Cumartesi, 06 Şubat 2021 22:44

YEMİN

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

YEMİN


- 687 -
Kavram no 194
İmtihan 20
Bk. Şirk; Doğruluk/Sıdk
YEMİN


• Yemin; Anlam ve Mâhiyeti
• Yemin Çeşitleri
• Yemin Keffâreti
• Yeminin Hâkim Kararına Etkisi
• Yalan Yemin
• Kur'ân-ı Kerim'de Yemin Kavramı
• Kur’an’da Allah’ın Yeminleri (Aksâmu’l-Kur’an)
• Hadis-i Şeriflerde Yemin Kavramı
• Kasâme
• Lian/Mülâane
• İlâ’
• Günümüzdeki Kullanımıyla Yemin
• Tarihten Bu Güne Yemin ve Andiçme
• Resmî Uygulamalarda Yemin/Andiçme
“İyi davranmanız, kötülüklerden korunmanız ve insanlar arasını düzeltmeniz gâyesiyle yeminlerinizi bozmanıza Allah’ı engel kılmayın. Allah (her şeyi) işitir ve bilir.” 3504
“Allah sizi, yeminlerinizdeki kasıtsız yanılmadan (lağv yemininden) dolayı sorumlu tutmaz. Lâkin kalplerinizin kazandığı şeyler ile (kötü düşüncelerden) sorumlu tutar. Allah ğafûrdur, halîmdir.” 3505
“Kadınlarından uzak kalmaya yemin edenler için, dört ay beklemek vardır. Eğer (bu müddet içinde onlar kadınlarına) dönerlerse, şüphesiz Allah bolca bağışlayan ve merhamet edendir (yeminden vazgeçip kadınına tekrar yaklaşabilir).” 3506
“Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah (her şeyi) işitir ve bilir.” 3507
Yemin; Anlam ve Mâhiyeti
Yemin: Sağ el; bereket; güç, kuvvet ve güzel mevki, yaralayıcı; kişinin bir haberi kuvvetlendirmek veya bir işi yapıp yapmamak hususundaki azim ve iddiaya güç vermek için Allah'a kasem ya da boşama ve köle azadı gibi bir şeye bağlamak suretiyle akit etmesi anlamında bir fıkıh terimidir. Yemin, daha çok Allah'ın isimleri veya zâtî sıfatlarından birisi anılarak yapılan kasem için kullanılır. Talâka
3504] 2/Bakara, 224
3505] 2/Bakara, 225
3506] 2/Bakara, 226
3507] 2/Bakara, 227
- 688 -
KUR’AN KAVRAMLARI
veya köle âzadına bağlı olanların yemin olup olmadığı tartışmalıdır.
Kasem ve hılf kelimeleri arasında nüanslar olmakla birlikte “yemin” ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadırlar.3508 Türkçe’de bazen yemin yerine “and içmek” tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Bu mefhumun, kelimenin anlamı ile irtibatı; yeminin söze güç kuvvet katması ve yeminleşenlerin sağ ellerini birbirlerine vurmalarıdır. 3509
Yemin, akitlerde ve husûmetlerde sözü te’kid için meşrûdur. Meşrûiyeti Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnetle sabittir. Kur’ân’ın birçok sûresi değişik cisimler üzerine yapılan yeminlerle başlar. Tîn, Şems, Fecr sûreleri bu kabildendir. Bakara sûresinin 225. ve Mâide sûresinin 89. âyetinde Allah Teâlâ’nın, yemin-i lağv sebebiyle kullarını müâhaze etmeyeceği bildirilmektedir. Yine Mâide sûresinin 89. âyetinde sorumluluk getiren yeminin mûn’akıde yemini olduğu ifade edilmekte, yeminlere riâyet emredilmekte ve yeminini bozanların nasıl keffâret ödeyecekleri beyan edilmektedir. Bunların yanısıra; 16/Nahl, 38, 92, 94; 3/Âl-i İmrân, 77; 5/Mâide, 53, 108; 6/En'âm, 109; 9/Tevbe, 12, 13; 24/Nûr, 53; 35/Fâtır, 42; 58/Mücâdele, 16; 63/Münâfıkûn, 2 âyetleri de yeminin meşrûiyetinin Kur'ân'dan delilleridir.
Hz. Peygamber bir hadisinde ümmetine, babalar ve putlar adına yemin etmemelerini, yemin edeceklerse Allah adına yemin etmelerini ya da hiç yemin etmemelerini emretmiştir. 3510
Rasûlullah bizzat kendisi de yemin etmiştir. Onun yemin ederken en çok kullandığı tâbirlerden birisi: “Nefsimi elinde bulunduran zâta’ veya ‘Muhammed’in nefsine sahip olana (Allah’a) yemin ederim ki”dir. 3511
Yemin Çeşitleri
Yeminler önce Allah adına edilenler ve Allah’tan başkası adına edilenler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Allah adına edilen yeminler de kendi aralarında çeşitlere ayrılırlar.
Allah adına edilen yeminler: Kasem sûretiyle Allah adına yeminler “Allah” ya da “İzzet, celâl, azamet” gibi zâtî sıfatlarının başına “ba, va, ta” harflerinin birisini getirmek suretiyle yapılır 3512. Müslümanlar arasında en çok kullanılan yemin lafızları: “Vallahi, billâhi, tallahi” sözcükleridir.
Allah'ın isim ve zâtî sıfatlarının dışında hiçbir şeye yemin edilmez. Hanefîlere göre, Nebi/Peygamber, Kur'ân, Kâbe gibi Müslümanlarca kutsal olan varlıklar adına da yemin edilmesi câiz değildir. 3513
İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed bin Hanbel’e göre Kur’ân, Kur’ân âyetleri ve Mushaf adına edilen yeminler mûteberdir. Bozulması halinde keffâreti gerektirir. 3514 Hanbelîlere göre Kâbe ve diğer yaratıklar adına yemin
3508] Kâsânî, a.yer; Lisânu’l Arab, XIII, 462
3509] Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 45
3510] Ahmed bin Hanbel, Müsned, II/7; Tirmizî, Nuzûr, 8
3511] Örnek olarak bk. İbn Mâce, Keffâret 1; Ahmed bin Hanbel, a.g.e., IV/16
3512] Mevsılî, a.g.e., IV, 49, 50; Şirbinî, Muğni’l-Muhtaç, IV, 320, 312
3513] Kâsânî a.g.e., III, 5-10; Merginânî, el-Hidâye,” II, 72; Mevsıli; IV, 51
3514] İbn Kudâme, el-Muğnî, XI, 194, 195
YEMİN
- 689 -
etmek câiz değilse de, Peygamber adına yemin etmek câizdir. Bozulması keffâreti gerektirir. 3515
Yeminin mûteber olması için mutlaka Arapça olması şart değildir. Diğer dillerle de yemin edilebilir. Kaynaklar Farsça bazı tâbirlerle yemin edilebileceğine işaret etmişlerdir. 3516
Buna göre Türkçe’de kullanılan “yemin ederim, kasem ederim, and içerim” gibi sözler de yemin sayılır. Ancak “mukaddesâtım adına, şerefim üzerine and içerim” gibi sözlerin yemin olmaması gerekir. Çünkü Allah’ın adı veya sıfatları adına yapılmamıştır. Merginânî, hangi sözlerle yemin edip edilemeyeceğinin örfe bağlı olduğunu söylemektedir.3517 Bu sözcükler bugün ülkemizde bazı ortamlarda yemin için mâruf hale gelmişlerse de yaygın bir örf saymak mümkün değildir.
Bunların dışında, kişinin mubah olan bir şeyi kendisine haram kılması veya bir şeyi yaptığı ya da yapmadığı takdirde, yahudi, hıristiyan vs. olacağını yemin kasdıyla söylemesi de bir yemindir. 3518
İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve Ahmed bin Hanbel’den nakledilen bir görüşe göre bu tür sözler yemin sayılmaz, dolayısıyla bozulması durumunda keffâret gerekmez. 3519
Allah adı anılarak edilen yeminler ğamûs, lağv ve mün’akıde olmak üzere üç çeşittir;
Ğamûs Yemin: Ğamûs yemin; geçmişteki veya bu zamandaki bir olayla ilgili olarak, bile bile yalan yere yemin etmektir. Meselâ bir kimsenin, borcunu ödemediğini bildiği halde “ödedim” diye veya hâli hazırda cebinde parası olduğu halde parasının olmadığını söyleyerek yemin etmesi birer ğamûs yeminidir. Böyle bir yemin büyük bir günahtır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; işte bunların âhirette bir nasibi yoktur. Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır.”3520 Eş’as bin Kays’ın bildirdiğine göre, bu âyet, kendisine ait bir kuyuda amcasının oğlunun hak iddia etmesi ve onun beyyine getirmediği takdirde amcası oğlunun yalan yere yemin edebileceğini söylemesi üzerine nâzil olmuştur.3521 Hz. Peygamber (s.a.s.) birçok hadisinde yalan yere başkasının malını almak için yemin etmenin Allah’a ortak koşmak, adam öldürmek, anaya babaya isyan etmek gibi büyük günahlardan olduğunu, böyle yemin edenlerin Cennetten mahrum olup, Cehennemi hak ettiklerini, dolayısıyla oradaki yerlerine hazırlanmaları gerektiğini haber vermektedir. 3522
3515] İbn Kudâme, a.g.e., XI, 210
3516] bk. Merğınânî, a.g.e., II, 74; Fetâve’l-Kâdihan, II, 7; el-Fetâve’l-Hindîye, II, 57
3517] Merğınânî, a.g.e., a.y.
3518] Merğınânî, a.g.e., II, 74; Mevsılî, a.g.e., IV, 52, 53
3519] İbn Kudâme, a,g.e., XI, 199, 200; Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, IV, 324; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühû, III, 344
3520] 3/Âl-i İmrân, 77
3521] Ebû Dâvud, Sünen, Eymân, 1; İbn Kudâme, a.g.e., XII, 122
3522] bk. Buhârî, Eymân 16, 18, el-Mürteddîn 1; Müslim, İman 220, 221; Ebu Dâvud, Eymân 1; Tirmizî, Büyû’ 42; İbn Mâce, Ahkâm 7; Ahmed bin Hanbel, I/379, 442, V/211, 212; Zeylâî, Nasbu’r-Râye, III/292, 293
- 690 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hanefî, Hanbelî ve Mâlikîlere göre ğamûs yemininden dolayı keffâret yoktur. Yemin eden kişi Allah’tan af dilemeli, tevbe istiğfar etmelidir. Çünkü bu yemin Allah’a karşı büyük bir cür’ettir, onu hafife almaktır; böyle büyük bir günahın keffâretle giderilmesi mümkün değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde beş şeyden dolayı keffâret olmadığını söylemiş ve kişinin uymak zorunda olduğu yemini bunlardan saymıştır.3523 Buradaki keffâretin olmayışından maksat, bu yeminin günahını keffâretin silemeyeceğidir. Kâsanî (v. 587/1191) tevbe ve istiğfarın, ğamûs yemininin keffâreti olduğunu söylemektedir.3524 Şâfiîlere göre bu yeminden dolayı keffâret gerekir. 3525
Lağv Yemin: Lağv yemini Hanefilere göre yanlışlıkla edilen, yani sahibinin söylediği sözün hakikat dışı olduğu halde, doğru olduğunu zannederek ettiği yemindir. Bu yemin de hem geçmiş ve hem de şimdiki zamanla ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek veya cebinde para olduğu halde olmadığını zannederek yemin eden kişinin ettiği yemin, lağv yemindir.3526 Hanefîlerin bu anlayışı birçok sahâbe ve tâbiinden nakledilmiştir. 3527
Şâfiîlere göre lağv yemini, konuşma esnasında kasıt olmadan insanın ağzından çıkan “hayır vallahi, evet vallahi” gibi yeminlerdir.3528 Lağv yemininin bu şekildeki izahı Hz. Âişe tarafından Hz. Peygamber’den nakledilmiştir. 3529
Hz. Peygamber’den lağv yemini için başka izahlar da rivâyet edilmiştir. Meselâ bir hadiste: “Atıcıların yemini lağvdır, onun için keffâret yoktur” buyrulduğu rivâyet edilmiştir. 3530
Âlimler kendi anladıkları lağv yemininden dolayı günah ve keffâret olmadığında hemfikirdirler. Çünkü Allah (c.c.) lağv yemininden dolayı kulunun muâheze edilmeyeceğini bildirmiştir. 3531
Şâfiiler, Hanefilerin lağv yemini dedikleri yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, doğru zannedilerek edilen yeminlerden dolayı da keffâretin gerekli olduğu kanaatindedirler.
Mün'akıde yemini: Mün’akide yemini bir şeyi yapmak veya yapmamak için edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin “yarın falan yere gideceğine” veya “falan kişiyle bir daha konuşmayacağına” yemin etmesi bu kabildendir.
Mün’akide yemini kendi arasında, mürsel, muvakkat ve fevr olmak üzere üçe ayrılır.
1- Mürsel yemin: Bir fiili yapıp yapmamayı zamana bağlamadan edilen yemindir. Meselâ, bir işi yapacağına yemin eden ama bunu zamana bağlamayan kişinin ettiği yemin mürseldir. Ölüm anına kadar ettiği şeyi yapıp yemininden
3523] Şevkânî, Neylü’l-Evtar, VIII, 264
3524] Kâsânî, a.g.e., III,15
3525] Merğınânî, a.g.e., II, 72; İbn Kudâme, XI, 178; Şirbinî, a.g.e., IV; 325
3526] Kâsânî, a.g.e” III, 17; Merğınânî, a.g.e., II, 72; Mevsılî, a.g.e., IV, 46
3527] bk. Zeylâi, Nasbu’r-Râye, III, 293
3528] Şirbinî, a.g.e., IV, 324, 325
3529] Buhârî, Eyman,15; Ebû Dâvud, Eyman, 6
3530] Heytemî, Mecmua’z-Zevaid, IV, 185
3531] 5/Mâide, 89
YEMİN
- 691 -
kurtulabilir. Belirli bir sürenin geçmesi ile yemini bozmuş sayılmaz. Bu yemine “mutlak yemin” de denilir.
2- Muvakkat yemin: Bir zamana bağlı olarak edilen yemindir. Bu yemin, filin bağlandığı zamanla kayıtlıdır. Zamanın dolması ile yeminin hükmü sona erer. Meselâ bir meyveyi üç gün yemeyeceğine yemin eden kişi, üç gün dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmuş sayılmaz.
Belirli bir süre içinde bir şeyi yapmaya yemin eden kişi, o işi ön gördüğü süre içinde yaparsa yemininden kurtulmuş olur. O süre içinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmuştur; keffâret ödemesi gerekir. Şayet yemin eden kişi süre dolmadan ölürse, Ebû Hanife ve Muhammed’e göre yeminini bozmuş olmaz. Ebû Yusuf’a göre bozmuş olur. Bu yemine “mukayyed yemin” de denilir.
3- Fevr yemini: Bir sebebe bağlı olarak edilen yemindir. Başka deyişle; kendisi ile gelecek değil; şimdiki zaman kast edildiğine karîneler bulunan yemindir. Bir soruya cevap verirken edilen yemin bu kabildendir. Meselâ yemek yiyenlerin yanlarına gelen birisine “buyur ye” demelerine karşılık onun “vallahi yemem” demesi fevr yeminidir. Gelecekle değil o anla ilgilidir. Dolayısıyla daha sonra bir şey yemesi ile yeminini bozmuş olmaz. 3532
Mün’akide yemininde yeminin gereğini yapmaya berr, yapmamaya bârr, yemini bozmaya hins, bozana da hânis denilir. Bu türden bir yeminin gereğini yapan kişi yemininden kurtulmuş olur. Yemininde hânis olan kişiye ise keffâret gerekir. Yeminde aslolan ona sadâkat göstermektir. Ancak bu, yemin edilen şeyin dinî hükmüne göre farklılık gösterebilir. Onun için yemine sadakat gösterme konusunu âlimler beş grupta ele almışlardır:
1- Uyulması vâcip olan yeminler: Farz olan bir ibâdeti yapmak veya mâsum bir insanı ölümden kurtarmak, ya da bir haramı terk etmek için yapılan yeminleri yerine getirmek farzdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah’a itaat etmek üzere yemin eden kişi itaat etsin” buyurmuştur. Bu kabilden olan bir yeminin gereğini yerine getirmeyen kişi günahkâr olmuştur; tevbe ve istiğfar etmesi icap eder, ayrıca yemin keffâreti ödemesi gerekir.
2- Edilmesi haram, uyulmaması vâcip olan yeminler: Bir farzı terk etmek veya bir haramı işlemek için yemin etmek haram bir yemindir, bozulması farzdır. Dolayısıyla, meselâ ana babası ile konuşmamaya yemin eden kişi, onlarla konuşacak, yani yeminini bozacak ama yemin keffâreti ödeyecektir. Ayrıca haram bir şeyi yapmaya yemin ettiği için tevbe istiğfar edecektir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir şeye yemin edip de, başkasını daha hayırlı gören kişi yemininden dolayı keffâret ödesin, sonra da o hayırlı olan şeyi yapsın.” 3533
Bir başka hadiste de şöyle buyrulmuştur: “Rabbe isyanda, sılayı rahmi kesmekte ve mâlik olmadığın şeyde sana yemin de, nezir de yoktur.” 3534
Şâ’bî’ye göre haram bir fiili işlemek üzere yemin eden kişi yeminini bozar,
3532] Tahânevî, Keşşafu Istılahâti’l-Fünûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas Kal’acî, Hamid Sadık Kuneybî, Mu’cemu Lüğâti’l-Fukahâ, 514
3533] Nesâî, Eymân 41; Ebû Dâvud, Eymân 12
3534] Ebû Dâvud, Eymân 12; Nesâî, Eymân 17; İbn Mâce, Keffâret 8; Ahmed bin Hanbel, II/185, 202
- 692 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yani o haramı işlemez. Ayrıca keffâret ödemesine de gerek yoktur. Çünkü Hz. Peygamber, kişinin haramı işlememesinin yeminine keffâret olduğunu söylemiştir.3535 Hanefîler mün’akide yemininden dolayı kulların sorumlu tutulacağını bildiren âyetin zâhirine dayanmaktadırlar. 3536
3- Uyulması mendup olan yeminler: Bir maslahata müteallik olan yeminlerdir. Yapılması mendup olan bir fiili işlemek için edilen bir yemine uymak da menduptur. Böyle bir yeminin bozulması mekruhtur, keffâret gerekir.
