeti ve şiarı tekbir olmuştur. İnsan, tekbirleri ile Allah'ın büyüklüğünü vurgulamakta ve büyüklük sıfatını kendisinden nefyedip uzaklaştırmaktadır. Rükû ve secdelerde de aynı tezellül ve tevâzu ifadesi vardır. Kibir ise bu yüceltmeye tamamen engel olan bir haldir. Hatta kibirli insan, kendini yücelten ve Rabbin azametini kabul etmeyen insandır ki, bu da ancak küfrün sonucudur.2681
Câhiliyye toplumlarında iki sosyolojik toplum karşı karşıyadır: Müstekbirler-Müstaz’aflar. Temelde sağlıksız ve çelişkili kutupların yer aldığı böyle bir toplumda müstekbirleri; idarî, siyasî ve fikrî zümrelerden oluşan “mele’” ile ekonomik zümrelerden oluşan “mütref” sınıflar oluşturur. Bunların karşısında, bu sınıfların ezdiği biyolojik, rûhî ve zihnî güçsüzlük içinde olan mustaz’aflar vardır.
Geçmişte olduğu gibi, modern çağda da, özellikle dev iletişim teknolojisini ve araçlarını, eğitim kurumlarını, sanat ve spor alanlarını kontrol eden iktidar seçkinlerinin, bütün bir toplumu, hatta tüm ulusları ve dünyayı her gün biraz daha güçten düşürerek, zaaflarını arttırıp kolayca kumanda ederek yönlendirdikleri söylenebilir. 2682
Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap
Allah, müstekbirleri sevmez, kalplerini mühürler, doğruya eriştirmez: “Hiç şüphe yok ki Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, müstekbirleri/ büyüklük taslayanları asla sevmez.”2683 Büyüklük taslayanların kalbi mühürlenir: “Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.” 2684
Müstekbirlere Dünyevî Azap: Çöküşe uğrayan toplumların başta gelen özellikleri istikbâr ve ona bağlı olarak peygamberlere karşı çıkıştır. Büyüklenerek kendilerini yücelten, hem Allah’a, hem de küçük gördükleri insanlara karşı kibirlenerek kendilerini öne çıkaran toplumlar, büyüklenmeyle birlikte getirdikleri aşırı sosyal farklılaşma ve çözülme, haktan sapma, şımarma, zulüm, baskı ve işkence, hoşgörüsüzlük, toplumsal birliği bozma, ekonomik gücü tekelleştirme ve nihâyet kendilerini bunlardan vazgeçirmek için gelen peygamberi ve Allah’tan
2679] S. Müslim, Nevevi Şerhi, c. 2, s. 89
2680] Bk. 2/Bakara, 34
2681] Ekrem Sağıroğlu, Kur'an'da İnsan ve Toplum, s. 53
2682] Ali Bulaç, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, c. 3, s. 82
2683] 16/Nahl, 23
2684] 40/Mü’min, 35
- 696 -
KUR’AN KAVRAMLARI
getirdiği âyetleri alaya alıp tahkir etme gibi olumsuz davranışları yüzünden helâk edilmişler, ortadan kaldırılmışlardır. 2685
Âd kavmi, büyüklenerek Allah’ın âyetlerini yalanladığı için, dondurucu kasırga (sarsar) azabına uğradı.2686 Semûd kavmi, müstekbirliğin sonucu olarak bir sarsıntı tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.2687 Hz. Şuayb’ı ve iman edenleri tehdit eden Medyen halkının bu müstekbirliği yüzünden bir sarsıntı tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler; sanki hiç yaşamamış gibi oldular, izleri bile kalmadı.2688 Müstekbirlerin en önemli sembol tipi olan Firavun ve çevresi, bunun karşılığını gördü: Önce su baskını, çekirge, haşerât ve kurbağa istilâsını ve kan musallat oldu. Bunlardan kurtulurlarsa iman etme sözü verdikleri halde, yine sözlerinden cayarak inanmadılar; Sonunda denizde boğuldular. 2689
