Cumartesi, 06 Şubat 2021 19:58

MİRAS VE VASİYET

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

MİRAS VE VASİYET


- 1031 -
Kavram no 133
Görevlerimiz 25
Bk. Mal, Mülk ve Mâlik; Ecel ve Ölüm
MİRAS VE VASİYET


• Vasiyet; Anlam ve Mâhiyeti
• Vesâyet
• Kur’ân-ı Kerim’de Vasiyet Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Vasiyet
• Miras; Anlam ve Mâhiyeti
• Vâris
• Kur'ân-ı Kerim'de Miras Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Miras Kavramı
• Asabe
• Ashâbu’l-Ferâiz
• Zevi’l-Erhâm
• Kadınlara Miras Olmak ve Kadınların Mirasta Erkeğin Yarısını Alması
• Günümüzde Vasiyet, Miras ve İnsanımız
“İçinizden ölüp de dul eşler bırakan kimselere gelince; onlar, eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları husûsunda vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah azîzidir, hakîmdir.” 4536
"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzere bir borçtur.” 4537
“Emzirmenin tamamlanmasını isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların beslenmesi ve giyimi iyilikle (mâruf ve uygulanan ölçüler içinde) baba tarafına aittir. Bir insan, ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle zarara uğratılmamalı, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara girmemeli. Onun benzeri, vârise de (mirasçıya da) gerekir. Eğer ana ve baba her ikisi de birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (sütanne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, sütanneye vermeyi taahhüt ettiğiniz miktarı iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.” 4538
Vasiyet; Anlam ve Mâhiyeti
Vasiyet: Emretmek, bir işi birisine ısmarlamak, bir malı ölümden sonra bağışlama anlamında bir fıkıh terimidir. Terim olarak, dinî ilimlerden fıkıhta ve hadis usûlünde ayrı ayrı mânâlara gelmektedir. Fıkıh ıstılahında vasiyet iki ayrı
4536] 2/Bakara,240
4537] 2/Bakara,180
4538] 2/Bakara,233
- 1032 -
KUR’AN KAVRAMLARI
anlamda kullanılmaktadır:
1- Bir malı veya menfaati ölümden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamak.
2- Bir kimsenin ölmeden önce, küçük çocuklarının mâlî işlerini yürütmekte veya terikesinde tasarrufta bulunmakta birisini yetkili kılmasıdır.
Malını veya bir malının menfaatini ölümüne bağlayarak bir şahsa veya hayır cihetine hibe eden kişiye vasî, kendisine mal veya menfaat bırakılan (vasiyet edilen) kişiye veya hayır cihetine mûsâ leh, vasiyet edilen mala ya da menfaate mûsâ bih, vasiyette bulunma olayında îsa denilir.
Vasiyet Çeşitleri: Vasiyet bir olay veya zamanla kayıtlı olmazsa, mutlak vasiyet, belirli bir olayla veya zamanla "şu işim olursa", "şu zamana kadar ölürsem" gibi kayıtlı olursa mukayyet vasiyet; mûsâ bihin miktarı, malın üçte biri, dörtte biri gibi bir oranla değil, belirli bir miktarla belli olursa mürsel vasiyet; miktar belli edilmeden terikenin üçte biri dörtte biri gibi bir oran vasiyet edilirse bu vasiyete de gayri mürsel vasiyet denilir. Vasiyet edilen şeyin mal veya menfaat olması bakımından da vasiyetler, vasiyye bi'l-mal ve vasiyye bil'l-menfaat kısımlarına ayrılırlar. 4539
Vasiyetin Meşrûiyeti: Vasiyet, İslâm'ın meşru kabul ettiği akitlerdendir. Tarihî açıdan bakıldığında vasiyetin İslâm'dan önce de var olduğu görülmektedir. Meselâ Romalılarda aile reisi malında vasiyet yoluyla ve hiçbir kayda tâbi olmadan dilediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Hatta bazen malının tamamını yabancılara vasiyet edip, kendi vârislerini mirastan mahrum bırakabiliyordu. Daha sonra birtakım değişiklikler yapılarak, babanın malının en az dörtte birini çocuklarına bırakması zorunlu hale getirildi. Câhiliye Araplarında da vasiyet sınırsız bir şekilde vardı. Araplar, kendi akrabalarını muhtaç bırakmak pahasına büyüklük taslamak için, mallarının tamamını yabancılara vasiyet ediyorlar ve bununla övünüyorlardı.4540 Demek oluyor ki, İslâm vasiyeti ihdas etmedi, hazır buldu. İslah ederek devam ettirdi, hatta tavsiye etti.
Vasiyet, tüm İslâm müctehidlerine göre meşrûdur. Meşrûiyeti, Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sâbittir; Kur’an’da: "Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzere bir borçtur.” 4541 ve "İçinizden ölüp de dul eşler bırakanlara gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları hususunda vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah azîzdir hakîmdir." 4542 buyrulmaktadır. Nisâ sûresinin 11 ve 12. âyetlerinde de ölenin bazı yakınlarının mirastaki hisseleri belirtilirken, bu hisselerin borçlar ödendikten ve vasiyetler tenfiz edildikten sonra hak sahiplerine ödeneceği beyan edilmektedir.
Hz. Peygamber'in hadislerinde de vasiyet teşvik edilmiştir. Mesela İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadiste: "Bir Müslümanın vasiyet etmek istediği bir şey
4539] Bilmen, Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, V,115; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhu, VIII, 9
4540] Zuhaylî, a.g.e., VI, 7
4541] 2/Bakara, 180
4542] 2/Bakara, 240
MİRAS VE VASİYET
- 1033 -
olup da, vasiyeti yastığının altında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir." 4543 buyurmaktadır. Hz. Peygamber bir başka hadisinde de: "Allah (c.c.) size, amellerinize ziyâde olarak ölümünüz esnâsında mallarınızın üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme yetkisi verdi)." 4544 buyurmuştur.
Bu âyet ve hadislerin delâleti doğrultusunda İslâm âlimlerinin tümü vasiyetin meşrûluğunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla vasiyet icmâ ile de meşrûdur. 4545
Vasiyetin Hükmü: Prensip olarak vasiyet müstehap4546 veya menduptur.4547 Yukarıdaki âyet zâhiren vasiyetin farz olması gerektiği izlenimi verebilir. Çünkü âyet-i kerimede vâsiyetin Allah'ın kullar üzerinde bir hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Ancak ulemâ bu âyetin, daha sonra inen miras âyetiyle neshedildiğini söylemişlerdir. Bu âyetin mensuh oluşunun delili sahabelerden bir çoğunun vasiyette bulunmamalarıdır. Çünkü eğer vasiyet farz olsaydı sahabelerin bunu terketmeleri mümkün olmazdı. Zaten İbn Abbas ve İbn Ömer vasiyetin farz olacağı izlenimini veren bu âyetin mensuh olduğunu söylemişlerdir. 4548
Vasiyetler dînî açıdan beş grupta toplanır:
a- Vâcip vasiyetler: Bir Müslümanın hayatında iken ödemesi gereken ama ödeyemediği borçlarını veya başkasına ait hakları -bu borçlar Allah hakkına taalluk edebileceği gibi kul hakkı da olabilir- ödenmesi veya sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Dolayısıyla elinde birisine ait emanet mal bulunan, birisine borcu olup, borcun varlığına dâir bir vesîka bulunmayan kişinin bu emanetlerin sahiplerine verilmesini, borçların ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Aynı şekilde, hac, zekât, oruç gibi ibâdetler kendisine farz olduğu halde edâ edemeyenler, üzerinde keffâret borcu olanlar hac ve zekâtın edâsını, orucun fidyesinin verilmesini, keffâretlerin ödenmesini vasiyet etmek zorundadırlar. 4549
b- Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan kişinin, vâris olmayan akrabalarına, yoksullara ve hayır kurumlarına vasiyette bulunması müstehaptır.
c- Mubah vasiyetler: Akrabalardan veya yabancılardan zengin olanlar için vasiyette bulunmak mubahtır.
d- Mekruh vasiyetler: Fakir vârisi olanların, mallarını vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrıca Hanefilere göre, kim olursa olsun fısk u fücur ehline vasiyette bulunmak da tahrimen mekruhtur.
e- Haram olan vasiyetler: Haram bir işin yapılması için vasiyette bulunulması ittifakla haramdır. Meselâ, bir Müslümanın kilise yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram olan bir şeyi vasiyet etmesi haramdır. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrıca meşrû cihetlere bile olsa malın üçte birinden fazlasının vasiyet edilmesi de câiz değildir. Şayet vasiyet edilmişse, vârislerin, malın üçte birisinden fazla olan kısmında bu vasiyete uymaları mecburî değildir. Ancak, isterlerse uyabilirler.