4- Mubah olan yeminler: Mubah olan bir işi yapmak veya yapmamak, ya da doğru olan bir haber üzerine yemin etmek mubahtır. Böyle bir yeminin bozulması efdaldir. Bozulursa keffâret gerekir.
5- Mekruh olan yeminler: Mekruh olan bir fiili işlemek veya mendubu terketmek için yemin etmek mekruhtur. Alış veriş esnasında yemin etmek de mekruhtur. Böyle bir yeminin bozulup keffâret ödenmesi efdaldir. Böyle bir yemine sadâkat ise mekruhtur. 3537
Hanefî ve Mâlikîlere göre unutarak, hatâen, ikrah yoluyla ve yemin kasdı olmadan edilen yeminler mûteberdir. Çünkü yukarıda işaret edilen âyet mutlaktır. Yeminin kasda dayanıp dayanmaması konusunda bir kayıt mevcut değildir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde; yemin, talak ve nikâhın ciddisinin de, şakasının da ciddi sayıldığını haber vermişlerdir. 3538
Şâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak bozan kişi, yemininde hânis sayılmaz. Dolayısıyla kendisine keffâret icap etmez. Delilleri, kulların hatâen yaptıklarından dolayı günah olmadığını bildiren âyetle,3539 müslümanların hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla işlediklerinden dolayı sorumlu tutulmayacaklarını bildiren hadistir. 3540
İkrah yoluyla yeminini bozan kişi, Ebû Hanife ve Mâlik’e göre keffâret öder; Ahmed bin Hanbel ‘e göre ödemez. İmam Şâfiî’den ise bu konuda iki ayrı görüş nakledilmiştir. 3541
Yemin edildikten sonra hemen peşinden “inşâallah” denilirse, bozulması halinde keffâret gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) “Yemin edip de istisnâ eden (İnşâallah diyen) isterse, döner, isterse yemini bozmadan terk eder.”3542 buyurmuştur. Ancak bu hükmün geçerliliği yeminle “inşâallah” demenin arasında konuşulmamasına veya konuşacak kadar susulmamasına bağlıdır.
İbn Kudame’nin bildirdiğine göre “inşâallah” denildiğinde keffâretin gerekmeyeceğinde dört mezhep müttefiktir. 3543
3535] Ebû Davud, Eymân 12
3536] 5/Mâide, 89
3537] Kâsânî, a.g.e., III, 17, 18; İbn Kudâme, el Muğnî, II, 167; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebû Dâvud Terceme ve Şerhi, XII, 236
3538] Ebu Dâvud, Talak; 9; Tirmizi, Talak 9; İbn Mâce, Talak, 13; Kâsânî, a.g.e., III,18; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhû, III, 367
3539] 33/Ahzâb, 5
3540] İbn Mâce, Talak 16
3541] İbn Kudâme, a.g.e., XI, 177, 178
3542] Ebû Davud, Eymân 9; Nesâî, Eyman 18; Ahmed bin Hanbel, II/6, 49
3543] İbn Kudâme, a.g.e., XI, 227
YEMİN
- 693 -
Yemin Keffâreti
Mü’akide yemininin hangi türü olursa olsun bozulması, keffâreti gerektirir. Normalde keffâret yemin bozulduktan sonra ödenir. Yemin bozulduktan sonra ödenen keffâretin mûteber olduğu konusunda ulemâ arasında hiç bir ihtilâf yoktur. Ancak önce keffâretin ödenip sonra yeminin bozulması durumunda bu keffâretin yeterli olup olmayacağı tanışmalıdır. Hanefilere göre, keffâret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir. Bozulmadan önce ödenmesi câiz değildir. Şâfiîlere göre keffâret malla ödenecekse yemin bozulmadan önce de ödenebilir. Hanbelî ve Mâlikîlere göre keffâretin ister malla ister oruçla, yemin bozulmadan önce de sonra da ödenmesi câizdir.
Yemin edilmeden önce keffâret ödenip daha sonra yemin edilmesi ve bozulması durumunda bu keffâret mûteber değildir. Bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. 3544
Yemin keffâreti; gücü yeterse bir köle âzâd etmek veya on fakiri sabahlı akşamlı doyurmak ya da on fakiri alışılmış biçimde giydirmektir. Kişi bu üçü arasında muhayyerdir. Ama bunlara gücü yetmezse, peşi peşine üç gün oruç tutar. Orucun arası hayız dâhil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır. Yemin keffâretinin gereği ve bu şekilde ödeneceği Kur’ân-ı Kerîm’le sâbittir. Ve âyet gâyet nettir.3545 Onun için konu ile ilgili görüş farklılığı yoktur.
2. Allah’tan Başkası Adına Edilen Yeminler: Allah’tan başkaları adına edilen yeminler iki kısımdır:
a- Babalar, anneler, melekler vs. gibi Allah’tan başka varlıklar adına edilen yeminler: Bu şekilde yemin etmenin câiz olmadığını, Hz. Peygamber’in böyle yemin etmeyi men ettiğini yukarıda belirtmiştik. Böyle sözlerle yemin etmek câiz olmadığına göre, buna yemin demek de doğru değildir.
b- Bir şarta bağlanarak edilen yeminler: Bu gruptaki yeminleri de iki kısımda ele almak mümkündür:
ba- İbâdet ve tâat cinsinden bir şeye bağlananlar: Meselâ bir kimse “şu işi yaparsam üç gün oruç tutayım” dese, bu bir bakıma yemindir. Çünkü o işi yapmaktan nefsini menetmek maksadıyla o sözü söylemiştir. Bir başka açıdan da nezirdir/adaktır. Çünkü bir ibâdeti yapmayı, bir şarta bağlamıştır. Bu tarz bir ifadenin nezir olarak değerlendirilmesi daha isâbetlidir. 3546
bb- İbâdet ve tâate bağlanmayıp, talak veya köle âzâdına bağlanan yeminler: Bir kimse karısının boş olmasını veya kölesinin hür olmasını bir şartın tahakkukuna bağlarsa, talâkla veya köle âzâdı ile yemin etmiş sayılır. Böyle yeminlere tâliki talâk da denir. Böyle sözlerin yemin olarak değerlendirilmesi kişiyi bir fiili yapmaya teşvik veya yapmaktan men etme konusunda kuvvet vermesinden dolayıdır. 3547
3544] Kâsânî, a.g.e., III,18; İbn Kudâme, a.g.e., XI, 223-226; Şevkânî, Neylü’l-Evtar VIII, 268, 269; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, a.g.e., XII, 237, 138
3545] Bk. 5/Mâide, 89
3546] Kâsânî, III, 21
3547] Ö. Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve İstılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu, II, 232
- 694 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Bu maddede söz konusu edilen şartın tahakkuku halinde şayet adamın maksadı kendisini bir işi yapmaya teşvik veya yapmaktan menetmek değil de karısını boşamak veya kölesini âzâd etmekse, şartın vukuu halinde karısı boş veya kölesi âzâd olmuş olur. Bu konuda ulema arasında herhangi bir görüş ayrılığı tesbit edilmemiştir. Çünkü bu yemin değil, talakı veya köle âzâdını şarta bağlamaktır. Ama eğer kişinin maksadı, karısını boşamak değil de, kendisini bir işi yapmaya veya yapmamaya zorlamak ise hüküm nedir? İşte bu konuda bazı değişik görüşler vardır. Konuyu bir örnekle anlatalım: İçki müptelası olan bir kimse içkiyi bırakmak ve nefsini bu işe mecbur etmek maksadıyla “Bir daha içki içersem karım boş olsun” veya “bir daha içersem şart olsun” dese ve daha sonra yeminini bozsa yani içki içse bu durumda ne uygulanacaktır? Bu konuda üç görüş vardır:
1- Bu söz tamamen geçersizdir; ne talaktır ne de yemindir. Çünkü ne Allah’ın istediği bir şekilde karı boşama, ne de bir yemin etmedir. O halde böyle bir söz söyleyen ve sonra bozan kişinin karısı boş olmaz, kendisine yemin keffâreti de gerekmez. Bu görüş Hz. Ali’ye nispet edilmektedir. Zahirîler ve bazı Mâlikîler de bu görüştedir.
2- Böyle bir söz söyleyen kişi yemin etmiş ve yeminini bozmuştur. Çünkü adamın maksadı karısını boşamak değil, kendisini içki içmekten men etmektir. Dolayısıyla kişi ettiği yemini bozduğu için kendisine yemin keffâreti icap eder; karısı boş olmaz. Hanbelîlerden İbn Teymiye ve İbn Kayyim el-Cevziyye bu görüştedir. 3548
3- Talak veya köle azadının bir şarta bağlanması ve şartın tahakkuku halinde, karı boş veya köle hür olur. Yukarıdaki misalimizde, adam içki içtiği zaman karısı boş olmuş olur. Dört mezhebin görüşü bu istikamettedir. 3549
Yeminin Hâkim Kararına Etkisi
Dâvâcı, mahkemede dâvâsını isbat edemezse, dâvâlıya yemin teklif etme hakkına sahiptir. Yemin onun kendi fiili veya başkasının fiili hakkında olumlu veya olumsuz yönde olabilir; “Allah’a yemin olsun ki, satmadım yahut satın almadım yahut da sattım veya satın aldım” demek gibi. Çünkü insan kendi durumunu ve fiillerini başkalarından daha iyi bilir. Bu yüzden onun yemini anlaşmazlığı sona erdiren bir delil sayılır.
İbn Abbas’dan (r.a.) rivâyete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) bir adama yemin teklif etti ve ona şöyle dedi: “De ki, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki, dâvâcının bende hiç bir hakkı yoktur.” Yine Eş’as b. Kays’dan rivâyet edilmiştir. O şöyle dedi: Kindeli bir şahısla Hadramutlu birisi Yemen’deki bir toprak için Hz. Peygamber’in önünde hasımlaştılar. Hadramutlu, hasmının babasının kendi toprağını gasbettiğini ve halen bu toprağın hasmının elinde bulunduğunu iddiâ etti. Hz. Peygamber dâvâcıya delilini sordu. O, “delilim yok, fakat yemin ederim ki, o toprağın babası tarafından gasbedildiğini bilmiyor” dedi. Bunun
3548] İbn Teymiye el-Fetava’l-Kübra, 1-5, Beyrut, II, 110; İbn Kayyim el-Cevziyye, İlâmu’l-Muvakkîn, IV, 17 vd
3549] Kâsânî, a.g.e., III, 21 vd.; Merginânî, a.g.e., II, 250 vd.; Mevsılî, a.g.e., III,140 vd.; İbn Kudâme, a.g.e., VIII, 335, 336; Ö. Nasuhî Bilmen, a.g.e., II, 232; vd.; Zühaylî, a.g.e., III, 388 vd.
YEMİN
- 695 -
üzerine Kindeliye yemin teklif edildi. 3550
İslâm hukukçuları mahkemedeki yeminde yedi şartın bulunması gerektiğini belirtirler. Bunlar şöylece sıralanabilir:
1- Yemin edenin büluğ çağına gelmiş olması, temyiz kudretini hâiz bulunması ve irâdesinin hür olması;
2- Dâvâlının, dâvâcının hakkını inkâr etmesi;
3- Hasmın hâkimden yemin talep etmesi ve hâkimin yemin edecek olana teklifte bulunması;
4- Yemin şahsa bağlı olup, yeminde vekâlet kabul edilmez. Yemin, yemin edecek olanın zimmeti ve dini ile bağlantılı olduğu için veli veya vekil bu hakkı kullanamaz.
5- Hadler gibi Allah'a ait haklarla ilgili olmaması gerekir.
6- İkrarı câiz olan haklarla ilgili olması. Hadis-i şerifte; “Delil dâvâcıya, yemin ise dâvâlıya aittir” buyrulur. İkrar caiz olmayan haklar konusunda yemin geçerli olmaz.
7- İsbat için delil olmaması veya mevcut delillerin yetersiz bulunması.
Mahkemedeki yeminlerin çeşitleri:
1- Şâhidin yemini: Bu, şâhidin, şehâdetten önce doğru söyleyeceğine dâir yaptığı yemindir. Günümüzde, şâhidin tezkiyesi yerine geçmek üzere başvurulan bir yoldur. Mâlikîler, Zeydiyye, Zâhiriye, İbn Ebî Leyld ve İbnü’l-Kayyim, devrin bozulması ve dinî duyguların zayıflaması sebebiyle bu yemine cevaz vermişlerdir. İslâm hukukçularının çoğunluğu ise şahid yeminine karşıdır. 3551
2- Dâvâcının yemini: Hanefiler dışında diğer çoğunluk hukukçulara göre, kendisinden töhmeti kaldırmak için dâvâcı da yemin edebilir. Bu yemin, hakkını isbat veya aleyhindeki yemini reddetmek için de olabilir.
İslâm hukukçularının çoğunluğu bir şâhit ve dâvâya verilecek yemin delilleri ile hüküm verilebileceğini söylerken Hanefîler, âyetlerde iki şahidin öngörüldüğünü, bu olmadığı takdirde, dâvâlıya yemin teklif etme hükmünün hadisle sâbit bulunduğu görüşünü benimser. 3552
Yemin ancak hâkimin veya nâibin huzurunda onların teklifi ile geçerli olur. Mahkeme dışındaki yemin veya yeminden kaçınma muteber değildir. Çünkü yemin husumeti kesmek için söz konusu olur. Yemin hasmın talebi üzerine verilir. Ancak beş yerde hâkim re’sen yemin teklifi eder:
1- Bir kimse bir mirastan alacak veya bir mal dâvâ edip de isbat ederse, hâkim başka hukukî yollarla bu hakkı düşüren bir muâmelenin olmadığı konusunda dâvâcıya yemin teklif eder.
2- Bir malı dâvâ edip kendisine ait olduğunu isbat eden kimseye hâkim
3550] Ebû Dâvud nakletti
3551] Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l İslâmî ve Edilletuhû, VI, 600
3552] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, III, 456, 459
- 696 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“malın onun mülkünden, başka bir muâmele ile çıkmadığı” konusunda yemin teklif eder.
3- Müşteri, malı ayıp sebebiyle reddederse, ayba râzı olmadığı konusunda yemin teklif eder.
4- Hâkim şüf’a hakkı sebebiyle bu hakkı daha önce düşürmediği konusunda yemin teklif eder.
5- Kocası kayıp olan bir kadının lehine nafaka ile hükmedilince hâkim, evliliğin devam ettiği, nafaka olmadığı ve onun yanında mal bırakmadığı, konusunda yemin teklif eder.
Kendisine yemin teklif edilen kimse, yemin ederse dâvâ konusunda hak kazanır. Yeminden kaçınırsa dâvâ konusu şeyi kaybetmiş olur. 3553
Rasûl-i Ekrem’in (s.a.s.): “Her kim yemin edecekse ancak Allahû Teâlâ (cc)’nın adı ile yemin etsin!.. Aksi takdirde bıraksın” buyurduğu bilinmektedir. Kureyş halkı genellikle “Babamın hakkı için, annemin hakkı için” ve bunun gibi sözlerle yemin ediyordu. Nitekim Rasûlullah (s.a.s.): “Babalarınıza yemin etmeyin” 3554 emrini verdi. Dolayısıyla yemin; kitap, sünnet ve icmâ ile sâbit olan bir hâdisedir. İnsanlar genellikle; zor duruma düştükleri zaman, haklı olduklarını ispat için “Vallahi, Billâhi” gibi yemin lafızlarını kullanırlar. Yemin'in lûgat mânâsı; “sağ el” demektir. Halk arasında hayır ve bereket sağ ele nisbet olunur. Yemin “kuvvet” mânâsına da kullanılır. Nitekim Molla Hüsrev: “Yemin; lûgat yönünden kuvvet mânâsınadır” hükmünü zikreder. Kur’ân-ı Kerîm'de; yemin kelimesi, kuvvet mânâsına da kullanılmıştır. İslâmî ıstılahta: “Allahû Teâlâ’nın (c.c.) adını zikrederek, haberin takviyesidir.” Ayrıca yemin eden kimse; bir şeyi yapmaya veya yapmamaya, Allahû Teâlâ'yı şâhid tutarak karar verir. Meselâ: “Vallahi ben şu işi yapmam” gibi!.. Fukahâ; yapılış şeklini esas alarak yemini iki kısma ayırmıştır. Birincisi: Allahû Teâlâ veya O'nun sıfatı ile yapılan yemin. İkincisi: Allahû Teâlâ'dan başkasıyla yapılan yemin!.. Oruçla, namazla, meleklerle ve Kâbe gibi mekânlarla Allah Teâlâ'dan gayrısıyla yapılan yemin câiz değildir. Ancak iyi bir şart ve (karşılığı) güzel bir cezâ tâyin edilirse yemin gerçekleşir. Bu tür yeminler; Allah Teâlâ'ya yakınlık ifâde edebileceği gibi, aksi de mümkündür. Şöyle ki: “Eğer bugün gıybet edersem, bana on gün oruç tutmak vâcip olsun. Vallahi, billahi” diyen bir mükellef; iyi bir şart koşmuş, karşılığı (Uymazsa) güzel bir cezâya hükmetmiştir. Fakat: “Kayınpederimin evine bir daha gidersem, karım boş olsun, Vallahi, billâhi” diyen bir kimse ise; şart ve cezâ dengesini Allahû Teâlâ’dan uzaklaşma üzerine kurmuştur.