“Zâlimler, ölüm dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: ‘Haydi (bakalım, bizim elimizden) canlarınızı kurtarın, Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O’nun âyetlerine karşı istikbâr etmenizden/kibirlilik taslamanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!” 2690
Uhrevî Azap ve Cehennnem: Şeytanî bir dürtü olan istikbâr, insanı kötü eylemlere sürükleyerek, biraz önce belirtilen dünyevî azap ve sıkıntılardan ayrı olarak, âhiret hayatını da zindana çevirmektedir. İman edenlere ödülleri, Allah’a kulluktan çekinenlere ve büyüklük taslayanlara cezaları verilecektir: “Mesih de, Allah’a yakın melekler de Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim O’na kulluktan çekinir ve istikbâr eder/büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır. İman edip sâlih amel işleyenlere ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve müstekbirlik yapanlara/büyüklük taslayanlara gelince, onlara elem/acı verici şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar (Kendilerini Allah’ın azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar).” 2691
İstikbâr ederek büyüklük taslamış şımarık zenginlerin feryadı, âhirette onlara hiçbir yarar sağlamaz: “Sonunda, refah ve bolluk içinde şımarık varlıklılarını azapla yakaladığımız zaman feryad ederler. Onlara şöyle deriz: ‘Bugün boşuna feryâd edip sızlanmayın. Zira bizden yardım göremeyeceksiniz. Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da siz, buna karşı müstekbirce kibirlenip büyüklenerek arkanızı döner, geceleyin hezeyanlar savurur, ağzınıza geleni söylerdiniz.” 2692
“İnkâr edenler, ateşe arzolundukları gün, onlara şöyle denir: ‘Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzünde haksız yere istikbâr edip büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz.” 2693
2685] E. Okumuş, Kur’an’da Toplumsal Çöküş, s. 125
2686] 41/Fussılet, 15-16
2687] 7/A’râf, 77-79
2688] 7/A’râf, 91-93
2689] 7/A’râf, 132-137
2690] 6/En’âm, 93
2691] 4/Nisâ, 173
2692] 23/Mü’minun, 64-67
2693] 46/Ahkaf, 20; Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasî Kavramlar, s. 284-288
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 697 -
İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)
Kur’an’da, özellikle şeytan,2694 Firavun ve yardımcıları Karun, Hâman,2695 mele’ (ileri gelenler/etkili ve yetkili çevreler),2696 İsrailoğulları,2697 kâfirler, müşrikler2698 ve münafıklar2699 istikbârın sembol tipleri olarak öne çıkarılır.
"Karun, Firavun ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde istikbârda bulunmuşlardı/büyüklük taslamışlardı. Oysa (azâbımızı aşıp) geçebilecek değillerdi." 2700
Özellikle Firavun’un çevresindeki etkili ve yetkili kişiler olan Hâman ve Karun örnekliğinde açık bir şekilde görüldüğü gibi, müstekbirler iki grupta değerlendirilebilir. Biri, ileri gelenler anlamında olan “mele”; diğeri refah ve servet sahibi “mütref” zümreler. Müstekbir prototiplerden Hâman, mele’ sınıfını; Karun da mütref sınıfını temsil eder. Bu anlamda ilki siyasî, dinî ve idarî kategoriyi; ikincisi de ekonomik kategoriyi ve bu kategoriler içinde yer alan güçleri ifade eder. Mele’; önde gelenler, askerî, bürokratik ve politik çevrelerdir. Bir ülkenin yöneticileri ve yönetimde etkili olan askerî ve sivil çevreler, medyayı, köşe başlarını tutmuş zümreler mele’ kategorisine girer.
