Cumartesi, 06 Şubat 2021 23:08

ZULÜM - ZÂLİM

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

ZULÜM - ZÂLİM


- 1041 -
Kavram no 201
Görevlerimiz 50
Bk. Nur-Zulumât; Tuğyan-Tâğut; Dostluk-Düşmanlık
ZULÜM - ZÂLİM


• Zulüm; Anlam ve Mâhiyeti
• Zulmün Karşıtı Olarak Adâlet
• Adâlet, Allah’ın İndirdiğiyle Hükmetmektir
• Kur’ân-ı Kerim’de Zulüm Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Zulüm Kavramı
• Câhiliyyenin Zulüm Anlayışı
• Zulmün Çeşitleri
• Zâlim; Anlam ve Mâhiyeti
• Zâlim ve Zulüm Mantığı
• Zâlim Tipleri
• Kur’ân’a Göre Zâlimlerin Özellikleri
• Mazlum; Anlam ve Mâhiyeti
• Zulmün Cezası
• Zulme Râzı Olmamak
• Zâlime Karşı Tavır
“Kırk gece (söyleşmek için) Mûsâ ile sözleşmiştik. O (huzurumuza gelmek üzere aranızdan) ayrıldıktan sonra, zâlimler (kendilerine kötülük edenler) olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.” 5158
Zulüm; Anlam ve Mâhiyeti
Yeryüzündeki her çeşit zulme ve her tipteki zâlimlere karşı çıkmak, İslâm Dini’nin en önemli emirlerinden biridir. İslâm’ın hâkim olması için de tüm zâlimlere isyan edilmesi şarttır. Bunu gerçekleştirmek için, önce zulüm ve zâlim kavramlarının iyi bilinmesi gerekir.
“Zulüm” sözcüğünün mastarı olan ‘zulmet’, nûr’un (ışığın) olmama durumudur, yani karanlıktır. “Zulüm”, kavram olarak, karanlık, haksızlık, hakkı yerine koymama, baskı, şiddet, hak yeme, eziyet ve işkence demektir. Zulm’ün halk arasındaki en yaygın mânâsı, haksızlık, baskı, işkence ve gaddarlıktır. Zulüm, bu anlamları kapsamakla beraber, Kur’an’da ve İslâm literatüründe daha geniş anlamlara gelmektedir.
Zulüm denilince çoğumuzun aklına sadece haksızlık, eziyet, işkence ve benzeri fizikî yaptırımlar gelir. Dinimizde ve dilimizde bu kelimenin esas anlamı: “Bir şeyi (veya bir hakkı) kendi yerinden başka bir yere koymaktır.” Yani, hak edenin hakkını vermemek, haksıza hak etmediği bir şeyi vermektir. Allah’ın koyduğu sınırı, haddi tecavüz etmek, tayin ettiği sınırın dışına taşmak zulümdür.
5158] 2/Bakara, 51
- 1042 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Zulüm, hakkı terk etmek demektir. Bir şeyi, meşrû olan yerinden başka bir yere koymaktır. Zulüm, haktan sapma ve haddi aşma esasına dayanır. Yolun üzerinde dosdoğru gitmemek de zulümdür. İslâmî ıstılahta; bir eşyayı veya olayı, şer’î hükmünden başka bir şekilde değerlendirmeye zulüm denir. Zulüm, başkasının mülkünde, onun izni olmaksızın tasarruf etmektir. Zulüm, yerli yerine koymamak, sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak anlamlarına da gelir. Zulmün dayandığı temel, “nur” dan yoksun olmaktır. Aslında zulüm sözlükte, bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır. Yukarıda geçen anlamların hepsinde de bu tanımın işaretlerini görmek mümkündür.
Allah (c.c.) mutlak olan tek varlıktır. Varlığın ve ışığın kaynağıdır. Nûr bir anlamda varlığı, zulmet (karanlık) ise yokluğu temsil ederler. Nûr (ışık) görmeyi sağlar, yolları aydınlatır, eşyanın nasıl olduğunu anlamamızı temin eder. Karanlık ise bunun karşıtıdır. Karanlık (zulmet) hem yokluktur, hem korkudur. Zulmet insanların yollarını şaşırmalarına sebep olur, karanlıkta onlar ne yapacaklarını bilemezler, karanlık içinde sağa sola yalpa yapıp dururlar.
Allah (c.c.) insanları doğru yola (hidayete) sevketmek için gönderdiği Din’e, ‘Nûr’5159, bu Din’in kitabı olan Kur’an’a da yine ‘Nûr’ demektedir.5160 Böylece ‘nûr’ İslâm’ın sembolü, ‘zulmet’ ise İslâm’ın dışındaki inançların sembolüdür. Zulüm, yapısı gereği karanlıkları ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır; aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir. İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır, tümüyle zulmet’tir. Bu dinleri icat edenler ve bu bâtıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde oldukları için, bocalar dururlar, yanlış yollarını bir türlü düzeltemezler.
Zulüm, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah’a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir. Haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefse uyup da azmayı seçmektir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir.
Zulmün Karşıtı Olarak Adâlet
Zulüm, hakkı yerli yerine koymamak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. Bu anlamda zulmün karşıtı adâlettir. Adâlet: Bir işi yerli yerine (hakkı olan yere) koymak, her şeyi yerli yerinde yapmak hak sahibine hakkını vermek, hak ve hukuka uygunluk, doğru ve yerinde olmak anlamlarına gelir. İnsan-eşya ilişkilerini, insanların birbirleriyle olan münasebetlerini ve insanın devletle olan alâkasını, Allah’ın indirdiği hükümlere göre düzenlemeye adâlet denir. Bu, bir anlamda Allah’ın emrini, emrettiği şekilde yerine getirmektir. Yine adâlet, zâlimlerin cezalandırılması, her ferdin lâyık olduğu mükâfatını veya cezasını almasıdır. Zulmün ve haddi aşmanın zıddıdır. Lügat olarak, hakkaniyet, doğruluk ve müsâvat gibi anlamlara gelir. Kötülükten arınmış vicdanın ifrat ve tefritten uzak olarak itidal çizgisinde gördüğü her çeşit meşrû (şer’î) hareket mânâsına da kullanılır. Allah’ın indirdikleriyle hükmedilen darü’l-İslâm’a “darü’l-adl” de denilir. Çünkü
5159] 9/Tevbe, 32
5160] 5/Mâide, 44-46
ZULÜM - ZÂLİM
- 1043 -
İslâm dini, Allah’ın indirdiği ile hükmetmektir ki, esasen adâlet budur. İmam Şâfii, er-Risale adlı kitabında “adâlet, Allah’ın emrine uygun şekilde amelde bulunmaktır.” diye adâleti tanımlar.
Düzgün ve usûlüne uygun olmayan şey zulüm iken, bunun tersi adâlet; şaşırtmak, bozmak, yoldan çıkarmak, karartmak zulüm iken; tersi adâlettir. Adâlet, dengedir, orta yoldur, itidalden ve orta yoldan ayrılmamaktır. Dosdoğru, düzgün ve tam yapmaktır.
Bir yönetim ilkesi olarak adâlet, iki kişi ve bireyle toplum arasındaki ilişkilerde ilâhî yasalara uygun davranmak, haklıya hakkını tam olarak ödemek; suçluya cezasını vermede gevşeklik yapmamak demektir.
“Allah adâlete uyanları sever.”5161; “Andolsun, biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla beraber Kitab’ı ve adâlet ölçüsünü indirdik ki, insanlar adâleti yerine getirsinler.”5162; “De ki: ‘Rabbim bana adâleti emretti.” 5163
Kur’an’da tâğutun huzurunda muhâkeme olmak ve tâğuttan adâlet beklemek haram kılınmıştır.5164 Çünkü tâğutlar, Allah’ın indirdiği hükümlerle değil; kendi hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlarla hükmederler. Bu ise adâlet değil; zulümdür. İslâm topraklarında adâlet mefhumu korkunç değişikliğe uğramıştır. Tâğutî iktidarlar, kendi kanunlarını, “adâlet” kavramını kullanarak kitlelere kabul ettirmek gayretindedirler. Dolayısıyla zulüm, adâlet olarak sunulmaktadır. Müslümanlar “adâlet” ve “zulüm” kavramlarının mahiyetini kavradıkları ve bu istikamette görevlerini yerine getirdikleri zaman, gerçek bir inkılab ortaya çıkar.5165 Nice insan, eşitlikle adâleti karıştırıyor, aynı zannediyor. Hâlbuki mutlak eşitlik, yani her şeyin her yönüyle birbirinin aynı olması, adâlete zıttır. Eşit olmayan konularda insanlara eşit davranmak da adâlet değil; zulümdür.
Allah (c.c.) kendi sözünün (Kitab’ının) doğruluk bakımından da adâlet bakımından da tastamam olduğunu belirtiyor.5166 Öyleyse adâlet ve doğru olmak, O’nun sözüne (Kitab’ına) uymakla gerçekleşir. Kur’an’a göre gerçek adâletin ölçüsü hakka uymaktır.5167 Hak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakkı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adâlet yerine getirilir.
İslâm, hakların yerine ulaşması için adâleti emrederken ilâhî adâletin de âhirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildiriyor.5168 Mahkeme işlerindeki adâlet; hak ile, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adâletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir.5169 İman edenlerin her konuda Allah’ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zâlim, fâsık veya kâfir olurlar.5170 İnsanlar arasında hük5161]
60/Mümtehıne, 8
5162] 57/Hadid, 25
5163] 4/Nisâ, 105
5164] 4/Nisâ, 60
5165] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, s. 30-31
5166] 6/En’âm, 115
5167] 7/A’râf, 159
5168] 21/Enbiyâ, 47; 10/Yûnus, 54
5169] 4/Nisâ, 58; 5/Mâide, 52
5170] 5/Mâide, 44, 45, 47
- 1044 -
KUR’AN KAVRAMLARI
mederken, hakemlik yaparken, hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adâletli davranmak İslâm’ın getirdiği önemli bir prensiptir.
Adâlet, Allah’ın İndirdiğiyle Hükmetmektir
Allah (c.c.) insanları doğru yola (hidayete) sevketmek için gönderdiği Din’e, ‘Nûr’5171 bu Din’in kitabı olan Kur’an’a da yine ‘Nûr’ demektedir.5172 Böylece ‘nûr’ İslâm’ın sembolü, ‘zulmet’ ise İslâm’ın dışındaki inançların simgesidir. Zulüm, yapısı gereği karanlıkları ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır; aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir. İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır, tümüyle zulmet’tir. Bu dinleri icat edenler ve bu bâtıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde oldukları için, bocalar dururlar, yanlış yollarını bir türlü düzeltemezler.
Zulüm, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah’a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir. Haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefsin hevâsına uyup da azmayı seçmektir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir.
Adâlet, doğru oluşu zihinde sabitleşmiş şeydir. Düzgün ve usulüne uygun olmayan şeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir. Doğruluk ve düzgünlük kavramları, sapmazlığı ve şaşmazlığı da içerisine alırlar. Adâletin anlam sahası içinde doğruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkaniyet sahibi olma manalarına da işaret etmiş oluruz.
Said b. Cübeyr, ‘adl’ kavramını anlamını soran Halife Abdülmelik’e (öl. 705) şöyle cevap verdi:
“Adl (adâlet) dört kısımdır: Birinci mânâsı; Allah’ın emrine uyarak hükmedilirken adâletli davranmak, yani insaflı olmaktır.5173
İkinci mânâsı; sözde, konuşmada, haberleşmede adâlet olması. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Konuştuğunuzda ölçüyü aşmayın.”5174
Üçüncü mânâsı; kurtuluşun sebeplerine sarılma, yani doğru davranışlara, sâlih amele yönelme anlamındaki adâlet.5175
Dördüncü mânâsı; Allaha eş koşmaktan sakınmaktır. “… Ne var ki kâfirler Allah’a (muâdil) eş bulurlar.”5176
‘Adl’ üzere yaratılan insanın da5177 yeryüzünde ‘adl’ üzere davranması gerekiyor. Çünkü adâlet; insan, toplum ve tabiat hayatının nizamını (düzenini) sağlar. Bu adâleti sağlayacak olan da Tevhid Dini’dir. Evrendeki mizan’ı (ölçüyü,
5171] 9/Tevbe, 32
5172] 5/Mâide, 44-46
5173] 4/Nisâ, 54
5174] 6/En’âm, 152
5175] 2/Bakara, 123
5176] 6/En’âm, 1
5177] 82/İnfitâr, 6-7
ZULÜM - ZÂLİM
- 1045 -
dengeyi) koyan Allah (c.c.) olduğuna göre,5178 insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adâleti de ancak O’nun koyduğu ölçüler sağlayabilir.
İslâm Toplumunda Adâlet
İslâm toplumunun temelinde Kitap ve Mizan vardır. Müslümanlar Kitab’a uyarak, Mizan’ı yerine getirirlerse, yani ölçülü davranıp aşırılığa, yanlış yollara sapmazlarsa, kıst’ı (adâleti) sağlarlar. Mizan’ın dengesi bozulduğu zaman, adâlet kaybolur gider. İnsanlar en tabii haklarını bile alamazlar. Toplumdaki zalimler gücü ellerine geçirdikleri zaman da zulümler artar. Kitab’ın yanında indirilen ‹demir' güç anlamında alınırsa, şöyle demek mümkündür: Güç ve iktidar adâletin emrinde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da insanların Kitab'a ve O'nun hükümlerine uyup, mizan'ı yani ölçüyü korumalarıdır. O zaman hukukun üstünlüğü sağlanır ve insanlar haklarına kolaylıkla ulaşırlar. Kendini hukukun üstünde gören güçler, adâlet anlayışını çiğner geçerler.
Kur'an'ın emrine göre mü’minler, bütün davranışlarında adâletli olmak zorundadırlar. Adâletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki dengeye ve düzene uyum sağlatır. Ölçülü hareket şüphesiz insana mutluluk kazandırır, çevreye zarar vermekten kurtarır. İnsan hayatına denge ve olgunluk ancak adâletin her sahada uygulanması ile mümkün olur.
İslâm ümmeti ‘vasat bir ümmettir.’5179 Buradaki ‹vasat' kelimesini tefsirciler ‹adâlet' ile açıklamışlardır.5180 Buna göre İslâm toplumu, dengeli, aşırılıklardan uzak, adâleti yerine getiren uyumlu bir toplumdur.
İslâm’a göre bütün insanlar bir ana-babadan meydana geldikleri için birbirlerine karşı üstünlükleri yoktur. Doğuştan herkes eşittir. Üstünlük ancak takva ile olabilir. Kim Allah’tan hakkıyla çekinip korunursa onun derecesi daha üstün olur. 5181
Adâlet aynı zamanda takvâya yakın olmanın şartlarından birisidir. “Ey iman edenler, adâletli şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutanlar olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adâletten ayırmasın. Adâlet yapın ki o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korunun. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.” 5182
Dikkat çeken bir nokta da şurasıdır ki Allah (c.c.) kendi sözünün (Kitabının) doğruluk bakımdan da adâlet bakımından da tastamam olduğunu belirtiyor. Öyleyse adâlet ve doğru olmak, O’nun sözüne (Kitabına) uymakla gerçekleşir.
Kur’an’a göre gerçek adâletin ölçüsü hakk’a uymaktır.5183 Hak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakk’ı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adâlet yerine getirilir. İslâm, hakların yerine ulaşması için adâleti ve kıst’ı emrederken İlâhî adâletin de Ahirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye
5178] 55/Rahmân, 7
5179] 2/Bakara, 143
5180] Tabatabâî, El-Mizan, 1/323. S. Kutub, fi-Zılali’l Kur’an, 1/130. İbni Arabî, Ahkâmu’l Kur’an, 1/61. Mevdudî, Tefhimu’l Kur’an 1/123
5181] 49/Hucurat, 13
5182] 5/Mâide, 8
5183] 7/A’râf, 159
- 1046 -
KUR’AN KAVRAMLARI
haksızlık yapılmayacağını bildiriyor. 5184
Fıkıh açısından adâlet, mahkemede şahitlik eden şahitlerin ve hükmeden hâkimlerin adil olmalarıdır. Kur’an, insanlar arsındaki davaların çözüme kavuşturulabilmesi için ancak adâlet sahibi kimselerin şahitliklerinin geçerli olabileceğini açıklıyor.5185 Mahkeme işlerindeki adâlet; hak ile hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adâletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir,5186 İman edenlerin her konuda Allah’ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zalim, fâsık veya kâfir olurlar.5187
İnsanlar arasında hükmederken, hakemlik yaparken, hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adâletli davranmak İslâm’ın getirdiği önemli bir prensiptir. Adâlet ise, öncelikle, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmektir. Allah’ın indirdiği hükümler adâlet, o hükümlerin dışında kanunlarla insanları yönetenler zâlim,5188 Allah’ın hükümleri dışındaki hükümler/yasalar da zulümdür. Şirk en büyük zulüm,5189 ancak Allah’ın hükümleri ise adâlettir.