Allah Teâlâ veya O'nun sıfatlarıyla yapılan yeminin rüknü; Allah’ın (c.c.) ismini ve sıfatını söylemektir. “Vallahi şöyle, Billâhi böyle gibi”. Rasûl-i Ekrem’in (s.a.s.): “Üç şey vardır ki; bunların ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir: Nikâh, talâk ve yemin” buyurduğu bilinmektedir. Esasen yemin; oldukça önemli bir ameldir. Nitekim Kadı (Şeriatle hükmeden Hâkim) dâvâlı durumda olan kimseye yemin teklifinde bulunur. Eğer yemin etmekten çekinirse; dâvâcının haklı olduğuna hükmeder. Dolayısıyla İslâmî toplumda; yemin edecek kimsede birçok şart aranır.
3553]
3554] Müslim, Eymân 1, 4
YEMİN
- 697 -
Allah’ın İsmi ile Yemin Etmenin Şartları:
1) Yemin eden kimsenin akıllı ve bülûğa ermiş olması şarttır. Delinin ve çocuğun yemini sahih olmaz. Velev ki çocuk çok zekî olsun, farketmez.
2) Müslüman olmak!.. Kâfirin yemini sahih olmaz. Hatta bir kimse kâfir iken yemin etse, daha sonra müslüman olarak, yeminini bozsa keffâret gerekmez.
3) Yeminde hürriyet şart değildir. Kölenin yemini de sahihtir.
4) Yeminde, ihtiyar da şart değildir. Zoraki yaptırılan yemin de sahihtir. Latife olsun diye yemin eden kimsenin yemini de sahihtir.
5) Yemin; istisnâdan hâli olmalıdır. Bir kimse sözüne (Hiç ara vermeden) “İnşaallah” veya “İllâ en yeşâallah” veya benzeri bir lâfız ilâve ederse, yemin sahih olmaz. Çünkü bunlar; hükmü dilemeye bırakır, kat'iyyeti ortadan kaldırır.
6) Bir sözün; kendine yemin edilen şeye dönmesi için, yemin zamanında varlığı kat'i olmalıdır. Varlığı düşünülemeyen bir şeyin üzerine yemin etmek, mâhiyet ifâde etmez.
Allah’tan Başkası ile Yapılan Yeminin Şartları:
1) Yemin eden kimse; boşamayı veya köle azad etmeyi şart koşmuşsa, bu câizdir. Çünkü cezâ; yeminin bağlanmasının şartıdır.
2) Kendi üzerine yemin edilen şey; gelecekte yapılacak bir iş olmalıdır.
3) Allah'ın ismi; yeminin rüknünde söylenmelidir. İstisnâ belirten herhangi bir hüküm beyan edilmemelidir.
4) Yeminde; şart ile cezâ arasında bir engel bulunmamalıdır. 3555
Yalan Yemin
Yalan yere yemin eden kişi, Allah’ı yeminine şahid göstererek insanları kandırmak istediği için O’nun mukaddes adını istismar etmekte, O’na iftirada bulunmaktadır. Bu nedenle Hz. Peygamber, büyük günahların en büyüklerinden birinin de yalan yemin olduğunu söylemiştir.3556 “Birbirinizi aldatmak için (yalan) yemin etmeyin, bu yüzden yere sağlam basan ayak sürçebilir ve Allah yolundan alıkoymanıza karşılık kötü bir azab tadarsınız. Bunun için size (âhirette de) büyük bir azap vardır.”3557 âyeti, yalan yeminin cezasının İlâhî azap olduğunu belirtmektedir.
Bir kimse geleceğe yönelik yaptığı bir yemini bozduğunda, keffâretini ödemek suretiyle yeminin günahından kurtulur; fakat yalan yemin öyle büyük bir günahtır ki, onun cezasını keffâret dahi düşüremeyeceği için, yalan yeminde keffâret olmaz. Böyle bir günah işleyen kişi, yalanına şâhid gösterdiği Allah’a tevbe etmeli, af dilemeli ve bir daha bu günahı işlememelidir. Onun günahını ancak Allah affedebilir. Yalan yeminle başkalarının hakkı alınmışsa velev ki bu kanun yoluyla olsun, ikinci bir günah daha işlenmiş olur. Haksız yere elde edilen bu hak, sahibine ödenmedikçe tevbe ile kurtuluş olmaz. Mesela bir kimse, ödemediği borcunu bile bile “ödedim” diye yemin etse, karşı taraf da alacağını isbat
3555] Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, c. 2, s. 452-454
3556] Buharî, Edeb 6
3557] 16/Nahl, 94
- 698 -
KUR’AN KAVRAMLARI
edemese ve hâkim, yalan yemin edenin borçsuz olduğuna hükmetse, bu kişi iki büyük günahı birden işlemiş olur. Bir de dikkatsizlik, kötü alışkanlık, hata... gibi sebeplerle yalan yere yemin etmek durumuna düşülür. Şüphesiz ki bunun günahı diğeri gibi değildir. Fakat gelişi güzel, lüzumsuz yere Allah'ın adını anmak da bir günahtır. Bu nedenle dile hâkim olmalı, yemini alışkanlık haline getirmemeli, ancak çok önemli durumlarda yemin etmelidir. Yeminde niyet, yemin ettirenin maksadına göredir. Bu nedenle, yemin eden kişi kalbinden başka şeyleri geçirerek yemin ederse yine yalan yemin etmiş olur. Mesela, Ahmed'e olan borcu için yemin ettirilen kişi, Mehmed'e ödemiş olduğu borcu kasdederek, borcumu ödedim diye yemin ederse, yalan yemin etmiş olur.
Kur’ân-ı Kerim’de Yemin Kavramı
Kur’ân-ı Kerim’de ıstılah anlamıyla yemin etmek mânâsında “yemin” kelimesi ve türevleri 25 yerde geçer. Yine aynı anlamdaki “kasem” kelimesi ise 24 yerde kullanılır. Kur’ân-ı Kerim’de 17 sûre yeminle başlar. Allah Teâlâ, 8 yerde kendi zâtına yemin ederken, iki yerde Kur’an’a, 53 yerde de yarattığı bazı şeylere yemin eder. Bu yemin edilen şeylere bir göz attığımızda hemen şu ortak özellikler göze çarpar: Bunlar, herkes tarafından tartışmasız bilinen şeylerdir. Bu denli bilinmesine ve bu kadar önemli olmasına rağmen insanlar bunları çoğunlukla kanıksamış, doğru yolu bulmakta bize yardımcı olacak birer âyet oldukları unutulmuştur. Cenâb-ı Allah, bu şekilde, Araplarca gelişigüzel kullanılan yeminleri, hidâyet unsurunu ön plana çıkararak hem âyetlerin anlatım özelliğini arttırmış ve hem de “akletmesini” istediği insanların bu yaratılan şeyler üzerine dikkatini çekmiş oluyordu.
Allah’ın yemin ettikleri boş şeyler değildir. O yemin edilen şey, daha sonra belirtilenler için şâhittir. Allah, mahlûkattan bir şeye yemin ettiğinde o şeyin büyüklüğü, kemâli ve hayret vericiliği dolayısıyla değil; söz konusu meseleyi ispatlamak için yemin edilen şeyin delil olarak ileri sürüldüğünü anlamaktayız. Her yemin, kendisinden sonraki konuya delil getirmek içindir. 3558
“Fecre andolsun. On geceye andolsun. Çifte de teke de andolsun. Gelip geçmekte olan geceye andolsun. Bunların her biri akıl sahibi için birer yemine değmez mi? 3559; “Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim ki. Bunun ne büyük bir kasem/yemin olduğunu bilir misin?”3560 Âyetlerde Allah’ın belirttiği gibi, yeminler boş yere yapılmadığı gibi, yemin edilenlerin de dikkat çekici şeyler olduğu bizzat Allah tarafından belirtilir. “Kur’ân-ı Kerim’de kendisine kasem edilen eşya üzerinde düşünülecek olursa, bunların, kendilerine kasem edilmemiş olsaydı bile te’kid edilmesi gereken ve hadd-i zâtında takviye ve isbat edecek nitelikte bulunan şeyler olduğu görülür.
“Yeminler ve ardından yeminlere bir cevabın gelmesi, ilk dönem Kur’an sûrelerinin bir özelliğidir. Kur’an; muhâtaplarına, hiç de yadırgamayacakları, onların yaygın olarak kullandıkları bir üslûp ile hitap ediyor. Doğadaki somut olgular üzerine yapılan yeminler, uyumlu kafiyelerle birlikte, âyetlere hârikulâde bir güzellik veriyor. Yemin ile vâkıalardaki hikmet ve gerçeklerin doğru olarak
3558] Mevdûdi, Tefhîmu’l Kur’an, c. VII, s. 22
3559] 89/Fecr, 1-5
3560] 56/Vâkıa, 75-76
YEMİN
- 699 -
görülmesi sağlanıyor. Onlar hakkındaki yanlış değerlendirmeler gideriliyor. Böylece yemin edilen vâkıalardaki hikmet ve gerçeklerin tanıklığında, yemin cevabındaki gerçekler ve hizmetler ortaya konuyor. Başka deyişle, yemindeki vâkıalar gerçek olduğu gibi, cevaptaki vâkıalar da gerçektir, hikmetlerle doludur.” 3561
Yeminlerle başlayan sûrelere baktığımızda yemin edilen şeyler ile daha sonra gelen konu arasında nâzik bir uyumun olduğu göze çarpmaktadır. “Kıyâmet gününe yemin ederim. Kendini kınayan nefse yemin ederim ki; İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı sanar, öyle mi? Evet, Bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan, önündekini (kıyâmeti) yalanlamak, boyuna kötülük etmek ister de, ‘Kıyâmet günü ne zamanmış?’ diye sorar.”3562 Görüldüğü gibi sûre başında kıyâmete yemin edilmiştir. Yeminin devamında gelen konu, kıyâmetin gerçekliği üzerine olmaktadır.
Allah, câhiliyye döneminin yozlaşmış bir anlatım şekli olan yeminleri, hidâyet içeriğine sahip bir şekle sokarak Kur’an’ın anlatım üslûbunu güzelleştirmiş ve anlatımını kuvvetlendirmiştir. Ayrıca, câhiliyye Arabının gelişigüzel kullandığı yeminler daha sonraları bir düzene sokularak toplumu kaynaştıran bir öge haline getirilmiştir. 3563
Kur’an Allah’ın yeminlerini kasem kökünden bir fiile veya yemin edatı olan bazı harflerle vermektedir. Bir kabule göre, bazı sûrelerin başlarında yer alan tüm harfler ve harf grupları kasem, yani yemin ifade eder. Bu harflere yemin 28 sûrededir. Bunların tümü, sûrelerin başlangıcında yer alır (Sâd, nûn, hâ mîm, Elif lâm mîm, Kaf hâ yâ ayn sâd gibi).
Allah'ın yeminleri, yaradılışı ve oluş mûcizesini seyredip de bundan bir şey çıkaramayan ve oluşun arkasındaki büyük şuuru göremeyen insanı bir şok etkisiyle, daha iyi bakmaya itmek için kullanılıyor. Burada söz konusu olan, bir tür, delilin, bizzat kendini ortaya sürmesi ve delile delil arama şaşkınlığının kınanmasıdır.
Ahd, misak anlamında yemin, bir niyet ve kararlılık olayıdır. Kur'an lağv (boşboğazlık, gevezelik, lakırdı) türünden yemine değer vermez. Allah bu tip yeminler yüzünden insanı sorumlu tutmamaktadır.3564 Bu tip yeminlere, Kur’an’daki terim aynen korunarak lağv yeminler denir. Allah, adının lağv konusu yapılmasını istemiyor. Yemin, kişilik ifade eden kararlı söz halinde ağızdan çıktığında ise onun korunması, gereğinin yerine getirilmesi, insan olmanın onur borcudur. 3565
Yeminini basit menfaatler yüzünden bozan, sonsuzluk nasibi olmayan bedbahttır. Çünkü Kur’an, insanı, bir anlamda ahdine vefâ eden varlık olarak düşünüyor. Yapılmayacak sözün ağızdan çıkması Yaratıcı’yı öfkelendiren büyük bir sapıklıktır. İnsan, bu sapıklığa bulaşmakla Allah karşısında çok rezil bir duruma düşüyor.3566 Bunun içindir ki, Hz. Peygamber: “Ahde vefâsı olmayanın, imanı da olmaz” buyurmuştur. Yemini bozmak, ahde vefâsızlık uluslararası planda vücut
3561] M. Yaşar Soyalan, Leyl Sûresi, Kalem, sayı 6, Ankara, 1988
3562] 75/Kıyâme, 1-5
3563] Cengiz Duman, Haksöz, sayı ı 44, Kasım 94
3564] bk. 2/Bakara, 225; 5/Mâide, 89
3565] 5 Mâide, 89
3566] bk. 3/Âl-i İmrân 77; Saff, 2-3
- 700 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bulduğunda bir savaş gerekçesidir.3567 Bu demektir ki Kur’an, ahde/antlaşmaya vefâsızlığı insan onuruna, hayata bir tecâvüz saymaktadır.
Kur’an Allah’a yeminlerin urda (engel, bahâne) yapılmamasını istiyor. Bakara sûresinin 224. âyetinde yer alan beyandan üç sonuç çıkıyor: 1- Allah’ı, yeminlerle elde edilmesi gereken menfaatlere âlet etmemek, 2- İyilik, takvâ ve sulh için de olsa, yemin etme yoluna gitmemek, 3- Yapılması gereken iyilikleri, icrâsı gereken ödevleri, “benim bunu yapmaya engel yeminim var” diyerek savsaklamamak, Allah’ın emridir.