Tarihte mele’ dediğimiz bu sınıfların, çoğunlukla istikbâr ederek Allah’ın hükmüne karşı çıktıklarını ve peygamberleri çeşitli sıkıntılara ve işkencelere uğrattıklarını gözlüyoruz. Bundan dolayı Kur’an’da mele’ ile istikbâr arasında yakın bir ilişki kurulmuştur. 2701
Bu çevrelerin peygamberlere karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçe, peygamberlerin çevrelerine halktan, sıradan insanları, köle ve yoksulları toplamış olmaları ve bu sınıfları yönetime ortak etmek istemeleridir. Mele’ olanlara göre, bu insanların siyasal katılımda bulunmaya hakları yoktur. Çünkü bunlar, aşağılık, sıradan, görüş beyan etmekten yoksun ve ayak takımı sürülerdir.2702 Bu sürüler, ancak seçkin çevrelere hizmet etmek, onlara boyun eğmekle yükümlüdürler. Aslında bu değerlendirmelerinin temel sebebi, dünyevî çıkarları, sömürü hortumlarını kaybetme endişeleridir.
Müstekbirler sınıfının diğer bir kategorisi de, ekonomik gücü elinde bulunduran mütref zümresidir. Bunlar, bir ülkenin mâlî, ticarî ve ekonomik hayatını kontrol eder, bu konumları onlara büyük bir refah, servet ve güç katar. Adâletli olmayan bir bölüşüm sisteminin emek sömürüsüne dayalı yapısı, böyle zümreleri besleyip ortaya çıkaran en büyük etkendir. Bir kere servet ve refahı ellerine geçirdilermi, artık bu zümrelerin istikbârı/büyüklük göstermeleri, Allah’ın hükümlerine isyan etmeleri, yoksulları ve emek sahiplerini koruyan İslâmî sisteme karşı çıkmaları kaçınılmazdır. Bundan dolayı, tarih boyunca yoksullardan, güçsüz ve
2694] 2/Bakara, 34, 7/A’râf, 11; 38/Sâd, 71-75
2695] 23/Mü’minun, 45-48; 7/A’râf, 132-133; 10/Yûnus, 75-93; 28/Kasas, 39-42, 78-84; 29/Ankebut, 39
2696] 37/Saffat, 35-36; 7/A’râf, 74-79, 88-93
2697] 2/Bakara, 87-88
2698] 40/Mü’min, 56; 41/Fussılet, 38; 74/Müddessir, 11-26
2699] 63/Münâfikun, 5-6
2700] 29/Ankebut, 39
2701] 7/A’râf, 75, 88
2702] 11/Hûd, 27
- 698 -
KUR’AN KAVRAMLARI
köle sınıflarından yana olan peygamberlere karşı ilk baş kaldıranların bu sınıflardan olması şaşırtıcı değildir. 2703
Kur’an’a göre mütref ve mele’, karşılıklı ilişki ve işbirliği içinde müstekbirler sınıfını meydana getirerek yoksul, güçsüz ve köle sınıfları olan müstaz’aflara karşı birleşirler. “Derin devlet” denen şey, bu istikbâr koalisyonundan başka bir şey değildir. Bu derin toplumsal çelişki, ikincilerden yana tavır koyan her peygamberin gelişinde istisnasız bütün dehşetiyle ortaya çıkmış, çatışmalara yol açmıştır. Bu, toplumların sosyolojik realiteleridir. 2704
“Kavminin mele’inden/ileri gelenlerinden, istikbâr edenler/büyüklük taslayanlar, içlerinden müstaz’aflara/zayıf görülen iman edenlere dediler ki: ‘Siz Sâlih’in gerçekten Rabb’i tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? (Buna inanıyor musunuz?)’ Onlar da, ‘Şüphesiz biz O’nunla gönderilene iman edenleriz,’ dediler. Müstekbirler/büyüklük taslayanlar da dediler ki: ‘Biz de sizin iman ettiğinizi inkâr edenleriz.” 2705
“Kavminin mele’inden/ileri gelenlerinden, istikbâr edenler/büyüklük taslayanlar dediler ki: ‘Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız, yahut dinmez döneceksiniz. (Şuayb) dedi ki: ‘İstemesek de mi?” 2706
İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, İnsan Dışındaki Canlılar ve Mü’minler