Kur’ân-ı Kerim’de Zulüm Kavramı
Kur’an’ın çok kullandığı kelimelerden biri de “zulüm” kelimesidir. Aynı kökten gelen türevleriyle birlikte üç yüz on beş yerde geçmektedir. Dilimize Arapça’dan giren bu kelimenin esas anlamlarını en güzel Arapça ile inzâl edilmiş Kur’ân-ı Kerim’de buluruz. Kur’an’da zulüm, hepimizin bildiği eziyet, işkence ve haksızlık yanında, esas olarak hakkın zıddı, haktan sapma ve haddi aşma anlamlarıyla kullanılır. Bu yüzden; Allah’ın koyduğu sınırı (hududu) aşanlar zâlimdir.5190 Allah’ın yasakladıklarını yaparak, insanlar kendi (nefis)lerine zulmederler.5191 Kâfirleri dost edinmek zulüm; onları dost edinenler de zâlimdir.5192 Çünkü “kâfirler (in tümü) zâlimdir.”5193; “Şirk en büyük zulümdür.”5194; “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir.” 5195
Kur’an’da zulmün değişik dozdaki anlamlarını ifade eden başka kelimeler de kullanılır. Bunları şu şekilde sayabiliriz:
Bi ğayr-i hakk: Haksız yere anlamındaki bu terkip, zulümle aynı anlamda birçok âyette geçer. 5196
Bağy: Haksızlık, azgınlık, her türlü tecavüz, haddi aşma, aşırılık konularında zulüm anlamına gelir. 5197
5184] 21/Enbiyâ, 47; 10/Yûnus, 54
5185] 65/Talâk, 2
5186] 4/ Nisâ, 58; 5-Mâide, 52
5187] 5/Mâide, 44, 45, 47
5188] 5/Mâide, 44
5189] 31/Lokman, 13
5190] 2/Bakara, 229
5191] 2/Bakara, 35, 131
5192] 9/Tevbe, 23
5193] 2/Bakara, 254
5194] 31/Lokman, 13
5195] 5/Mâide, 45
5196] Bk. 2/Bakara, 61; 3/Âl-i İmrân, 21, 112, 181, 155; 6/En’âm, 93; 7/A’râf, 33, 146; 28/Kasas, 39; 41/Fussılet, 15; 42/Şûrâ, 42; 10/Yûnus, 23; 22/Hacc, 40; 40/Mü’min, 75
5197] Bk. 2/Bakara, 173; 6/En’âm, 145-146; 16/Nahl, 90, 115; 28/Kasas, 76; 38/Sâd, 22, 24; 42/Şûrâ,
ZULÜM - ZÂLİM
- 1047 -
Adv, adî, i’tedâ, mu’tedî: Bu kelimeler, haddi aşmak, hakka tecavüz etmek, hakkı ve Allah’ın sınırlarını çiğnemek ve haksızlık manalarında zulüm anlamı ifade eder. 5198
İsrâf ve müsrif: Haddi aşmak, aşırı gitmek ve haddi aşan ve taşkınlık eden manalarında zulümle aynı anlamda kullanılır. 5199
Azâb, azzebe: Zulmün ileri şekli olan işkence ve işkence etmek anlamındaki bu kelimeler de zulüm mânâsında kullanılır. 5200
Kur’an’da Zulmün Anlamları
Zulm’ün Kur’an’da üç anlamda kullanılığını söyleyebiliriz.
1- Karanlık anlamında, nûr’un (ışığın) karşıtı olarak: “Hamd gökleri ve yerleri yaratan, zulumâtı (karanlıkları) ve nûr’u (ışığı) var kılan Allah’a aittir.” 5201
2- Küfür, şirk, isyan ve fısk anlamında: “Hani Lokman oğluna öğüt vererek demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Hiç şüphesiz ki şirk, gerçekten büyük bir zulüm’dür.”5202; “Bizim âyetlerimizi yalan sayanlar zulumât (karanlıklar) içerisinde sağırdırlar, dilsizdirler…”5203; “Elif. Lâm. Râ. Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları zulumât’tan (karanlıklardan) Nûr’a (İslâm’ın aydınlığına), O güçlü ve hamde lâyık olan’ın yoluna çıkarman için sana indirdik.” 5204
3- İnsanlara karşı yapılan haksızlıklar ve baskılar anlamında: Haksız yere adam öldürmek,5205 hırsızlık yapmak,5206 Allah’ın koyduğu sınırları aşmak, böylece insanların hakkına tecavüz etmek,5207 başkasının malını gasbetmek,5208 ilâhlık taslamak veya halkına baskı ve işkence etmek,5209 başkasının hakkını fâiz yoluyla elinden almak, fâiz yemek,5210 mü’minlere baskı ve şiddet uygulamak, onları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak,5211 müstaz’af kimselerin hakkını yiyip onlara baskı uygulamak5212 bu gibi zulüm örnekleridir.
Kur’an, ısrarlı bir şekilde ve sık sık Allah’ın kullarına zulmetmediğini, asla zulmetmeyeceğini, kullarına hiç bir şekilde haksızlık yapmayacağını haber veriyor. İnsanların dünyada karşılaştıkları geniş çaplı cezalar, sıkıntılar, zorluklar ve 28, 39, 42; 49/Hucurât, 9
5198] Bk. 2/Bakara, 229; 10/Yûnus, 90; 65/Talâk, 1
5199] Bk. 39/Zümer, 53; 40/Mü’min, 28
5200] 7/A’râf, 141; 12/Yûsuf, 25; 20/Tâhâ, 47; 18/Kehf, 87; 14/İbrâhim, 6; 29/Ankebût, 10; 38/Sâd, 41; 27/Neml, 21; 24/Nûr, 2
5201] 6/En’âm, 1; Zulmün bu anlamı için diğer örnekler olarak bk. 39/Zümer, 6; 6/En’âm, 59, 63; 2/Bakara, 19; 13/Ra’d,16; 24/Nûr, 40 v.d.
5202] 31/Lokman, 13
5203] 6/ En’am/ 39
5204] 14/İbrahim, 1-2; Ayrıca: 2/Bakara, 59, 165; 3/Âl-i İmran, 117, 135; 4/Nisâ, 168; 7/A’râf, 103, 162, 165; 11/Hûd, 67, 94; 51/Zâriya, 59 vb.
5205] 5/Mâide, 27-29
5206] 12/Yusuf, 75
5207] 65/Talak, 1
5208] 38/Sâd, 24
5209] 7/A’râf, 103
5210] 2/Bakara, 279
5211] 22/Hacc, 39
5212] 4/Nisâ, 75
- 1048 -
KUR’AN KAVRAMLARI
huzursuzluklar kendi yaptıkları yüzündendir. Âhirette hesaptan sonra alınacak sonuç, kavuşulacak ceza da yine insanların kendi hak ettikleridir, amellerinin karşılığıdır. Allah (c.c.) kimseye zulmetmez, fakat insanların bir kısmı kendi kendilerine zulmederler. 5213
“Kırk gece (söyleşmek için) Mûsâ ile sözleşmiştik. O (huzurumuza gelmek üzere aranızdan) ayrıldıktan sonra, zâlimler (kendilerine kötülük edenler) olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.” 5214
“Allah’ın mescidlerinde, Allah’ın adının anılmasına engel olan ve onların harâb olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır? Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir (Başka türlü girmeye hakları yoktur). Bunlar için dünyada bir rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.” 5215
“...Allah tarafından indirilmiş bir şâhitliği (insanlardan) gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir.” 5216
“İnsanlardan bazısı Allah’tan başkasını Allah’a endâd/eşler ve benzerler edinir de onları, Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise Allah’ı daha çok severler. Keşke zâlimler, azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabına dayanmanın zorluğunu önceden anlayabilselerdi.” 5217
“Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve iltimas bulunmayan gün (Kıyâmet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin (Allah yolunda harcayın). Kâfirler/gerçekleri inkâr edenler, elbette zâlimlerdir.” 5218
“Allah’ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na şirk/ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine yakından korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zâlimlerin varacağı yer, ne kötüdür!” 5219
“...Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” 5220
“Kim Allah’a karşı yalan sözlerle iftira edenden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlimdir? Şurası iyi bilinsin ki, zâlimler kurtuluşa ermezler.” 5221
“De ki: Söyler misiniz bana! Size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zâlim toplumdan başkası mı helâk olur?” 5222
“...Kim Allah’ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zâlimdir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.” 5223
5213] 2/Bakara, 57; 7/A’râf, 160; 9/Tevbe, 70; 29/Ankebût, 40; 3/Âl-i İmran, 25, 161; 6/En’âm, 160; 45/Câsiye, 22. v.d.
5214] 2/Bakara, 51
5215] 2/Bakara, 114
5216] 2/Bakara, 140
5217] 2/Bakara, 165
5218] 2/Bakara, 254
5219] 3/Âl-i İmrân, 151
5220] 5/Mâide, 45
5221] 6/En’am, 21
5222] 6/En’am, 47
5223] 6/En’âm, 157
ZULÜM - ZÂLİM
- 1049 -
“Ey iman edenler! Küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler/dostlar edinmeyin. Sizden kim onları velî/dost edinirse, işte onlar zâlimlerin kendileridir.” 5224
“Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Onlar (Kıyâmet gününde) Rablerine arz edilecekler, şâhitler de, ‘işte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir’ diyecekler. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir. Onlar (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğriltmek isteyenlerdir.” 5225
“Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.” 5226
“Şüphe yok ki Allah, adâleti, ihsânı (iyiliği), akrabaya vermeyi (yardım etmeyi) emreder. Fahşâyı (çirkin işleri), fenalık ve azgınlıkları/zorbalıkları yasaklar. Size öğüt vermektedir; umulur ki düşünür ve tutarsınız.” 5227
“Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi önde gelenlerine emredeceğiz. Böylelikle onlar, onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.” 5228
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zâlim kim vardır? Biz onların kalplerine, bu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.” 5229
“Zâlimlere hiçbir yardımcı yoktur.” 5230
“Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah’ı çok zikredenler ve zulme uğradıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zâlimler, hangi inkılâpla devrileceklerini yakında bileceklerdir.” 5231
“Allah’a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zâlimi kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?!” 5232
“...Allah’a şirk/ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.” 5233
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki Biz, günahkârlara, ettiklerinin karşılığı olan cezayı vereceğiz.” 5234
“Zâlimler için koruyucu bir dost da, sözü yerine getirilen bir şefaatçi de yoktur. (Allah) gözlerin hainliklerini ve göğüslerin saklamakta olduklarını bilir.” 5235
“Onlar(mü’minler), bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, birbirlerine yardım ederler.