4543] Buharî, Vesâya, 1; Müslim, Vesâya,1-4; İbn Mâce, Vesâyâ, 2
4544] İbn Mâce, Vesâyâ 5
4545] Merğınânî, el-Hidâye, IV, 232; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 444
4546] Merğınanî, a.g.e., IV, 231
4547] Zuhaylî, a.g.e. VIII,11
4548] Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12
4549] İbn Kudâme, a.g.e., VI, 444; İbn Abidîn, Reddu'l-Muhtar, VI, 648, haylî, a.g.e., VIII, 12
- 1034 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hanbelîlerdeki sahih görüşe göre bu tür bir vasiyet mekruhtur. 4550
Vasiyetin Rüknü: Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre vasiyetin rüknü; hibe, alım satım, icare vs. akitlerde olduğu gibi, icap ve kabuldür. Yani, mûsî vasiyette bulunacak, mûsa leh de kabul edecektir. Mûsa lehin kabûlünün bulunmaması halinde vasiyet tamamlamış olmaz. Mûsa lehin kabulü, sarahaten olabileceği gibi, kabul veya red etmeden ölmesi durumunda olduğu gibi delâleten de olabilir. Vasiyetin kabulü ancak, mûsînin ölümünden sonra olur.4551 İmam Züfer'e göre ise, vasiyetin rüknü sadece icaptır. Mûsînin vasiyetini mûsa lehin kabul etmesi gerekmez. Çünkü musa lehin durumu vârisin durumu gibidir. Nasıl vâris mîrası red imkânına sahip değilse, musa leh de vasiyeti reddetme imkânına sahip değildir. 4552
Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile olabileceği gibi vasiyete delâlet eden başka kelimelerle veya yukarıda belirtildiği gibi delâleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere göredir. Cumhura göre ise delâleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapılması gerekir. 4553
Vasiyetin tahakkuku için kabulün şart olduğu görüşüne göre, kabul veya reddin fevrî (îcabın hemen peşinden) olması şart değildir. Mûsa leh, vasiyyeti, mûsînin ölümünden sonra olması kaydıyla ve reddetmemişse uzun süre sonra da kabul edebilir. Şafiîlere göre mûsa lehin kabul veya red ettiğine dair bir şey söylememesi durumunda vârisler ondan görüşünü açıklamasını talep edebilirler. Bu isteğe rağmen, görüş açıklamaktan imtina etmesi durumunda bu, vasiyeti red sayılır. Vârislerin zarara uğramamaları bakımından Şafiîlerin bu görüşü tatbike daha elverişlidir. Mûsa leh, kendisine vasiyet edilen şeyin hepsini kabul veya red zorunda değildir. Hepsini kabul veya red edebileceği gibi bir kısmını kabul, bir kısmını reddetmesi de mümkündür. 4554
Prensip olarak mûsa leh vasiyeti kabul veya red ettikten sonra bu tasarrufundan rucû edemez. Ancak, vârisler buna icazet verirlerse rucû caizdir. Vârislerin hepsi veya birisi, mûsa lehin kabulden sonra rucunu kabul ederlerse vasiyet reddedilmiş olur, mal vârislere geri döner. Şâfiî ve Hanbelilere göre mûsa leh vasiyeti kabul edip kazbettikten sonra artı geri dönemez.
Vasiyetin Şartları: Vasiyetin sahih olması için, mûsîde, mûsâ lehte ve mûsâ bihte bulunması gereken birtakım şartlar vardır;
a- Mûsîde/Vasiyette bulunan kimsede bulunması gereken şartlar:
1- Mûsî (vasiyette bulunan şahıs), teberrua ehil olmalıdır. Buna göre, mûsî, âkl, bâliğ ve hür olmalıdır. Mûsînin akıl sahibi olması gerektiğinde ulema arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Delinin, bunağın ve baygının vasiyeti ittifakla caiz değildir. Büluğ konusu ise ihtilafladır. Hanelî ve Şâfiîlere göre mûsînin baliğ olması şarttır. Mâlikî ve Hanbelilere göre şart değildir. Onlara göre mümeyyiz olan çocuğun (on yaşı temyiz çağı kabul ediyorlar) vasiyetleri geçerlidir.
4550] İbn Kudâme, a.g.e., VI, 445; Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12, 13
4551] Kâsânî, Bedâiu's-Sanâî, VII, 331
4552] Haskefî, Dürrü'l Muhtac VI, 650
4553] Zühaylî, a.g.e., VIII, 18
4554] Zühaylî, a.g.e., VIII, 18, 19
MİRAS VE VASİYET
- 1035 -
Sefâhet sebebiyle kendisine hacr konulmuş olan mahcûrun vasiyeti temelde ittifakla câiz olmakla birlikte bazı teferruatta mezhepler arasında ufak tefek görüş ayrılıkları vardır. Hanefilere göre mahcurun vasiyetinin geçerliliği, vasiyetin fakirlere veya bir hayır kurumuna olması ile kayıtlıdır. Zengin için yapacağı vasiyet geçerli değildir. Diğer mezheplere göre ise böyle bir şart yoktur. Ancak Şâfiîlere göre iflas sebebiyle hacr edilenin vasiyetinin cevazı, alacakların icazetine bağlıdır.
Sarhoşun vasiyeti Şâfiilerin dışındaki ulemâya göre mutlak olarak geçerli değildir. Çünkü aklı başında değildir. Şafiilere göre ise haram bir şeyden dolayı sarhoş olanınki sahihtir.
Kâfirin vasiyeti ittifakla câizdir. 4555
2- Mûsî, vasiyet ettiği mala malik olmalıdır. Bir kimsenin kendisine ait olmayan bir malı vasiyet etmesi caiz değildir.
3- Mûsî vasiyeti kendi rızâsı ve hür iradesi ile etmiş olmamalıdır. İkrah, şaka veya hata ile yapılmış olan vasiyetlerin geçerliliği yoktur.
b- Mûsâ lehle/Kendisine Vasiyet Edilen Şahısla ilgili olan şartlar:
1- Mûsâ leh, mevcut olmalıdır. Ana karnındaki cenin de mevcut sayıldığı için, cenine yapılan bir vasiyet geçerlidir.
2- Mûsa leh belli olmalıdır. Kim olduğu bilinmeyen meçhul bir şahsa vasiyet caiz değildir.
3- Mûsa leh mal edinmeye müstehak birisi olmalıdır. Dolayısıyla köle için yapılan vasiyet geçerli sayılmamıştır.
4- Mûsa leh, musî'in katili olmamalıdır. Mûrisi öldüren katil, mirastan mahrum olduğu gibi, mûsîsini öldüren mûsa leh de vasiyetten mahrum edilir. Bu görüş, Hanefî ve Hanbelîlere göredir. Şâfiî ve Mâlikîlere göre katile vasiyet yapılabilir.
5- Mûsa leh, mûsînin vârisi olmamalıdır. Vârise vasiyet caiz değildir. Şayet birisi vârisine vasiyette bulunmuşsa, bu vasiyetin geçerliliği diğer vârislerin rızâsına bağlıdır.
6- Mûsa leh, haram bir cihet olmamalıdır. Kumar salonu yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram bir cihet için yapılmış olan vasiyetler ittifakla geçersizdir. Vasiyet ciheti aslında mübah olmakla beraber, bir masiyete vesile olabilecek cinsten ise -fasıkların fısklarını icra edebilmeleri için yardımlaşmalarını sağlayacak bir tesis inşası gibi- Hanefi ve Şafiilere göre geçerli, Mâlikî ve Hanbelilere göre batıldır.
c- Mûsâ bihte/Vasiyet Edilen Şeyde bulunması gereken şartlar:
1- Mûsa bih mal olmalıdır. Mal, taşınır ve taşınmaz bir mal olabileceği gibi, hak ve menfaat da olabilir. Bir kimse mesela evinin mülkiyeti vârislerinin olması şartıyla, süknâsını (içerisinde oturma hakkı) bir başkasına vasiyet edebilir.