Melekler istikbâr edip büyüklenmez, Allah’ı tenzih eder ve O’na secdede bulunurlar: “Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten istikbâr etmezler/büyüklenmezler. O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.”2707; “Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, istikbâr etmeden/büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler. Çünkü onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.” 2708
Gerçek mü’minler, istikbâr/büyüklük duygusuna kapılmazlar: “Âyetlerimize ancak, o kimseler iman ederler ki, bu âyetlerle kendilerine öğüt verildiğinde istikbâr etmeden/büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Onların, vücutlarını yataklarından uzaklaştırıp korkuyla, umutla Rablerine yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını kimse bilmez. Öyle ya; mü’min olan, fâsık/yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar, elbette bir olmazlar. İman edip de sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar için yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.” 2709
İstikbâr ve istiz'âf, İslâm'ın onaylayamayacağı bir durumdur. Müstekbirler müstaz'afların kanı, eti, kemiği ve alın teri üzerinde köşklerini yükseltirler. İstikbâr, Allah'a şirk koşmaktan başka bir şey değildir. Allahu ekber/Allah'tan başka büyük yoktur, tek büyük olan Allah'tır ilkesini inkârla, Allah'ın kibriyâsını
2703] 17/İsrâ, 16; 34/Sebe’, 34
2704] Ali Bulaç, S. B. Ansiklopedisi, c. 3, s. 84
2705] 7/A’râf, 75-76
2706] 7/A’râf, 88
2707] 7/A’râf, 206
2708] 16/Nahl, 49-50
2709] 32/Secde, 15-19
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 699 -
reddedip sahip oldukları iradeyi kötü yolda kullanan müstekbirler, sayıca çok az olmalarına karşın, özellikle Allah'a olan iman ve güvenlerinin za'fından ve dünya hayatını âhirete tercih etmelerinin sonucu Allah'tan çok büyüklük taslayanlardan korkmalarından ötürü istikbâra ses çıkarmayan müstaz'af yığınlarının sessizliğinden ve kölece boyun eğişlerinden yararlanırlar. İslâm bir yandan mücadelesini istikbâra ve müstekbirlere karşı yöneltirken, öte yandan köleliğin içlerinde âdeta ayrılmaz bir nitelik haline geldiği müstaz'af kitleleri ayaklandırmaya ve "Lâ ilâhe illâllah, Allahu Ekber" ilkeleri çerçevesinde başkaldırmaya çağırır. Böylece başlayan bir mücadelede, istikbâra karşı koyuşta ve bu karşı koyuşun getirdiği zorluklara sabreden müstaz'afları Allah, yeryüzünün doğularına ve batılarına vâris kılar, müstekbirlerin yalancı cennetlerini târumar eder, saraylarını başlarına geçirir. Ama eğer müstaz'aflar istiz'âfa râzı olup giderlerse hem dünya hayatında mezellet ve meskenetin pençesinde bayağı bir hayat sürerler, hem de âhirette müstekbirlerle birlikte ateşe atılırlar. 2710
"Allah için tevâzu gösteren kimseyi Allah yükseltir; büyüklük taslayanları ise Allah alçaltır."
"Büyük olmak için küçükleşen ne insanlar var!"
"Müstekbirler, omuzlarımızda taşıdığımız için büyük gözükürler; fırlatıp atınca yerde sürünmeğe başlarlar."
"Müstekbirler, önlerine diz çöktüğümüz için büyüktürler; o halde biz de ayağa kalkalım!"
"Küçüklerin istikbârı / büyüklük taslamaları kadar tehlikeli bir şey yoktur."
"Başını semâya çarpmaktan bermûtad cüceler korkarlar."
"İnsan, gayesi nisbetinde büyüktür."
"Alçak yerde tepecik, kendini dağ sayar."
"Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştün zaman o kadar az incinirsin."
"Kavakların dikliğine, boylarının uzunluğuna bakıp onları önemli bir şey sanmayın. Bütün kibirli, meyvesiz ve gölgesiz yaratıkların başları bulutlarda sallanır."
"Bir insanda kendini yüksek görme ve hırs, söz söylerken soğan gibi kokar."
"Kibirlenip büyüklenenin
Aldanma dünyasına.
Dünya benim, diyenin
Gittik dün yasına."
"Kibri terkeyle dost,
Dime 'benem'
Gönlünün mescidinde
Koma sanem"
2710] Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 377
- 700 -
KUR’AN KAVRAMLARI
"Önü bir damla pis su, sonu leş, ortası ... torbası olan, nasıl büyüklük taslar?"
"Topraktan yaratılan insan, toprak gibi tevâzu sahibi olmazsa, aslından/insanlığından çıkmış olur."
"Kibirliye karşı kibirlilik vaciptir."
Bizi, müslümanlığımızdan dolayı küçük göreni, "hayvandan aşağı"2711, "yaratıkların en şerlisi"2712, bir "pislik"2713 "sağır, dilsiz, kör ve akılsız" 2714 görmek zorundayız.
"Müstekbir, kalbindeki hastalığın2715 gözüne de yansıdığı2716 kimsedir. O yüzden gözleri sirk aynaları gibi çarpık gösterir. Küçüğü büyük, büyüğü küçük gösteren çukur ve tümsek aynalar gibidir bakışları. Kendilerini dev aynasında, başkalarını da cüce görmeleri bundandır. Hakkı bâtıl ve bâtılı da hak görmeleri de aynı hastalığın belirtisidir.
Türkçe'ye Yunanca'dan giren "manyak" kelimesi, müstekbir kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Bu, müstekbir için zorlama bir abartı ifadesi değil; gerçek bir tanımdır. Şöyle ki, "megalo", büyük demektir; psikolojik bir hasta/ruh hastası olan "megaloman": Megalomani'ye, yani büyüklük kuruntusuna tutulmuş kimse anlamına gelir. "Megalomani": Kendini büyük görme hastalığı, büyüklük kuruntusu manasınadır. "Mani" ve "manya": Saplantı, iptilâ, tutku, düşkünlük şeklinde ortaya çıkan delilik haline verilen addır. "Manyak" da, Manya'ya (delilik gibi bu psikolojik hastalığa) uğramış ruh hastası demektir. Dolayısıyla "manyak" kelimesinin Türkçedeki tüm olumsuz anlamları, istikbâr/kendini aşırı beğenme hastalığının bir göstergesi ve sonucudur. Yani tüm müstekbirler manyaktırlar. Bunun için olsa gerektir; tımarhanedeki delilerin çoğu, kendilerini meşhur büyüklerden biri gibi görür ve gösterir. Deli bile, kendini akıllı gösteren meşhur delilerle/müstekbirlerle kendisi arasındaki yakın bağı görebilmektedir.
Gerçek anlamda büyümektir; kendimizi Allah için âciz/küçük görmek.
Gerçek anlamda küçülmektir; kendimizi büyük görmek.
Seni küçük görenlere/müstekbirlere karşı görevin: Onun terazisinde ağır gelmek için uğraşman; ama bunu kendi hastalığın olarak değil, onu hastalıktan kurtarmak için yapmaktır.
Seni büyük görenlere/müstaz'af mü'minlere karşı görevin: Muhâtabın kendisini çok küçük görmesine engel olarak kendine zarar vermesinin önüne geçmek, aynı zamanda seni büyüklenip böbürlenmeye götürerek sana zarar vermesine mâni olmaktır.
"Mazlum kardeşinize de zâlime de yardımcı olunuz." Zâlime nasıl yardımcı olabiliriz? "Zulmüne engel olarak!" Müstekbir için de aynı yardım sözkonusu.