Kur’an, yeminlerin iyiliği engelleyen kalkan (cunne) yapılmasını şiddetle kınıyor ve münâfıklık sayıyor.3568 Kur’an, yeminlerin tahillesini, yani yeminle ortaya konan problemin çözülmesini emreder. Bu, Allah’ın bir fıtrat emridir.3569 Yemin tahillesi iki yolla olur: 1- Yeminin gereğini yerine getirmek, 2- Gereği yerine getirilmeyen yemin için keffâret ödemek. 3570
“İyi davranmanız, kötülüklerden korunmanız ve insanlar arasını düzeltmeniz gâyesiyle yeminlerinizi bozmanıza Allah’ı engel kılmayın. Allah (her şeyi) işitir ve bilir.” 3571
“Allah sizi, yeminlerinizdeki kasıtsız yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz. Lâkin kalplerinizin kazandığı şeyler ile (kötü düşüncelerden) sorumlu tutar. Allah ğafûrdur, halîmdir.” 3572
“Kadınlarından uzak kalmaya yemin edenler için, dört ay beklemek vardır. Eğer (bu müddet içinde onlar kadınlarına) dönerlerse, şüphesiz Allah bolca bağışlayan ve merhamet edendir (yeminden vazgeçip kadınına tekrar yaklaşabilir).” 3573
“Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah (her şeyi) işitir ve bilir.” 3574
“Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince, işte bunların âhirette bir payı yoktur. Allah, kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır.” 3575
“...Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir.” 3576
“Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek veya onları giydirmek, yahut da bir köle âzâd etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizi koruyun (onlara riâyet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur
3567] bk. 9/Tevbe, 12-13
3568] Mücâdele 16; Münâfıkun 29; 16/Nahl 38; 24/Nûr 53
3569] Tahrîm, 2
3570] Kur’an’ın Temel Kavramları, s. 633
3571] 2/Bakara, 224
3572] 2/Bakara, 225
3573] 2/Bakara, 226
3574] 2/Bakara, 227
3575] 3/Âl-i İmrân, 77
3576] 4/Nisâ, 33
YEMİN
- 701 -
ki şükredersiniz.” 3577
“Eğer kendilerine bir mûcize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dâir olanca güçleri ile Allah adına yemin ettiler. De ki: ‘Mûcizeler ancak Allah tarafındandır. Ama mûcize geldiğinde de inanmayacaklarının farkın mısınız?” 3578
‘Şeytan, çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve ‘Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan men etti, başka bir sebepten değil’ dedi. Ve onlara ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim’ diye yemin etti.” 3579
“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onların yemin (diye bir şeyleri) yoktur. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki küfre son verirler. (Ey mü’minler!) Yaptıkları yeminleri bozan (verdikleri sözden cayan), Peygamber’i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) mü’minler iseniz, korkmanız gereken yalnızca Allah’tır. Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara gâlip kılsın ve mü’min toplumun kalplerini ferahlatsın.” 3580
“(Yâ Muhammed! Senin hakkında söyledikleri çirkin sözleri) Söylemediklerine dâir Allah’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygamber’e sûikast yapmaya) da yeltendiler. Ve sırf Allah ve Rasûlü kendi lutuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer (münâfıklıktan vazgeçip) tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, âhirette de acıklı bir azâba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu, ne de yardımcısı vardır.” 3581
“Onların (savaştan geri kalan münâfıkların) yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları cezâlandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına yemin edecekler. İşte o zaman onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık ceza olarak varacakları yer cehennemdir. Onlardan râzı olmanız için size yemin edecekler. Şayet onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla râzı olmaz.” 3582
“(Sefere katılmayanlar arasında) Bir de (mü’minlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, mü’minlerin arasına tefrika/ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan kimseyi gözetlemek için bir mescid-i dırar (zarar mescidi) kuranlar ve ‘(bununla) iyilikten başka bir şey niyet etmedik’ diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder.” 3583
“Rabbine andolsun ki, mutlaka onların hepsini, yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” 3584
3577] 5/Mâide, 89
3578] 6/En’âm, 109
3579] 7/A’râf, 20-21
3580] 9/Tevbe, 12-14
3581] 9/Tevbe, 74
3582] 9/Tevbe, 95-96
3583] 9/Tevbe, 107
3584] 15/Hicr, 92-93
- 702 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“(İbrâhim:) ‘Allah’a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!’ (dedi).” 3585
“Onlar, olanca güçleriyle Allah’a yemin ettiler ve dediler ki: ‘Allah ölen bir kimseyi tekrar diriltmez.’ Aksine! Bu, hak olarak verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmez.” 3586
“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şâhit tutarak yeminleri pekiştirdikten sonra bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek iyi bilir. İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat âleti edinmeyin. Çünkü Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilâfa düşmekte olduğunu şeyi, Kıyâmet gününde mutlaka size açıklayacaktır.” 3587
“Yeminlerinizi aranızda fesâda âlet edinmeyin, aksi halde bir ayak, (İslâm’da) sebat etmişken, kayar da, bu kayma sonunda insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötü azâbı tadarsınız. (Ayrıca) Sizin için (âhirette de) büyük azap vardır. Allah’ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin. Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha hayırlıdır.” 3588
“İçinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler, bağışlasınlar, ferâgat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” 3589
“(Münâfıklar,) Sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dâir, en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki: ‘Yemin etmeyin. İtaatiniz mâlûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” 3590
“Allah’a yemin ederek birbirlerine şöyle dediler: ‘Gece ona ve âilesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velîlisine, ‘Biz o âilenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz’ diyelim. Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını alt üst ettik.” 3591
“Kıyâmet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.” 3592
“Bütün güçleriyle yemin ederek ‘eğer kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir ümmetten/toplumdan daha çok doğru yolda olacaklarına dâir Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat kendilerine uyarıcı gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.” 3593
“Eline bir demet sap al da, onunla vur; yeminini bozma’ (dedik). Gerçekten Biz Eyyûb’u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu, daima Allah’a yönelirdi.” 3594
3585] 21/Enbiyâ, 57
3586] 16/Nahl, 38
3587] 16/Nahl, 91-92
3588] 16/Nahl, 94-95
3589] 24/Nûr, 22
3590] 24/Nûr, 53
3591] 27/Neml, 49
3592] 30/Rûm, 55
3593] 35/Fâtır, 42
3594] 38/Sâd, 44
YEMİN
- 703 -
“Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür! Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yolundan alıkoydular. İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır. Onların malları da, oğulları da, Allah’a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. Allah onların hepsini yeniden dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi, O’na da yemin ederler. Kendilerinin bir şey üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.” 3595
“Münâfıklar sana geldiklerinde ‘şehâdet/şâhitlik ederiz ki sen Allah’ın peygamberisin’ derler. Allah da bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Allah hiç şüphesiz münâfıkların yalancı olduklarına şâhitlik eder. Çünkü onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah’ın yolundan saptırdılar. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür!” 3596
“Allah, yeminlerinizi çözmenizi size meşrû kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. O, bilen, her şeyi hikmetle idâre edendir.” 3597
“Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine mal ve oğulları vardır diye sakın itaat etme (boyun eğme, ilgi duyma).” 3598
“Yoksa ‘Ne hükmederseniz mutlaka sizindir’ diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş Kıyâmet gününe kadar geçerli yeminler, kesin sözler mi var?” 3599
Kur’ân’ı Kerim’de Allah’ın Kendi İsmine/Zâtına Yeminleri:
“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık husûsunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam mânâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” 3600
“O (söylediğin), bir hak/gerçek midir?’ diye senden haber istiyorlar. De ki: ‘Evet, Rabbime andolsun ki o şüphesiz haktır ve siz (ondan Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz.” 3601
“Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsine yaptıklarından soracağız.” 3602
“Rabbine andolsun ki, muhakkak sûrette onları da, şeytanları da mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.” 3603
“İnkârcılar, (Kıyâmet) saati bize gelmeyecek’ dediler. De ki: ‘Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı hiçbir şey, O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitapta (yazılıdır).” 3604
3595] 58/Mücâdele, 14-18
3596] 63/Münâfıkûn, 1-2
3597] 66/Tahrîm, 2
3598] 68/Kalem, 10-14
3599] 68/Kalem, 39
3600] 4/Nisâ, 65
3601] 10/Yûnus, 53
3602] 15/Hicr, 92-93
3603] 19/Meryem, 68
3604] 34/Sebe’, 3
- 704 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve haktır/gerçektir.” 3605
“İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdürdüler. De ki: ‘Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.” 3606
“Hayır! (İşin gerçeği öyle umdukları gibi değil.) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini getirmeye Bizim gücümüz şüphesiz yeter ve kimse Bizim önümüze geçemez.” 3607
Kur’ân’ı Kerim’de Allah’ın Kur’an’a Yemini:
“Yâsîn. Hikmet dolu Kur’an hakkı için; Sen (habîbim!) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.” 3608
“Hâ mîm. Apaçık Kitab’a andolsun ki, Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur’an yaptık.” 3609
Kur’ân’ı Kerim’de Allah’ın Yarattıklarına Yemini:
“Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir. O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların ve doğuşların Rabbidir.” 3610
“Esip savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vaad edilen kesinlikle doğrudur ve cezâ mutlaka vuku bulacaktır. Kendine has yollara sahip göğe andolsun ki siz elbette farklı bir söz ve görüş içindesiniz. Bununla beraber aldatılanlar ondan geri çevrilirler.” 3611
“Tur’a, satır satır yazılmış, ince deri üzerine yazılmış Kitab’a, ma’mur eve, yükseltilmiş tavana, dolan denize andolsun ki, Rabbinin azâbı mutlaka vuku bulacaktır. Ona engel olacak bir şey yoktur.” 3612
“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, hevâsına/kötü arzularına göre de konuşmaz. O (nun konuşması, kendisine) vahyedilenden başkası değildir.” 3613
“Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki! Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir. Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır.” 3614
“Hayır! Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki; Hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin sözüdür. 3615
3605] 51/Zâriyât, 23
3606] 64/Teğâbün, 7
3607] 70/Meâric, 40
3608] 36/Yâsin, 1-5
3609] 43/Zuhruf, 1-3
3610] 37/Sâffât, 1-5
3611] 51/Zâriyât, 1-9
3612] 52/Tûr, 1-8
3613] 53/Necm, 1-4
3614] 56/Vâkıa, 75-78
3615] 69/Haakka, 38-40
YEMİN
- 705 -
“Hayır, öyle değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini getirmeğe bizim gücümüz şüphesiz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.” 3616
“Hayır! Kıyâmet gününe yemin ederim ki; Kendini kınaya (haddini bilen, nedâmet çeken) nefse yemin ederim ki: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı sanar, öyle mi? Evet, Bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.” 3617
“Yemin olsun, iyilik için birbiri peşinden gönderilenlere; Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara; (Hakikat) tohumunu yaydıkça yayanlara; (Hak ile bâtılı) birbirinden ayıranlara; (Allah’a yönelenleri arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için öğüt telkin edenlere ki, size vaad olunan şey muhakkak gerçekleşecek!” 3618
“Söküp çıkaranlar, yavaşça çekenler, kolayca yüzenler, yarış edenler, derken bir iş çevirenler hakkı için, birinci üflemenin kâinatı sarstığı, onu ikinci üflemenin takip ettiği günde yürekler kaygıdan oynar, onu gören gözler alçalır (yere iner).” 3619
“Hayır! Yörüngesinde akıp giderken bazen kaybolup bazen de etrafı aydınlatan yıldızlara; Kararmaya yüz tuttuğu anda geceye, Aydınlığını etrafa yaymaya başladığı zaman sabaha yemin ederim ki Kur’an, değerli bir elçinin (Cebrâil’in) getirip okuduğu sözdür. İşte o elçi, Arş’ın sahibi Allah’ın katında güçlü ve itibarlıdır.” 3620
“Hayır! Şafağa, geceye ve onda basan karanlığa, dolunay olmuş aya yemin ederim ki, halden hale geçersiniz.” 3621
“Burçlarla donatılmış gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan Kıyâmet gününe, Şâhide ve meşhûda (Cum’a ve arefe günlerine) yemin ederim ki, için yanan ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Yakanlar da başlarına oturmuşlar mü’minlere yapmakta oldukları işkenceyi temâşâ ederlerdi.” 3622
“Gökyüzüne ve sabahyıldızına (Târık’a) yemin ederim. Târık’ın ne olduğu sana söylendi mi? O, karanlığı delercesine etrafı aydınlatan sabah yıldızıdır. Hiçbir nefis (insan) yoktur ki mutlaka onun üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.” 3623
“Fecre, on geceye (Hac yapılan Zilhicce’nin on gecesine), çift olana ve tek’e, her şeyi karanlığı ile örttüğü zaman geceye yemin ederim ki; bunlarda elbette akıl sahibi için birer yemin değeri vardır.” 3624
“Hayır! (Gerçek onların dediği gibi değil.) Bu beldeye (Mekke’ye), senin bu beldeye girişine, babaya ve ondan gelen çocuğa yemin ederim ki Biz insanı birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde yarattık. O insan, acaba hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? 3625
“Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiği müddetçe aya, güneşi
3616] 70/Meâric, 40
3617] 75/Kıyâme, 1-4
3618] 77/Mürselât, 1-7
3619] 79/Nâziât, 1-9
3620] 81/Tekvîr, 15-20
3621] 84/İnşikak, 16-19
3622] 85/Burûc, 1-7
3623] 86/Târık, 1-4
3624] 89/Fecr, 1-5
3625] 90/Beled, 1-5
- 706 -
KUR’AN KAVRAMLARI
tam görünen gündüze, aydınlığı örttüğü vakit geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu düzlük yapana, nefse/rûha ve onu en güzel biçimde şekillendirene, sonra ona fücûru/kötülük duygusunu da takvâyı/sakınıp iyi olmayı da birlikte ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir.” 3626
“Karanlığı ile etrafı örttüğü zaman geceye, açılıp ağardığı vakit gündüze, erkeği ve dişiyi yaratan güce yemin ederim ki, işiniz pek çeşitlidir.” 3627
“Kuşluk vaktine ve kararıp durgunlaştığı zaman geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.” 3628
“Tîn’e (Bir dağ adı veya incir), Zeytun’a (bir dağ adı veya zeytin), Tûr-ı Sinâ’ya ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına gönderdik.” 3629
“Harıl harıl koşanlara, nallarıyla çakarak kıvılcım saçanlara, ansızın sabah baskını yapanlara, o esnâda tozu dumana katanlara, derken bir topluluğu ortalayanlara yemin ederim ki, insan, Rabbine karşı pek nankördür.” 3630
“Asr’a (akıp giden zamana, çağa, ikindi vaktine) yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip sâlih ameller işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.” 3631
Kur’an’da Allah’ın Yeminleri (Aksâmu’l-Kur’an)
Tefsîr Usûlü ilminde münâkaşalara yol açan biri de yeminlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de birçok yeminler vardır. Bunların bazısında Allah Teâlâ, bazen kendi yüce ismine yemin etmekte, bazen peygamberlere ve peygamberlerin zuhûr ettiklere yerlere, Kur’an’a, meleklere, kıyâmet gününe, bazen de kâinatta ve tabiatta bulunan önemli varlıklara (semâ, şems, kamer, necm, leyl, asr... gibi şeylere) yemin etmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’deki yeminleri aşağıdaki çeşitli sebeplerde aramak lâzımdır:
1- İslâmiyet’ten evvelki Arapların sosyal hayatında yeminin rolü büyüktür. Kur’ân-ı Kerim ise, Arapların öteden beri alıştıkları üslûbu muhâfaza etmiş, bu arada yemini de alıkoymuştur.
2- Allah Teâlâ inzâl ettiği âyetlerini ve delillerini, bu türlü yeminlerle te’yid etmiştir. Yemin gibi değişik edebî sanatlar kullanarak İlâhî hakikatleri te’kid ve te’yid etmiştir.
3- Yemin her zaman bir şeyi te’yid etmek için değil; bazen de kendisi için yemin edilen şeyin kıymet ve önemine işaret etmek ve kadrini yüceltmek için ve dinleyenlerin o şeye karşı dikkatlerini çekmek için kullanılır.
Kur’ân-ı Kerim’de 17 sûrenin başında kasem/yemin bulunmakta ve
3626] 91/Şems, 1-10
3627] 91/Leyl, 1-4
3628] 93/Duhâ, 1-3
3629] 95/Tîn, 1-5
3630] 100/Âdiyât, 1-6
3631] 103/Asr, 1-3
YEMİN
- 707 -
okuyucuların nazarı dikkatini daha başlangıçta çekmektedir. Bir sûre meleklere (vessâffâti), iki sûre feleğe/gök cisimlerine (ve’l-burûci ve’t-târikı), sûre feleğin levâzımına (ve’n-necmi ve’l-fecri ve’ş-şemsi ve’l-leyli ve’d-duhâ ve’l-asri), iki sûre havaya (ve’z-zâriyâti ve’l-mürselâti), bir sûre toprağa (ve’t-tûri), bir sûre nebâta (ve’t-tîni), bir sûre hayvân-ı nâtıka (ve’n-nâziâti), bir sûre hayvana (ve’l-âdiyâti) aittir.
Allah, Kur’an’da 8 yerde kendi ismiyle/kendi zâtına yemin eder: 4/Nisâ, 65, 10/Yûnus, 53; 15/Hicr, 92; 19/Meryem, 68; 34/Sebe’, 351/Zâriyât, 23; 64/Teğâbün, 7; 70/Meâric, 40.
Bundan başka halkın bilmesi icap eden imanın esasları için de yemin kullanılmaktadır:
a) Tevhid için: “Saf saf dizilenler, şeytanı kovanlar, zikri (Kitabı) okuyanlar ile yemin ederim ki, muhakkak ilâhınız birdir.” 3632
b) Kur’an’ın hak olduğuna dair yeminler: “Ben yıldızların mevkileri ile yemin etmem –ki, bilseniz, büyük bir yemindir. (Kitab) Hakikatte Kur’ân-ı Kerim’dir.” 3633; “Hâ Mîm. Apaçık Kitap ile yemin ediyorum, Biz onu Arapça Kur’an yaptık.” 3634
c) Peygamberlerin hak olduğuna dair yemin: “Yâ Sîn. O hikmet dolu Kur’an’a yemin ederim ki, sen hiç şüphesiz Rasûllerdensin. Dosdoğru bir yol üzeresin.” 3635
d) Cezâ, va’d ve vaîd için vâki olan yeminler: “Savurup kaldıran rüzgârla yemin ediyorum... Rabbının azâbı muhakkak vâki olacaktır.”3636; “Andolsun Tûra, neşredilmiş kâğıtlar içinde yazılı Kitaba... ki Rabbinin azâbı hiç şüphesiz vâki olacaktır.” 3637
Hz. Peygamber’e üç âyette yemin etmesi emir buyrulmuştur:
1- “Kâfir olanlar, dirilmeyeceklerini iddiâ ederler. Onlara de ki: ‘Evet Rabbimle yemin ediyorum, diriltileceksiniz.” 3638
2- “Kâfir olanlar, ‘o saat (Kıyâmet günü) bize gelmeyecek’ dediler. (Onlara) de ki: ‘Hayır, gaybı bilen Rabbim hakkı için o, size mutlaka gelecektir.” 3639
3- “Onlar sana: ‘Doğru mu?’ diye soracaklar. De ki: ‘Rabbim ile yemin ediyorum, o doğrudur.” 3640
Kasem/yemin bahsinde önemli olan bir nokta da şudur: Kasem fiiline “lâ” nefy harfinin gelmesidir. Bu çeşit yemin, eski Arap yeminlerinde de vardı. Kasem fiiline ilâve edilen bu harfle söz takviye, i’zâm ve te’kid edilmiş olur. Bu şekilde ilâve, müfessirler tarafından şöyle izah edilmiştir:
1- Kelâmın âhengini tezyîn için ziyâde kılınan ve nefy mânâsı kast edilmeyen ziyâde bir “lâ”dır.
3632] 37/Sâffât, 1-4
3633] 56/Vâkıa, 75-77
3634] 43/Zuhruf, 1-3
3635] 36/Yâsin, 1-4
3636] 51/Zâriyât, 1-5
3637] 52/Tûr, 1-8
3638] 64/Teğâbün, 7
3639] 34/Sebe’, 3
3640] 10/Yûnus, 53
- 708 -
KUR’AN KAVRAMLARI
2- Bunun aslı te’kid lâmı, yani ibtidâiye lâmıdır. Vakf halinde olduğu gibi, fethası işba’ edilmiştir. Buna göre kelime “lâ uksimu” değil; “le uksimu”dur.