5224] 9/Tevbe, 23
5225] 11/Hûd, 18-19
5226] 11/Hûd, 113
5227] 16/Nahl, 90
5228] 17/İsrâ, 16
5229] 18/Kehf,57
5230] 22/Hacc, 71
5231] 26/Şuarâ, 227
5232] 29/Ankebut, 68 ve benzeri: 39/Zümer, 32
5233] 31/Lokman, 13
5234] 32/Secde, 22
5235] 40/Mü’min, 18-19
- 1050 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Elbette O, zâlimleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol (mes’ûliyet) yoktur (Onlar kınanmaz ve cezalandırılmazlar). Sorumluluk ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere yönelir. İşte böylelerine acı bir azap vardır. Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir. Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Göreceksin ki zâlimler, azabı görecekleri zaman, ‘geri dönülecek bir yol var mı?’ diyecekler... Kesinlikle bilin ki, zâlimler sürekli bir azap içindedirler.” 5236
“...Kim tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir.” 5237
“İslâm’a çağrılırken Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola erdirmez.” 5238
“...Kim Allah’ın hududunu/sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendisine zulmetmiş olur.” 5239
“O (Allah), dilediğini rahmetine dâhil eder. Zâlimlere gelince, Allah, onlar için elemli/ acıklı bir azap hazırlamıştır.” 5240
Hadis-i Şeriflerde Zulüm Kavramı
Bir hadis-i rivayette şöyle buyrulur: Rasûlullah (s.a.s.), Allah Teâlâ’dan rivâyet ederek şöyle buyurdu: “Allah buyurdu ki: ‘Ben zulmü kendime haram ettim; Onu, sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse sakın birbirinize zulmetmeyin!” 5241
“Allah, zâlime muhakkak ki, mühlet verir de onu yakalayacağı zaman, göz açtırmadan aniden yakalar.” Bu ifadeden sonra, Rasûlullah şu âyeti okudu: “Onlar zulüm işlemekte iken ülkeleri (veya kuşakları) yakaladığı zaman Rabbinin yakalayıvermesi işte böyledir. Gerçekten onu yakalaması pek acıklı, pek şiddetlidir.” 5242
“Mazlumun (bed)duâsından sakın. Çünkü mazlumun duası ile Allah arasında (kabule mâni olan) hiçbir perde/engel yoktur.” 5243
“Üç kimsenin duası red olunmaz: Orucunu açarken oruçlunun duası, adâletli yöneticinin, bir de mazlumun duası. Allah (c.c.) mazlumun duasını göklerin üstüne yükseltir ve duâ için gökyüzü kapıları açtırılır. Allah Teâlâ da: ‘İzzetime andolsun ki, bir süre sonra da olsa sana yardım edeceğim’ buyurur.” 5244
“Müslüman, diğer müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir.” 5245
5236] 42/Şûrâ, 39-45
5237] 49/Hucurât, 11
5238] 61/Saff, 7
5239] 65/Talak, 1
5240] 76/İnsan, 30
5241] Müslim, Birr, 15, hds. no: 2577, 4/1994
5242] 11/Hûd, 102; Buhâri, Tefsir 161, hds no: 206; Müslim, Birr 61, 62 –2583- ; İbn Mâce, Fiten 22, hds no: 4018)
5243] Buhâri, Mezâlim 9, hadis no: 9, Cihad 180; Müslim, İman 7, hadis no: 19, 1/150; Ebû Dâvud, Zekât 5, hadis no: 1584; Tirmizî, Zekât 4, -625-
5244] Tirmizî, Deavât 129, Hadis no: 3598, 5/578
5245] Buhâri, İman 4, 5, Rikak 26; Müslim, İman 64, 65; Ebû Dâvud, Cihad 3; Tirmizî, Kıyâme 53, İman 13
ZULÜM - ZÂLİM
- 1051 -
Peygamberimize, “hangi cihadın daha faziletli olduğu” soruldu. Buyurdu ki: “Zâlim bir sultanın (yöneticinin) yanında hakk kelimesini konuşmaktır.” 5246
“Kim bir kişinin zâlim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zâlim ile birlikte yürürse, İslâm’dan dışarı çıkmış olur.” 5247
“Kim bir zâlime yardım ederse, Allah Teâlâ, o zâlimi ona musallat eder.” 5248
“İnsanlar, bir zâlimi görür, ona engel olmazlarsa, bundan dolayı hemen hepsi cezalanır.” 5249
“Allah’ım, benim işitme ve görme duygularımı düzelt ve onları bana vâris kıl (ölünceye kadar sahih ve sağlam olsunlar). Bana zulmedene karşı bana nusret ver (yardım et) ve zâlimden intikamımı bana göster.” 5250
“Kim bir kardeşinden haksız olarak bir şey almışsa (dinar ve dirhem olarak) kıymetlenmeden aynı gün iâde etsin.(Aksi takdirde) Eğer iyi bir ameli varsa, ondan haksızlık ettiği kadar alınır; yoksa, kardeşinin günahından ona yüklenir.” 5251
“Üzerinde (bir din kardeşinin) kendisine zulüm veya malına tecavüzden doğmuş bir hak bulunan kimse, dinar ve dirhem (para) bulunmayacak gün (kıyâmet) den önce, bu gün dünyada mazlumdan o hakkı bağışlamasını istesin. (Helâllaşmadığı takdirde) zâlimin sâlih ameli varsa ondan zâlimin zulmü miktarı alınır (da mazluma verilir). Eğer zâlimin haseneleri (sevapları) bulunmazsa, mazlumun seyyielerinden (günahlarından) alınıp zâlim üzerine yükletilir.” 5252
“Müflis (iflâs eden) kimdir bilir misiniz?” Ashâb: ‘Bizim aramızda müflis, hiçbir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir’ dediler. Bunun üzerine: “Gerçekten benim ümmetimden müflis, kıyâmet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek olan kimsedir. Ama şuna sövmüş, buna zina isnadında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini dövmüş olarak gelecek; buna hasenâtından, şuna hasenâtından (sevaplarından) verilecektir. Şayet dâvâsı görülmeden hasenâtı biterse, onların günahlarından alınacak ve bunun üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır. (İşte müflis budur.)” 5253
“Kıyâmet gününde hakları mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.” 5254
“Şüphesiz ki zulüm, kıyâmet gününde zulumât/karanlıklar (olacak)dır.” 5255
“Kim arzdan bir parça yeri haksız zabt ederse, (kıyâmet gününde) yerin yedi katı halka gibi onun boynuna geçirilir.” 5256
“Kim yemini ile bir müslümanın hakkını elinden alırsa, o kimseye Allah, cehennemi
5246] İbn Mâce, Fiten 20, Hadis no: 4012, 2/1330
5247] İbn Kesir, Hadislerle K. K. Tefsiri, c. 5, s. 2089; Râmuz el-Ehâdis, c. 2, s. 445
5248] Deylemî; İbn Aslâkir, Tarih
5249] Tirmizî; Tuhfetu’l Ahvezî Şerhu Câmiu’t Tirmizî, 8/423
5250] Buhâri, Edebu’l-Müfred, 82, hadis no: 649-650
5251] Buhâri, Askalânî, Şerh-i Sahih-i Buhâri, c. 5, s. 161
5252] Buhâri, Mezâlim 10; Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 1, hds no: 2534
5253] Müslim, Birr ve’s-Sıla, 59 hadis no: 2581
5254] Müslim, Birr ve’s-Sıla, 60, hds no: 2582; Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 1, hds no: 2535
5255] Buhâri, K. Mezâlim ve’l-Gasb, 8, hadis no: 8; Müslim, K. Birr ve’s-Sıla, 57, hadis no: 2579
5256] Buhâri, K. Mezâlim ve’l-Gasb, 13-15; Müslim, K. Müsâkat, 137, 142 hadis no: 1610, 1612
- 1052 -
KUR’AN KAVRAMLARI
vâcip kılmış, cenneti de haram etmiş demektir.” Bu söz üzerine ashabdan bir zât: ‘Pek az bir şey olsa da mı ya Rasûlallah?’ diye sormuş, Rasûlullah da (s.a.s.): “Misvak ağacından bir çubuk dahi olsa (yine böyledir)” buyurmuştur. 5257
“Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun mutlaka hesabını sorar. Allah’ın affetmediği zulüm şirktir. Çünkü Allah ‘şirk, büyük bir zulümdür’5258 buyurmuştur. Allah’ın affedeceği zulüm; kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rableri ile kendi aralarındaki işlerde (emre itaat ve yasaklardan kaçınmak noktasında) yaptıkları hatalardır. Allah’ın hiç bırakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirlerine karşı hayâsızlıklarıdır. Allah, bunların hesabını sorar ve zâlimleri cezalandırır.” 5259
Câhiliyyenin Zulüm Anlayışı
Câhiliyyenin adâlet ve zulüm anlayışı, birçok çarpıklıklarla ve çifte standartlı nifakla hastalıklı bir anlayıştır. Zulmü sadece fizikî bir yaptırım olarak ve hiç sebep yokken yapılan bir haksızlık olarak değerlendiren câhiliyye, özellikle müslüman müstaz’aflara inanç ve psikolojik zulümleri zulüm olarak kabul bile etmez. Câhiliyye zihniyetine sahip olanlar, kendi içinde bulundukları zulmün farkında bile değillerdir. Kendi kurtuluşları için çabalayan dâvetçilere ise kendi haklarına saldırıyor ithamında bulundukları çokça görülür. Allah’a şirk koşmanın büyük bir zulüm olduğunu hiçmi hiç düşünüp kavramazlar. Müslüman olduğunu iddia eden câhiliyye mensupları, müşrikçe inanç ve yaşayışı, küfür ahlâkını (ahlâksızlığını) bir hak olarak görür, müslümanların bunlara tavır almasını ise zulüm olarak değerlendirir.
Câhiliyyenin zulüm hakkındaki anlayışını Kur’an’dan bir örnekle sergileyelim: Kur’an’a göre put kırmak değil; puta tapmak zulümdür, hem de en büyük zulüm. Müslüman da zulme tepki gösteren kişidir. Zâlimin zulmüne engel olmak, kahramanca bir iş kabul edilmesi gerektiği halde, Hz. İbrahim’in putları kırmasının, putperest câhiliyye mensuplarınca bir zulüm olarak nitelendiğini Kur’an bize haber verir. “Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Kim cür’et etti ilâhlarımıza bunu yapmaya! Muhakkak o, zâlimlerden biridir’ dediler.”5260 Görülüyor ki, zulmü ortadan kaldırmaya çalışmak, putperestlerin bakış açısından büyük bir zulüm olarak değerlendirilmektedir.
İzutsu bu konuda şunları söyler: Zulüm, esasen kişinin meseleye bakış için seçtiği mihenge/ölçüye göre izâfî/görecelidir. Kâfirlere göre putların tahribi bir zulüm eylemi teşkil etmektedir. Zira, müşrikler açısından bakıldığı zaman, bunun yapılması için hiçmi hiç neden yok iken, mü’minler açısından aynı hareketi haklı gösterecek birçok sebep bulmak mümkündür. Benzer biçimde, müslümanların, sadece “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için kâfirler tarafından evlerinden çıkarılmaları onlar için, hiçbir haklı sebebe dayanmayan inkârı imkânsız bir zulüm fiilidir. Ancak, kâfirlerin bakış açısından, İslâm’ın tek Allah inancı, kendilerinin mü’minlere karşı bu şekilde davranmaları için yeterli sebebi rahatlıkla
5257] Müslim, İman 61, hadis no: 218; Nesâi, Âdâbu’l-Kudât, 30 hds no: 5384
5258] Lokman, 13
5259] Hadislerle Kur’an Tefsiri, İbn Kesir, I/508
5260] 21/Enbiyâ, 59
ZULÜM - ZÂLİM
- 1053 -
sağlamaktadır.5261 “Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere), zulme uğradıkları için (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar ki, sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir.” 5262
Firavun’un İsrâil oğullarını köleleştirmesi, erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bırakmaya varan zulümleri,5263 Firavun ve ona bağlı olanlarca normal bir durum olarak kabul edilirken; bu apaçık zulme karşı çıkan Hz. Mûsa, fitne ve fesad çıkaran bir nankör olarak nitelenir.5264 Meselenin hakikatini ve içyüzünü Hz. Mûsa Firavun’un suratına şöyle çarpar: “O başıma kaktığın nimet, İsrâiloğullarını köle yapman (yüzünden)dir.” 5265
Kur’an, şirkin ve dolayısıyla zulmün sebeplerinden birinin, ataların yolunu körü körüne sürdürme ve taklit olduğunu belirtir. Geleneği sürdürme alışkanlıkları, câhiliyye tarafından bir hak ve haklılık olarak benimsenir. O yüzden câhiliyye düşüncesinde, zulüm normal bir vaka, câhiliyye yönetiminde de doğal bir icraat olarak kabul edilir. Zulme adâlet, adâlete de zulüm dendiği, kavramların ters yüz edildiği de sıkça görülür.
Câhiliyye anlayışında câhiliyyet hamiyyeti/taassubu söz konusudur.5266 İster haklı ister haksız olsun, yakın akrabasını, hatta kendi sülâlesini, hemşehrisini, vatandaşını kayırma duygusu vardır. Dolayısıyla “kendi yakınları, hata etmez, zulm etmez, her zaman haklıdır; ona karşı olanlar da her durumda zulüm içindedir” anlayışı câhiliyyenin bu konudaki yaklaşımlarından biridir.
Zulmün Çeşitleri
Zulümden bahseden âyetlere ve hadislere baktığımız zaman üç türlü zulümden söz etmek mümkündür:
a- İnsanın Allah’a Karşı İşlediği Zulüm
Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfr içinde, inkârcı olmalarıdır. Nitekim Kur’an’ın birçok âyetinde zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an birçok yerde kâfirlere ve müşriklere zâlim demektedir.
“İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya), işte emniyet/güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.”5267 Bu âyet nazil olunca, imana zulüm karıştırma meselesi sahabelere ağır geldi. Peygamberimiz’e dediler ki: “Kim imanına zulüm karıştırmayabilir?” Peygamberimiz şöyle buyurdu: “İş böyle değildir. Siz Lokman’ın (a.s.) oğluna, ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük zulümdür’5268 sözünü işitmediniz mi?” 5269
Allah’ı inkâr ederek ilâhlık dâvâsına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür.
5261] Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Dini ve Ah. Kavramlar, s. 226
5262] 22/Hacc, 39-40
5263] Bk. 2/Bakara, 49-51
5264] 26/Şuarâ, 18-19
5265] 40/Mü’min, 26; 26/Şuarâ, 22
5266] 48/Fetih, 26
5267] 6/En’am, 82
5268] 31/Lokman, 13
5269] Buhâri; Müslim, nak. Muht. İbn Kesir, 3/65
- 1054 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler.5270 Bunun tipik örneği Firavun’un yaptıklarıdır.5271 Peygamberlerini dinlemeyen, onların getirdiği âyetleri yalan sayanların bu hareketi bir zulümdür.5272 Bu gibi inkârcı zâlimler hak ettikleri cezaya daha dünyada iken kavuşurlar.5273 Kendi hevâlarına uyup da Allah’ın vahyine itaat etmeyenler de zulüm içerisindedirler.5274 Allah’ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibâdet edenler de zulmetmiş olurlar.5275 Allah’a iftira etmek, O’nun adına din uydurmak da zulümdür. 5276
Örneklerde görüldüğü gibi zulüm; küfrün ve şirkin diğer adıdır. İnkârcıların ve müşrilerin yaptıkları yanlışlık ‘zulüm’, kendileri de ‘zâlim’ diye niteleniyor. Onların yaptığı karanlığa davetiyedir. Onlar bir taraftan Allah’ın zulmet (karanlık) dediği çıkmazları tercih ederken, bir taraftan da Rablik ve ilâhlık hakkını başka varlıklara vermektedirler. Bütün zulümlerin temelinde insanın Allah ile olan ilişkisini yerli yerine oturtmaması vardır. Bu sebepledir ki şirk, küfür, yalanlama, fısk ve cehaletin her türlüsü Kur’an’da zulüm olarak tanımlanır.5277 Şirk ve küfür gibi zulümler içinde bulunan insanın günahlarını Allah bağışlamayacaktır.5278 Çünkü şirk ve küfür büyük bir zulümdür. Biliyoruz ki, ilâh, rab ve melik olma Allah’ın hakkıdır ve insanın yalnızca Allah’ı rabb, ilâh ve melik olarak tanıması gerekir. Bu hakkı sahibine vermeyen insan, birinci derecede, yani en büyük zâlimdir. 5279
b- İnsanlar Arasındaki Zulüm
Zulüm, aynı zamanda insanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir. Bu bir anlamda kişi ve kamu haklarının ihlâlidir. Bu ihlâli ister kişi yapsın, ister bir topluluk, isterse siyasî otoriteler yapsın; hepsi zulümdür. Bütün diktatörler, bütün despot ve baskıcı rejimler zulme başvururlar, elleri altındaki insanların haklarını gasp ederler. Kurulan zulüm düzenleri insanların en doğal haklarını vermezler, onlara baskı ve şiddet uygularlar.
Allah (c.c.) insanın cüz’î iradesini eline vermiş, ona müdahale etmemiştir. Bunun anlamı; dileyen iman eder, dileyen etmez. Sonucuna katlanmak şartıyla dileyen ibâdet eder, dileyen etmez. Allah (c.c.) kendi yarattığı ve ni’met verdiği insanın iradesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara ‘şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şöyle giyineceksiniz, böyle yaşayacaksınız’ diye dayatırla r. Şüphesiz bu zulümdür.
İnsan hakları ihlâlleri, tabiatın acımasızca tahribi, hayvanların, ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Kişinin
5270] 21/Enbiyâ, 29
5271] 7/A’râf, 103
5272] 11/Hûd, 37
5273] 11/Hûd, 67, 94; 17/İsrâ, 59
5274] 30/Rûm, 29
5275] 37/Saffât, 22
5276] 3/Âl-i İmrân, 94
5277] 6/En’âm, 68, 93; 9/Tevbe, 23; 21/Enbiyâ, 2, 3, 5; 22/Hacc, 52-53; 39/Zümer, 32; 11/Hûd, 18-19; 2/Bakara, 114; 4/Nisâ, 168
5278] 4/Nisâ,168
5279] 31/Lokman, 13
ZULÜM - ZÂLİM
- 1055 -
mahkemede, iş yerinde, başka yerlerde hakkını alamaması zulümdür. Başkalarının hakkına engel olmak, rüşvet, torpil veya benzeri yollarla başkalarına ait bir hakkı almak, görevi kötüye kullanmak, emanate ihanet etmek zulümdür. Bütün işkence şekilleri, inançlara saldırılar, inançları yaşamanın önündeki engeller, kişilerin kimliğini ifade etmelerine engel olma, ırk ve bölge ayrımcılığı, sınıf kavgaları, dilleri ve kültürleri yasaklamak, ırk, dil ve renk gibi farklı dünyevî ve maddî unsurları yükseklik veya aşağılık sebebi saymalar birer zulümdür. Resmî ideolojilere inanmayanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmak, onların haklarına engel olmak, onlara tepeden bakmak da zulmün başka bir çeşididir. Yine, adam öldürmek, hırsızlık yapmak, gasp, soygun, baskı ve şiddet; zulümden başka bir şey değildir.
İnsanlara en güzel hayatı İslâm gösterdiği gibi, insanlar arasında adâleti de ancak İslâm’ın kuralları sağlayabilir. İslâm, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde göstermiştir. Allah’ın hükümleri, hayatı düzene koyan hükümlerdir. Bundan dolayı kişi veya siyasî otorite olarak, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebep olur. Buna sebep olanlar da zâlimlerdir. 5280
c- İnsanın Kendi Kendine Zulmü
İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler: “Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.”5281 Mü’minler, nefislerine zulmettikleri veya bir çirkin iş (fâhişe) işledikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp, bağışlanma isterler. Buradaki nefse zulmetmek, günah işlemek anlamındadır. 5282
Kur’an, gerek dünyada gerek âhirette azabı hak edenlere Allah’ın kesinlikle zulmetmediğini, fakat onların kendi kendilerine zulmettiklerini ısrarlı bir şekilde vurgular. “Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler.” 5283
Kendilerine kitap gönderilen insanların kimi nefsine zulmeder, kimi de Allah’ın izniyle hayırda öne geçer5284. Mü’min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah’ı Ğâfur (bağışlayıcı) ve Rahim (rahmet sahibi) olarak bulurlar. 5285
Hz. Al i şöyle der: “Bir kimse birine zulmettiği veya bir kötülük yaptığı zaman, hakikatte kendisine zulmetmiş olur. Çünkü Cenâb-ı Hak, Kur’ân’da: “Kim iyilik yaparsa, kendisinin lehine; kim de kötülük yaparsa, kendisinin aleyhinedir.”5286 buyurmuştur.