Kibirli, bizim sayemizde (bizim ona bu fırsatı vererek, ona karşı küçüklüğü/
2711] 7/A'râf, 179
2712] 8/Enfâl, 55
2713] 9/Tevbe, 28
2714] 2/Bakara, 171; 8/Enfâl, 22
2715] 2/Bakara, 10
2716] 2/Bakara, 18
İSTİKBÂR - MÜSTEKBİR
- 701 -
köleliği kabullenmemizden dolayı) büyüklenmemeli; büyüklük taslayanlara hadlerini bildirebilmeli ve acziyetlerini gösterebilmeliyiz.
Ölçü belli: "Kâfirlere karşı şiddetli/çetin; kendi aralarında merhametli olmak." 2717 "Mü'minlere karşı alçak gönüllü/şefkatli; kâfirlere karşı onurlu ve zorlu olmak." 2718
Ve... Büyüklük taslamanın sonu ile ilgili 2 uzak tarihten, 2 de yakın tarihten ibret:
Şeytan: İstikbâr etti/kibirlenip büyüklük tasladı; herkesin hakaretle/lânetle andığı aşağılık mahlûk oldu.
Firavun: İstikbâr etti, hem de "ben sizin en yüce rabbinizim" diyecek cür'et gösterdi2719; Herkese secdede ve küçülmüş vaziyette teşhir edildi.
Superman (süpermen) filmlerinin insanüstü güçleri olan süpermeni/sahte ilâhı (bu filmin kahramanı Cristopher Rewe, attan düştü, tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu.
Muhammed Ali Clay: Müslüman olduğu ve en büyük olanın kim olduğunu bildiği halde, "en büyük benim" demenin cezası olarak alzheimer hastalığına tutuldu, dili zor konuşur, eli zor hareket eder hale geldi.
Günümüzün müstekbir karakterli kişi ve gruplarını yakından tanımak için Kur’an’a bakmak yeterlidir. Yine bu zalimlerin müstez’af haline getirdikleri zayıfları Kur’an’dan tanıyoruz. Yapılacak iş, müstez’aflara destek olmak, onları savunmak; her türlü meşru aracı kullanarak müstekbirlerin baskı ve zulümlerini önlemeye çalışmaktır. Unutmamak gerekir ki, geniş kitleleri istikbâr ile sömüren zâlim azınlık, müstaz’afların kurtuluşu sağlayacak tevhîdî çözümlere asla yanaşmayacaktır. Yine unutulmaması gerekir ki zâlimlere az da olsa meyil, ateşin dokunmasına sebeptir. “Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.” 2720
“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde büyüklenmeyen/böbürlenmeyen ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.” 2721
Ezilen, zulme uğrayan kitlelere, zulme uğradıklarını hatırlatmak, onları mustaz’af olduklarının bilincine vardırmak, vahyî sorumluluğumuzun gereğidir. Müslüman, Allah’ın sevmediği insanlara en küçük muhabbet besleyemez. “Şüphesiz Allah müstekbirleri sevmez.”2722 Müstekbirlerin istikbâr ellerini kesmek müslümanın temel görevlerinden biridir.
2717] 48/Fetih, 29
2718] 5/Mâide, 54
2719] 79/Nâziât, 24
2720] 11/Hûd, 113
2721] 28/Kasas, 83
2722] 16/Nahl, 23
- 702 -
KUR’AN KAVRAMLARI
İstikbâr-Müstekbir Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- İstikbâr ve Bunun Fiil Olarak Kullanımının Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 42 Yerde): 2/Bakara, 34, 87; 4/Nisâ, 172, 173; 5/Mâide, 82; 6/En’âm, 93; 7/A’râf, 36, 40, 48, 75, 76, 88, 133, 206; 10/Yûnus, 75; 14/İbrâhim, 21; 16/Nahl, 49; 21/Enbiyâ, 19; 23/Mü’minûn, 46; 25/Furkan, 21; 28/Kasas, 39; 29/Ankebût, 39; 32/Secde, 15; 34/Sebe’, 31, 32, 33; 35/Fâtır, 43; 37/Sâffât, 35; 38/Sâd, 74, 75; 39/Zümer, 59; 40/Mü’min, 47, 48, 60; 41/Fussılet, 15, 38; 45/Câsiye, 31; 46/Ahkaf, 10, 20; 71/Nûh, 7, 7; 74/Müddessir, 23.