2- Mûsa bih olan mal, mütekavvim (Müslümanlar katında değeri olan bir
4555] Merğınanî, a.g.e., IV, 234 vd., İbn Kudâme, a.g.e, VI, 558 vd., Zühayli a.g.e, VIII, 24 vd
- 1036 -
KUR’AN KAVRAMLARI
mal) olmalıdır. Bir Müslümanın başka bir Müslüman için şarap, domuz gibi mütekavim olmayan bir şeyi vasiyet etmesi caiz değildir. Aynı şekilde, bir kimsenin ölümünden sonra peşinden ağıt okunması için vasiyette bulunması caiz olmaz.
3- Temlîki kabil olmalıdır. Bundan maksat; vasiyet edilen alın şer'î akitlerden bir akitle sahip olunması sahih bir mal olmalıdır. Binaenaleyh, henüz ana karnına düşmemiş bir yavruya vasiyet caiz değildir.
4- Vasiyet edilen mal muayyense, vasiyet edilirken, mûsînin mülkü olmalıdır.
5- Mûsa bihin masıyet veya şer'an haram olan bir şey olmaması gerekir. Meselâ kabrin gösterişli bir şekilde yapılması için vasiyette bulunmak câiz değildir.
6- Mûsînin vârisi varsa, mûsa bih terikenin üçte birinden fazla olmamalıdır. Şayet üçte birden fazla olursa, fazla olan miktardaki vasiyetin edası vârislerin icazetine bağlıdır. Bu Hanefilerin görüşüdür. Şâfiî, Mâlikî, ve Hanbelîlere göre ise, mûrisin vârisi olmasa bile terikenin üçte birini aşan miktardaki vasiyet batıldır. Çünkü bu durumdaki birinin malında tüm Müslümanların hakkı vardır. 4556
Vasiyetin Hukukî Hükümleri: Vasiyet, bütün âlimlere göre lâzım (bağlayıcı olmayan) bir akittir. Çünkü bir teberrudur. Vasiyette bulunan vasiyete karşılık bir şey almamaktadır. Dolayısıyla, ister sağlıklı halinde, ister hastalık halinde vasiyet etmiş olsun, istediği zaman vasiyetinin tamamından veya bir kısmından dönebilir. 4557
Şartlarını haiz olan bir vasiyet sahihtir. Vasiyet mutlaksa, musî öldüğünde ve musa leh kabul ettiği andan itibaren, bir zamana veya şarta bağlı ise şartın tahakkuku ve zamanın gelmesinden itibaren vasiyet edilen mala malik olur. Vasiyetin infazı miras taksiminden önce gelir. Ölünün bıraktığı terikede yapılacak ilk işlem, techiz ve tekfin, sonra borçların ödenmesi, peşinden de vasiyetlerin infazıdır. 4558
Mûsa bih muayyen bir mal ise sadece ona bağlıdır. Dolayısıyla henüz mûsâ lehin eline geçmeden telef olursa vasiyet de batıl olur. Mûsînin başka malları olsa o mallarla mûsâ lehin hiçbir ilgisi yoktur. Vasiyet, bir mal çeşidinin belirli bir oranı ise, vasiyet edildiği esnada mevcut olan mala taalluk eder.
Vasiyye bi'l-menfaa: Hanefilere göre menfaatten maksat, bir kölenin hizmeti, bir evde oturma hakkı ve geliri, bahçe ve tarlanın ürün ve kirasıdır. 4559
Dört mezhep imamına göre menfaatin vasiyeti caizdir. Daha önce aynıların vasiyetinde vasiyet edilen malın terikenin üçte birinden fazla olmayacağına değinilmişti. Bu oranın, menfaatte nasıl takdiri yapılacaktır? Bu konu mezhepler arasında değişik değerlendirilmiştir; Hanefîler ve Mâlikîler menfaati vasiyet edilen malın değerine bakarlar. Şayet bu mal terikenin üçte birini aşmıyorsa, süresi ne olursa olsun vasiyet uygulanır. Fakat bu mal terikenin üçte birinden daha
4556] Merğınânî, a.g.e., IV, 232; İbn Kudâme, VI, 563; Mevsılî, el-İhtiyar li Ta'lili'l-Muhtâr, V, 62; Bilmen, a.g.e., 122-127; Zühaylî, a.g.e., VIII, 26-53
4557] İbn Kudâme, a.g.e., IV, 518; Zeylaî, Tebyinü'l-Hakaik, VI,186; Meydanî, el-Lilbab Şeriru'l-Kitap IV, 178; Şirbînî; Muğni'l-Muhtâc, III, 71, 72
4558] Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu Feraizi Siraciyye, 2-5
4559] Kasânî, a.g.e., VII, 352
MİRAS VE VASİYET
- 1037 -
fazla olursa, üçte biri kadarı geçerli, kalanı geçersizdir. Yani bu mezheplere göre itibar, menfaate değil, menfaati vasiyet edilen aynadır. Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre, muteber olan, mal değil, malın vasiyet müddetindeki menfaatidir. Çünkü mûsa bih, menfaattir. Hanbelîlerden bir görüşe göre, müddetin sınırsız olması halinde, Hanefîlerde olduğu gibi aynın kıymetine itibar edilir. 4560
Menfaatin elde edilmesi ya mûsâ lehin bizzat kendisinin kullanması ile veya kiraya verip kirasını alması ile gerçekleşir. Şayet mûsi, vasiyet ederken bunlardan birisini kayıtlamamışsa, mûsâ leh dilediği şekilde istifade edebilir. Fakat bir menfaat türü ile kayıtlamışsa Hanefilere göre bu kayda uymak zorundadır. Aksine hareket edemez. Dolayısıyla, kendisinin oturması için, oturma hakkı vasiyet edilen birisinin, evi kiraya vererek kirasını alması caiz olmaz. Şafii ve Hanbelîlere göre, musâ leh, böyle bir kayda uymak zorunda değildir. İstediği şekilde faydalanabilir.
Bir malın menfaati, mûsâ leh ile vârisler arasında müşterek ise, dilerlerse malı kiraya verip kirasını bölüşürler, dilerlerse ve mal müsaitse malı aralarında bölüşüp herbiri muayen bir kısmının menfaatini alır. Üçüncü bir yol olarak da malı münavebeli olarak kullanabilirler. 4561
Vasiyet edilen menfaat geçici olabileceği gibi, süresiz de olabilir. Şayet belirli bir süreye münhasırsa veya sonu gelecek bir cihete ise malın kendisi mûsinin vârislerine aittir. Sürenin bitiminde onlara döner. Fakat bir malın menfaati sınırsız olarak ya da mutlak olarak vasiyet edilmiş ve mûsâ leh sonu gelmeyen bir türdense o aynı vakıf hükmündedir. 4562
İkinci Mânâda Vasiyet: Bir kimsenin, ölmeden önce küçücük çocuğuna ait malî işleri yapması veya terikesinde tasarrufta bulunması için birisini yetkili kılmasının, vasiyetin fıkıh ıstılahındaki ikinci manası olduğunu söylemiştik. Akıl hastalığı, bunama, akıl zaafı ve sefahat sebebiyle, bir kimsenin tasarruf yetkisi elinden alınmış ve işlerin yürütmesi için birisi tayin edilmişse buna da kayyum denilir. Kayyum vasi mesabesindedir.4563 Şimdi de kısaca bu manadaki vasiyet üzerinde duralım.
Bir kimseyi, mallarında veya çocuklarının işlerinde tasarruf etmekte yetkili kılan kişiye mûsî, yetkili kılınan şahsa vasî veya musâ ileyh, bu zatın sahip olduğu sıfata da vesâyet denilir. Bu anlamda iki türlü vasî vardır:
1- Vasıyyi Muhtar: Kişi tarafından seçilmiş olan vasîdir. Yani, bir kimse ölümünden sonra bıraktığı terike veya çocukları ile ilgili işlerde tasarruf etmesi için birisini yetkili kılarsa buna vasiyi muhtar (seçilmiş vasî), vasiyyul-meyyit (ölenin vasîsi), vasiyyu'l-eb (babanin vasîsi) denilir.
2- Vasiyyi Mensup (tayin edilmiş vasî): Yukarıda söylenilen işleri yapabilmesi için hâkim tarafından tayin edilmiş olan vasîdir. Buna vasiyyu'l kadî (hâkimin vasîsi) da denilir. 4564
4560] Zühaylî, a.g.e., VIII, 86, 87
4561] İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, VI, 691 vd.