5280] 5/Mâide, 44
5281] 7/A’râf, 23
5282] 3/Âl-i İmrân, 135; ayrıca bk. 4/Nisâ, 64, 110
5283] 10/Yûnus, 44; ayrıca bk. 9/Tevbe, 70; 29/Ankebût, 40; 2/Bakara, 57; 7/A’râf, 160; 16/Nahl, 33, 118 vd.
5284] 35/Fâtır, 32
5285] 4/Nisâ, 110
5286] 41/Fussılet, 46
- 1056 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Ülkelerin, toplumların ve uygarlıkların çöküş nedeni zulümdür. Toplum içerisinde servetiyle şımaranlar, ellerine iktidar gücünü geçirenler adâletle iş görmezlerse zulme saparlar. Zâlimler hevalarına (kendi nefislerinin arzularına) uyarlar. Onlar, akıllarını yerli yerinde kullanmayan cahillerdir. Tuğyan eden, azıp yoldan çıkan tâğutlar da zulüm yapmaktan geri durmazlar. Onlar adâlet ölçülerine zaten uymazlar. Bulundukları konuma, sahip oldukları güce ve iktidara hak ederek gelmedikleri için, bunları korumak üzere devamlı zulme başvururlar. 5287
Zâlim; Anlam ve Mâhiyeti
‘Zâlim’, zulmet mastarının fâil (özne) ismidir. ‘Zâlim’, zulmeden, zulüm işleyen kimse demektir. Zâlim, zulmün taşıdığı bütün olumsuz anlamların bizzat yapıcısı, meydana getiricisidir. Zulüm, esas itibariyle çok olumsuz bir eylemdir ve ‘zâlim’ de bu olumsuz eylemin öznesidir. Günlük dilde zâlim; merhametsiz, haksızlık yapan, gaddar ruhlu, işkence eden, baskı yapan kimsedir. Zâlim, hak sahiplerine hakkını vermediği gibi, baskı ve şiddetle başkalarının hakkına tecavüz eder, onlara kötülükte bulunur. Günlük dildeki bu kullanım, Kur’an’daki kullanımla karşılaştırınca yanlış değil; ama eksik bir anlamdır.
Mevdûdi, zâlim kelimesini şöyle açıklar: Arapça zâlim kelimesi çok geniş kapsamlı bir kelimedir. Zulüm, “bir hak veya görevi ihlâl etmek”tir. Zâlim ise, bir hak veya görevi ihlâl eden kişidir. Allah’a isyan eden bir kişi üç temel hakka tecavüz etmiş demektir. İlk olarak o, itaate lâyık olan Allah’ın haklarına tecavüz etmiştir. Daha sonra isyanına âlet ettiği tüm eşya ve varlıkların, örneğin kendi organ ve yetilerinin, diğer insanların, işlerine yardım eden meleklerin ve zulmü sırasında kullandığı bütün her şeyin haklarına tecavüz etmiş olur. Çünkü bütün bunların, Allah’ın dileği doğrultusunda kullanılmaya hakkı vardır. Son olarak, kendi haklarına tecavüz etmiş olur; çünkü kendi nefsinin de kendisi üzerinde, kendisini ziyana uğratmaktan korumak gibi bir hakkı vardır. Kendisi isyan etmek suretiyle Allah’ın azâbına uğradığında da, kendisine zulmetmiş olur. Bu nedenle Kur’an, günahı, birçok yerde zulüm olarak niteler.5288
Kur’an, ‘zulüm’ ve ‘zâlim’ kavramlarını çok sık kullanmaktadır. Zâlim kelimesi öncelikli olarak, inkârcıların önemli bir sıfatıdır. Aslında küfür ve şirk en büyük zulümdür. Bu anlamda müşrikler zâlimlerin ta kendileridir. Çünkü Allah’a ait olan ilâhlık hakkını yerine getirmiyorlar, bu hakkı inkâr etmek veya birden fazla ilâh tanımak suretiyle başkalarına veriyorlar. Onların içinde bulundukları küfür ve şirk hali karanlıktan başka bir şey değildir. Zulüm zihniyeti taşıyanlar hem kendileri için hem de başkaları için karanlık taşırlar, karanlık üretirler, karanlık işler çevirirler. Çevrelerinde hep karanlık vardır. Yaptıkları işlerin aydınlık bir yönü yoktur.
Zâlim ve Zulüm Mantığı
Zulüm, yaratılış düzenindeki uyumu, imar ve ıslahı bozmaktır. Öyleyse bu anlamda en büyük zâlim, kötü insandır. Yaratılış düzenini, tabiatı ve toplum bünyesindeki dengeyi hep bu kötü insan tipi bozmaktadır.
5287] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, 786-788
5288] Mevdûdi, Tefhîmu’l-Kur’an, c. 1, s. 65
ZULÜM - ZÂLİM
- 1057 -
Göklerin ve yerin Nûr’u olan Allah,5289 nûr saçan bir kandil (çerağ) olan Peygamberi aracılığıyla,5290 yine Nûr olan, baştanbaşa aydınlık olup insanları aydınlığa çağıran bir ilâhî kitap gönderdi.5291 Bu ilâhî kitap ve Allah’ın nûr olan elçisi bütün insanları Nûr’a, yani aydınlığa, her şeyin en güzeline, doğrusuna, Hakka ve adâlete, karanlık gibi olmayan iyiliklere dâvet ediyor. Allah böylece insanları karanlıklardan (zulumât’tan) Nûr’a (aydınlığa) çıkarmak istemektedir. 5292
Bütün bunlara rağmen bu Nûr’u görmek istemeyenler, bu Nûr’un getirdiği düzeni beğenmeyenler, iradelerini ve isteklerini bu Nûr’a bağlamayanlar, kendi hevalarına (aşırı istek ve arzularına) uyarak, kendileri karanlıkta kaldıkları gibi, çevrelerini de karartırlar. İnsanın benliğinde ve yeryüzünde dengeyi kurmak için gönderilmiş olan ilâhî ilkeleri, yaşama düzenini reddederler. Haddi aşarlar, yoldan çıkarlar, ölçüsüz hareket ederler, bozgunculuk yaparlar ve olması gereken dengeyi bozar, kaosa, haksızlığa, zulme ve adâletsizliğe yol açarlar. İşin garibi bu gibi insanlar, kendileri -Kur’an’ın deyişi ile- karanlıkta (zulumât’ta) oldukları, üzerinde bulundukları yol ve anlayış zulüm olduğu halde, onlar bu kötü durumlarını görmezler, Allah’ın dinine karanlık, insanları Allah’ın dinine dâvet edenleri de karanlık davetçisi diye suçlarlar. Kimileri de ya kör inadı sebebiyle, ya da aşırı cahil olması yüzünden, Allah’ın insanlar için seçtiği aziz İslâm’ı ortaçağ karanlığı gibi zanneder. Hâlbuki Allah (c.c.) kendi doğru yoluna, İslâm’a nur/aydınlık; diğer yollara da karanlıklar demektedir. İşte bu tür insanların yaptıkları zulüm; kendileri de zâlimdir.
Zâlim Tipleri
Üç çeşit zâlim vardır. Birincisi: Allah’a karşı isyan eden kâfir veya Allah’a ortak koşan müşriktir. Allah’ın âyetleri kendisine hatırlatıldığı zaman kibirlenerek yüz çeviren inkârcılar zâlimdirler.5293 Allah’ın âyetlerine yalan veya uydurma diyenler de aynı durumdadırlar.5294 Allah (c.c.) hakkında kafasına göre yalan uyduran ile ‘ben vahy aldım, Allah’ın gösterdiğini aynen gösteririm’ diyen iftiracı da zâlimdir.5295 Allah (c.c.)’ın yolunu tıkamak isteyenler ile, mescidleri tahrib eden veya oralarda Allah’a ibâdet edilmesini engelleyenler de zâlimdir. 5296
Şirk, şüphesiz en büyük zulümdür.5297 Şirk koşan müşrikler de zâlimlerin ta kendileridir. Allah (c.c.), Mûsâ (a.s.) Tûr dağında iken buzağıyı ilâh edinip tapınanlara da zâlim demektedir. Çünkü onlar, insan eliyle yapılmış bir heykeli ilâh haline getirmişlerdir.5298. Kim Allah’a ortak koşup müşrik olursa, Allah ona Cennneti yasak edecek ve bu gibi zâlimlerin yardımcıları olmayacaktır. 5299
İkincisi: Toplum ve kişi haklarına tecavüz edenlerdir. Bu kamu haklarına
5289] 24/Nûr, 34
5290] 33/Ahzâb, 46
5291] 5/Mâide, 15
5292] 2/Bakara, 267
5293] 18/Kehf, 57
5294] 62/Cuma, 5; 39/ Zümer, 32
5295] 6/En’âm, 93
5296] 2/Bakara, 114
5297] 31/Lokman, 13
5298] 2/ Bakara, 51, 92-93; 7/A’râf, 148
5299] 5/Mâide, 72
- 1058 -
KUR’AN KAVRAMLARI
saldırı ve kişinin -ister doğuştan ister sonradan elde ettiği- haklarını gasbetme, kişiye veya kamuya her türlü işkence, baskı ve hak ihlâli şeklinde ortaya çıkar. Hak ve adâleti dağıtma makamında olanlar, adâletten ayrılırlarsa; zâlim olurlar.
Devlet otoritelerinin fertlere ve toplumlara yaptıkları zulümleri de bu kategoride değerlendirmek mümkündür. Halkına zulmeden, onların haklarını vermeyen, toplum düzenini sağlamak için gönderilmiş olan Allah’ın hükümlerini uygulamayan bütün kişi ve rejimler zâlimdirler.5300 Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye doğru gerçekleşmesi arasında fark yoktur. Zulüm zulümdür.
Kur’an, servet ve nimet sebebiyle şımaran, kendini büyük gören sonra da insanlara hükmetmek isteyenlere ‘teref’ demektir. Bu gibiler servetin sağladığı güçle insanlara tahakküm etmeye yeltenirler, onların haklarını ellerinden alırlar ve onları ‘müstaz‘af’ haline getirirler. Otorite gücüyle, malıyla veya başka bir şeyle kibirlenen ve kendilerini yüce görenlerin diğer adı ‘müstekbir’dir. Onlar bu kibirleriyle şımarırlar, üstünlüklerini göstermek için despotluk yapar ve insanların haklarına tecavüz ederler, onları kendi çıkarları için kullanmak isterler. Bunların yaptıklarının zulüm olması açısından, kişi ve kurum olması arasında, özel veya tüzel kişilik olmasında fark yoktur.
Tuğyan edenler/azgınlığa düşenler de, insanlar üzerinde rablik taslamaya kalkarlar ve böylece onlara hükmetmek, onlara kendi düzenlerini benimsetmek isterler. Şüphesiz onlar da zâlimlerin ta kendileridir5301. Kim olursa olsun toplumun ve kamunun haklarına tecavüz edenler, onların haklarını vermeyenler, hakların kullanımını rüşvet, torpil, baskı, şiddet ve terörle engelleyenler zâlimdirler. Yine, halkını Allah’ın indirdikleriyle yönetmeyip onlara haksızlık ve adâletsizlik yapanlar ile, mahkeme ve hukuk işlerinde ilâhî yasaları uygulamayarak adâletten ayrılanlar da zâlimdirler.
Üçüncüsü: Kendi kendine zulmeden zâlimler. Bu, kişinin Allah’a karşı hata işleyerek içine düştüğü günahkârlık, ya da bedenin veya ruhun hakkını vermeyerek, kendi bünyesindeki dengeyi bozmaktır. Hz. Âdem (a.s.) Cennette yasak meyveyi yedikten sonra yaptığı hatası için ‘kendi nefsime zulmettim’ demiştir.5302 İnkârından veya günahından dolayı azabı hak edenler, kendi kendilerine zulmedenlerdir. Allah onlar hakkında, “Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler.” demektedir. 5303
Kur’an, muttakîlerin özelliklerini sayarken, “çirkin bir hayâsızlık işledikten ve nefislerine zulmettikten sonra Allah’ı hatırlayanlar, tevbe edenler” demektedir. Bu anlamda günah işlemek nefse karşı yapılmış bir zulümdür.5304 Allah (c.c.), Kitab’ı kullarından seçtiği kimselere miras kılmıştır. Onlardan kimileri nefislerine zulmederler, kimileri orta bir yol izlerler, kimileri de hayırda yarışırlar.5305 Kitab’a inandığı ve onu hayat kaynağı bildiği halde, Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar kendi nefislerine karşı zâlim olurlar.
5300] 5/Mâide, 45
5301] 53/Necm, 52
5302] 7/A’râf, 23; 28/Kasas, 16
5303] 11/Hûd, 101; 43/Zühruf, 76; 3/Âl-i İmrân, 117; 16/Nahl, 33
5304] 3/Âl-i İmrân, 133-135
5305] 35/Fâtır, 32
ZULÜM - ZÂLİM
- 1059 -
Müslüman olsun, inkârcı olsun; kim Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz ederse, kim Allah’ın hükmünün dışında iş yaparsa o zâlimdir.5306 Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Kâfirler Allah’ın koyduğu ölçüleri, sınırları hiç tanımazlar, inanmazlar ve o ölçüleri kaale bile almazlar. Zaten kim Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri tanımazsa inkârcı olur. Bütün inkârcılar da zâlimdirler. Mü’minlerden bazıları ise, Allah’ın koyduğu ölçüleri kabul etmekle beraber, nefislerine karşı zulmederek o ölçüleri uygulamakta hata yapıp günaha düşebilirler. Böyle yapanlar da ‘fâsık’ olurlar. 5307
Kur’ân’a Göre Zâlimlerin Özellikleri
Bu zâlimlerin hiç bir velileri (yardımcıları) ve şefaatçileri yoktur.5308 Zâlimler zulümlerine devam ettikleri ve kötü huylarından vaz geçmedikleri için Allah (c.c.) onlara hidâyet vermez, yol göstermez. 5309
Allah (c.c.) zâlimleri kesinlikle sevmez.5310 Allah zâlimleri sevmediği gibi, aynı zamanda onları lânetlemektedir.5311 Onların sonları gerçekten çok kötü olacaktır.5312 Zâlimler için bir kurtuluş da mümkün değildir. 5313
Mü’minler zâlimlere sevgi besleyemezler, onları veli/dost kabul edemez, onlara hiç bir konuda yardımcı olamazlar. Müslümanların düşmanlığı da ancak zâlimleredir5314.
Yukarıda belirtildiği gibi, müşrikler ve kâfirler zâlimdirler. Zaten Kur’anî anlamda zulüm, bu iki tipin en önemli özelliğidir. Onlar, bir şeyi ait olduğu yerden alır başka yere koyarlar. Onlardan bir kısmı, azarak, haddini aşarak insanlara zulmeder, haklarını ellerinden alır. Onlar, Allah’ın ölçülerini dinlemez, kendi hevâlarına, kendi görüşlerine uyarlar. Onlar, karanlığın ve adâletsizliğin reklâmcılarıdır.
Allah’a, çocuk isnat ederek, ortağı, eşi, yardımcıları var diyerek iftira edenler,5315 Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, Peygamber’e uymayan ve itaat etmeyenler,5316 ilimsiz mürşidlik taslayıp insanları saptıranlar,5317 Allah’ın âyetleri hatırlatıldığı halde sırtını dönüp gidenler veya âyetleri reddedenler,5318 yetim hakkı yiyenler,5319 Allah’a ait şahitlikten kaçanlar,5320 aralarında hükmedilmek üzere Allah ve Rasûlüne çağrıldıkları halde yüz çevirenler,5321 Allah’ın âyetleriyle
5306] 2/Bakara, 229
5307] Hüseyin K. Ece, a.g.e., s. 766-771
5308] 2/Bakara, 270; 5/Mâide, 72; 40/Mü’min, 18
5309] 2/Bakara, 258; 3/Âl-i İmrân, 86; 5/Mâide, 51; 6/En’âm, 144; 28/Kasas, 50; 46/Ahkaf, 10
5310] 3/Âl-i İmrân, 57; 42/Şûrâ, 40
5311] 7/A’râf, 44; 11/Hûd, 18
5312] 3/Âl-i İmrân, 151; 5/Mâide, 72; 42/Şûra, 21, 45
5313] 6/En’âm, 135; 12/Yusuf, 23
5314] 2/Bakara, 193
5315] 2/Âl-i İmrân, 94; 6/En’âm, 21, 93, 144; 29/Ankebût, 68; 61/Saff, 7
5316] 17/İsrâ, 47
5317] 6/En’am, 144
5318] 18/Kehf, 57
5319] 4/Nisâ, 10
5320] 2/Bakara, 140
5321] 24/Nûr, 50
- 1060 -
KUR’AN KAVRAMLARI
mücadele edenler,5322 tevbe etmeyenler,5323 müslümanları yurtlarından haksız yere çıkaranları dost bilenler,5324 yahudi ve hırıstiyanları Allah’ın yasağına rağmen velî/dost edinenler,5325 Allah’ın âyetleriyle alay edenler,5326 kâfirlikte direnen ana babayı ısrarlı bir şekilde velî/dost edinenler5327 zâlimlerdir.