3- Bu harf nefy içindir. “lâ vallahi” denildiği gibi, aslı üzere nâfiyedir. Son görüşe göre bu harfe şu mânâlar verilmektedir:
a- İş, öyle onların zannettikleri gibi, değil, yemin ederim...
b- Artık başka söze lüzum yok, yemin ederim...
c- Şu söyleyeceğim söz o kadar mühim ve büyüktür ki, bunun büyüklüğünü tanıtmak için kasem etmek bile onu hakkıyla büyültemez...
d- İş o kadar açıktır ki, yemin bile etmiyorum...
e- Bunu kasemden evvel muhâtabın zihnini tahliye mânâsı ile de izah edebiliriz ki, şimdi zihninden bütün muhâlif fikirleri sil, söylenecek ve dinlenecek başka bir şey yok, ancak söyleyeceğim şu hakikat vardır. Kasem ederim ki... 3641
Yemin, bir şeyi insanın içinde takviye eden meşhur pekiştiricilerdendir. Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlar için inmiştir. İnsanlar onun karşısında birbirine aykırı tavırlar almışlardır. Onlardan kimi şüpheci, kimi inkârcı, kimi de çetin ve yaman bir hasımdır. Allah’ın kelâmındaki kasem/yemin, şüpheleri giderir, onları boşa çıkarır. Hüccet/delil getirir, haberleri kuvvetlendirir, hükmü en mükemmel biçimde anlatır.
Allah’tan başkası adına yemin etmek yasaklandığı halde3642 Allah’ın mahlûkatına yemin etmesi şöyle açıklanmaktadır: Bu, bir bakıma Allah’ın kendi adına yemin etmesidir. Zira yaratılmış her şey O’nun zâtına delâlet eder. Bazı âlimler de yemin edilen şeylerin başında “Rab” kelimesinin mahzuf bulunduğunu, meselâ “semâya andolsun” ifâdesinden, maksadın “semânın Rabbına andolsun” demek olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Allah dilediğine yemin eder. Kulların Allah’tan başkasına yemini ise, şirkten bir çeşittir. Ömer bin Hattâb (r.a.)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başkasına yemin eden kimse, muhakkak kâfir olmuş veya şirk koşmuş olur.” Ancak, Allah Teâlâ, yarattıklarına yemin etmiştir. Çünkü bunlar, yaratıcıları olan Allah’a delâlet ederler. Allah Teâlâ, insanlar bunlardan ibret alsınlar diye, bunların fazîletine ve menfaatine işaret etmek için bunlara yemin etmiştir. Allah, yaratıklarından dilediğine yemin eder. Bir kimsenin Allah’tan başkasına yemin etmesi ise câiz değildir.
Kur’ân-ı Kerim’de kasem, lâfız olarak iki şekilde yer almaktadır:
1- Zâhir/açık: Kasem fiili ve yemin edilen şey, kendisinde açıkça belirtilmiş olandır. Bâ (b), vâv (v) veya tâ (t)dan olan câr (cer harfleri) ile yemin edilenler (kendisinde kasem fiili hazfedilmiş olsa da) bu çeşittendir.
2- Muzmar/gizli olan kasem: Kendisinde kasem fiili de, kasem edilen de açıkça belirtilmemiş olan yemindir. Buna ancak kasemin cevabına dâhil olan te’kid lâmı delâlet eder. Yani, yeminle ilgili bir kelime ve yemin harfleri kullanılmadığı halde, fiilin başına te’kid için “lâm” harfi getirilerek kullanılan ifadeler.
3641] İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 168-171
3642] bk. Müslim, Eymân 1-4
YEMİN
- 709 -
“Veleneblüvenneküm bişey’in... (Andolsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. Sen sabırlı davrananları müjdele.)”3643; “Letüblevünne fî emvâliküm ve enfüsiküm (Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz)...” 3644
Eğer kelâmın siyakı kasem mânâsında olursa, bazı fiiller kasem yerine geçer. Kur’an’da özellikle “mîsak”, “ahd” ve “vaad” kelimeleri çoğu zaman yemin yerine geçen ifadelerdir. “Allah, kendilerine kitap verilenlerden ‘onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız’ diyerek söz almıştı.”3645; “Vaktiyle Biz, Benî İsrâil’e ‘yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz... diye mîsak/söz almıştık...”3646; “(Ey İsrâiloğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız’ diye sizden mîsak/söz almıştık...”3647; “Allah, sizlerden iman edip sâlih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri halife (sahip ve hâkim) kıldığı gibi, kendilerine de yeryüzüne halife/hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar Bana kulluk/ibâdet ederler; hiçbir şeyi Bana şirk/eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim ink3ar ederse, işte bunlar asıl fâsıklardır/büyük günahkârlardır.” 3648
İslâm öncesi Arap toplumunun sosyal hayatında önemli rolü olan yemini Kur’ân-ı Kerim’in muhâfaza etmesi ve âyetlerin bu yolla lafız ve mânâ açısından takviye edilmesi, yeminin önemini açıkça ortaya koymaktadır. İster kendi zâtına, ister mahlûkatına olsun Allah’ın Kur’an’da yemin ettiği, gerçek olduğuna yeminle te’kitve te’yidde bulunduğu hususlar tevhid, Kur’an, Hz. Peygamber, âhiret, cezâ ve mükâfat gibi İslâm inancının temel unsurları ile İlâhî tebliğin muhâtabı olan insan ve onun maddî ve mânevî birtakım özellikleridir.
Yemin eden nezdinde hakikaten veya itikaden tâzim olunan bir mânâ ile bir şeyden çekinmek veya onu yapmaya çalışmakla, insanın kendisini bağlaması, söz vermesine, sözünü te’kid etmesine kasem veya yemin denir. Yemin, aslında Arapça’da sağ el demektir. Araplardan biri, arkadaşı ile antlaştığında onun sağ elini tutardı. Bundan dolayı “and”a, sağ el anlamına yemin adı verilmiştir.
Şurası bir hakikattir ki, Kur’an’daki Allah’ın kasemlerini araştıran kimse, pek çok ilmî gerçekleri elde eder, dikkat çekilen bu kevnî âyetlerin önem ve hikmetlerine vâkıf olur.
Hadis-i Şeriflerde Yemin Kavramı
“Yemin, malı harcama (elden çıkarma), bereketi mahvetme sebebidir.” 3649
“Satışta çok yemin etmekten sakının, çünkü yemin, önce sürümü arttırır, ama sonra kazancı mahveder.” 3650
“Büyük günahlar şunlardır: Allah’a şirk/ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek,
3643] 2/Bakara, 154
3644] 3/Âl-i İmrân, 186
3645] 3/Âl-i İmrân, 187
3646] 2/Bakara, 83
3647] 2/Bakara, 84
3648] 24/Nûr, 55
3649] Buhârî, Büyû’ 26; Müslim, İman 117, Müsâkat 131
3650] Müslim, Müsâkat 133
- 710 -
KUR’AN KAVRAMLARI
haksız yere bir kimseyi öldürmek ve yalan yere yemin etmek.” 3651
“Kim İslâm’dan başka bir din adına bilerek yalan yere yemin ederse, o kişi dediği gibi (yalancının biri)dir. Kim, ne ile intihar ederse, kıyâmet günü onunla azâb olunur. Sahip olmadığı bir şeyi adayanın adağı geçersizdir. Mü’mine lânet etmek, onu öldürmek gibidir.” 3652
“... İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir.” 3653
“Dikkat! Gerçekten Allah (azze ve celle) sizi babalarınıza yeminden nehyediyor; kim yemin edecekse Allah’a yemin etsin yahut sussun!” 3654
“Annelerinize ve putlara da yemin etmeyin, Allah’a da ancak doğru söylemek şartıyla yemin edebilirsiniz.” 3655
“Her kim Allah’tan başkasına yemin ederse muhakkak şirk koşmuştur yahut küfretmiştir.” 3656
İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.), Hz. Ömer’in (r.a.), babasını zikrederek yemin ettiğini işitmişti: “Allah Teâlâ, sizleri babanızı zikrederek yemin etmekten nehyetti. Öyleyse kim yemin edecekse Allah’a yemin etsin veya sussun!” buyurdu.” 3657
“Kim yemin eder ve “...İslâm'dan berî olayım!” derse, eğer sözünde yalancı ise, dediği gibi olur, yalancı değil de gerçeği söylemişse İslâm'a sâlim olarak dönemeyecektir.” 3658
“Sizden kim yemin eder de yemininde; ‘Lât hakkı için, derse arkasından hemen ‘Lâ ilâhe illâllah’ desin! Her kim arkadaşına; ‘Gel, seninle kumar oynayalım’ derse sadaka versin!” 3659
Enes (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.) bir kimsenin ‘Ben, öyleyse yahûdi olayım!” diye yemin ettiğini işitmişti. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Yahûdilik ona vâcip oldu.” 3660
“Senin yeminin arkadaşın seni ne üzerine tasdik etti ise ona göredir.” 3661
“Bir şeye yemin edip de, başkasını daha hayırlı gören kişi yemininden dolayı keffâret ödesin, sonra da o hayırlı olan şeyi yapsın.” 3662
“Kim bir şey hususunda yemin eder, sonra da hilâfını daha hayırlı görürse, derhal kefâret vererek yemininden vazgeçsin ve yemin ettiği husustan daha hayırlı olanı yapsın.” 3663
3651] Buhârî, Eymân 16, Diyât 2, İstitâbetü’l-Mürteddîn 1; Tirmizî, Tefsîru Sûre (4) 6; Nesâî, Tahrîm 3, Kasâme 48
3652] Buhârî, Cenâiz 84, Edeb 44, 73, Eymân 7; Müslim, İman 176, 177; Tirmizî, Nüzûr 16; Nesâî, Eymân 7, 11, 31; İbn Mâce, Keffârât 3
3653] Tirmizî, İman 8, İbn Mâce, Fiten 12
3654] Müslim, Eymân 3, hadis no: 1646
3655] Müslim, Eymân 4; S. Müslim Terc. ve Şerhi, A. Davudoğlu, c. 8, s. 218
3656] Müslim, Eymân 4; S. Müslim Terc. ve Şerhi, A. Davudoğlu, c. 8, s. 218
3657] Buhârî, Eymân 4; Müslim, Eymân 1, hadis no: 1646; Ebû Dâvud, Eymân 5, h. No: 3250; Tirmizî, Eymân 8, h. No: 1534; Nesâî, Eymân 5, -7, 4, 5-
3658] Ebû Dâvud, Eymân 9, hadis no: 3258; Nesâî, Eymân 8, -7, 6-
3659] Müslim, Eymân 5, hadis no: 1647
3660] Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 235
3661] Müslim, Eymân 20, hadis no: 1653
3662] Nesâî, Eymân 41; Ebû Dâvud, Eymân 12
3663] Müslim, Eymân 12, hadis no: 1650; Tirmizî, Eymân 6, h. no: 1530; Muvattâ, Eymân 11, h. no: 2, 478
YEMİN
- 711 -
“Birinizin ailesine karşı yaptığı yemininde inatlaşması, Allah nazarında Rab Teâlâ’nın farz kıldığı keffâreti ödemesinden daha ağır bir günahtır.” 3664
“Kim yemin eder ve “inşâaallah” derse istisna yapmış olur. Dilerse rücû eder, dilerse hânis olması mevzûbahis olmadan terkeder.” 3665
“Ben, Allah’a yemin ederek söylüyorum: İnşâallah, herhangi bir şeye yemin edilince, yeminin aksini yapmayı daha hayırlı görecek olsam, yeminimi kefaretler, hayırlı gördüğüm şeyi yaparım.” 3666
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Ebû Bekir (r.a.), aziz ve celil olan Rabbimiz yemin keffâretini indirinceye kadar yaptığı yeminlerinde hiç hânis (yalancı veya yeminini bozan) olmadı. Ayet inince dedi ki: “Artık, bir yemin edip, sonra aksini yapmanın daha hayırlı olduğunu görecek olsam, (yeminim yerini bulsun diye direnmem) derhal daha hayırlı gördüğüm hususu yapar, yeminim için de kefâret öderim.” 3667
“Rabbe isyanda, sılayı rahmi kesmekte ve mâlik olmadığın şeyde sana yemin de, nezir de yoktur.” 3668
“Âdemoğlunun, mâlik olmadığı bir şey yahut Allah’a isyanı veya akraba ile münâsebeti kimseyi adaması veya bunlar için yemin etmesi olmaz. Kim bir yemin eder de onun aksini daha hayırlı görürse yeminini bıraksın, hayırlı olanı yapsın. Zira onu terk etmesi, yemininin keffâretidir.” 3669
“Yemin edip de istisnâ eden (İnşâallah diyen) isterse, döner, isterse yemini bozmadan terk eder.” 3670
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) yemin teklif ettiği bir kimseye şöyle dedi: “Haydi! Kendinden başka ilah olmayan Allah’a kasem ederek o kimsenin yani iddia sahibinin sende hiçbir şeyi olmadığına yemin et!” 3671
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.)'ın yaptığı yeminlerin çoğu şöyleydi: “Kalpleri çeviren Zat’a yemin olsun, hayır!” 3672
Ebu Said (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) yeminde mübâlağa edince: “Hayır! Ebu’l-Kasım’ın nefsini elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki...” derdi.” 3673
“Kim, bir yeminde yalan yere yemin ederse bu yemini sebebiyle cehennemdeki yerini hazırlamış olur.” 3674
3664] Buhârî, Eymân 1; Müslim, Eymân 26, hadis no: 1655
3665] Muvattâ, Eymân 10, -2, 477-; Ebû Dâvud, Eymân 11, hadis no: 3261, 3262; Tirmizî, Eymân 7, h. no: 1531; Nesâî, Eymân 18, 39, -7, 12, 25-; İbn Mâce, Keffârât 6, h. no: 2105- 2106
3666] Buhârî, Eymân 14; Müslim, Eymân 10, hadis no: 1649; Ebû Dâvud, Eymân 17, h. no: 3276; Nesâî, Eymân 15, -7, 9, 10-, Sayd 33, -7, 206
3667] Buhârî, Eymân 1
3668] Ebû Davud, Eymân 12; Nesâi, Eymân 17; İbn Mâce, Keffâret 8; Ahmed bin Hanbel, II/185, 202
3669] Ebû Dâvud, İman 12; Nesâî
3670] Ebû Davud, Eymân 9; Nesâî, Eyman18; Ahmed bin Hanbel, II/6, 49
3671] Ebû Dâvud, Akdiye 24, hadis no: 3620
3672] Buhârî, Eymân 3, Kader 14, Tevhid 11; Ebû Dâvud, Eymân 16, hadis no: 3263; Tirmizî, Nüzûr 12, hadis no: 1540; Nesâî, Eymân 2, -7, 2, 3-; Muvattâ, Nüzûr 14
3673] Ebû Dâvud, Eymân 12, hadis no: 3264; İbn Mâce, Keffârât 1, hadis no: 2090
3674] Ebû Dâvud, Eymân 1, hadis no: 3242
- 712 -
KUR’AN KAVRAMLARI
İbn Mes’ud (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah: “Kim Müslüman bir kimsenin malı hakkında yalan yere yemin ederse, (Kıyamet günü) Allah’la karşılaştığında O’nu kendisine karşı gazaplanmış bulur!” buyurdular. Sonra Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu sözlerini tasdik eden âyetleri Allah Teâlâ’nın kitabından okudular: “(Ahirzaman peygamberine iman hususunda) Allah’a verdikleri ahdi ve ettikleri yemini, az bir dünya malı karşılığında değiştirenlere gelince, onların âhirette hiçbir nasibi yoktur. Kıyâmet gününde Allah onlara ne bir hitapta bulunur, ne rahmetiyle nazar eder ve ne de onları temize çıkarır. Onların hakkı pek acı bir azaptır” 3675
“Kim Müslüman bir kimsenin hakkını, yemini ile ele geçirirse artık onun için cehennem vâcip olmuştur. Allah Teâlâ ona cenneti de mutlaka haram kılmıştır.” “Ey Allah’ın Rasûlü! Az bir şey olsa da mı?” diye sordular. “Misvak ağacından bir çubuk bile olsa!” cevabını verdi. 3676
“Şu minberimin yanında kim günaha sebep olan bir yemin ederse, hatta bu, yeşil bir misvak çubuğu için dahi olsa, mutlaka cehennemdeki yerini hazırlamış olur.” 3677
“Yemin, yemin isteyenin niyetine göredir.” Bir diğer rivâyet: “Senin yeminin arkadaşının seni kendisiyle tasdik ettiği şeye göredir.” 3678
Hz. Aişe anlatıyor: “Şu âyet kişinin kullandığı “Vallahi hayır!” “Billâhi evet!” gibi sözler sebebiyle nâzil olmuştur. (Meâlen): “Allah yeminlerinizde kasıtsız olarak yanılmanızdan dolayı sizi mes’ul tutmaz, fakat ettiğiniz yeminleri bozmanızdan dolayı sizi mes’ul tutar. Bozulan bir yeminin keffâreti ise...” 3679
Süveyd İbnu Hanzala (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah’a (s.a.s.) gitmek üzere yola çıkmıştık. Beraberimizde Vâil İbn Hucr da vardı. Yolda onu, bir düşmanı yakaladı. Herkesi yemin etmeye zorladılar. Ben, “o, kardeşimdir” diye yemin ettim. Bunun üzerine onu serbest bıraktılar. Rasûlullah’a gelince olup biteni anlattım. “(Önümüzü kesen) grup herkesi yemine zorladı, ben de onun kardeşim olduğuna yemin ettim” dedim. “Doğru söylemişsin, Müslüman Müslümanın kardeşidir!” buyurdular.” 3680
“Beyyine dâvâcı üzerine, yemin de dâvâlı üzerine düşer.” 3681
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: “İki kadın bir odada deri dikiyorlardı. Bunlardan biri avucuna bîz batırılmış olarak dışarı çıktı. Bunu diğerinin yaptığını iddia etti. Dâvâ İbn Abbas (r.a.)’a götürüldü. İbn Abbas dedi ki: “Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardı: “Eğer insanlara sırf iddialarıyla (delil olmadan) talep ettikleri verilseydi, insanlar başkalarının kan ve mallarını istemeye kalkarlardı. Ancak iddia sahibine beyyine
3675] 3/Âl-i İmrân, 77; Buhârî, Eymân 17; Müslim, İman 234, hadis no: 138; Ebû Dâvud, Eymân 2, hadis no: 3243; Tirmizî, Tefsir, Âl-i İmrân, hadis no: 2999
3676] Müslim, İman, 218, hadis no: 137; Nesâî, Kadâ 29, hadis no: 8, 246; Muvattâ, Akdiye 11, h. No: 2, 727
3677] Ebû Dâvud, Eymân 3, hadis no: 3246; İbn Mâce, Ahkâm 9, h. no: 2325; Muvattâ, Akdiye 10, hadis no: 2, 727
3678] Müslim, Eymân 21, hadis no: 1653; Ebû Dâvud, Eymân 8, h. no: 3255; Tirmizî, Ahkâm 19, h. no: 1354
3679] 5/Mâide 89) (Buhârî, Eymân 14; Ebû Dâvud, Eymân 28, hadis no: 3254; Muvattâ, Eymân 9, hadis no: 2, 477
3680] Ebû Dâvud, Eymân 8, hadis no: 3256; İbn Mâce, Keffârât 14, h. no: 2119
3681] Tirmizî, Ahkâm 12, hadis no: 1341
YEMİN
- 713 -
gerekmektedir. İddiayı inkâr edene de yemin gerekmektedir.” (Bu kadına) Allah’ı (yalan yere yemin etmenin günahını) hatırlatın. Ona şu âyeti okuyun: “Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenler, işte bunlar için ahirette hiçbir nasib yoktur.”3682 Kadına bu hatırlatıldı. Bunun üzerine kadın suçunu itiraf etti.” 3683
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) “(İddia sahibi iki şâhit bulamazsa) bir yemin ve bir şâhid(in yeterli olacağın)a” hükmetmiştir.” 3684
Kasâme
Katili meçhul cinâyetlerde maktûlün bulunduğu köy veya mahalle halkından elli kişinin Allah’a yemin ederek “öldürmedik ve öldüreni de görmedik” diye yemin etmeleri anlamında bir İslâm cezâ hukuku terimidir. Bunu talep etmek ve yemin edecek elli erkeği seçmek maktûlün velîsinin hakkıdır. Hanefîler dışında çoğunluk İslâm hukukçularına göre, öldürülenin velîleri cinâyeti başka bir delille isbat edemezlerse, suçlunun aleyhine yemin ederler. Onlardan her biri Allah’a yeminle “ona filanca vurdu ve öldü veya onu falanca öldürdü” diye yemin eder.