4562] Zühaylî, a.g.e., VIII, 92, 93
4563] Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, II, 276
4564] Bilmen, a.g.e., V, 6
- 1038 -
KUR’AN KAVRAMLARI
İslâm hukuku prensip olarak vasî tayin etme yetkisini babaya vermiştir. Şayet baba vefat etmeden önce birisini vasî seçmişse çocuğun mallarında tasarruf etmek onun hakkıdır. Şayet seçmemişse ve varsa, sıra dede (babanın babası) ve onun tayin ettiği vasîdedir. O da yoksa o zaman vasî tayini hâkimin salahiyetine girer. Demek oluyor ki, çocuğun malı üzerindeki tasarruf yetkisi sırayla, baba, babanın vasîsi, babanın vasîsinin vasîsi, dede, dedenin vasîsi, dedenin vasîsinin vasîsi ve hâkimin vasîsine aittir.4565 Anne, kardeş, amca gibi akrabaların küçüğün malı üzerinde tasarruf yetkileri yoktur. 4566
Vesâyet, mûsinin icabı ve vasînin kâbûlü ve meydana gelir. Tek taraflı bir irade yeterli değildir, dolayısıyla vasînin kabulü şarttır. Vasînin, âkil, bâliğ, hür ve tasarrufa ehil olması gerekir. Bir gayri müslimin, Müslüman üzerindeki vesayeti caiz değildir.
Vasînin, çocuğun malı üzerindeki tasarrufu, küçüğün menfaatinin kesin veya muhtemel olmasına bağlıdır. Kesin zararına olan tasarrufları ise geçerli değildir. Buna göre, vasî, küçüğün malından hibe, tasadduk gibi bir yolla teberruda bulunamaz. Hibe ve sadaka kabulü gibi mutlak menfaat olan tasarruflara yetkilidir. Kâra da zarara da ihtimali olan alım satım gibi tasarruflarda gabn-i fâhiş derecede zararına olmayacak tasarruflarda bulunabilir. 4567
Şayet vasiyyi muhtarın küçüğün malındaki tasarrufunda hıyaneti görülürse, hâkim tarafından azledilir. Ama bir hıyaneti sözkonusu olmazsa, bir görüşe göre azletemez, diğer bir görüşe göre azlederse geçerlidir fakat günahkar olur. Hâkim kendi tayin ettiği vasîyi ise istediği zaman ve hiçbir kayda bağlı olmadan azledebilir. 4568
Bir vasî vesayet işlerini tek başına görmekten aciz ise hâkim ikinci bir vasî tayin edebilir. Ayrıca baba veya dedenin de birden fazla kişiyi vasî tayin etmesi mümkündür. Bu durumda vasilerden birisinin tek başına tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Şayet bulunur da yetimin malı zayi olursa bu malı tazmin etmek zorundadır.
Vasîyi muhtar vesayeti kabul ettiği zaman, musînin vefatından sonra artık vesayeti terk edemez. Hâkimin tayin ettiği vasî ise istediği zaman kendisini vesayetten azledebilir. Ancak daha önce hâkime haber vermesi gerekir. Vasiyyi muhtar, ücret alamaz, vasiyyi mansup ise hakimin takdiri ile belirli bir ücret alabilir. Ancak, vasiyyi muhtarın da muhtaç olması kaydıyla yetimin malından yemesi caizdir. 4569
Vesâyet, vasî tayin eden kişi veya mercinin azli, çocuğun büyümesi, zamana bağlı olan vesayetlerde sürenin bitimi, belirli bir iş için vasî kılınması halinde o işin yapılmış olması, vasînin aklını kaybetmesi, fıska mübtelâ olması ve ölümü ile sona erer. 4570
Hadis Usûlü Istılahında Vasiyet: Hadis usûlü ilminde Vasiyet, hadis tahammül
4565] Mecelle, madde, 974; Karaman, a.g.e., I,196
4566] Karaman a.g.e., II, 276
4567] Karaman, a.g.e., II, 276
4568] Bilmen, a.g.e., V, 182
4569] Bilmen, a.g.e., V, 205 ; Zûhayıs, a.g:e, VIII,148
4570] Zühaylî, a.g.e., VIII, 149
MİRAS VE VASİYET
- 1039 -
yollarından birisidir. Sefere çıkacak veya ölmek üzere bir şeyh (hadis bilgini) in, rivayet etmekte olduğu bir kitabı bir şahsa Vasiyet ederek bırakması demektir. Bu ilimde, vasîyette bulunan şeyhe, mûsî, kendisine kitap bırakılan öğrenciye mûsa leh denilir.
Vesâyet yoluyla hadis tahammülünün caiz olup olmadığı bu sahanın bilginleri arasında tartışmalıdır. İçlerinde Nevevî'nin de bulunduğu bir gruba göre caiz değil, bir başka gruba göre caizdir. Caiz görenler de bu yolu hadis tahammül şekillerinin en alt seviyesi olarak kabul etmişlerdir. Vasiyet yoluyla tahammülü kabul edenler, şeyhi bu vasiyetiyle öğrencisine muayyen bir şey vermiş, ve onun kendi rivayetlerinden birisi olduğunu kabul etmiş gibi telakki ederler. Vasiyet edilen bir kimsenin rivayet sırasında vasiyet edenin sözlerini fazla veya eksik olmadan aynen aktarması gerekir. 4571
Vesâyet
Vasiyet, birisine ölümünden sonra yerine getirilmek üzere verilen tasarruf hakkı, eksik ehliyetli kişi adına tasarruf hakkı demektir. Çoğulu "vesâyâ"dır. Tekili "visâyet" olarak kullanılır. Küçük çocuğun işlerini tasarruf edip çeviren kimseye "vasî" denir. Çoğulu "evsıyâ"dır. Vasî üç çeşittir. İslâm devlet başkanının vasîsi, hâkimin belirleyeceği vasî veya kişinin serbestçe belirleyeceği vasî.
1- İslâm devlet başkanının vasîsi: İslâm devlet başkanı, ehil birisini kendinden sonra başkan olmak üzere aday gösterebilir. Nitekim Hz. Ebû Bekir (6.13/634) kendisinden sonrası için Hz. Ömer'i (ö. 23/643) aday göstermiş, Ömer de (r.a.) de devlet başkanı seçim işini "şûrâ"ya bırakmıştır. Bu uygulama sahabe topluluğunun önünde gerçekleşmiş ve karşı çıkan olmamıştır. 4572
2- Hâkimin belirleyeceği vasî: Bu, eksik ehliyetli kişinin işlerini yürütmede hâkimin kendisine yardımcı olduğu vasî olup, hakim tarafından tayin edilir.
3- Kişilerin seçeceği vasî: Bir kimsenin sağlığında iken, ailesinden eksik ehliyetlilerin işlerini ölümünden sonra yönetmek üzere başka birisini tayin etmesidir. Vesâyet, küçük yaşta yetim ve öksüz kalan veya işlerini idare edemeyecek şekilde akıl hastalığına veya bunamaya maruz kalan kimselere Allah rızâsı için yardımcı olmak üzere konulan koruyucu bir yönetimdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Sana yetimlerin durumunu sorarlar. De ki: Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onları aranıza alırsanız onlar sizin din kardeşinizdir. Allah bozguncuyu, ıslah edenden ayırt etmesini bilir. Eğer Allah dileseydi sizi zor durumda bırakırdı. Şüphesiz Allah her şeye gâlib, tam hüküm ve hikmet sahibidir." 4573
Vesâyet Akdinin Meydana Gelme Şartları
1- Vasî ile ilgili şartlar: Vasînin; akıllı, ergin, hür, adaletli, ehliyetsizin işlerini yürütebilecek güç ve tecrübeye sahip olması, güvenilir ve Müslüman olması gerekir. Bu yüzden çocuk, gayri müslim veya malı telef edeceğinden korkulan bir
4571] Suyutî, Tedrîbu'r-râvî fı Şerhi Takribi'n Nevevî, II, 59, 60; Tehanevî, a.g.e., II,1526; Yaşar Kandemir, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, trc. 79, 80; Hüseyin Kayapınar, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 315-318
4572] eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, Mısır, t.y., I, 449
4573] 2/Bakara, 220
- 1040 -
KUR’AN KAVRAMLARI
fâsık vasî tayin edilse hâkim bu tayini iptal ederek, ehil olanını atayabilir. Ancak bunların hâkim kararına kadar yapacağı tasarruflar geçerli olur. Diğer yandan vasî tayin edildikten sonra çocuk ergin, gayri müslim Müslüman olsa veya fâsık tevbe etmiş bulunsa artık hâkim bunları vasîlikten azledemez.