Kur’an, mü’minlere zâlimler hakkında net bir tavrı emrediyor. Zâlimler, insan, toplum, yönetim, hüküm hayatında ve evrende dengeyi bozarlar. Haksızlık ve adâletsizliğe sebep olurlar. Onlar, Allah’ın sevmediği kimselerdir. İslâm, zâlimlerin doğru yolu bulmalarının metodunu çizdiği gibi, onlarla nasıl mücadele edileceğini de göstermiştir. Ancak İslâm, onlara meyletmeyi, onları velî/dost edinmeyi kesinlikle yasaklamaktadır: “Zulmedenlere meyil/eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka veliniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.”5328 Peygamberimize, “hangi cihadın daha faziletli olduğu” soruldu. Buyurdu ki: “Zâlim bir sultanın (yöneticinin) yanında hakk kelimesini konuşmaktır.” 5329
Mazlum; Anlam ve Mâhiyeti
Mazlum, ‘zulm’ kelimesinden türemiştir. Zulme uğrayan, kendisine zulmedilen demektir. Bilindiği gibi, insan bünyesinde ve tabiatta dengeyi bozmak, itaat etmesi gerekirken etmemek, Allah’a kulluk yerine başka tanrılara ibâdet etmek, bir kimsenin hakkını vermesi gerekiyorken vermemek, bir kimseye baskı ve işkence uygulamak, orta yolu izlemesi gerekirken haddi aşmak, günah işleyerek kendi insanlık onuruna zarar vermek gibi şeyler birer zulümdür.
Mazlum kavramı daha çok, baskı ve işkenceye uğrayan, kendisine haksızlık yapılan kimse demektir. Mazlum durumunda olan, aslında haksızlığı, baskıyı, cezayı hak etmemiş kimsedir. Ancak adâleti uygulamayan, insanlara karşı istikbar eden ve onlara haksızlık yapan, insanların haklarını zorla ellerinden alanlar başkasına zulmederler ve onları mazlum konumuna getirirler.
Mazlum kimseler; zulme/haksızlığa uğramışlar, hakları gasb edilmiş, müstaz’af durumuna düşürülmüş insanlardır. Öyle zavallı bir duruma düşmüşlerdir ki, hakkını bile savunamayacak bir zayıflıktadırlar. Mazlumların hakları zorla ellerinden alınmış, baskı ve işkencelere uğramışlardır. Hak etmedikleri bir cezaya çarptırılmışlar veya hakir görülüp hakarete uğrayarak haysiyetleri zedelenmiş, zenginliklerine ve mallarına tecavüz edilmiştir.
Allah katında en büyük günahlardan biri zulm etmektir. “İyi bilin ki Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.”5330 Bu demektir ki insanların mazlum konumuna düşürülmeleri en büyük günahlardan biridir. Zulmün olduğu yerde mazlum da vardır, ama adâlet yoktur. Adâletin olmadığı yerde insanlar haklarına kavuşamazlar, o yerde huzur ve mutluluğun olması mümkün değildir.
5322] 29/Ankebût, 49
5323] 49/Hucurât, 11
5324] 60/Mümtehıne, 9
5325] 5/Mâide, 51
5326] 6/En’am, 68
5327] 9/Tevbe, 23
5328] 11/Hûd, 113
5329] İbn Mâce, Fiten 20, Hadis no: 4012, 2/1330
5330] 11/Hûd, 18
ZULÜM - ZÂLİM
- 1061 -
İslâm’ın korunmasını istediği beş şey: -Din, Mal, Can, Nefis ve Nesil emniyeti- kişi ve toplum hayatının temelidir. İnsan hakları dediğimiz şeyler de bu beş şeyin etrafında toplanır. İnsan doğuştan ve sonradan birtakım haklara sahiptir. Onlara bu hakları vermemek zulümdür.
Zâlimlerin yüzünden nice mazlum acı çekmiş, perişan olmuş, haklarından mahrum kalmıştır. Tarihte nice zâlimlerin yüzünden kitleler ve fertler sayısız zulümler görmüşler, nice insanlar en temel haklarından mahrum kalmış, nice insanların insanlık onuru ayaklar altında çiğnenmiştir.
Günümüzde insan haklarından çok söz edildiğine şahit oluyoruz. Bu elbette kötü bir şey değildir. Ancak, bir yandan da zâlimler zulümlerine devam ediyor. İnsan haklarından söz edenler, zulüm karşısında çifte standart uyguluyorlar. Güçlüler ve zenginler, fakirleri ve zayıfları ezmeye devam ediyor. Zayıf ülkelerin mazlumlarını pek savunan yok. Güçlü ülkeler kendi çıkarlarını savunan zâlimlere arka çıkıyorlar. Mazlumlar kendi yandaşları değilse ilgi göstermiyorlar.
Tarihî emperyalizm ve sömürgecilik, geçmişte çok zulümler işlemiş, pek çok insanı mazlum yapmıştı. Bugün de o çirkin emperyalizm ve sömürgecilik en vahşi bir şekilde devam ediyor. Yeryüzünde bir yığın insan en temel haklarından mahrum yaşıyor.
Dünyanın bazı yörelerinde zenginler ve zâlim yöneticiler, kendi vatandaşlarına baskı ve zulüm yapıyorlar. Böyleleri kendi halkına zulmetmekten, onların haklarına tecavüz etmekten adeta vahşi bir zevk alıyorlar. Bazıları, başka insanların vatanlarını, topraklarını, evlerini işgal ve gasp ediyorlar, bu cinayetlerine karşı çıkanları ya acımasızca sindiriyor, öldürüyorlar, ya da çeşitli yöntemlerle susturuyorlar, onları terörist ilan ediyorlar. Bazıları da, devlet ve makam imkânlarını kullanarak, rüşvet ve torpille, adamını bularak başkalarının hakkına tecavüz ediyor, haklarını savunamayan kimseleri mağdur edebiliyorlar. Bu sebeplerden dolayı niceleri mazlum konumuna düşüyorlar.
İslâm, zulmün her çeşidini yasaklamakta; müslümanlara, bütün zulümleri ortadan kaldırmak için çalışmalarını farz kılmakta; mazlumlara arka çıkılmasını emretmektedir. Kur’an, zâlimleri lânetliyor; adâleti yüce bir değer olarak ortaya koyuyor ve adâleti ayakta tutmaları için müslümanlara çağrı yapıyor. 5331
Müslüman, kimden gelirse gelsin zulme karşıdır. Mazlum kim olursa olsun onun yanındadır. İslâm’a göre, zulmetmek haram olduğu gibi, zulme uğramak da, zulmü kabullenmek de yoktur. Yani haksızlığa râzı olmak, zulme ve zâlimlere ses çıkarmamak, onların yaptıkları zulümleri seyretmek de câiz değildir. Zâlimlerle mücadele etmek, onların zulümlerine engel olmak, hem mazluma bir yardımdır, hem de zâlimin düzelmesini sağladığı için ona da bir yardımdır. İslâm’a göre mazlum, hakkı alınıncaya kadar güçlü ve üstün insandır. Zâlim ise, mazlumun hakkı kendisinden alınıncaya kadar en zayıf ve aşağı kimsedir.
Allah (c.c.) zulme uğrayanların (mazlumların) duasını kabul eder. Onların duası ile Allah arasında bir perde yoktur. 5332
5331] 5/Mâide, 8
5332] Müslim, İman 7, Hadis no: 19, 1/50; Ebû Dâvud, Zekât 4, Hadis no: 1584, 2/104; Tirmizî, Zekât 4, Hadis no: 625, 3/21
- 1062 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hz. Ali (r.a.) “Zulmün iki unsuru vardır, zâlim ve mazlum. Zâlim, zulmettiği için; mazlum da zulme rızâ gösterdiği için zâlimdir” der. Mü’minler zâlim de mazlum da olmamalıdır. Kur’ân-ı Kerim’de de, “Ne zulmedersiniz, ne de zulme uğrarsınız.”5333 buyrulmaktadır. Şu halde zâlimin zulmüne rızâ gösteren ve onu zulmünden alıkoymak için ellerinden geleni yapmayan insanlar da zulümde ortaktırlar.
Allah, sözün bağrılıp çağrılarak söylenmesini hoş görmediği halde, zulme uğrayanın bunu açıkça ve her yerde söylemesine izin vermiştir. Bunun da ötesinde, mü’minleri överken, onların bir zulme uğradıklarında elele verip yardımlaşarak zâlime karşı çıktıklarını ve zulmü defettiklerini belirtir: “Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah’ı çok zikredenler ve zulme uğradıktan sonra yardımlaşanlar başka.”5334; “Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, ancak zulme uğrayanlar hariç.” 5335
Zulmün Cezası
Hakkın/doğrunun ve adâletin ölçülerini koyan Allah, zâlimleri cezalandırmak suretiyle adâleti gerçekleştirmiş olur. Çünkü O, Âdil-i mutlaktır. Zulmün cezası esas olarak âhirette verilecektir. Çünkü bu dünya, ödül ve ceza yeri değil; imtihan yeridir. Hesap ve mahkeme âhirette görülecek, hak edenlere cezaları orada verilecektir. Ancak, bazı azgın zâlimlerin cezası dünyada verilmeye başlanır. Çünkü cezası en çabuk ve hatta daha dünyada iken verilen suçlardan biri ve en önemlisi, zulüm; özellikle başkalarına yapılan zulümdür. Zulmün bazısı affedilebildiği gibi, bazısı da kesinlikle azabı, hem de ebedî azabı gerektirir. Zulmün affı ise, tevbeye bağlıdır. Zâlimlerin tevbesini kabul, Allah’a kalmıştır.5336 Allah, insanların zulümlerine rağmen onları bağışlayabilir. Cezalandırması da çetindir.5337 Zulmedenler, âhirette, yeryüzündeki herşeyi, azabın fidyesi olarak vermeye râzıdır. Ama artık onların hiçbir fidyesi kabul edilmez. 5338
Günah işleyip kendisine yazık eden, nefsine zulmedenler, af dilemeli, tevbe etmelidir: “Kim zulmettikten sonra tevbe eder ve halini düzeltirse, Allah da tevbesini kabul eder.”5339. “Ve onlar, bir fâhişe/kötülük yaptıklarında veya nefislerine/kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe, istiğfâr ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.”5340 Bu tevbe ile affedilen zulüm, başkalarının hukunun çiğnendiği, başkalarına karşı yapılan zulüm değildir. Bu tür zulmün affedilmesi için, o kişinin hakkını helâl etmesi şarttır.
Allah, zâlimleri sevmediği 5341 gibi, onlardan intikamını alır.5342 “...Biz ahâlisi Zâlim
5333] 2/Bakara, 279
5334] 26/Şuarâ, 227
5335] 4/Nisâ, 148
5336] 3/Âl-i İmrân, 128
5337] 13/Ra’d, 6
5338] 10/Yûnus, 54; 39/Zümer, 47
5339] 5/Mâide, 39
5340] 3/Âl-i İmrân, 135
5341] 3/Âl-i İmrân, 40, 57
5342] 15/Hicr, 78-79
ZULÜM - ZÂLİM
- 1063 -
olanlardan başkasını helâk edici değiliz.”5343 Bu dünyada helâke uğrayan Nûh kavmi, suda boğulmayla,5344 Âd kavmi, korkunç sesli azgın kasırgaya tutulmakla,5345 Lût kavmi üstlerinden taş yağmasıyla,5346 Medyen halkı depremle5347, Eyke’liler buluttan ateş yağmasıyla,5348 Firavun ve adamları suda boğulmakla5349 helâk olmayı hak etmişlerdir. Yoksa “Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” 5350
Zâlimin Dünyada Cezalandırılması: Her zaman değilse de, zâlim, başkasına yaptığı zulmünden dolayı, daha dünyada iken ceza görür. Buna şu hadis delil olmaktadır: “Allah’ın, âhirete saklamakla beraber, bağy ve sıla-i rahim gibi daha dünyada iken sahibine cezayı lâyık gördüğü hiçbir günah yoktur.”5351 Allah, bağy, yani zulüm ve İslâmî yönetime karşı gelmek, bir de sıla-i rahim, yani başta anne baba olmak üzere akrabalarla ilişkiyi kesmek gibi bir günahın cezasını Allah esas olarak âhirete bırakmakla birlikte, işleyene âcilen verdiği başka bir günahın cezası yoktur. “Mazlumun bedduasından sakınma”yı emreden hadis de, bu cezanın âcilen verildiğini hatırlatır.
Fakat bu dünyevî durum; “her zâlim, daha dünyada iken hemen cezalanır”, şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü, zâlime mühlet vermesi (imhâl), Allah’ın sünnetindendir. Onu cezalandırmayı ihmal etmesi sözkonusu değildir; ama imhâl etmesi mümkündür. Bazen onu dünyada cezalandırmaması, bizim bilmediğimiz, ama Allah’ın bildiği, ona nimet verip zulmünü ve küfrünü arttıracak fırsat vererek hak ettiği azabını artırması gibi bir hikmetten dolayıdır. Veya o mazlum başkalarına zulmetmiştir de, düştüğü durum, onun zulmünün bir cezası olarak karşısına çıkmıştır. Ya da Allah, zâlimin ileride düzelip samimi bir tevbe edeceğini veya mazlumun kendine zulmedenden ileride hakkını alacağını biliyordur. Allah’ın zâlimin cezasını geciktirmesi veya âhirete bırakmasında başka hikmetler de olabilir. Bütün hikmetleri kavramamıza imkân yoktur. Ancak, zulüm, yukarıdaki hadiste belirtildiği gibi, zulmü yapana cezanın tez gelmesini sağlar. Zulme uğrayanın duası da makbuldür; Ki o, çoğu zaman kendisine zulmedene âcil bir intikamla beddua eder.