Kasâmenin delili sünnettir. Ensârdan biri şöyle rivâyet etmiştir: “Hz. Peygamber kasâmeyi câhiliyye devrinde olduğu üzere bıraktı.”3685 Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Delil getirme iddiâ edene, yemin ise, inkâr edene âittir. Ancak kasâme bundan müstesnâdır.”3686 Kasâmenin amacı, müslümanın canını korumak, kanın yere dökülmesini önlemek ve suçlunun cezâsız kalmasını engellemektir. Hz. Ali, Ömer’e (r.a.) Cuma namazı veya Kâbe’yi tavaf sırasında izdihamından ölen kimseler hakkında şöyle demiştir: “Ey mü’minlerin emîri, eğer öldüreni bilirsen hiçbir müslümanın kanı boşa gitmez. Aksi halde onun diyetini Beytülmâl’den ver.”
Yemin sırasında cinâyeti üstlenen çıkmazsa, o mahalle veya köy halkının mükellef erkeklerine diyetle hükmolunur. İnsanların oturduğu yerden, ses işitilmeyecek kadar uzakta, kırlarda bulunan ölünün, cinâyet sonucu öldürüldüğü belli ise, diyeti devlete âittir. İslâm, suç işlemeleri önlemek için kollektif sorumluluk esasını getirmiştir. Yine katilin asabe veya âkılesinin kasâme ve diyetle yükümlü tutulmasının sebebi, maktûlün bulunduğu yerde, öldürülmezden önce, hayatını korumadaki eksiklikleri ve cânînin saldırısına karşı ona yardım ve himâye etmemeleridir. Nitekim yanlışlıkla (hatâen) öldürmede âkılenin diyetle yükümlü tutulmasının sebebi de budur.
1) Öldürenin meçhul olması, eğer katil biliniyorsa kasâme usûlü uygulanamaz. Şartları varsa, kasden öldürmede kısas, şibhü’l-amd (kasda benzer) ve hatâen öldürmede ise diyet gerekir.
2) Öldürülende yara, vurma vb. öldürme eserinin bulunması gerekir. Bunlar olmazsa kasâme ve diyet gerekmez. Kendi kendine ölmüş sayılır. Ağız, burun, dübür ve cinsiyet uzvundan kan gelmiş olsa yine bir şey gerekmez. Çünkü bu yerlerden kan, bir darbe olmaksızın normal olarak gelebilir. Bununla onun öldürüldüğü anlaşılmaz. Ancak kan, göz veya kulaktan gelmiş olursa kasâme ve
3682] 3/âl-i İmrân, 77
3683] Buhârî, Tefsir, Al-i İmran 3, Rükûn 6; Müslim, Akdiye 2, hadis no: 1711; Ebû Dâvud, Akdiye 23, h. no: 3619; Tirmizî, Ahkâm 13, h. no: 1343; Nesâî, Kudât 35, h. no: 8, 248
3684] Müslim, Akdiye 3, hadis no: 1712; Ebû Dâvud, Akdiye 21, h. no: 3608
3685] Buhârî, Diyât 22, Menâkıbu’l-Ensâr 27; Ebû Dâvud, Diyât 8, 9
3686] eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VII/39
- 714 -
KUR’AN KAVRAMLARI
diyet sözkonusu olur.
3) Öldürülenin insan olması. Hayvan için kasâme yoluna gidilmez.
4) Öldürülenin velîleri tarafından mahkemeye dâvâ açması. Çünkü kasâme bir yemindir. Yemin ise dâvâsız hukukî bir anlam taşımaz.
5) İtham edilenin suçu inkâr etmesi. Çünkü yemin inkâr edenin görevidir. Sanık suçu itiraf ederse, kasâme sözkonusu olmaz.
6) Dâvâcının kasâme talebinde bulunması. Çünkü yemin teklif etmek dâvâcının hakkıdır.
7) Maktûlün bulunduğu yerin bir kimsenin mülkü veya yararlandığı bir yer olması. Çünkü insanlar mülk edindiği veya kira akdi gibi bir yolla yararlandığı yerin güvenliğinden sorumlu tutulabilir.
Büyük câmilerde, umûma âit cadde, köprü ve çarşılarda veya cezâevinde bulunan maktûl için kasâme yapılmaz. Çünkü bu yerler, bir kimsenin mülkü veya tasarrufunda olan yerler değildir. Burada diyet Beytülmâl tarafından ödenir. Mahalle mescidinde bulunursa, o mahalle halkı kasâmeye dâvet edilebilir. Gemi, uçak, otobüs ve tren gibi araçlarda katili bilinmeyen bir ceset bulunsa, kasâme bu araçlarda bulunan kimselere yöneltilir. Çünkü bu araçlar onların elinde sayılır.
Sonuç olarak, tasarrufu bir kimseye veya cemaate değil de, müslüman toplumuna âit olan her yerde kasâme ve diyet fertlere gerekmez. Diyeti devlet öder. 3687
Lian/Mülâane
Liân, zina sebebiyle evliliği sona erdirme yöntemidir. Liân ve eş anlamlısı mulâane, La’n kökünden “Le-a-ne”nin mastarı; Allah’ın rahmetinden kovulma ve uzaklaştırılma; kocanın karısını zina ile suçlaması ve bunu dört şahitle ispat edememesi halinde, hâkim önünde özel şekilde ve karşılıklı olarak yeminleşme anlamında bir İslâm hukuku terimi. Hanefî ve Hanbelilerin ortak tarifine göre, liân; koca tarafından yalan söylüyorsa Allah’ın lâneti kendi üzerine çekilerek, yeminlerle güçlendirilmiş şehadetlerdir. Kadın da, eğer yalan söylüyorsa, Allah’ın gazabını üzerine çeker. Bu yeminleşme koca için “kazf” cezası ve kadın için zina cezası yerine geçer, Liân, evliliği sona erdiren bir boşanma yoludur.
Liânı doğuran sebep şudur. Bir erkek yabancı bir kadına zina ithamında bulunursa, bunu dört şahitle ispat etmesi gerekir. Aksi halde zina iftirası yapmış sayılır ve kendisine seksen değnek dayak vurulur.3688 Kazif cezası, önceleri, eşine zina isnadında bulunan ve bunu dört şahitle ispat edemeyen koca için de uygulanıyordu. Nitekim Ashab-ı kiramdan Hilâl b. Ümeyye (r.a.), hanımına zina isnadında bulununca Rasûlullah (s.a.s.); dört şahitle bunu ispat etmesini, aksi halde zina iftirası cezası (kazif) uygulanacağını bildirdi. Bunu birkaç defa daha tekrar etti. Hilâl b. Ümeyye şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü; bizden birimiz karısını bir erkekle zina halinde görüyor; delil istiyorsunuz. Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben doğru söylüyorum. Şuna inanıyorum ki, Allah, benim sırtımı bu dayaktan kurtaracak şeyi sana indirecektir.”3689 Bu olay üzerine
3687] Hamdi Döndüren, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 3, s. 312
3688] en-Nûr, 24/4
3689] Buhârî, Şehâdât, 21, Tefsîru Sûre 24/3, Talâk, 28; Müslim, Liân, II; Ebû Dâvud, Talâk, 27; AhYEMİN
- 715 -
aşağıdaki “mulâane ayeti” indi.
“Hanımlarına zina isnat edip de, kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah’ı şahit tutup yemin etmesiyle olur. Beşinci defasında, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da kocasının yalancılardan olduğuna dair, Allah’ı dört defa şahit tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşinci defasında; kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını diler.” 3690
Âyetin ilk uygulaması Hilâl ailesi üzerinde oldu. Hz. Peygamber, Hilâl’i çağırdı. Hilâl, doğru söylediğine dair, dört defa Allah’ı şahit tutup, beşincide, eğer yalan söylüyorsa, Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını istedi. Sonra karısı getirtilerek, o da aynı şekilde yemin etti. Beşincide, eğer kocası doğru söylüyorsa, Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını diledi. Allah’ın elçisi sonra onların arasını ayırdı.3691 Liân ayetinin Uveymir el-Aclânî ve zina isnadında bulunduğu hanımı hakkında indiği de rivâyet edilmiştir. Ayetin hükmünün, önce Hilâl ailesine ikinci olarak da Uveymir ailesine uygulandığı görüşü daha sağlam görünmektedir. 3692
Liânın sebebi ikidir. Birincisi; bir erkeğin karısına, yabancı bir kadına isnat edildiği zaman zina cezası uygulamasını gerektiren zina isnadında bulunması. İkincisi; babanın henüz doğmamış olan veya doğmuş bulunan çocuğun nesebini reddetmesi.
Ebû Hanîfe’ye göre, çocuğun nesebini reddetmek, hemen doğumun arkasından veya normal olarak en geç bir hafta içinde olmalıdır. Koca, karısının doğurduğu çocuğun nesebini kabul etmemekle, ona zina isnadında bulunmuş olur ve mulâane yoluna gidilir. Bu süre geçtikten sonra, çocuğun nesebi, susma sebebiyle sabit olur. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, nifas sonuna kadar, çocuğun nesebini reddetmek mümkündür 3693. Nifas müddeti doğumdan itibaren kırk gündür.
Liânın rüknü; yeminle birlikte Allah’ı şahit gösterme ve her iki eşin lâneti üzerine çekmesidir.
Liânın Şartları üçtür.
1. Eşler arasında evliliğin devam etmekte olması gerekir. Eşlerin daha önce cinsel temasta bulunmamış olması hükmü değiştirmez. Evli olmayanlar arasında veya yabancı bir kadına zina isnadında bulunulması halinde mulâane yoluna gidilemez. Bir erkek, yabancı bir kadına zina isnadında bulunduktan sonra onunla evlense, kendisine yalnız kazif cezası gerekir, Liân uygulanmaz.
2. Nikâh akdinin sahih olması gerekir. Meselâ, şahitsiz evlenen ve bu sebeple nikâhı fasit olan eşe mulâane uygulanmaz.
3. Kocanın şahitlik yapma ehliyetine sahip olması. Bu durum; eşlerin akıl, met b. Hanbel, Müsned, I, 273, III, 142
3690] 24/Nûr, 6-9
3691] eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, 1250 H, y.y., VI, 268
3692] eş-Şevkânî, a.g.e., VI, 268
3693] el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi, Beyrut 1328/1910, III, ?39; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, Kahire, t.y., III, 260 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb, III, 79
- 716 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bâliğ ve müslüman olmasını ve kazif suçundan dolayı had cezasına çarptırılmamış bulunmasını gerektirir. Eşlerin âmâ veya fâsık olması sonucu etkilemez 3694.
Çocuğun nesebini red edebilmek için bazı şartların bulunması gerekir:
1. Hâkimin eşler arasında tefrika (ayrılık) kararı vermesi. Çünkü ayrılığa hüküm verilmeden önce, nesebi red gerekmez.
2. Nesebin, Ebû Hanîfe'ye göre, en geç bir hafta içinde, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre nifas müddeti içinde reddedilmesi gerekir. Çoğunluğa göre, neseb reddinin en kısa sürede (fevrî) yapılması gereklidir.
3. Nesebin kabulü anlamına gelen bir işlemin yapılmaması gerekir.
4. Tefrik sırasında çocuğun hayatta olması şarttır. 3695
Mulâane sırasında yeminden kaçınma veya liândan dönme halinde; Hanefîlere göre liândan kaçınan koca ise, yemin edinceye veya yalan söylediğini itiraf edinceye kadar hapsedilir. Hapis cezasının bir yarar sağlamayacağı belli olursa, kazif cezası uygulanır. Yeminden kaçınan kadınsa, mulâane yapması ve kocasını tasdik etmesi için hapsedilir. Kocasını doğrularsa serbest bırakılır. “Yemin etmesi, kadından azabı kaldırır” 3696 ayetinde belirtildiği gibi Hanefiler dışındaki çoğunluk İslâm hukukçularına göre, liândan kaçınanlara zina cezası uygulanır. Çünkü liân, zina cezasının yerine geçmiştir.
Koca, hâkim önünde yapılan liân işleminden sonra, yemininden dönerse kendisine kazif cezası verilir. 3697
Liânın hükümleri:
Eşin zinası sebebiyle hâkim önünde vuku bulan mulâane sonunda aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkar.
1. Kocadan kazif veya tâzir cezası düşer. Kadın da zina cezasından kurtulur.
2. Mulâaneden sonra, eşlerin cinsel temasta bulunması haram olur. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Mulâane yapanlar artık sonsuza kadar bir araya gelemez” 3698.
3. Eşler, mulâane sonunda hâkim kararı ile birbirinden ayrılmış olurlar. Delil; Hz. Peygamber’in Hilâl b. Ümeyye ile eşini ayırmasıdır 3699. Burada, hâkimin ayırma hükmü, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre “bâin talâk” niteliğindedir. Çünkü prensip olarak hâkim kararı ile gerçekleşen boşama bâin talâk sayılır. Koca, daha sonra, yalan söylediğini ikrar eder veya şahitlik yapma ehliyetini kaybederse karısı kendisine helâl, çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, Liân sonucu gerçekleşen ayrılık, süt hısımlığı yüzünden ayrılıkta olduğu gibi “nikâh akdini fesih” niteliğindedir; ebedî haramlığı gerektirir ve artık bu iki eşin yeniden
3694] el-Kâsânî, a.g.e., III, 24; İbnü’l-Hümâm, a.g.e, III, 259; el-Meydânî, a.g.e., III, 75,78; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır, t.y., II, 805 vd.
3695] el-Kâsânî, a.g.e, III, 246-248; el-Meydânî, a.g.e; III, 79; İbn Âbidîn, a.g.e, II, 811
3696] en-Nûr, 24/8
3697] el-Kâsânî, a.g.e., III, 238; el-Meydânî, a.g.e., II, 808; İbn Âbidin a.g.e., II, 808
3698] eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VI, 271
3699] eş-Şevkânî, a.g.e., VI, 274
YEMİN
- 717 -
evlenmesi mümkün olmaz.
4. Zina fiiline bağlı olarak doğan veya doğacak olan çocuğun nesebi baba yönünden reddedilmiş sayılır. Artık bu koca ile çocuk arasında miras ve nafaka hukuku cereyan etmez. 3700
İlâ’
İlâ’, evlilik akdinin sona ermesine yol açabilen bir yemin türüdür. İlâ’, kocanın eşiyle cinsel teması yemin, adak veya bir şarta bağlayarak, belirli veya belirsiz bir süre kendisini bundan menetmesi anlamında bir İslâm hukuku terimidir. Yemin ederken süre belirlenirse, bunun en az dört ay olması gereklidir.
İslâm’dan önce, Hicaz yöresi arapları ilâ işlemini, zıhar gibi bir boşama yöntemi olarak uyguluyorlardı. Ancak tasarrufun sonucu geniş bir zamana yayıldığı için bu daha çok kadını baskı altına almak, ona zarar ve sıkıntı vermek için kullanılmaktaydı. Çünkü koca bir, iki yıl veya daha uzun süreyle eşine karşı kocalık görevini yapmıyor, yeni yeminle süreyi uzatıyordu. İlâ sonuna kadar evlilik akdi devam ettiği için, eşi yeni bir evlilik yapma imkânı bulamaz ve gönlü incinmiş olarak günlerini geçirirdi. 3701
Ancak, İslâm, eşiyle bu anlamda ilişki kesmeyi dört aylık süre ile sınırladı. Koca bu süre içinde her an yemininden dönüp, eşiyle barışabilecek ve yemin keffareti vererek uhrevî sorumluluktan kurtulabilecektir. Ancak eşine dönmeksizin dört aylık müddet sona ererse evlilik de sona erer.