İslâm devletinin tebealığını kabul etmiş olan ehl-i kitabın (zimmî) bir Müslümanı vasî tayin etmesi geçerlidir. Nitekim vekil tayin etmesi de böyledir. Ancak zimmînin miras malları arasında şarap veya domuz gibi Müslümanlarca değeri olmayan bir mal bulunursa, Müslüman vasînin, bunların satışını sağlamak için güvenilir bir zimmîyi vekil tayin etmesi gerekir. Bu, Hanefilerin görüşüdür. İmam Şâfiî'ye göre böyle bir vesâyet sözleşmesi geçerli değildir. Çünkü din ayrılığı Müslümanın zimmîden miras almasına engel olduğu gibi, onun zimmîye vasî olmasına da engel teşkil eder. Bir zimmî ise Müslümana vasî olamaz. Onun Müslümana vasî olamayışı, kâfirin Müslüman üzerinde velâyet yetkisinin bulunmayışı yüzündendir. Çünkü zimmî bu konuda haksızlık yağma ithamı altındadır. Kur'ân-ı Kerîm'de Müslümanların işlerini gayri müslimlere bırakmamalarını bildiren çeşitli âyetler vardır. Bazıları şunlardır: "Allah mü'minlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir."4574; "Ey iman edenler! Sizden olmayanları sakın dost edinmeyin. Onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarından dökülür, sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür." 4575; "Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost ve idareci edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" 4576; "Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost ve idareci edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Şüphesiz Allah zâlim topluluğu hidayete erdirmez." 4577
Küfür ehlinden olunca en yakın hısımların bile bir mü'min üzerinde velâyet veya vesâyet hakkı bulunmaz. Âyette şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, bazılarınızı ve kardeşlerinizi dost ve idareci edinmeyin. Sizden kim onları dost ve idareci (velî) edinirse işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir." 4578
Diğer yandan vasînin erkek olması ve gözlerinin görmesi şart değildir. Bu yüzden kadın da küçüklerin ve akıl hastası gibi eksik ehliyetlilerin vasîsi olarak tayin edilebilir. Çünkü o şahitlik yapma ehliyetine sahiptir. Nitekim Hz. Ömer (r.a) kızı için Hz. Hafsa’yı (ö. 41/244) vasî tayin etmiştir.4579 Hatta küçük çocuklar için annenin vasî yapılması başka kadınlardan daha uygundur.
Birden çok kişinin vasî tayin edilmesi de caizdir. Bunların birlikte veya ayrı zamanlarda belirlenmesi de mümkündür. Bu durumda iki vasîden birisi tek başına tasarrufta bulunamaz. Ancak vasî tayin edenin icazet vermesi durumu müstesnadır. 4580
2- Vasî tayin edenle ilgili şartlar: Akıllı, hür ve yükümlü herkesin vasî tayin etmesi geçerli olur. Akıl hastalığı veya bunama gibi bir nedenle kısıtlı bulunan
4574] 4/Nisâ, 141
4575] 3/Âl-i İmrân, 118
4576] 4/Nisâ, 144
4577] 5/Mâide, 51
4578] 9/Tevbe, 23
4579] Dârimî, Vesâyâ, 41
4580] İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, V, 496. vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk,1405/1985, VIII,134, 135
MİRAS VE VASİYET
- 1041 -
baba, çocuklarına küçüklük veya sefihlik sebebiyle vasî tayin edemez. Mâlikî ve Hanbelîlere göre temyiz gücüne sahip olan kimsenin vasî tayin etmesi geçerli olur.
Şâfiîlere göre küçük çocuklar için vasî tayin edecek olan kimsenin, İslâm'a göre bu çocuklar üzerinde velâyet hakkının bulunması gerekir. Bunlar baba, dede ve büyük dededir. Bunlar varken erkek kardeş, amca, önceki vasî ve kayyımın tayin edilmesi geçerli olmaz. 4581
3- Vesâyetin konusu: Vasî tayininin belirli kişi, mal veya belirli konular için yapılması gerekir. Böylece vasî konuyu öğrenmiş, yapacağı işin sınırlarını çizmiş ve konuya koruma altına alma imkânı doğmuş olur. Çünkü vasî tayini, vekil tutma gibidir. Buna göre vesayet konusu; borcu ödemek veya alacakları tahsil etmek, küçük çocuk, akıl hastası ve sefih gibi reşîd sayılmayan kimselerin işlerine bakma, emanetleri sahiplerine vermek ve başkasındaki emanetleri almak ve gasp edileni geri vermek bunlar arasında sayılabilir.
Küçüklere vasî tayini mutlak ifadelerle yapılmışsa, bu çocuğun şahsı ve malları ile ilgili tasarruflarda belde örfüne göre amel edilir. 4582
4- Vesayet akdinin yapılışı: Vesâyet akdi icap ve kabul ile meydana gelir. Vasî tayin edenin; "Sen benim vasîmsin" "Sen benim malımda vasîmsin" veya "Sen benim vefatımdan sonra vekilimsin" yahut, "Vefatımdan sonra çocuklarımı sana teslim ettim, onların işlerini sen yönet" gibi ifadelerle yapılacak teklif karşı tarafça da kabul edilince vesâyet sözleşmesi meydana gelir.
Vasî vesâyet teklifini, vasî tayin edenin bilgisi altında reddetse bu red geçerli olur. Eğer vasî tayin edenin bilgisi yoksa onun bakımından aldanma olmaması için red onun bulunmadığı mecliste geçerli olmaz. Vasî tayin edilen susar ve bu arada vasi tayin eden ölürse, vasînin red veya kabul hakkı vardır.
Vesâyet sözle olduğu gibi fiil ile de gerçekleşebilir. Meselâ; bir kimse vasî tayin edildiğini bilmeksizin mirasçıların bir malını satsa veya onlara yarayışlı bir şey satın alsa veya ölenin bir borcunu ödese yahut alacağını tahsil etse vasîliği fiilen kabul etmiş sayılır.
Vasînin görev alanına vasî tayin edenin çocukları girdiği gibi bu çocukların ölümü halinde onların çocukları da girer. Vasî ile birlikte nâzir tayini de câizdir. Nâzımı tasarrufa yetkisi yoktur. Ancak onun bilgisi olmadıkça vasî tek başına tasarrufta bulunamaz. Aksi halde yetimin malında meydana gelecek zararı tazmin etmesi gerekir.
Vesâyet görevinin, Allah'a yaklaşmak amacıyla ücretsiz yapılması gerekir. Ancak vasî tayin eden, vasî için vasiyeti infaz bedeli olarak bir ücret belirlese bu iş sözleşmesi geçerli olmaz. Çünkü bu sözleşme vasî tayin edenin ölümünden sonra yürürlüğe girmesi gerekeceği için böyle bir iş akdi geçersiz olur. Ancak böyle bir ücret bir atıyye olarak mirasın üçte birine kadar olan bölümünden verilir. Yine vasî tayin eden; "Benden sonra çocuklarım üzerinde vasî olması için sana
4581] el-Merğınânî, el-Hidâye maa tekmileti Fethi'l-Kadîr, VIII, 489-503; İbn Âbidin, a.g.e., V, 494 vd.; eş-Şirbînî, Muğnî'l-Muhtâc, Mısır, t.y., III, 74 vd.; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 463, 464
4582] ez-Zühaylî, a.g.e., VIII, 137
- 1042 -
KUR’AN KAVRAMLARI
şu kadar ücret verdim" dese bu şart bâtıl olur, fakat başka bir açıdan ona hizmeti karşılığında belli bir malı veya ücreti vasiyet yoluyla bırakmış olur. 4583
Diğer yandan vesâyet akdinin bir sreye ve şarta bağlanması caizdir. Meselâ; "seni bir yıl süreyle veya oğlum erginlik çağına girinceye veyâ Ahmed dönünceye kadar vasî tayin ettim" denilse sınırlı bir süre için vâsi tayini sözkonusudur. Şarta bağlama ise şöyle olur: "Ben ölürsem, seni vasî tayin ediyorum" demek gibi. Çünkü vasî tayininde bir takım bilinmezlikler ve tehlikeler sözkonusudur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) Zeyd b. Hârise'yi Mûte Gazvesine gidecek olan bir askeri birliğe komutan tayin etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Zeyd'in başına bir felâket gelirse, ondan sonra Cafer, Cafer'in başına felâket gelirse Abdullah b. Revâha (r.anhüm) komutayı ele alsın." 4584
Vasînin Tasarrufları
Vasînin alım-satımı: Hanefilere göre vasînin yabancıya satması ve ondan mal satın alması. İnsanların aldanmayı âdeten hoş karşıladıkları ölçüler içinde kaldığı sürece geçerli olur. Bu da "yesîr gabin (az aldanma)" adını alır. Çünkü bundan kaçınmak mümkün olmaz. Âdeten hoş karşılanmayan ölçüde alış-veriş ise caiz olmaz. Bu da "fahiş gabin (çok, aşırı aldanma)" adını alır. Hanefilere göre fahiş gabin; bilirkişilerin değerlendirme alanına girmeyen aşırı derecede yüksek veya düşük satış bedelini ifade eder.