Allah, Bazen Bir Zâlimi Diğer Bir Zâlimin Üzerine Musallat Ederek Cezalandırır: Allah’ın zulüm ve zâlimler hakkındaki bir sünneti/kanunu da, bireyleri birbirine zulmeden bir toplumun başına, yaptıklarının bir cezası olarak, zâlim bir yöneticiyi ve yönetimi Mûsâllat etmesidir. “İşte kazandıkları (günahları)ndan ötürü zâlimlerden bir kısmını diğer bir kısmının peşine böyle takarız.”5352 Dolayısıyla Allah, zulmün cezası olarak, zâlimi zâlime Mûsâllat kılar, o da onları zillet ve felâkete götürür. Nefsine zulmeden günahkâr zâlim, halkına zulmeden zâlim yönetici ve ticaretinde insanlara zulmeden hilekâr tüccar gibi bütün zâlimler bu âyetin tehdit eden kapsamına girmektedir. Fahreddin Râzi, bu âyetin tefsirinde şöyle der:
5343] 28/Kasas, 59
5344] 23/Mü’minûn, 28
5345] 23/Mü’minûn, 41
5346] 11/Hûd, 82
5347] 7/A’râf, 91
5348] 26/Şuarâ, 189
5349] 7/A’râf, 136
5350] 18/Kehf, 49
5351] Ebû Dâvud; Avnu’l Ma’bûd, Şerh-i Sünen-i Ebî Dâvud, 13/244
5352] 6/Enâm, 129
- 1064 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Âyet gösteriyor ki, halk ne zaman zâlim durumda olurlarsa, Allah onlara başka bir zâlimi Mûsâllat eder. Bu zâlim yöneticiden (ve yönetimden) kurtulmak istedikleri zaman da zulmü terkederler. Hadis-i şerifte: “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” buyrulmaktadır.5353 “Zâlim, Allah’ın kılıcıdır. Yoldan çıkmış azgınları onunla cezalandırır; sonra o zâlimden de intikamı alır.” Bu, zâlimler için bir tehdittir. Eğer zulmünden vaz geçmezse, Allah ona diğer bir zâlimi Mûsâllat eder. “De ki: ‘Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zâlimlerden başkası mı yok olur!” 5354
Zâlimler Kurtulmazlar: Allah’ın zulüm ve zâlimler hakkındaki sünnetinden birisi de, onların, âhirette kurtulmayacakları gibi, dünyada da iflâh olmamalarıdır. “De ki: ‘Ey kavmim, gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapacağımı yapıyorum. Yakında (dünya) yurdu(nu)n sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak ki zulmedenler, kurtuluş yüzü görmezler!” 5355
Nice Kavim Kendi Zulümleriyle Helâk Olmuştur: Zulüm ve zâlim konusundaki sünnetullahın biri de toplumların kendi zulümleriyle helâk olmalarıdır. Bu kanunun izahı kabilinden Kur’an’da pek çok âyet bulunmaktadır: “Böylece (hiç bir fert kalmamak üzere) zulmeden toplumun kökü kesildi.”5356; “Zâlimlerden başkası mı helâk olur!”5357; “...Zulmettiklerinden dolayı nice toplumları helâk ettik, (onları helâk etmeseydik bile) iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.”5358; “(Halkı) zâlim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da başka nice topluluklar vücuda getirdik.” 5359
Zâlim Toplumların Helâkı İçin Belli Bir Ecel (Süre) Vardır: Zâlim milletlerin yok olması için belli bir ecel söz konusudur. “Her ümmetin takdir edilmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman, ne bir saat geri kalırlar, ne de ileri giderler.”5360 Zâlim milletler, belli bir süre yaşarlar, sonra ecelleri gelir, yok olurlar. Tıpkı ömrünün müddeti bitip eceli geldiğinde bir insanın ölüp yok olması gibi. Bunu şöyle izah etmek mümkündür: Bir millet içerisinde zulüm, insandaki hastalık gibidir. Hastalık, kendisi için takdir edilen sürenin bitiminden sonra hastanın ölümünü hızlandırır. Bu sürenin bitimiyle artık onun ölüm zamanı yaklaşmıştır. Aynı şekilde millet içerisinde zulüm, Allah’ın ecel olarak bildirdiği belirli müddetin bitmesiyle yıkıma, yok olmaya götüren zulüm mikroplarıyla o milletin helâkını hızlandırır. Allah’ın milletlerin ecelleri için koymuş olduğu müddet, adâlet ve zulüm gibi âmillere bağlıdır. Bütün zâlimleri cezalandırma hususunda O’nun sünneti/kanunu böyledir. Bu her zaman için geçerli bir kanundur. 5361
Bir Devlet, Küfür İle Ayakta Durabilir Ama Zulümle Duramaz: “Halkı sâlih ve muslih (ıslahatçı) olduğu halde Rabbin bir haksızlık ile memleketleri (yıkıp) helâk etmez.”5362 Bir devleti, yalnız küfrü sebebiyle helâk etmesi, Allah’ın sünnetinden değildir. Fakat devlet, küfrüne zulüm eklerse durum farklı olur.
5353] Tefsir-i Âlûsi, 8/27
5354] 6/En’âm, 47
5355] 6/En’am, 135
5356] 6/En’âm, 45
5357] 6/En’âm, 47
5358] 10/Yûnus, 14
5359] 21/Enbiyâ, 11
5360] 6/A’râf, 34; 10/Yûnus, 49
5361] Abdülkerim Zeydan, İlâhi Kanunların Hikmetleri, s. 150-158
5362] 11/Hûd, 117
ZULÜM - ZÂLİM
- 1065 -
Devletin zulüm sebebiyle helâk olması konusunda Abdülkerim Zeydan şöyle der: Aslında devletin zulmü bertaraf edip mazlumları himaye ederek zâlimleri cezalandırması beklenir. O yüzden zulmün en ağır ve en acı olanı, seni korumakla yükümlü olandan gelen zulümdür. Zulmün bu ve diğer çirkin çeşitlerini bizzat devlet uygular veya göz yumar, yahut yardımcı pozisyonunda bulunursa, halkın zihninde kötü bir izlenim bırakır; devlet hakkında var olan ümitleri korku ve endişeye dönüşür ve devlete olan güvenleri sarsılır. Ayrıca bu durum, onları devleti önemsememeye, idareyi zayıflatmaya, yönetimin devamından yana olmamaya ve onu müdafa etmemeye sevkeder. Daha kötüsü, onları devletin yıkımını, düşman istilâsıyla bile olsa yok olup gitmesini isteme gibi bir düşüncenin kucağına atar. Sonra da lisan-ı halleriyle şöyle derler: “Devlet, artık bizim için güven duyduğumuz, himaye gördüğümüz, haklarımızın korunması konusunda huzur içinde olduğumuz ve zâlimlerin düşmanlıklarına meydan verilmeyen büyük bir ev durumunda değildir.” Zulüm, bilfiil devlet eliyle devam ederse, zâlimler himaye görür, zulümleri örtbas edilirse, iş, devleti kendilerine düşman gören insanlarla işbirliği yapıp devleti yıkmak üzere harekete geçen mazlumlara kalır. Zulmederek halkını bu hale düşüren, bu konuda zâlime yardımcı olan ve zulme engel olmayan devletin durumu budur.” 5363
Zulmün Cezasından Ümmeti Korumanın Yolları: Zulüm, ümmetin helâkine sebep olunca, zulme râzı olmamak, zâlime karşı çıkmak, zulmüne engel olmak, ona boyun eğmemek ve meyletmemek şer’an vâciptir. Ümmet ancak bununla içine düştüğü zulmün sebep olduğu helâkten ve hak ettiği cezaya çarpılmaktan kurtulur.
Zulme Râzı Olmamak
Zulüm yapana zâlim, zulme uğrayana da mazlum denildiğini hatırlayalım. Zulme rızâ da zulümdür. Bir zâlimin zulmüne engel olmak için çalışmamak, susup oturmak, onun zulmüne ortak olmak demektir. Zulümle mücadele yalnızca mazlumların görevi değildir. İnsanlık onuru taşıyan, insan haklarının değerini bilen herkes zulümle ve zulmün uygulayıcısı zâlimlerle mücadele etmelidir.
Kur’an, mü’minlere, zulme uğrayanlar uğruna mücadele etmeyi, hatta savaşmayı emrediyor.5364 Zulme karşı mücadele edenler haklıdırlar ve onlara bir kınama yoktur. Ama zâlimler için en uygun cezalar vardır.5365 Zulmedenler, tevbe edip zulümlerinden vazgeçmedikçe ve hakları sahiplerine vermedikçe, kendileri için bir kurtuluş yoktur. Zâlimin sonu kötü; zulmün sonu çöküştür. 5366
Mü’minler, birbirlerinin dostu olan yahudi ve hıristiyanları dost edinemez, onları dost edinen onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.5367 Mü’minlerle din uğrunda savaşanları, onları yurtlarından çıkaranları ve çıkarılmasına yardım edenleri dost edinmek haramdır. Onları dost edinen zâlimdir.5368 Böyle olmayanlara iyi ve âdil davranılır, çünkü Allah iyi ve âdil olanları sever. Mü’minler, küfrü imana tercih eden babalarını ve kardeşlerini de dost edinemez.
5363] Abdülkerim Zeydan, a.g.e. s. 161-162
5364] 4/Nisâ, 75
5365] 42/Şûrâ, 42
5366] 6/En’âm, 135; 28/Kasas, 37
5367] 5/Mâide, 51
5368] 60/Mümtehine, 9
- 1066 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Onları dost edinenler, kendilerine zulüm/yazık etmiş olurlar5369. Zâlimin dostu yine bir zâlimdir.5370 Allah, zâlimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü, diğer bir kısmına Musallat eder. 5371
İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır.5372 Bozgunculuğa engel olunmalıdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyanlar suçludur.5373 Cehennem görevlilerine; zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri cehenneme atmaları emredilir: “(Allah, meleklerine emreder:) ‘Zâlimleri, onların arkadaşlarını/işbirliği edenleri ve Allah’tan başka tapmış oldukları putları toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Böylece onları tutuklayın, çünkü onlar suçludurlar.”5374 Hz. Peygamberimiz’e (ve dolayısıyla bütün mü’minlere) zâlimlerden uzak durma emri verilmiştir: “Âyetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini terk et). Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk) o zâlimler topluluğu ile oturma.”5375 Zulmedenlerden değil; Allah’tan korkmak gerekir.5376 Zâlimlere yönelinmez, mü’minlerin Allah’tan başka dostu yoktur, aksi halde yardım da görmezler.5377 Zâlimler için Allah’a başvuruda bulunulmaz. 5378
Kur’an’ın insanlara gönderiliş sebeplerinden biri de, yaptıklarından vazgeçsinler diye zâlimleri korkutmak ve tehdit etmektir. 5379
Her gece yatmadan önce, Rabbimizle ahdimizi tazeliyor, Vitr namazında Kunut duâlarıyla O’na söz veriyoruz: “Yâ Rabbi! Sana karşı fücur işleyen günahkârları, zâlim ve fâcirleri hal’ edeceğiz (makamlarından alaşağı edip indireceğiz). Onları terk edeceğiz.” Mü’min, sözünde duran kimsedir; hele Allah’a verdiği sözden hiçbir şekilde caymaz. Eğer bu konuda gücü yoksa, küfre boyun eğip zillet içinde, ezilmiş ve müstaz’af olarak zâlimlerin emrinde ve zulmünde yaşamaktansa Allah’ın geniş arzında daha müslümanca/özgürce yaşayabileceği yere hicret etmelidir. Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, Yüce Allah, dünyada güzel bir yerde yerleştirir, âhiret ecri ise daha büyüktür5380. Zulüm beldesinden göç etmeyip, orada müstaz’af (zavallı/ezilen) olarak yaşamayı da, kendine zulüm olarak adlandırır, bunların sorumlu tutulacağını belirtir.5381 Buna göre, zulme rızâ gösterip karşı çıkmamak da bir çeşit zulümdür, zâlimle işbirliğidir.
Kur’an’ın savaşa izin veren (seyf/kılıç) âyetinin gerekçesi, zulme uğramaktır: “Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere) zulme/haksızlığa uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette
5369] 9/Tevbe, 23
5370] 45/Câsiye, 19
5371] 6/En’âm, 129
5372] 42/Şûrâ, 42
5373] 11/Hûd, 116
5374] 37/Saffât, 22-24
5375] 6/En’âm, 68
5376] 2/Bakara, 150
5377] 11/Hûd, 113
5378] 11/Hûd, 37); 23/Mü’minûn, 27
5379] 46/Ahkaf, 12
5380] 16/Nahl, 41
5381] 4/Nisâ, 97
ZULÜM - ZÂLİM
- 1067 -
kadirdir. Onlar, başka değil, sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir.”5382 Savaş sırasında zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur. 5383
Zulme karşı savaşmak, yalnızca zulme kendisi uğradığında gerekli değildir. Yardım talebinde bulunan müstaz’afların yardımına, bir insanlık borcu olarak koşulur: “Size ne oldu da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip çıkan gönder, bize katından bir yardımcı lutfet’ diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Bu çağrıya uymayıp, savaştan kaçmaya hakkınız yok). İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâğut (bâtıl dâvâlar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; Şüphe yok ki şeytanın düzeni ve tuzağı zayıftır.” 5384
Allah’a ve peygamberine itaatsizlik, zulmün görüntüsü ve isbatıdır. Süpheşiz ki ölçüyü (hükmü ve ilkeleri) Allah ve Rasûlünden almayanlar, onların hükümleriyle hükmetmeyenler zulme mutlaka bulaşırlar. “Bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Her kim Allah’a ve Rasûlune itaat ederse, onu altından ırmaklar akan Cennetine kabul edecektir. Kim de Allah’a ve Peygamberine itaatsizlik eder ve O’nun sınırlarına (İslâm’ın ölçülerine) tecavüz ederse, onu sonsuza kadar kalmak üzere ateşe atacaktır.”5385 Allah’ın sınırlarına da ancak zâlimler tecavüz ederler. 5386
Mehmed Âkif, zulme tepki hakkında şunları haykırır:
“Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem.
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdımı, hatta boğarım,
Boğmasam da hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam.
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum.
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördümmü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu,
5382] 22/Hacc, 39-40
5383] 2/Bakara, 193
5384] 4/Nisâ, 75-76; Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, s. 260-261
5385] 4/Nisâ, 13-14
5386] 65/Talak, 1
- 1068 -
KUR’AN KAVRAMLARI
İrticâın şu sizin lehçede mânâsı bu mu?” 5387
Zâlime Karşı Tavır
Kur’an zâlimlere karşı mücadele etmeyi, yeri gelince de savaşmayı meşrû, hatta olmazsa olmaz görüyor. Aslında, yeryüzündeki savaşların, fitnelerin, karışıklıkların asıl sebebi zâlimlerin zulümleridir. Onlara karşı insan onuru taşıyan herkesin mücadele etmesi gerekir.5388 Zulme rızâ göstermek, zâlimlerin yaptıklarına ses çıkarmamak da zulümdür. Kur’an, zâlimlerin yanlarında oturmayı bile hoş görmüyor, yasaklıyor.5389 Peki, onları benimseyerek, onlara yaltakçılık yaparak, onlardan bir menfaat umarak, yaptıklarını onaylarcasına onlarla birlikte olanlara, hele onlara yardımcı olan ve onları çeşitli yollarla destekleyenlere ne demeli? Elbette onlar da zâlimlerdendir.
İslâm’a göre zâlimin tanımı gayet açıktır: Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen, o hükümleri uygulayarak adâleti sağlamak bir tarafa, onları korkusuzca inkâr eden, onlara düşmanlık yapan, o ilâhî ölçülerin hayata hâkim olmaması için her türlü çabayı gösteren; bu inkârcı kafa yapısına sahip olduktan sonra insanlara zulmeden, onların haklarını elinden alan, ya da onların haklarına ulaşmalarına engel olan herkes zâlimdir.5390 Bu zâlimler Allah yolunun düşmanları oldukları gibi, insan haklarının da düşmanıdırlar. Çünkü onlara göre kendi çıkarları ve keyifleri her türlü hakkın üzerindedir. 5391
İlâhî vahyin ve peygamberlerin en önemli hedefi, insan toplumunda adâleti ikame etmektir. Kâinatın bütününde kaos değil; uyum ve düzen hâkimdir. Oysa insan eli ve insan müdahalesi olan doğada ve toplumda bozulmalara rastlamaktayız. İşte adâletin/dengenin bozulması olgusuna zulüm, ilâhî dengenin korunmasına da adâlet diyoruz. İnsanoğlu, tabiatı ve yaratılışı itibariyle iki eğilimlidir. Bu yüzden adâlete de, zulme de meyledebilir. Rabbimiz, insanı kaostan arındırarak tabiatı âhenkli bir şekilde insanlara emanet etmiştir. İnsanın temel görevlerinden biri de, dengeyi koruyarak bozulmayı, bozgunculuğu engellemektir. Çünkü dengeyi bozmak, emaneti korumamaktır, yeryüzü halifeliğine uygun davranmamaktır. Bilindiği gibi, insan toplumunda ilâhî hukuka uygun davranmak adâlet; ilâhî hukuka/şeriate aykırı davranmak ise zulümdür.
Müslümanlara, hayatın bütün alanlarındaki zulme karşı, ellerindeki tüm imkânlarla mücadele etmeyi Kur’an emretmektedir.5392 Bu mücadele, mü’minlerin toplu eylem gerektiren görevleridir. O yüzden mü’minler cemaat ve teşkilât olmalı, her çeşit zulme karşı tek vücut ve saf halinde bir araya gelip yardımlaşabilmelidir. Kur’an’a inananlar, Kitab’ın insanlar arasında Allah’ın gösterdiği gibi hüküm vermek ve yaşanmak, topluma hâkim olmak üzere indiğinin bilincinde olmalıdırlar.