İlâ’ Kitap ve Sünnetle sâbittir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulur: “Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer bu süre içinde, yeminlerinden dönerlerse, şüphesiz ki Allah, her şeyi çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Eğer boşamayı kastederlerse, şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi işiten, çok iyi bilendir.” 3702
Hz. Âîşe’den3703 şöyle dediği nakledilmiştir: “Allah'ın elçisi hanımlarına ilâ yaptı ve kendisine helâlı haram kıldı. Arkasından da haramı helâl yaptı ve yeminden dolayı kefaret verdi.” 3704
İlâ’da belirli bir süre veya süresiz olarak eşine yaklaşmamak üzere, Allah’a veya O’nun örfen yemin için kullanılabilen ilâhî sıfatlarına kocanın yemin etmesiyle süre başlar. Koca, cinsel temastan uzak kalmayı, kendisine ağır gelebilecek bir adağa veya boşama gibi bir şarta bağlamak suretiyle de ilâ tasarrufunda bulunabilir. “Allah'a yeni yemin olsun ki, dört ay sana yaklaşmayacağım!” Vallahi,
3700] bk. el-Kâsânî, a.g.e., III, 244-248; İbnü’l-Hümâm, a.g.e., III, 253 vd.; el-Meydânî, a.g.e., III, 77-78; İbnRuşd, Bidâyetü’ l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 120 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire, t.y., VII, 410-416; Abdurrahman es-Sabünî, Medâ Hürriyeti’z-Zevceyn fi’t-Talâk, Beyrut 1968, II, 896 vd.; H. Döndüren, a.g.e. c. 4, s . 22-23
3701] bk. el-Meydânî, el-Lubâb fi Şerhi’l-Kitâb, Kahire, t.y., III, 59-63; Abdurrahman es-Sâbûnî, Medâ Hürriyeti’z-Zevseyn fi’t- Tatâk E’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, Dâru’l-Fikr, II, 945-964; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuh, Dımaşk 1404/1984, VII, 535-555; Mecelletu’l-Ezher, XX, 638-641; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1968, II, 290-310
3702] el-Bakara” 2/226-227
3703] ö. 58/677
3704] Buhârî, Savm, 11, Salât, 18, Nikâh, 91, 92, Talâk, 21, Eymân, 20, Mezâlim, 25; Tirmizî, Talâk, 21; Nesaî, Talâk, 32
- 718 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bundan sonra seninle temasta bulunan”, “Seninle temasta bulunursam üzerime hac farz olsun veya yüz rek'at namaz kılmak üzerime borç olsun”, “Seninle temasta bulunursam, evliliğimiz sona ermiş olsun” gibi sözlerle ilâ meydana gelir. Bunlar boşamada olduğu gibi, niyete bağlı olmaksızın sonuç doğuran açık sözcüklerdir. Kimi zaman, niyet edilerek kinayeli sözcüklerle de ilâ işlemi başlatılabilir. Eşiyle ilişiğini kesmeyi kastederek; “Bundan sonra seninle bir yastığa baş koymam, seninle bir yatağa yatmam” gibi sözler bu niteliktedir. 3705
Hanefilere göre, ilâ’nın rüknü; kocanın, eşiyle bir süre temasta bulunmayacağına yemin etmesi veya ilâ için kullanılan açık ya da kinayeli sözcüklerdir. Çoğunluk İslâm hukukçularına göre, bu rükünler dört tane olup şunlardır: Yemin eden, yemin sözcüğü, cinsel temas ifade eden sözcük ve süre.
İlâ’nın şartları:
1. İlâ yapan kocanın, ergin ve temyiz gücüne sahip olması gerekir. Küçük çocuk ve akıl hastasının yapacağı ilâ geçerli değildir.
2. Nikâh akdinin devam etmesi veya kadının cayılabilir boşamadan dolayı iddet beklemekte olması gerekir. Kadın, üç boşama veya bir kesin (bâin) boşama ile boşanmışsa, artık ilâ’ya gerek kalmaz.
3. İlâ’nın bir yerle sınırlandırılmaması gerekir. Çünkü kocanın bu yer dışında cinsel temasta bulunması mümkündür.
4. Eşinden ayrı kalma süresi, ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak belirlenmiş bulunmalıdır. 3706
Dört aydan kısa süreli ilâ, evlilikle ilgili bir sonuç doğurmaz. Bu durumda koca, süre dolmadan önce eşine dönerse, yeminini bozmuş sayılacağı için sadece yemin kefareti gerekir. Eğer yeminini bozmadan üç aylık süre için yapılması ve üç ay geçmeden eşine dönmesi veya eşine dönmeden üç ayın geçmesi gibi.
Dört ay ve daha fazla bir süreyi kapsayan ilâ hukuki sonuçlarını doğurur. Bu durumda koca, dört ay dolmadan önce her an eşine dönebilir. Bu takdirde yeminini bozmuş sayılacağı için, kendisine yemin kefareti gerekir. Böyle bir durumda eşlerin birbirine dönmesi ve evlilik hayatının devam etmesi teşvik edilmiştir: “Eğer eşlerine dönerlerse, şüphesiz Allah çok yarlığayıcı ve çok bağışlayıcıdır.”3707 Kocanın eşine dönmesi cinsel temasta bulunmakla veya bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak gerçekleşir. Yemin Allah’ın ismi veya örfen yemin etmede kullanılan ilâhî bir sıfatıyla yapılmışsa, bunun bozulması halinde, diğer yeminlerde olduğu gibi keffâret gerekir. Bu da varlıklı koca için; on yoksulu bir gün doyurmak veya giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Koca yoksulsa, arka arkaya üç gün oruç tutar.3708 Yemin; “Seninle cinsel temasta bulunursam, üzerime hac farz olsun veya bu takdirde sen benden boş ol” gibi bir adağa yahut bir şarta bağlanmışsa, dört ay dolmadan yemin bozulunca, üzerime hac farz olur. Boşama şartına bağlamada ise, evlilik sona erer.
3705] el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, III, 162 vd.; İbnu’l-Humâm, Fethu’l-Kadır, III, 182 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, II, 290 vd.
3706] ez-Zühaylî, a.g.e, VII, 535 vd.; Bilmen, a.g.e, II, 290 vd.
3707] 2/Bakara, 226
3708] 5/Mâide, 89
YEMİN
- 719 -
Dört aylık süre dolmuş bulunursa, ilâ genel amacına ulaşmış olur. Hanefîlere göre, bu durumda hâkime başvurmaya gerek olmaksızın, mücerred olarak sürenin geçmesiyle “bâin boşama” meydana gelir. Çünkü dört aydır kocalık görevini yapmayan bir erkeğin bu kadın üzerindeki zulmünü kaldırmak ve onun yeniden evlenmesini sağlamak, ancak bâin boşama halinde ve mümkün olur. Hanefilerin bu görüşü, ashâb-ı kirâmdan Hz. Osman, Alî, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve Zeyd b. Sabit’e dayanır.
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî hukukçulara göre ise, İlâ’da dört ay tamamlanınca, evlilik kendiliğinden sona ermez. Bu durumda koca eşine döner veya onu boşar. Her ikisini de yapmazsa, kadın hâkime başvurarak boşanma isteğinde bulunur ve hâkim eşleri boşar. Her iki durumda da bir “ric'î (cayılabilir) boşama” meydana gelir. Dayandıkları delil; ilâ ayetlerinde kocanın eşine dönmesiyle boşama arasında muhayyer bırakılmış olmasıdır.
Sonuç olarak, evlilik devam ederken kocanın dört ay süreyle kocalık görevlerini yapmaması veya evi terketmesi halinde evlilik sona ermektedir. Boşama ister bâin, isterse ric'î sayılsın, sonuçta erkeğin bir boşama hakkı eksilmektedir. Bu eşlerin, Hanefilere göre yeni bir nikâh akdiyle, çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, iddet içinde, eşine dönme yoluyla yeniden evliliklerini sürdürmeleri mümkündür. 3709
Günümüzdeki Kullanımıyla Yemin
Günümüzde bazı insanlar, Allah lafzını, herhangi bir isim gibi uluorta kullanmakta, “Allah” denildiği zaman kalpleri titreyen (haşyetle ürpermesi gereken) mü’minler 3710 olmaları gerektiği halde, içkili eğlencelerde “Allah” isminin geçtiği şarkılar mırıldanabilmekte veya bu şarkılara dilleriyle eşlik edebilmekte, tepkisiz dinleyebilmekteler. Yemin konusunda da durum bundan farklı değildir. Nice insan, birkaç cümlesinde bir “vallahi” gibi Allah adına yemin lafzını düşüncesizce ağzına alabilmektedir. Bu şuursuzluğun, ağzından çıkan sözleri kontrol etmeyişin ve âhirette her sözden hesaba çekileceğini hesap etmeyişin sonucudur.
Bazı kimseler ise, lağv/boş yere yeminden çok daha çirkin olan yemini ağızlarına alabilmektedir. Bu da küçücük bir dünya menfaati için yalan yere yemin etmek, dolayısıyla Allah’ı yalancı şâhit yerine geçirmeye çalışmak, Allah’a iftira etmektir. Böyle, yeminlerini az bir dünya karşılığına satanların âhirette hiçbir nasibi olmayacak, Allah Kıyâmet günü onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacak, elem verici bir azap verecektir 3711. Yalan yere yemin, günâh-ı kebâirden, yani büyük günahlardan biridir.
Günümüzde, özellikle ticaretle uğraşanların bazıları, üç kuruş kâr elde etmek için âhiret zararını göze almakta, yalan yere rahat bir şekilde yemin
3709] bk. Alûsî, Rûhu’l-Meâni, II, 129; el-Ayn’, Umdetu’l-Kârı, XVII, 58-61; el-Kâsânî, Bedâyîu’s-Sanâyi’, Beyrut 1328/1910, III, 162-175; İbnu’l-Humâm, Şerhu’l-Kâdir, Mısır 1315-1317, III, 182-199; İbn Rüşd el-Hard, Bidâyetü’l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 99 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire, 1970, VII, 315 vd.; İbn Abidîn, Reddu’l-Muhtâr alâd-Duri’l-Muhtâr, 1307, II, 749 vd.; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, İhtisar ve Tahkîk, M.Alî es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, I, 200, 201; Fahruddîn er-Râzî, Tefsîr, VI, 80 vd.; H. Döndüren, a.g.e. c. c. 3, s. 126-127
3710] 8/Enfâl, 2; 22/Hacc, 35
3711] 3/Âl-i İmrân, 77
- 720 -
KUR’AN KAVRAMLARI
edebilmektedir. “Kim, müslüman bir kimsenin hakkını, yemini ile ele geçirirse artık onun için cehennem vâcip olmuştur. Allah Teâlâ ona cenneti de mutlaka haram kılmıştır.” “Ey Allah’ın Rasûlü! Az bir şey olsa da mı?” diye sordular. “Misvak ağacından bir çubuk bile olsa!” cevabını verdi. 3712; “Kim, bir yeminde yalan yere yemin ederse bu yemini sebebiyle cehennemdeki yerini hazırlamış olur.”3713; “Kim Müslüman bir kimsenin malı hakkında yalan yere yemin ederse, (Kıyamet günü) Allah’la karşılaştığında O’nu kendisine karşı gazaplanmış bulur!” 3714
Böyle bir yemin, matematiksel olarak parayı arttırsa, kişinin kârını fazlalaştırarak dünya menfaatine sebep olacağı zannedilse bile bu değerlendirme “bereket” kavramıyla düşünüldüğünde yanlıştır. Böyle günaha, harama dayalı bir menfaat, dünyada bile zarar sebebidir. “Yemin, malı harcama (elden çıkarma), bereketi mahvetme sebebidir.”3715 Bırakın yalan yere yemin etmeyi, esnafın, tüccarın doğru bile olsa sık sık yemin etmesi doğru değildir, günahtır. “Satışta çok yemin etmekten sakının, çünkü yemin, önce sürümü arttırır, ama sonra kazancı mahveder.” 3716
Bazıları da anasının, babasının üzerine yemin etmekte veya “çocuklarımın başı üzerine!” demektedir. Böyle yeminler de haramdır. “Allah Teâlâ, sizleri babanızı zikrederek yemin etmekten nehyetti. Öyleyse kim yemin edecekse Allah’a yemin etsin veya sussun!” 3717; “Annelerinize ve putlara da yemin etmeyin, Allah’a da ancak doğru söylemek şartıyla yemin edebilirsiniz.” 3718
Yemin konusunda en büyük günah, Allah’ın dışında başka şeyler üzerine yemindir. Yemin, bir insanın en kutsal kabul ettiği zâtın adını zikretmesi ve onu şâhit kılmasıdır. Mü’min için, adına yemin edilmeye lâyık zât, en mukaddes varlık Allah’tır. Allah’ın dışında bir şey üzerine yemin, şirk tehlikesinden uzak değildir. Bu tür yeminler “vallahi, billâhi, tallahi” şeklinde yapılan yeminlerin dışındaki tüm yeminleri kapsar. Bu yemin lafızlarının en çirkinleri: “Dinimi inkâr edeyim ki...”, “Allah’ımı inkâr edeyim ki...”, “kâfir olayım...” gibi sözlerdir. Böyle yemin eden kişi, sözünde doğru bile olsa, bunlar mü’minin yapamayacağı çok tehlikeli elfâz-ı küfürlerdir. Kim İslâm’dan başka bir din adına bilerek yalan yere yemin ederse, o kişi dediği gibidir.3719 Yine başka bir hadis-i şerif şöyledir: “Kim yemin eder ve “Kim İslâm'dan berî olayım!” derse, eğer sözünde yalancı ise, dediği gibi olur; yalancı değil de gerçeği söylemişse İslâm'a sâlim olarak dönemeyecektir.”3720 Rasûlullah (s.a.s.) bir kimsenin: “Ben, öyleyse yahudi olayım!” diye yemin ettiğini işitmişti. Şöyle buyurdular: “Yahudilik ona vâcip oldu!”
“Her kim Allah’tan başkasına yemin ederse muhakkak şirk koşmuştur yahut küfretmiştir.”3721 Yeminler Allah’ın adına olmalıdır, başka her çeşit yeminden kaçınılmalı; yanlışlıkla böyle bir yemin yapan kişi, tevbe edip imanını tazelemelidir.
3712] Müslim, İman, 218; Nesâî, Kadâ 29
3713] Ebû Dâvud, Eymân 1, hadis no: 3242
3714] Buhârî, Eymân 17; Müslim, İman 234
3715] Buhârî, Büyû’ 26; Müslim, İman 117, Müsâkat 131
3716] Müslim, Müsâkat 133
3717] Buhârî, Eymân 4; Müslim, Eymân 1
3718] Müslim, Eymân 4; S. Müslim Terc. ve Şerhi, A. Davudoğlu, c. 8, s. 218
3719] Buhârî, Cenâiz 84, Edeb 44, 73, Eymân 7; Müslim, İman 176, 177
3720] Ebû Dâvud, Eymân 9, hadis no: 3258; Nesâî, Eymân 8, -7, 6-
3721] Müslim, Eymân 4; S. Müslim Terc. ve Şerhi, A. Davudoğlu, c. 8, s. 218
YEMİN
- 721 -
Yeminde karşısındakinin veya yemin ettirenin anladığı şeyden farklı niyet de insanı kurtarmaz. Yemin, niyete bağlı değildir. Kasden, hata ederek, unutarak veya zor kullanılarak yapılan yemin de yemin kabul edilir ve geçerlidir. Yeminde hürriyet de şart değildir. Zorakî yaptırılan yemin bile sahihtir. “Yemin, yemin isteyenin niyetine göredir.” Bir diğer rivâyet: “Senin yeminin arkadaşının seni ne üzerine tasdik etti ise ona göredir.” 3722
İslâm’ın hâkim olmadığı ülkelerde resmî yeminler de ciddî problemler taşımaktadır. Mahkemelerde Allah adına yemin, laiklik devletin temel esası kabul edildiği zamandan beri kaldırılmış, yerini “yemin ediyorum”, “nâmusum üzerine yemin ediyorum” gibi sözlere bırakmıştır. Hâkim, genelevinde çalışan bir kadının şâhitliğine başvururken, “nâmusun üzerine yemin eder misin?” diye sorunca, kadın şöyle demiş: “Hâkim Bey, benim nerede çalıştığımı biliyorsunuz. İsterseniz, her konuda nâmusum üzerine yemin edebilirim!” “Namus ve şerefim üzerine söz veririm, yemin ederim” diyen nice insan, içki kadehini kaldırırken de arkadaşına “şerefine!” demektedir. Bu şerefin de ne olduğu tartışılabilir.
Milletvekili yeminlerinin de nice olaylara ve tartışmalara sebep olduğu bilinmektedir. “Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağına, nâmusu ve şerefi üzerine yemin eden” insanların bu sözlerinin durumu, hem yemin bağlamında ve hem de elfâz-ı küfür yönünden değerlendirilmelidir. Memurların da benzer şekilde yemin edip, hem de bu yeminlerinin yazılı olduğu bir metni imzalamaları da kanun gereğidir. Bayrak ve silâhın üzerine el konularak benzeri ifadeler içeren askerlerin yemini de, bir tören edâsıyla yapılmakta ve nice asker ana babası, evlâtlarının bu yeminlerine şâhit olmak için uzak yerlerden tören günü ziyâretlerde bulunmaktadır.