Belh fakihlerinden Nusayr b. Yahyâ (ö. 268/881), satın akdine konu olan malların piyasadaki alış-veriş hızını ve devir kabiliyetini dikkate alarak fahiş gabin oranlarını rayiç bedelin üstünde gayri menkulde % 20 hayvanlarda % 10 ve menkul eşyada % 5 olarak belirlemiştir. Piyasa fiyatının bu ölçülerde altında veya üstündeki satış veya alışların fahiş gabin sınırına girdiği kabul edilmiştir. Mecelle'nin 165. maddesinde bu ölçüler esas alınmıştır.
Diğer yandan Mâlikîler fâhiş gabni malın değerinin üçte birinden fazla bir fiyatla satış olarak belirlerken, Şafiilerin fâhiş gabin için belli bir miktar üzerinde durmadıkları görülür. 4585
Kısaca vasınin velâyeti toplum maslahatı ile sınırlıdır. Bu da ğabn-i fâhiş ölçüsünde alış-veriş yapmamayı gerektirir. Vasî, yetimin malını kendisi için satın alsa veya kendi malını ona satsa, eğer vasî hakimin tayin ettiği bir vâsi ise bu muameleler mutlak olarak caiz olmaz. Eğer babanın tayin ettiği vasî ise Ebû Hanife'ye, akar kabilinden olmayan bu satış veya alışın küçüğe açık olarak bir yararı varsa muamele caiz olur. Bu yararın ölçüsü de malın değerinin yansı kadar eksik olmasıdır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise bu alış-veriş mutlak olarak caiz değildir. 4586
Ancak babanın küçük çocuğuna ait bir malı rayiç bedelle veya âdeten
4583] Ömer Nasuhi Bilmen, İstilahatı Fıkhıye Kamusu, İstanbul 1969, V, 179,180
4584] Buhârî, Cihâd, 7, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 25, Cenâiz, 4; Ahmed b. Hanbel, III,113.118, V, 299, 301
4585] bk. İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, VII, 169; Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm Şerhu Mecelleti'l Ahkâm, I, 247; İbn Âbidîn, a.g.e., IV,159; İbn Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1389, IX, 454 vd.; Hamdi Döndüren, İslam Hukukuna Göre Alım Satım da Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, 145 vd
4586] İbn Âbidîn, a.g.e., V, 500 vd
MİRAS VE VASİYET
- 1043 -
insanların aldanmayı hoş karşıladığı (yesîr gabin) ölçüdeki bir fiyatla kendisi için satın alması câiz olur. Ebû Hanîfe'ye göre vasî yetimin akarını değerinin iki mislinden aşağıya alamayacağı gibi kendi akarını da yetim için değerinin yarısından fazlaya satamaz. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bu satıp alma mutlak olarak câiz değildir. 4587
Vasî yetimin malını ticaretle nemâlandırmak ve bu malda tasarruf yapmak zorunda değildir. Eğer bunu yaparsa Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre kârını (ribh) tasadduk eder. Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre ise vasi maslahata uyarak küçüğün malında tasarrufta bulunabilir.
Vasînin vekil veya başka bir vasî tayin etmesi: Hanefi ve Mâlikîlere göre vasînin başkasını vasî tayin etmesi caizdir. Şâfiî ve Hanbelilere göre ise vasînin böyle bir tasarrufta bulunabilmesi için vasî tayin eden kimsenin izni gerekir. Çünkü vasî onun izniyle tasarrufta bulunmaktadır. Bu ikinci grup müctehitlere göre vasînin vekil tayin etmesi de geçerli olmaz. 4588
Vasînin diğer tasarrufları: Vasi yetimin malını karz-ı hasen yoluyla veremez. Eğer verirse tazmin eder. Hâkimin ise bu yetkisi vardır. Vasî, bu malı kendisine karz (ödünç) olarak alsa, caiz olmaz ve borç olarak kalmış sayılır. 4589
Vasî, küçüğe ma'ruf üzere yiyecek, içecek ve giysi sağlar. Sünnet ve evlendirme de bu kapsama girer. Eğitim ve öğretimi içinde vasî gerekli önlemleri alır. Vasî alacakları tahsil eder, borç peşin olunca maslahat gerektiriyorsa bunu geciktirebilir. Çocukların mallarında tasarruf velâyet ve yetkisi önce babalarına, sonra babalarının vasîlerine, sonra vasilerinin vasîlerine aittir. Bunlar bulunmadığı takdirde sahih dedelerine, bundan sonra onların vasîlerine, sonra bu vasîlerin vasîlerine ait bulunur. Bunlar da bulunmazsa hâkime ve hâkimin nasp edeceği vasîlere ait olur. Şâfiîlere göre sahih dede hayatta olunca başkasını vasî tayin etmek câiz olmaz. Ancak vasîyet edenin ölüm tarihinde sahih dede vefat etmiş durumda olursa başkasına daha yapmış olduğu vasî tayini geçerli olur.
Kısıtlıya Malın Verilmesi: Vasî erginlik çağına gelen fakat henüz reşit olmayan yetime miras teslim etse ve mal zayi olsa Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre bunu vasînin tazmin etmesi gerekir. Çünkü o, verilmemesi gereken kişiye malı vermiş olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Yetimleri erginlik çağına gelinceye kadar yetiştirip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin." 4590 Buna göre küçük, ergin olunca hemen malı kendisine teslim edilmez ve reşid olup olmadığı, yani malım yerinde kullanıp kullanamayacağı araştırılır. Ebû Hanîfe'ye göre prensip olarak erginlikle mâlî velâyet kalkar, fakat bir önlem olarak en geç 25 yaşına kadar mal yetime teslim edilmeyebilir. Çoğunluğa göre ise yetim rüşd (olgunluk) hali gösterinceye kadar yaşı ne kadar ilerlerse de malî velâyet devam eder.
Bu yüzden rüşd yaşı kültür, eğitim, ekonomik, sosyal, fizik, çevre gibi etkenlerin altında değişik yaşlarda gerçekleşir. Ülkeler uygulamada kolaylık sağlamak amacıyla bu konuda standart bir yaşı esas alma yoluna giderler. Meselâ; Osmanlı
4587] Bilmen, a.g.e., V, 183 vd
4588] İbn Âbidîn, a.g.e., V, 499; eş-Şîrâzî, a.g.e., I, 464; ez-Zühaylî, a.g.e., VIII, 142
4589] İbn Âbidîn, a.g.e., V, 503
4590] 4/Nisâ, 6
- 1044 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Devleti uygulamasında 1288 tarihli bir padişah fermanı yirmi yaşını doldurmamış kişilerin rüşd davalarının geri çevrilmesini emreder.4591 Bu yaş Türkiye'de 18, Mısır, İngiltere, Almanya ve Fransa'da 21 yaş olarak belirlenmiştir. 4592
Mâlikîler de yetime malın teslimi konusunda Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'le aynı görüştedir. Buna göre kısıtlının malını rüşdten sonra, bir delil olmadan verme konusunda vasinin sözü kabul edilmez. Çünkü âyette şöyle buyrulur: "Mallarını yetimlerin kendilerine verdiğiniz zaman, bu konuda Şahit tutun. Hesap görürü olarak Allah yeter." 4593
Hanefîlere göre, vasî tasarruf yetkisi bulunan konularda tasdik olunur. Bu yüzden vasînin eksik ehliyetli ile ilgili harcamaları delilsiz olarak kabul edilir. Aşağıdaki durumlar bundan müstesnadır.
Vasînin delil getirmedikçe tazminle yükümlü olacağı durumlar şunlardır: Vasî, vasî tayin edenle veya mirasçılarıyla ilgili borçları ödediğini iddia etse bunu ispat etmesi gerekir. Miras malını satıp, satış bedelini teslim almadan önce, ölmüş bulunan vasî tayin edenin borçlarını ödediğini, yetimin küçükken başkasının telef ettiği malını kendisinin tazmin ettiğini veya küçüğe ticaret izni verilip borç yaptığını ve bu borçları kendisinin ödediğini veya küçüğe ait arazilerin haraç vergisini ödediğini iddia etmesi bu niteliktedir. Yine yetime kendi zimmetinden veya kendi malından geçim masrafı yapıp, bununla ona rücu etmek istemesi de böyledir. Vasî ticaret yapıp kâr ettikten sonra bu ticareti "mudârabe yöntemi" ile yaptığını iddia etse bunu da ispat etmesi gerekir.