İnsanın yaratıldığı günden bu yana kesintisiz olan tek mücadele, tevhidle şirk arasındadır. Bu, aslında adâletle zulüm arasındaki mücadeleden ibarettir. Çünkü
5387] Mehmed Âkif Ersoy, Safâhat, s. 400
5388] 4/Nisâ, 75
5389] 6/En’âm 68
5390] 5/Mâide, 45
5391] Hüseyin K. Ece, A.g.e. s. 769-770
5392] 2/Bakara, 29; 31/Lokman, 20; 10/Yûnus, 55, 66
ZULÜM - ZÂLİM
- 1069 -
bu mücadelede müşriklerin safı hep zâlimlerin yanıdır. Taşıdıkları şirk ve küfür hastalığının sonucu olarak, müşrikler ve kâfirler, adâlet çağrısı yapan peygamberler ve onların yolunu takip edenlerden rahatsız olmuşlardır. Bazen bu rahatsızlıklarını haksız yere öldürmeye kadar götürürler. “Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adâleti emreden insanları öldürenler (yok mu); onlara acı bir azabı müjdele!” 5393
Müşriklerin bu tavırlarının evrensel olduğunu yakından gözlemleyebildiğimiz bir tarih kesitinde yaşıyoruz. Sistemin asgari ücret zulmünü, hukuk tanımazlığını, din emniyetini yok edişini, irtica adıyla müslümanlara ve İslâm’a saldırmaları ve haksız kazancı teşvik edişini, yargısız infaz ve öldürmeleri, kadın ve erkeklerin iffetleriyle yaşama haklarını yok edişlerini, kamuya açık alanlarda ve özellikle üniversitelerde başörtüsüne izin verilmemesini eleştirip tepkisini ortaya koyanları hapis, işkence ve çeşitli zulümler beklemektedir.
Allah’ın âyetlerini yalanlayanlara karşı hak ve adâleti ayakta tutması gereken İslâm ümmeti, Kur’ânî akîde temelinde bir araya gelerek yeryüzündeki zulmü ortadan kaldırmakla vazifelidir. Kur’ânî akîde temelinde hareket eden, itidalli, orta yolu esas alan bu topluluk, sayıları kaç olursa, imkânları ne olursa olsun, haktan ayrılmadan bâtılla/zulümle mücadeleden geri durmamalıdır. Kendi nefislerine ağır gelse de, kendi kişiliklerine karşı olsa da, ilâhî gerçekleri savsaklamadan yürürlüğe koymalıdırlar. Hakkı hâkim kılmaya çalışmak, zulmü engellemek, hakka uygun âdil hükümler vermek, bu topluluğun vazgeçilmez bir ilkesi olmalıdır.
Mü’minler, temellerini Kur’an’da buldukları ilkelerle yeryüzünden zulmü söküp atmalı, yerine adâleti ikame etmelidirler. Adâleti ayağa kaldırma görevi müşrik ve münâfık gruplara bırakılamayacak, ertelenemez aslî bir farîzadır. Adâletin gereğince ikamesi, ancak temelini ilâhî hukuktan almasıyla mümkündür. Şurası da unutulmamalıdır ki, beşer zihni adâletin net ölçülerini belirleme ve her çeşidini tespit konusunda âcizdir. Günümüzde neredeyse halkı müslüman olan bütün ülkelerde batı hukukunun laik karakterinin işgalini görmekteyiz. Bu etki dolayısıyladır ki, laik kurallar İslâmî adâletin gündeme gelmesini ve uygulanmasını engellemektedir.
Şüphesiz Kur’an, insanlar arasında adâleti sağlamak için indirilmiştir. Bu konudaki ölçüler gayet nettir. Mü’minler, insanlar arasından çıkarılmış vasat/orta yolda bir ümmet olarak adâleti ikame etmede tanıklık ve örneklik etmekle yükümlüdürler. Bunun gereği olarak zâlimleri, fıtratına ve Allah’a ihânet edenleri dost tutmamak, onlara taraf olmamak, yeryüzündeki zulmü/ haksızlıkları ortadan kaldırmak, temel bir kulluk görevimizdir. 5394
Toplumsal ve Siyasal Zulme Karşı Yardımlaşmak: “İnsanlar, bir zâlimi görür, (önlemeye güçleri yettiği halde) ona engel olmazlarsa, bundan dolayı hemen hepsi cezalanır.”5395 Zulümden uzak yaşamak, zâlime boyun eğmemek ve ona karşı direnmek, birey olarak engel olamayacakları zulme karşı yardımlaşmak mü’minlerin İslâmî kimlikleri açısından olmazsa olmazları arasındadır. “Bir zulüm ve saldırıya
5393] 3/Âl-i İmrân, 21
5394] Fevzi Zülaloğlu, Haksöz, 71, s. 38-41
5395] Tirmizî; Tuhfetu’l Ahvezî Şerhu Câmiu’t Tirmizî, 8/423
- 1070 -
KUR’AN KAVRAMLARI
uğradıkları zaman, birbirlerine yardım ederler.”5396 Kurtubî, bu âyeti şöyle açıklar: “Yani, zâlimler tarafından zulme mâruz kaldıklarında teslimiyet göstermezler.”5397 Sahih-i Buhâri’de İbrahim en-Nehâî’nin şöyle dediği kayıtlıdır: “Ashab horlanmaktan, zelil bir duruma düşürülmekten hoşlanmazlardı. Ama güçlü olduklarında da af ederlerdi.” 5398
Zulmedenlere Az da Olsa Meyletmek: Ümmeti helâke ve cehenneme sürükleyen şey, sadece zulmü işlemek değil; aynı zamanda zulüm işleyenlere az da olsa meyletmektir: “Sakın zulmedenlere en ufak bir meyil duymayın, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur. Sonra (Allah tarafından da) size yardım edilmez.”5399 Zemahşerî, bu âyetin tefsirinde şöyle der: “Meyl etmenin yasaklığı; zâlimlerin arzularına boyun eğmeyi, onlarla beraber olmayı, sohbetlerine katılmayı, ziyaretlerinde bulunmayı, dalkavukluk etmeyi, yaptıklarına rızâ göstermeyi, onlara benzemeyi, şekilleriyle şekillenmeyi, övgüyü andıran ifadeler kullanmayı ve tasvip anlamı taşıyacağı için onların süs ve giyimlerine özenip en küçük bakışı bile kapsamaktadır. Rükûn, az bir meyil demektir. Âyette “zulmedenlere” denilip de “zâlimlere” denilmemesinin inceliğini de düşünmek gerekir. (Zulmü kendisine âdet edinenlere zâlim denir; zulmü âdet edinmediği halde en ufak bir zulme yeltenene dahi hafif bir meylin olmaması gerektiğine işaret edilmiştir.) 5400
Zâlimlere meyleden onlardan olur. Zâlimlere verilen ceza, ona da verilir. Bunları ateş cezasından kurtaracak dostları da olmayacaktır. “Rabbimiz! Sen kimi ateşe koyarsan, artık onu rüsvay/perişan etmişsindir. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.”5401 Peygamber Efendimiz’in zâlim yöneticilere yardımcı olma konusundaki hadisleri meşhurdur: “Benden sonra birtakım emirler (yöneticiler) olacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik eder ve yaptıkları zulümde kendilerine yardımcı olursa Benden değildir. Ben de onlardan değilim. O kimse Benim havzımın etrafına yaklaşamayacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik etmez ve onlara zulümlerinde yardımcı olmazsa, o, Bendendir; Ben de onunla beraberim. Ve o kimse havzımın kenarında Bana ulaşacaktır.” 5402
Zâlime Yardımcı Olmak: Bütün şekil ve türleriyle zâlime meyletmek caiz olmadığına göre, zâlimin zulmüne yardım etmek haydi haydi caiz olmaz. Zâlime yardım edenler, aynen onun gibi zâlim olurlar. “Bir kimse bilerek zâlime yardım kastı ile onunla beraber yürürse, o kimse İslâmiyet’ten çıkmıştır.”5403 Zâlim bir yönetici, çevresinin ve yandaşlarının yardımıyla zulüm yapmaya imkân bulur, yoksa yalnız kendisi bunca zulmün hakkından gelemez. Hangi şekliyle olursa olsun, zâlime yardım câiz değildir. Çünkü bu, onu desteklemek, zulmünü icrâ etmesine müsaade etmek demektir. Bu sebeple zâlim yöneticiye azap geldiği zaman, aynı şekilde (bu zulümleri onaylayan) yardımcılarına ve memurlarına da gelir. Çünkü onlar da onun kadar zâlimdirler.
Nitekim Firavun'a gelen azap, avanesine de gelmişti. “Gerçekten Firavun,
5396] 42/Şûrâ, 39
5397] Kurtubî 16/39
5398] Askalânî, Şerh-i Sahih-i Buhâri, 5/99
5399] 11/Hûd, 113
5400] Tefsir-i Zemahşerî, 2/433
5401] 3/Âl-i İmrân, 192
5402] Tirmizî; Nesâi; Tâc Tercümesi, c. 3, s. 106
5403] Râmuz el-Ehâdis, c. 2, s. 445
ZULÜM - ZÂLİM
- 1071 -
Hâmân ve askerleri hatalıydılar/yanılıyorlardı.”5404 Allah, hepsini bu âyette “hata” vasfı ile bir araya getirmiştir. Hataları, Firavun’un zulmetmesi, yardımcısı Hâmân ve askerlerinin de buna yardımcı olmalarıdır. Bu sebeple azap Firavun’a inince, yardımcılarına da inmişti: “Biz hem onu, hem de askerlerini yakaladık. Onları denize atıp boğduk.”5405; “Biz onu ve askerlerini tuttuk, denize attık; bak o zâlimlerin sonu nasıl oldu!”5406 Allah, hepsini “zâlim” olarak vasıflandırdı. Firavun’a ve ona yardım ettikleri için askerlerine “zâlimler” diyerek hepsini aynı azapla helâk ettiğini Rabbimiz haber vermektedir.
Zâlime Duâ Etmek: Zulmün devamına, zâlimin zulmüne imkân bulacak tarzda yaşamasına duâ edilemez. “Zâlimin bekası için duâ eden kimse, Allah’ın mülkünde O’na âsi olunmasını istemiştir.”5407 Süfyanu’s Sevrî; “Çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir zâlimi görürsek ona su verelim mi?” diye soranlara: “Hayır!” cevabını vermişti. “Ama ölür” denilince de, “Bırakın ölsün!” demişti.5408 Allah Teâlâ, Hz. Nuh’a; “Zâlimler için Bana duâ etme, hiç yalvarma!”5409 ihtarında bulunmuştur.
Müslüman Cemaatin Zâlimlere Meyletmeye Benzer Davranışlardan Sakınması: Müslüman cemaatin, iyi niyetle de olsa, zâlimlere meyletme anlamı taşıyan davranışlardan son derece kaçınması lâzımdır. Çünkü iyi niyet, bazen belli şartlar dâhilinde sahibinden günahı kaldırsa da yanlışı doğruya; haramı helâle çevirmez. Onun için, özellikle cemaat liderinin ve kadrosunun, zâlim yöneticilerin arasında bulunması, onları tasvip etmediğini ilan etmeksizin onlarla birlikte halkın önünde görülmesi, cemaatin zâlim idarecilere dalkavukluk ettiği veya onları desteklediğinin intibaını vererek insanları samimiyetlerinde şüpheye düşürücü davranışlarda bulunması caiz değildir. Aksi halde onlar, kendi sorumluluklarına cemaati de ortak ederler.
Müslüman cemaate düşen, halkın kusur ve yükümlülüklerini ümmete göstermesidir. Halkın kusurları, zâlim idarecinin karşısında susmak, eğilmek, ona meyletmek ve destek olmak suretiyle zulmüne yardımcı olmalarıdır. İşte onların bu kusurları olmasa, zâlim, yetkisini kötüye kullanmayacak ve zulmünü sürdüremeyecekti. Müslümanlara düşen, zâlimi zulme götüren bütün sebepleri ortadan kaldırmaya ciddi bir gayretle yükümlülüklerini yerine getirmektir. Ayrıca, zâlim yöneticiyi onaylamama, ona olan fiilî hoşnutsuzluğu hayata geçirmek için gerekli gücü oluşturma ve fiilen zulmü ortadan kaldırma gibi sorumlulukları da yerine getirmesi gerekir.
Allah, hayat kanunlarını ve toplum içerisindeki genel sünnetlerini insanlar için devre dışı bırakmaz. Kaldı ki, onların durumları, Allah’a Rasûlullah’tan ve O’nun arkadaşlarından daha sevimli değildir. Allah onların çektiği eziyet ve Allah yolunda karşılaştığı musibetleri, yeryüzünden zâlimleri ve tâğutları kaldırmak için Allah’ın yardımına mazhar oluncaya kadar olağanüstü fedâkârlıklarını bize anlatır. Müslümanların, tâğutları ve zâlim idarecileri etkisiz ve yetkisiz kılmak için tüm güçlerini harcamaksızın onlardan rahatsızlık duyarak yalnız “of!” çekip
5404] 28/Kasas, 8
5405] Zâriyât, 40
5406] 28/Kasas, 40
5407] Beyhakî, Şuabu’l İman; Tefsîr-i Zemahşerî, 2/433
5408] Tefsîr-i Zemahşerî, 2/433
5409] 23/Mü’minûn, 27
- 1072 -
KUR’AN KAVRAMLARI
üzüntülerini dile getirmeleriyle veya onların müslüman olduklarını delillendirip durmalarıyla sorumluluktan kurtulamayacaklarını bilmeleri lazımdır. Bazı insanlar kendileri evlerinde oturup, müslümanlıklarıyla övünüp dururken, Allah’ın zâlim idarecileri yok etme gereğinden bahsederler. İsterler ki, Allah meleklerini göndersin de melekler onların yerine savaşsınlar, zâlim idareciyi bertaraf etsinler, neticede onun şerrinden onları kurtarsınlar. Hayır! Yok öyle şey! 5410
En büyük zulüm şirk olduğuna5411 ve en büyük zâlimin de müşrik olduğuna göre, en vahşî zulmün bedenlere değil; ruhlara yapılan olduğunu unutmamalıyız. Bedene yapılan zulüm, en kötü ihtimalle, sadece dünya hayatını kaybettirdiği halde; ruhun hak nizamdan mahrum bırakılması ise sonsuz mutluluğu kaybettirmek demektir. En acımasız cânî, en büyük zâlim, insanları Allah’ın dininden alıkoyanlardır. İslâm’ın bireysel ve toplumsal alanda egemen olmadığı bir yerde adâletten bahsetmek abestir ve aldatmacadır.
Özel ve tüzel kişiliğin, bir kurumun veya yönetici bir grubun şahsî veya toplumsal muâmelesinde âdil olma niteliği kazanabilmesi için, her şeyden önce “müslüman” vasfına sahip olması şarttır. Çünkü İslâm’sız bir statüye göre işleyen bir mekanizma ile adâlet sağlanamaz ve dağıtılamaz. Nasıl bir hüküm verilirse verilsin, mutlak surette zulüm işlenmiş olur. “Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir.” 5412
İslâmsız insanın yaptığı her şey nefsine, icraatı da diğer insanlara ve topluma zulümdür. Egemen durumda ve hüküm mevkiinde ise, kâfir ve müşrik insanın varlığı bile zulümdür. Çünkü bu insan, kendine yazık ederek kendini bozmakta, toplumu bozmakta ve dünyayı fesada vermektedir.5413 İslâm'da savaş, insanları zorla dine sokmak için emredilmemiştir. Fitne ve zulmü ortadan kaldırmaya çalışmak için savaş emredilmiştir. Dinlerini yaşama ve dine dâvet konusunda müslümanlara engel olan, insanların hürriyetlerini kısıtlayan güç odaklarına karşı savaşmak farzdır. Kur'an, mazlumların, ezilenlerin, sömürülenlerin hakkını korumak için müslümanlara mücadeleyi emreder. 5414
“Bütün dünyayı verseler ve buna karşılık bir karıncanın ağzındaki dâneyi almamı isteseler, bu zulmü yapmam!” 5415
“Zulmün ve kötülüğün küçüğüne büyük nazarla bakmayan, daha büyüğüne uğrar.”5416
“Zâlimler için yaşasın cehennem!”