B- Müstekbir Kelimesi ve Çoğulunun Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 6 Yerde): 16/Nahl, 22, 23; 23/Mü’minûn, 67; 31/Lokman, 7; 45/Câsiye, 8; 63/Münâfıkun, 5.
C- İstikbâr ve Müstekbir Konusunda Âyet-i Kerimeler
İstikbâr: Bakara, 34, 87; Nisâ, 172, 173; Mâide, 82; En’am, 93; A’raf, 36, 40, 48, 75, 76, 88, 133, 206; Nahl, 49; Enbiyâ, 19; Yûnus, 75; İbrâhim, 21; Mü’minûn, 46; İsrâ, 111; Furkan, 21; Ankebut, 39; Sebe’, 31-33; Secde, 15; Saffat, 35; Ahkaf, 10, 20; Ğâfir, 43, 47-48, 60; Fussılet, 15, 38; Kasas, 39; Sâd, 74-75; Müddessir, 23; Zümer, 59; Nuh, 7; Câsiye, 31;
Müstekbir: Nahl, 22-23; Lokman, 7; Mü’minun, 67; Câsiye, 8; Münâfikun, 5
D- Kibir Konusunda Âyet-i Kerimeler
Allah, Kendini Beğenenleri Sevmez: Nisa, 36-37; Nahl, 23; Lokman, 18; Hadîd, 23.
Kibirlenerek Allah’a Kulluktan Çekinmek: Nisâ, 172-173; A’raf, 146-147; Secde, 15; Zümer, 60, 72; Mü’min, 35, 76.
Allah’ın Âyetlerini Kibirlerine Yediremeyenler: A’raf, 36, 146-147, 206; Nahl, 4k8; Fussılet, 37-38.
Münafıklar, Kibir Yüzünden İmandan Kaçarlar: Bakara, 206; Münâfikun, 5-6.
İblis’in Kibri: Bakara, 34; A’raf, 11-13; Hıcr, 28-33; İsrâ, 61-62; Kehf, 50; Tâhâ, 116; Sâd, 71-76.
Allah’ı Unutarak Gurura Kapılmak: Tevbe, 25-26.
Kibirle Yürümekten Sakınmak: İsrâ, 37; Lokman, 18.
Kibirden Sakınmak: Lokman, 18; Fâtır, 10.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
Fi Zılâli'l-Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 117-118
Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s . 272-274
Kur'an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 123-124
Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 284-290
Hulâsatü'l-Beyan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 1, s. 96-99
Mefatihu'l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 2, s. 337-342; 380-386
El-Mîzan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 174-178
Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 3, s. 222-223; c. 4, s. 389-391
Sosyal Bilgiler Ansiklopedisi, Risale Y. c. 3, s. 81-84
İnanç ve Amelde Kur'anî Kavramlar, Muhammed el-Behiy, Yöneliş Y. s. 104-107
Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 371-378
Kur'an'da Siyasî Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 275-295
İslâm'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 317-320; 467-472
Kur'an'da Temel Kavramlar, Cavit Yalçın, Vural Y. s. 135-150
Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 50-55
Kur'an'da Toplumsal Çöküş, Ejder Okumuş, İnsan Y. s. 122-127
Kur’anî Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Mustansır Mir, İnkılab Y. s. 191-192
İslâmî Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 342-343
Lâ, Mustafa Çelik, Ölçü Y. s. 166-172
Haksöz, sayı 44 (Kasım 94), s. 41-42
Mustaz'af - Müstekbir, İmam Humeyni, çev. Serdar İslâm, Objektif Y.