Vasînin Azledilebileceği Haller
1- Vasînin, vasî tayin edenin ve hâkimin azli: Bir kimseyi vasî tayin edenin, dilediği zaman onu azletme yetkisi de vardır. Vasî de, vasî tayin eden hayatta iken veya onun ölümünden sonra bizzat vasîliği bırakabilir. Nitekim vekâlet de böyledir. Çünkü vesâyet akdi bağlayıcı değildir. Ebû Hanîfe'ye göre vekâletin aksine vasî karar kendisine ulaşmadan da vasî tayin edenin azli ile azledilmiş olur. Hâkimin hükmü ile de azli gerçekleşir. Ancak hâkim bu konuda haksızlık yaparsa günahkâr olur.
2- Vasîliği ifadan aciz kalmak veya hıyânet etmek: Hâkim vasînin görevini ifadan aciz kaldığını görse onu başkasıyla değiştirir. Görevini kötüye kullanan vasînin azledilmesi vacip olur.
3- Ölüm, akıl hastalığı veya fâsıklık: Vasînin ölümüyle tasarruf yetkileri sona ermiş olur. Akıl hastalığı ve fasıklık hâliyle de vasîlikte maslahat yönü kalmamış bulunur.
4- Vesâyetin amacına ulaşması veya belirlenen sürenin sona ermesi: Belirli bir konu veya belirli süre için vasi tayin edilen kimsenin bu görevi, konu ve amaç gerçekleşince veya belirlenen süre bitince sona ermiş olur. Çünkü vasînin tasar4591]
Ali Haydar, Duraru'l-Hukkâm, III, 79 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1982, s.130,131
4592] bk. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Tilrk Medeni Hukukunun Umumî Esasları, İstanbul 1968, II, 56
4593] 4/Nisâ, 6
MİRAS VE VASİYET
- 1045 -
rufları izne dayanır, izin süresi bitince de onun yetkileri sona ermiş bulunur. 4594
Kur’ân-ı Kerim’de Vasiyet Kavramı
Vasiyet kelimesi (v-s-y ve türevleri) Kur'ân-ı Kerim'de 32 yerde geçer.
"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzere bir borçtur. Kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir. Her kim, vasiyet edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder de (ilgililerin) aralarını bulursa kendisine günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok da merhamet edendir.” 4595
"Sana yetimlerin durumunu sorarlar. De ki: Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onları aranıza alırsanız onlar sizin din kardeşinizdir. Allah bozguncuyu, ıslah edenden ayırt etmesini bilir. Eğer Allah dileseydi sizi zor durumda bırakırdı. Şüphesiz Allah her şeye gâlib, tam hüküm ve hikmet sahibidir." 4596
“İçinizden ölüp de dul eşler bırakan kimselere gelince; onlar, eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları husûsunda vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah azîzdir, hakîmdir.” 4597
"Ey iman edenler! Sizden olmayanları sakın dost ve sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarından dökülür, sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür." 4598
"Yetimleri erginlik çağına gelinceye kadar yetiştirip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin." 4599
"Allah mü'minlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir." 4600
"Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost ve idareci edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" 4601
"Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost ve idareci edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Şüphesiz Allah zâlim topluluğu hidayete erdirmez." 4602
"Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnâsında içinizden iki adâlet sahibi kişi aranızda şâhitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musîbeti gelmişse sizden olmayan, başka iki kişi (şâhit olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şâhidi namazdan sonra alıkor, 'bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şâhitliği gizlemeyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette
4594] İbn Âbidîn, a.g.e., V, 495. vd.; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 463; ez-Zühaylî, a.g.e., VIII,149; Bilmen, a.g.e., V, 180, 181; Hamdi Döndüren, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 342-344
4595] 2/Bakara, 180-182
4596] 2/Bakara, 220
4597] 2/Bakara, 240
4598] 3/Âl-i İmrân, 118
4599] 4/Nisâ, 6
4600] 4/Nisâ, 141
4601] 4/Nisâ, 144
4602] 5/Mâide, 51
- 1046 -
KUR’AN KAVRAMLARI
günahkârlardan oluruz' diye Allah üzerine yemin ettirirsiniz." 4603
"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, bazılarınızı ve kardeşlerinizi dost ve idareci edinmeyin. Sizden kim onları dost ve idareci (velî) edinirse işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir." 4604
"Rabbi ona (İbrâhim'e): 'Müslüman ol' demiş, o da: 'âlemlerin Rabbine boyun eğdim' demişti. Bunu İbrâhim de kendi oğullarına vasiyet etti, Ya'kub da: 'Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi)." 4605
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine Kitap verilenlere ve size 'Allah'tan korkun' diye tavsiye ettik/emrettik (vassaynâ). Eğer inkâr ederseniz biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hudutsuz zengindir, ziyâdesiyle övgüye lâyıktır." 4606
"Onlar (kâfirler) birbirleriyle çekişip dururken kendilerini apansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Nihayet sûra üfürülecek..." 4607
"Allah ile beraber başka bir ilâh/tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım. İşte böylece, onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: 'O, bir büyücüdür veya delidir' dediler. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur." 4608
Hadis-i Şeriflerde Vasiyet
"Bir Müslümanın vasiyet etmek istediği bir şey olup da, vasiyeti yanında (veya yastığının altında) yazılı olmadan iki gece geçirmeye hakkı yoktur." 4609
"Allah (c.c.) size, amellerinize ziyâde olarak ölümünüz esnâsında mallarınızın üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme yetkisi verdi)." 4610
Rasûlullah’a (s.a.s.): "Hangi sadaka efdaldir?" diye sorulmuştu. "Sağlıklı ve fakirlikten korkup zenginliğe ümit bağladığın, mala karşı cimri olduğun halde tasadduk etmen! Bu şekilde tasadduku, can boğazına gelip de, 'falana şu kadar, filâna bu kadar' diye (vasiyet ede)ceğin zamana kadar devam ettir. O sırada (yaptığın tasaddukun sana bir faydası yoktur, çünkü malın, artık) zâten birilerinin olmuştur." 4611
Bir kimse malının üçte birinden fazlasını vasiyet edemez: Sa'd İbn Ebî Vakkas (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) Vedâ haccı senesinde, bende ortaya çıkan şiddetli bir ağrı sebebiyle yatmakta olduğum hastalığım için bana geçmiş olsun ziyâretine geldi. 'Ey Allah'ın rasûlü, dedim. Gördüğünüz gibi ağrım çok şiddetlendi. Ben mal mülk sahibi bir kimseyim. Bana vâris olacak tek kızımdan başka
4603] 5/Mâide, 106
4604] 9/Tevbe, 23
4605] 2/Bakara, 132
4606] 4/Nisâ, 131
4607] 36/Yâsin, 49-51
4608] 51/Zâriyât, 51-53
4609] Buhârî, Vesâyâ 1; Müslim, Vasiyyet 4, hadis no: 1627; Ebû Dâvud, Vesâyâ 1, hds. No: 2863; Tirmizî, Cenâiz 5, -974-; Nesâî, Vesâyâ 1; İbn Mâce, Vesâyâ, 2
4610] İbn Mâce, Vesâyâ, 5
4611] Buhârî, Vesâyâ 7, Zekât 11; Müslim, Zekât 92, hadis no: 1032; Ebû Dâvud, Vesâyâ 3, hds no: 2865; Nesâî, Vesâyâ 1
MİRAS VE VASİYET
- 1047 -
kimsem yok. Malımın üçte ikisini tasadduk etmek istiyorum' dedim. Hemen "Hayır, olmaz!" buyurdu. 'yarısı?' dedim. Yine "olmaz!" buyurdu. 'Üçte biri?' dedim. "Üçte biri olabilir, ama o bile çoktur. Senin geriye zengin vârisler bırakman, insanlardan dilenen fakir kişiler bırakmandan daha hayırlıdır. Sen azîz ve celil olan Allah'ın rızâsını arayarak her ne harcarsan, -hatta bu, hanımının ağzına koyduğun bir lokma bile olsa-, mutlaka onun sebebiyle mükâfatlanacaksın' buyurdu..." 4612