Bazı adamlar, yemin lâfzı olarak “şart” veya “talâk” kelimelerini kullanmakta, durumla hiç ilgileri ve kabahatleri olmayan eşlerini boşamayı, yeminlerine âlet edebilmekteler. “Üçden dokuza”, “şart olsun!” gibi sözlerle yemin etmekteler. Bu ifâdelerin onların yaşadığı toplumun örfü olarak boşama sözleri kabul edildiği için bu kimseler, ya boşanmış oluyorlar veya hanımlarıyla zinâ eder duruma düşebiliyorlar.
Ayrıca, “ekmek, Kur’an çarpsın!”, “gözüm kör olsun!”, “iki gözüm önüme aksın ki!” şeklinde veya buna benzer Allah ismi dışında yemin ifadelerinin kullanıldığına şâhit olabiliyoruz. Bütün bunlar yanlıştır, günahtır. Hıristiyanlardan müslümanlara adapte edilmiş şekliyle Kur’an’a el basma anlayışının da yemin olarak kullanılması doğru değildir. Yine Hıristiyan usûlü yemin ederken elini göğüs hizasına kaldırma veya yeminde ayağa kalkma davranışları da ehl-i kitaba benzemedir, doğru değildir. Kim nereden uydurdu ise, “yemin ederken bir ayağını havaya kaldırınca yalan yere yemin sayılmaz” anlayışı da saçmadır. Hele, bırakın bir müslümanın ağzından çıkmasını, aklı başında ve azıcık ahlâklı bir kimsenin bile ağzına alamayacağı çirkin bir yemin sözü vardır ki, düşünülmesi, dillendirilmesi bile korkunçtur: “Anam avradım olsun!”
Sözün özü: “Yemin, (sonuç itibarıyla) ya günaha girmektir veya pişman olmaktır.” 3723; “... İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir.” 3724
3722] Müslim, Eymân 21; Ebû Dâvud, Eymân 8; Tirmizî, Ahkâm 19
3723] Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 236
3724] Tirmizî, İman 8, İbn Mâce, Fiten 12
- 722 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Tarihten Bugüne Yemin ve Andiçme
Yemin, kutsal sayılan bir varlığı tanık göstererek verilen sözdür. Her toplum, kendi kutsal saydığı tanrısı, putu veya totemi adına yemin eder(di). Sümerliler suya dokunarak yemin ederlerdi. Yunanlılar da Zeus adına. Özellikle çeşitli silahlar, demir ve demirci körüğü üzerine and Ortaasya Türkleri arasında yaygınlığını sürdürmüştür. Anadolu Türkleri arasında bıçak, kılıç atlamak en kuvvetli andlar arasında sayılagelmiştir. Çeşitli silahlar, çoban sopası ve bıçak gibi âletlerin birincide derecede and içmede rol almaları, ilkel toplumlarda bu âletlerin üretim aracı olarak büyük fonksiyon ifa etmeleriyle açıklanır. Bu âletler aynı zamanda koruyucu ve besleyici ruhu temsil eden fetişlerdir. Anda uyulmaması halinde bu fetişler darılır ve bozana zarar verir inancı vardır. İslâmiyet’ten sonra Türkler, yer yer bu geleneklerini sürdürürken, Mushaf/Kur’an üzerine andiçildiği veya Kitab’a el basıldığı da görülmeye başlanmıştır. Sonra, ekmek üzerine de andiçmek önem kazandı. Sevilen, değer verilen kişiler üzerine andiçme, eski Türklerden bu güne kadar yaygın bir uygulamadır. Fetişizmden dolayı, kendisi üzerine andiçilen/yemin edilen tabu veya putun, eğer yemine sâdık kalınmazsa çarpacağı, zarar vereceği anlayışının hâlâ sürdüğü görülmektedir. Halkın, “Kur'an çarpsın!”, “ekmek çarpsın!”, “iki gözüm önüme aksın!” veya “çocuğumun başı üzerine”, “anamın ölüsünü öpeyim” gibi bedduâ/ilenç karışımı and içmeleri, bu anlayışın uzantısıdır. “Yemin etsem başım ağrımaz” deyimi de, yine, yalan yeminin musîbete sebep olacağı anlayışı ile ilgilidir.
Andiçme: And ve andiçme kelimeleri, Moğolca’dan dilimize geçmiştir. Moğolca anda: Kan kardeşi ve amca, dayı anlamına gelir. Türkçeye and şeklinde geçmiştir. Andiçmek, bir Moğol töresi gereğidir. Moğol töresine göre, iki ayrı boydan olan kimse, birer damla kanını bir kaba damlatır, şerbetle karıştırır, karşılıklı içerler. Bu durumda ikisi, birbiriyle kankardeşi olur, buna andiçmek denir. Türkler müslüman olmazdan önce, bu uygulamaları benimsemişler şamanist Türk boylarında eski çağlardan beri bu andiçme geleneğini uygulamışlardır. Eski Türkler; Göktanrı, tapındıkları putlar ve tabiat varlıkları adına andiçerlerdi. En değerli antlardan biri, kan üzerine içilen anddı. Eski Türklerde kan kardeşliği çok önemliydi ve kişilere gerçek kardeşlerin hak ve görevlerini yüklerdi. Yapılan and töreni, ettikleri kardeşlik yemininin kanıtı sayılırdı. Kardeşleşme ve dostlaşma töreni olarak and merasiminde, kardeş olmaya karar veren şahıslar, topluluk huzurunda kollarını çizerek and kabına kan akıtırlar, kımız, süt veya şarapla karıştırılan bu kan taraflarca içilirdi. Daha sonra, silahlar, atlar veya kız kardeşler değiştirilir ve taraflar andlı adaş (Moğollar devrinde anda) olurlardı. Bu, kan üzerine yapılan yemin demekti.
Bu tür and törenleriyle ilgili ilk bilgilere Herodot tarihinde rastlanmaktadır. Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügat-ı Türk adlı meşhur eserinde; Kırgız, Kıpçak ve daha başka Türk boylarında andiçmenin kılıç üzerine yapıldığını açıklar. Yakut, Altay ve Salcak kabileleri en büyük andlarını eski totem olan ayı üzerine yaparlardı. Türkler İslâmiyetten sonra, şer’î mahkemelerde fıkhî yeminleri uygulamalarına ve giderek çoğalan bir uygulama ile Allah adına yemin etmeye başlamalarına rağmen, eski câhiliyye geleneğinin devamı mâhiyetindeki bazı and gelenekleri sürdü. Anadolu’nun kimi yörelerinde hâlâ benzeri kankardeşliği, yani and içme görülmektedir.
YEMİN
- 723 -
Resmî Uygulamalarda Yemin/Andiçme
İslâm mahkemelerinde genellikle tanıklara yemin ettirilmezdi. Yalan yere yemin etme yaygınlaştığı son zamanlarda gerekli görüldüğü durumlarda yemin istenirdi. Bu yemin, Osmanlı devletinde Allah adına “vallahi” şeklinde idi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda da önceleri Allah adına yemin edilmeye devam edildi. Laiklik, devletin ilkeleri arasına girince Allah adına yemin etme kaldırıldı, “namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim” şeklinde ifadeler kullanılmaya başlandı. Ceza mahkemelerinde tanıklar, bu şekilde yemin ederek ifade vermek zorundadır. Yargıç, belirli durumlarda taraflardan birine yemin teklif eder, buna re'sen teklif olunan yemin denir. Bir de taraf yemini vardır; bu da, ispat yükü kendisine düşen tarafın karşı tarafa teklif ettiği yemindir.
İlköğretim öğrencilerine, her sabah andiçme törenleri uygulanır, çocuklara Atatürk’ün izinden gideceklerine, ilkelerini sürdüreceklerine dair söz verdirilir, andiçirilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 2670 sayılı kanunla değişik 6. maddesine göre, her memur ve memurluğa yeni başlayan kişi, aşağıdaki yemin metnini imzalamak zorundadır: Devlet Memurları Yemin Belgesi: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk inkilâp ve ilkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına, milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin millî, ahlâkî, insanî manevî ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan millî, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” 3725
Avukatların, mesleklerine başlarken benzer yeminleri vardır. Yine, yeminli malî müşavirlik kurumu sözkonusudur.
Silahlı Kuvvetler personeli içinse andiçme törenle yapılır. Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu 37. maddesinde bu yemin, şöyle düzenlenmiştir: “Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve âmirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine andiçerim.”
Yemin töreni: Askerlere, genellikle kırk günleri dolduğunda topluca yukarıdaki yemin sözleri söyletilir. Bu bir merasim havasında olur. Buna yemin töreni denir. Tören, ilgili personelin katıldıkları birlik ya da kurumlarda geçen ilk ayları içerisinde garnizon komutanlığı tarafından seçilecek bir günde yapılır. Birliklerin önlerine konulan büyük masalar üzerine, kendi sınıflarına ait silah ve araçlar Türk bayrağı ile birlikte yerleştirilir. Yemin törenine katılan personel, elleriyle masadaki silahları (topçu ya da tank birliklerinde masa yerine getirilen top ya da tankı) ve Türk bayrağını tutarak andiçme düzeni alır. İstiklâl Marşının okunmasıyla tören başlar. Grup komutanı olan subay iç hizmet yasasında belirlenen
3725] Yemin sahibi; Adı ve imzası. Yukarıda yazılı memura 657 sayılı yasanın 6’ncı maddesi uyarınca gerekli yemin yaptırılmış bulunmaktadır; Yetkili âmirler, tarih
- 724 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yukarıdaki yemini kelime kelime okur, personel, yani bütün askerler hep birlikte bunu tekrar eder ve böylelikle andiçilmiş olur. Yeminden sonra en yüksek rütbeli subayın önünden tören geçişi yapılır.
Nice askerin müslüman anne ve babaları, çocuklarının katıldığı bu yemin törenlerini izlemek için uzun, zahmetli ve masraflı yolculuğu göze alır ve yemin merasimini takip eder. Halkın askerliğe, yemine ve bu tür törenlere ilgisi ve önem vermesi, bunları ibâdet coşkusuyla benimsemesi bakımından incelenmeye değer bir konudur bu.
1982 Anayasasının 81. maddesi TBMM üyeleri için andiçmeyi şöyle düzenlemiştir: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Cumhurbaşkanı da seçildikten sonra göreve başlarken Anayasanın 103. maddesine göre TBMM önünde şöyle ant içer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkilaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma; milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma; Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine adniçerim.”
Doktorların Hipokrat yemini: Hz. İsa’dan Önce 460-377 yılları arasında yaşamış Yunanlı bir doktordur. Doktorların mesleğe başlamadan ettikleri yemin, ona aittir. Türkiye’de Tıp fakültesini bitirenlerin diploma andı şöyledir: “Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma açıkça söz veriyorum. Beni eğitenlere karşı saygım ve minnettarlığım devam edecektir. San’atımı vicdanıma uyarak vakarla uygulayacağım. Hastalarımın sırrını her zaman için saklayacağım. Hekimlik mesleğinin şerefini ve yüce geleneklerini sürdüreceğim. Meslektaşlarım kardeşlerim olacaktır. Din, milliyet, ırk, parti ya da sosyal sınıf ayrılıklarının hastamla görevim arasına girmesine izin vermeyeceğim. İnsan hayatına ana karnına düştüğü andan sonuna kadar mutlak bir saygı duyacağım. Baskı altında bile olsam tıp bilgilerimi insanlık yasaları dışında kullanmayı kabul etmeyeceğim. Tüm bunları yerine getireceğime namusum ve şerefim üzerine açıkça ant içerim.”
YEMİN
- 725 -
Yemin Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- Yemin Etmek Anlamındaki Yemin Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyetler (25 Yerde): 2/Bakara, 224, 225; 3/Âl-i İmrân, 77; 4/Nisâ, 33; 5/Mâide, 53, 89, 89, 89; 5/Mâide, 89, 108, 108; 6/En’âm, 109; 9/Tevbe, 12, 12, 13; 16/Nahl, 38, 91, 92, 94; 24/Nûr, 53; 35/Fâtır, 42; 58/Mücâdele, 16; 63/Münâfıkûn, 2; 66/Tahrîm, 2; 68/Kalem, 39.
B- Yemin Etmek Anlamındaki Kasem Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyetler (24 Yerde): 5/Mâide, 53, 106, 107; 6/Er’âm, 109; 7/A’râf, 21, 49; 14/İbrâhim, 44; 16/Nahl, 38; 24/Nûr, 53, 53; 27/Neml, 49; 30/Rûm, 55; 35/Fâtır, 42; 56/Vâkıa, 75, 76; 68/Kalem, 17; 69/Haakka, 38; 70/Meâric, 40; 75/Kıyâme, 1, 2; 81/Tekvîr, 15; 84/İnşikak, 16; 89/Fecr, 5; 90/Beled, 1.
C- Kur’ân’ı Kerim’de Allah’ın Kasemleri/Yeminleri:
a- Kendi İsmine/Kendi Zâtına (8 Yerde): 4/Nisâ, 65, 10/Yûnus, 53; 15/Hicr, 92; 19/Meryem, 68; 34/Sebe’, 3; 51/Zâriyât, 23; 64/Teğâbün, 7; 70/Meâric, 40.
b- Kur’an’a: 36/Yâsin, 2; 43/Zuhruf, 2,
c- Yarattıklarına (53 Yerde): 37/Sâffât, 1, 2, 3; 51/Zâriyât, 1, 2, 3, 4; 52/Tûr, 1, 2, 3, 4, 5, 6; 53/Necm, 1; 77/Mürselât, 1, 2, 3, 4, 5; 79/Nâziât, 1, 2, 3, 4, 5; 85/Burûc, 1, 2, 3; 86/Târık, 1; 89/Fecr, 1, 2, 3, 4; 91/Şems, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7; 91/Leyl, 1, 2, 3; 93/Duhâ, 1, 2; 95/Tîn, 1, 2, 3; 100/Âdiyât, 1, 2, 3, 4, 5; 103/Asr, 1.
D- Yemin Konusuyla İlgili Âyetler:
a- Kötü Olanı Yapmaya Yemin Etmemek: 24/Nûr, 22.
b- Yemini Bozmaktan Sakınmak: 5/Mâide, 89; 16/Nahl, 91-92; 38/Sâd, 44.
c- Hayırlı Bir İş İçin Yemini Bozmak: 2/Bakara, 224-225.
d- Yemini Keffâretle Bozmak: 66/Tahrîm, 2.
e- Yemin Keffâreti: 5/Mâide, 89.
f- Yeminde Hata: 2/Bakara, 225; 5/Mâide, 89.
g- Yemini Fesat Konusu Yapmak: 16/Nahl, 92, 94.
h- Olur Olmaz Şeye Yemin Etmek: 68/Kalem, 10.
i- Yalan Yere Yemin Etmek: 68/Kalem, 10.
j- Münâfıklar Yalan Yere Yemin Ederler: 9/Tevbe, 74, 96, 107; 58/Mücâdele, 14,16,18; 63/Münâfıkûn,1.
k- I’lâ (Zevceye Yaklaşmamaya Yemin): 2/Bakara, 226-227.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. İslâm Ansiklopedisi, M.E.B. Y. (Johs Pedersen), c. 6, s. 374-378
2. TDV İslâm Ansiklopedisi, (Celâl Kırca,) TDV Y. c. 2, s. 290-291
3. Şamil İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 6, s. 396-400 (Yemin); c. 6, s. 372 (Yalan Yemin, Akif Köten); (Kasâme, H. Döndüren:) c. 3, s. 312; (Lian:) c. 4, s. 22-23; (İlâ, H. Döndüren:) c. 3, s. 126-127
4. Kur’an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 11, s. 298-301
5. Ahkâm Tefsiri, Muhammed Ali Sâbûnî, Şâmil Y. c. 1, s. 248-256, c. 2, s. 5-14
6. Tefsir Usûlü, İsmail Cerrahoğlu, T. Diyanet Vakfı Y. s. 168-171
7. Ulûmu’l Kur’an, Kur’an İlimleri, Mennâ Halil el-Kattân, Timaş Y. s. 405-417
8. Tefsir ve Hadais Usûlünün Bazı Meseleleri, M: Tayyib Okiç, Nûn Y. s. 120-124
9. El-Itkan fî Ulûmi’l Kur’an, Celâleddin Suyûtî, Ravza Y.
10. Et-Tıbyân fî Aksâmi’l-Kur’an, İbn Kayyim el-Cevziyye, Kahire, 1352/1933
11. İslâm Fıkhı Ansiklopedisi vehbe Zuhayli, Risâle Y. c. 4, s. 197-287; c. 8, s. 329-348
12. İbn-i Âbidîn, İbn Âbidin, Terc. Ahmed Davudoğlu, Şamil Y. c. 7, s. 499-571, c. 8, s.5-27
13. Fetâvâ-yı Hindiyye, Terc. Mustafa Efe, Akçağ Y. c. 3, s. 435-638
14. Emanet ve Ehliyet, Yusuf Kerimoğlu, Ölçü Y. c. 2, s. 452-459
15. İlmihal -İslâm ve Toplum-, İSAM, T. Diyanet Vakfı Y. c. 2, s. 25-28
16. Mukayeseli İbâdetler İlmihali vecdi Akyüz, İz Y. c. 4, s. 347-377
17. Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Hayati Aydın, Timaş Y. s. 168-170
18. Kitapta Allah’ın Yeminleri, Cengiz Duman, Haksöz, sayı 44 (Kasım 94), s. 39-40
19. Haksöz, sayı 58-59
20. Misak, sayı 20

Okunma 1512 kez