“Tükürün, zâlimlerin hayâsız yüzlerine!” 5417
Zulme rıza göstermek, tepki göstermemek de zulümdür; fakat zâlimlikle mazlumluktan birini tercih etmekten başka yol yoksa, mazlumluğu tercih et!
5410] Abdülkerim Zeydan, A.g.e. s. 165-174
5411] 31/Lokman, 13
5412] 5/Mâide, 45
5413] Ekrem Sağıroğlu, Kur’an’da İnsan ve Toplum, s. 70-71
5414] 4/Nisâ, 75
5415] Hz. Ali (r.a.)
5416] Hz. Ali (r.a.)
5417] Said Nursi
ZULÜM - ZÂLİM
- 1073 -
“Mazlum olarak ölmek, zâlimce yaşamaktan daha hayırlıdır.”
“Zâlimin zulmü varsa, mazlûmun da Allah’ı var.
Etme zâlim bu zulmü, yarın Hakk’ın divanı var.”
“Sakın zulm ve cefâya mâyil olma;
İden bulur, meseldür; gâfil olma!”
“Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.”
“Zâlim olsa ne rütbe bî-pervâ; Yine bünyâd-ı zulmü bir yıkarız.
Merkez-i hâke atsalar da bizi, Kürre-i arzı patlatır çıkarız.”
“Muîn-i zâlimin dünyâda erbâb-ı denâettir.
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten.”
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ;
Tallahi le-kad âserekâllahu aleynâ.”
“Zâlim yenilince, bil ki, ‹mazlûmum' der.
Bir fırsat bulsa zulmü tekrar eyler.
“Zâlimin yeme taâmın key sakın,
Semtine varma, ana olma yakîn.”
“Zulüm eken isyan biçer.”
“Âdilin hiddetinden değil; zâlimin tebessümünden kork!”
“İnsanın dev kadar kuvvetli olması, fevkalâde bir şey, fakat bu kuvvetini dev gibi kullanması, zâlimliktir.”
“Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır.”
“Haksızlık etmek, iyi adamın elinden gelmez.”
“Cezâların en korkuncu, insanın haksız olduğunu anlamasıdır.”
“Eski haksızlığa boyun eğmekle bir yenisini dâvet edersin.”
“Zulm ile yapılan çabuk yıkılır.”
“Zulüm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur.”
“Zulüm ile dünya harab olur.”
“Zâlim, ettiğini bulur.”
“Zâlimin hasmı Allah'tır.”
“Mazlum eşeğe herkes biner.”
“Mazlumun âhı yerde kalmaz.”
“Mazlumların âhı, yeri göğü titretir.”
- 1074 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Mazlumun âhı, yerde kalmaz, indirir şâhı.”
“Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.”
“Olmak istersen cihande eğer makbûl-i ins ü cin
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin!”
“Mazlum ayağa kalkmadıkça zâlim diz çökmez.”
Onurlu insanların tavrı şu olmalıdır: “Kim olursa olsun mazluma yardım etmek, kimden gelirse gelsin zulme karşı olmak.”
Kur’an’ın zâlimler hakkında tehdit edici bir uyarısı şöyle: “Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini (yakında) bileceklerdir!” 5418
5418] 26/Şuarâ, 227
ZULÜM - ZÂLİM
- 1075 -
Zulüm ve Zâlimle İlgili Âyet-i Kerimeler
A- Zulüm Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 289 Yerde): 2/Bakara, 35, 51, 54, 57, 57, 59, 59, 92, 95, 114, 124, 140, 145, 150, 165, 193, 229, 231, 246, 254, 258, 270, 272, 279, 279, 281; 3/Âl-i İmrân, 25, 57, 86, 94, 108, 117, 117, 117, 128, 135, 140, 151, 161, 182, 192; 4/Nisâ, 10, 30, 40, 49, 64, 75, 77, 97, 110, 124, 148, 153, 160, 168; 5/Mâide, 29, 39, 45, 51, 72, 107; 6/En’âm, 21, 21, 33, 45, 47, 52, 58, 68, 82, 93, 93, 131, 129, 135, 144, 144, 157, 160; 7/A’râf, 5, 9, 19, 23, 37, 41, 44, 47, 103, 148, 150, 160, 160, 162, 162, 165, 177; 8/Enfâl, 25, 51, 54, 60; 9/Tevbe, 19, 23, 36, 47, 70, 70, 109; 10/Yûnus, 13, 17, 39, 44, 44, 47, 52, 54, 54, 85, 106; 11/Hûd, 18, 18, 31, 37, 44, 67, 83, 94, 101, 101, 102, 113, 116, 117; 12/Yûsuf, 23, 75, 79; 13/Ra’d, 6; 14/İbrâhim, 13, 22, 27, 34, 42, 44, 45; 15/Hıcr, 78; 16/Nahl, 28, 33, 33, 41, 61, 85, 111, 113, 118, 118; 17/İsrâ, 33, 47, 59, 71, 82, 99; 18/Kehf, 15, 29, 33, 35, 49, 50, 57, 59, 87; 19/Meryem, 38, 60, 72; 20/Tâhâ, 111, 112; 21/Enbiyâ, 3, 11, 14, 29, 46, 47, 59, 64, 87, 97; 22/Hacc, 10, 25, 39, 45, 48, 53, 71; 23/Mü’minûn, 27, 28, 41, 62, 94, 107; 24/Nûr, 54; 25/Furkan, 4, 8, 19, 27, 37; 26/Şuarâ, 10, 209, 227, 227; 27/Neml, 11, 14, 44, 52, 85; 28/Kasas, 16, 21, 25, 37, 40, 50, 59; 29/Ankebût, 14, 31, 40, 40, 46, 49, 68; 30/Rûm, 9, 9, 29, 57; 31/Lokman, 11, 13; 32/Secde, 22; 33/Ahzâb, 72; 34/Sebe’, 19, 31, 42; 35/Fâtır, 32, 37, 40; 36/Yâsin, 54; 37/Sâffât, 22, 63, 113; 38/Sâd, 24; 39/Zümer, 24, 32, 65, 69; 40/Mü’min, 17, 18, 31, 52; 41/Fussılet, 46; 42/Şûrâ, 8, 21, 22, 40, 41, 42, 44, 45; 43/Zuhruf, 39, 76, 76; 45/Câsiye, 19, 22; 46/Ahkaf, 10, 12, 19; 49/Hucurât, 11; 50/Kaf, 29; 51/Zâriyât, 59; 52/Tûr, 47; 53/Necm, 52; 59/Haşr, 17; 60/Mümtehıne, 9; 61/Saff, 7, 7; 62/Cum’a, 5, 7; 65/Talâk, 1; 66/Tahrîm, 11; 68/Kalem, 29; 71/Nûh, 24, 28; 76/İnsan, 31.
B- Zulmün Zıddı Adâlet Anlamında “Adl” ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 28 Yerde): 2/Bakara, 48, 123, 282, 282; 4/Nisâ, 3, 58, 129, 135; 5/Mâide, 8, 8, 95, 95, 106; 6/En’âm, 1, 70, 70, 115, 150, 152; 7/A’râf, 159, 181; 16/Nahl, 76, 90; 27/Neml, 60; 42/Şûrâ, 15; 49/Hucurât, 9; 65/Talâk, 2; 82/İnfitâr, 7.
C- Adâlet Anlamında “Kıst” Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 25 Yerde): 2/Bakara, 282; 3/Âl-i İmrân, 18, 21; 4/Nisâ, 3, 128, 135; 5/Mâide, 8, 42, 42; 6/En’âm, 152; 7/A’râf, 29; 10/Yûnus, 4, 47, 54; 11/Hûd, 85; 21/Enbiyâ, 47; 33/Ahzâb, 5; 49/Hucurât, 9, 9; 55/Rahmân, 9; 57/Hadîd, 25; 60/Mümtehıne, 8, 8; 72/Cinn, 14, 15.
D- Zulüm Konusuyla İlgili Âyetler
a- Zulüm İle Mülk Yaşamaz: 11/Hûd, 117; 14/İbrahim, 45.
b- Allah Zulmü Yasaklamıştır: 16/Nahl, 90.
c- Allah, Haksızlık Etmez: 3/Âl-i İmrân, 108, 182; 4/Nisâ, 40; 10/Yûnus, 44; 41/Fussılet, 46.
d- Zulme Karşı Koymak: 22/Hacc, 39.
e- Zulme Karşı Birleşmek: 42/Şûrâ, 39.
f- Kötülükle Nefsine Zulmedenler: 2/Bakara, 165; 3/Âl-i İmrân, 135; 5/Mâide, 51; 10/Yûnus, 44; 16/Nahl, 33; 49/Hucurât, 11.
g- Zulmetmeyen Toplumları Allah, Zulüm İle Yok Etmez: 11/Hûd, 117; 28/Kasas, 59, 29/Ankebût, 40; 30/Rûm, 9-10; 35/Fâtır, 43; 46/Ahkaf, 35.
E- Zâlim Konusuyla İlgili Âyetler
a- Allah’ın İndirdiğiyle Hükmetmeyenler Zâlimdir: 5/Mâide, 45; 61/Saff, 7.
b- Allah’tan Yüz Çevirenler Zâlimdir: 32/Secde, 22; 61/Saff, 7.
c- Zâlimler Hidâyete Eremezler: 9/Tevbe, 109; 61/Saff, 7; 62/Cuma, 5.
d- Zâlimlere Karşı Misilleme Yapmak: 42/Şûrâ, 40-43.
e- Zâlimlerin Dostluğu Yoktur: 11/Hûd, 113.
F- Zâlimlerin Cezasıyla İlgili Âyetler
a- İnkâr Ederek Zâlim Olanlar ve Cezaları: 2/Bakara, 165, 254; 5/Mâide, 29; 6/En’âm, 33; 10/Yûnus, 39, 52; 11/Hûd, 19, 113; 14/İbrahim, 22; 19/Meryem, 72; 21/Enbiyâ, 29; 25/Furkan, 37, 207; 40/Mü’min, 52; 42/Şûrâ, 8, 21-22, 42; 68/Kalem, 12.
b- Zâlimlere Verilen Mühlet (Süre): 11/Hûd, 100-102; 14/İbrahim, 42-43; 16/Nahl, 61.
c- Zâlimler Lânetlenmişlerdir: 7/A’râf, 44; 11/Hûd, 18.
d- Zâlimler, Kurtuluşa Eremezler: 6/En’âm, 21, 135; 12/Yûsuf, 23; 28/Kasas, 37.
e- Kıyamet Günü Zâlimler Azabı Görünce Tekrar Dünyaya Dönmek İsterler: 14/İbrahim, 42-44; 25/Furkan, 27; 39/Zümer, 24.
f- Mü’minlere Zulüm Yapanların Cezası: 85/Bürûc, 10.
g- Allah, Zâlimlerin Kimini Kimine Mûsâllat Eder: 6/En’âm, 129.
- 1076 -
KUR’AN KAVRAMLARI
h- Allah, Zâlimleri Başarıya Ulaştırmaz: 2/Bakara, 258; 6/En’âm, 21; 14/İbrahim, 27; 46/Ahkaf, 10.
i- Zâlimler, Allah’ın Rahmetine Eremezler: 2/Bakara, 124.
j- Allah Zâlimleri Affetmez: 4/Nisâ, 168-169; 5/Mâide, 72.
k- Allah’ın Azabı Zâlimleredir: 6/En’âm, 47; 11/Hûd, 100-102, 117; 22/Hacc, 45; 27/Neml, 52; 29/Ankebût, 40; 32/Secde, 22.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1- Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Eser Y. c. 1, s. 322
2- Tefhimu’l Kur’an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1, s. 65
3- Fi Zılâli’l-Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 148
4- Mefâtihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin er-Râzî, Akçağ Y. c. 2, s. 395-396; 542-543
5- Min Vahyi’l Kur’an, Muhammed Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 2, s. 49-51
6- Dâvetçinin Tefsiri, Seyfuddin el-Muvahhid, Hak Y. c. 1, s. 105-106
7- Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 6, s. S. 421-422; 486-488
8- Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, (Zulüm, Veli Ulutürk), Risale Y. c. 4, s. 285-289
9- İslâm’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 766-771; 783-790
10- Safahat, Mehmet Âkif Ersoy, İnkılâp ve Aka Kitabevi Y. s. 400
11- Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 235-261
12- Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 311-318
13- İslâmî Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 519
14- Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılâb Y. s. 346-350
15- Kur’anî Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Mustansır Mir, İnkılâb Y. s. 212-213
16- Risale-i Nur’dan Vecizeler, Şaban Döğen, Gençlik Y. s. 478-481
17- Nur’dan Kelimeler, Alâaddin Başar, Zafer Y. s. 108-111
18- Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 67-71
19- Kur’an’da İman Pskilolojisi, Abdurrahman Kasapoğlu, Yalnızkurt Y. s. 211-219
20- Kur’an’da Karakter Eğitimi, Mûsâ Kâzım Gülçür, Işık Y. s. 26-28
21- İlâhi Kanunların Hikmetleri (Sünnetullah), Abdülkerim Zeydan, İhtar Y. s. 146-174
22- Kur’an’da Toplumsal Çöküş, Ejder Okumuş, İnsan Y. s. 177-180
23- Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, Toshihiko İzutsu, Pınar Y. s. 221-230
24- Dinde Ölçülü Olmak, Abdurrahman b. El-Luveyhık, Kayıhan Y. s. 433-489
25- Kur’an’la Birlikte Düşünmek, İsmail Kazdal, Birleşik Y. s. 91-99
26- Kur’an’da Zulüm Kavramı, Ahmet Şişman, Beyan Y.
27- Zulüm, Mehmed Zahit Kotku, Seha Neşriyat
28- Vahye Göre Büyük Zulüm, M. Said Çekmegil, Nabi-Nida Y.
29- Kur’an’a Göre Zulüm Açısından Allah ve İnsan, İsmail Karagöz, Çelik Y.
30- Kanunların Zulmü, Oğuz Özbek, Doğan Güneş Y.
31- İslâm ve Yürürlükteki Kanunlar, Abdülkadir Udeh, İİFSO Y.
32- Zulme Boyun Eğmeyenler, Burhan Bozgeyik, Erhan Y.
33- Zulme Karşı Direniş, Mustafa Ramazanoğlu, Şahsî Y.
34- Zulmü Alkışlayamam, Yener Karadeniz, Gonca Y.
35- Zâlimler İçin Yaşasın Cehennem, Zekeriya Usluer, Anahtar Y.
36- Peygamberimiz’e ve Ashabına Yapılan İşkenceler, Asım Uysal, Uysal Kitabevi Y.
37- Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Y.
38- Zâlim Yahudi, Yusuf Yılmaz, Risale Y.
39- Devrimler Cinayeti, Burhan Bozgeyik, İttihad Y.
40- İnkılâb Kurbanları, Hüseyin Yılmaz, Timaş Y.
41- Kara Kitap, Eşref Edip, Abdullah Işıklar Kitabevi Y.
42- Son Devrin Din Mazlumları, NecipFazıl Kısakürek, Büyük Doğu Y.
43- Yakın Tarihin Din Mazlumları, Mustafa Necati Bursalı, Vural Y.
44- Batının İslâm’la Kavgası, Asaf Hüseyin, Pınar Y.
ZULÜM - ZÂLİM
- 1077 -
45- Vahşi Batı, Sedat Cereci, Şule Y.
46- İslâm Dünyasını Saran Ateş Çemberi, Burhan Bozgeyik, Erhan Y.
47- İslâm’da Adâlet Kavramı, Macid Hadduri, Yöneliş Y.
48- Adl-i İlâhî, Murteza Mutahhari, İşaret Y.
49- Duygu Eğitimi, Yaşar Fersahoğlu, Marifet Y. s. 97-106
50- Zulüm Kavramı, Vahdettin Işık, Haksöz 70 (Ocak 97), s. 44-45
51- Büruc Suresi ve İşkence, Cengiz Duman, Haksöz 41-42 (Ağustos-Eylül 94) s. 66-68
52- Yeryüzünde İlâhî Adâleti Uygulama Görevi Mü’minlerindir, Fevzi Zülaloğlu, Haksöz 71 (Şubat, 97

Okunma 2264 kez
Bu kategorideki diğerleri: « ZİKİR