"Allah Teâla her hak sahibine hakkını vermiştir. Bu sebeple, vârise (vârislerden biri lehine) vasiyet yoktur." 4613
Hz. Enes anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)'a ölüm vakti geldiği vakit, Allah'ın Elçisi'nin can çekişirken yaptığı vasiyetin tümü: "Namaz(ı ihmal etmeyin) ve sağ ellerinizin sahip oldukları(nın yani kölelerinizin hukukuna riayet edin)" demek olmuştur." 4614
"Mahrum kişi, vasiyet etmekten mahrum kalan kişidir." 4615
"Kim vasiyet yapmış olarak ölürse doğru bir yol ve sünnet üzere ölmüş olur; takvâ ve şehâdet üzere ölmüş olur, mağfirete uğramış (günahları bağışlanmış) olarak ölmüş olur." 4616
"Kim vârisinin mirasçılığı (hakkı)ndan kaçarsa Allah Kıyâmet günü o kimsenin cennetten mirasçılığını keser." 4617
"Kim, ölüm yaklaşınca vasiyette bulunur ve vasiyeti de Allah'ın kitabına uygun olursa, bu vasiyeti, onun hayatında vermeyi ihmal ettiği zekâtına keffâret olur." 4618
"Şüphesiz, Allah Teâla, (ahirete göndereceğiniz hayır) amellerinizi artırmak için, vefatınız zamanında mallarınızın üçte birini size tasadduk etti (vasiyet etme yetkisini verdi)." 4619
“(Allah azze ve celle buyurdu ki:) ‘Ey Ademoğlu! İki şey vardır ki, hiçbir isi senin hakkın değildir ve ben onları rahmetimle sana bağışladım: 1) (Canını almak üzere) gırtlağından tuttuğum anda malından sana (vasiyette bulunman için üçte bir nisbetinde) bir pay ayırdım, tâ ki onunla seni temizleyeyim, günahlarından arındırayım. 2) Ecelin sona erdikten sonra kullarımın sana (kılacakları cenaze) namazı.” 4620
Mîrâs; Anlam ve Mâhiyeti
Ölenin geride bıraktığı mal ve haklar. Çoğulu "mevârîs"tir. Kelimenin "v-r-s" kökünden "irs" mastarı, bir kimsenin malının ölümünden sonra şer'î mirasçılarına intikal etmesi demektir. Aynı kökten, "tevârüs"; karşılıklı mirasçı olmak veya bir kimsenin diğerine mirasçı olması; "vâris" mirasçı; "mûris", miras bırakan; "terike", ölenin bıraktığı miras anlamlarında kullanılır. Miras ilmi
4612] Buhârî, Cenâiz 34, Vesâyâ 2, 3, Fezâilu'l-Ashâb 49, Meğâzî 77, Nafakat 1, Merzâ 13, 16, 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasıyyet 5, hadis no: 1628; Êbû Dâvud, Vesâyâ 2, hadis no: 2864; Nesâî, Vesâyâ 3
4613] Buhârî, Vesâyâ 6; Tirmizî, Büyû' 88, Vesâyâ 5, hadis no: 2122; Ebû Dâvud, Vesâyâ 6; İbn Mâce, Vesâyâ 6; Nesâî, Vesâyâ 5-6, 247-
4614] Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 338
4615] A.g.e., aynı yer
4616] Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 339
4617] A.g.e., aynı yer
4618] Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 340
4619] A.g.e., aynı yer
4620] Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 341
- 1048 -
KUR’AN KAVRAMLARI
anlamında kullanılan başka bir terimde "Ferâiz"dir. Bunun tekili olan "farîza"; farz, belirli pay, hisse demektir. Ferâiz, İslâm miras hukuku terimi olarak kullanıldığında, belirli miras hisseleri anlamını ifade eder. Bu ilme "ferâiz" denmesi, miras âyetindeki; "Bu hisseler Allah'tan birer farîzadır." 4621 ifadesi ile "Ferâiz ilmini öğreniniz" 4622 hadisindeki "ferâiz" terimi sebebiyledir.
Miras veya ferâiz ilmi fıkıh terimi olarak; ölenin geride bıraktığı mal ve hakların belli ölçülerle, şer'î mirasçılara bölünmesinden söz eden bir ilimdir. Ferâiz ilminin amacı, hak sahiplerine haklarını ulaştırmaktır. Buna mirasın bölüştürülmesi denir.
Mirasın dayandığı deliller: Miras; Kitap, sünnet ve icma delillerine dayanır. Miras hukukunda, icmâ bulunmadıkça kıyas veya ictihad yoluna gidilmez.
1. Kur'ân-ı Kerîm'den deliller: Miras hükümleri Nisâ Sûresinin 7, 11, 12 ve 176. âyetleri ile el-Enfal Sûresi'nin 75. âyetinde şu şekilde belirlenmiştir:
a) Çocuklar ve ana-babanın mirası: "Allah size evlâtlarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin paylarının kızların iki katı olmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirini terekeden payı altıda birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir." 4623
b) Karı-kocanın mirası: "Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir." 4624
c) Kardeşlerin mirası: Kelâle adı verilen kardeşlerin mirası, ana bir kardeş veya ana-baba bir yahut baba bir kız kardeş olmak üzere iki statüde toplanmıştır. Kelâlenin mirasçı olmasında ön şart, miras bırakanın baba veya erkek çocuklarının bulunmamasıdır.
Ana bir kardeşlerin mirası şöyle belirlenmiştir: "Eğer ölen bir erkek veya kadın, erkek usül veya fürûu bulunmaksızın mirasçı olunuyorsa, kendisinin (ona bir) erkek veya (ana bir) kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak paylaşırlar. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır." 4625
4621] 4/Nisâ, 11
4622] Tirmizi, Ferâiz, 2; İbn Mâce, Ferâiz, 1
4623] 4/Nisâ, 11
4624] 4/Nisâ, 12
4625] 4/Nisâ, 12
MİRAS VE VASİYET
- 1049 -
Yukarıdaki miras düzenlemesinin arkasından, aynı âyetlerin devamında, müeyyide niteliğinde şu iki âyet yer alır: "İşte bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasûlûne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim, Allah'a ve Rasûlüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için azaltıcı bir azap vardır." 4626
Öz veya baba bir kız kardeşin mirası ise şöyle düzenlenmiştir. "Ey Peygamber! Senden fetva isterler. De ki: "Size usûl ve fürûu bırakmadan ölen kimse hakkında Allah fetva verir. Eğer bir kimse ölür ve onun çocuğu bulunmaz da, sadece bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığı mirasın yarısı onundur. Ölen kız kardeş ise ve çocuğu da yoksa erkek kardeşi terekenin hepsini alır. Eğer mirasçılar iki kız kardeş ise, terekenin üçte ikisini alırlar. Eğer kardeşler erkek ve kadın olmak üzere ikiden çok iseler, bir erkeğin payı, iki kadının payı kadardır. Allah size sapıklığa düşmemeniz için bunları açıklar. Allah her şeyi çok iyi bilendir." 4627
d) Zevi'l-Erhâmın mirası: Âyet veya hadislerde miras payları veya mirasçılık esasları belirlenmiş bulunanların dışında kalan diğer hısımlar için şu şekilde bir genel düzenleme yapılmıştır: “Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilir.” 4628
Şu âyet de miras haklarından genel olarak söz eder: "Ana-baba ve hısımların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana-baba ve hısımların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar az olsun çok olsun farz kılınmış bir hissedir." 4629
Mirastan çevredeki bazı muhtaç kimselerin de yararlandırılması konusunda şöyle buyrulur: "Miras taksim olunurken, vâris olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin." 4630
2. Sünnet delili: Hz. Peygamber'den mirasla ilgili çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bazıları şunlardır:
"Miras paylarını, hak sahiplerine veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır."4631
Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz." 4632
"İki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz." 4633
Ubâde b. es-Sâmit (r.a)'in (ö. 45/665) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mirastan iki nineye, bunu aralarında paylaşmak üzere hükmetti."4634 Abdullah b. Mes'ud (ö.32/652), Hz. Peygamber'in, murisin kızı, oğul kızı ve kız kardeşiyle ilgili bir uygulamasından şu şekilde söz eder: "Rasulullah (s.a.s), ölenin kızı için yarım, oğul kızı için üçte ikiye tamamlamak için altıda
4626] 4/Nisâ, 13-14
4627] 4/Nisâ, 176
4628] 8/Enfâl, 75
4629] 4/Nisâ, 7
4630] en-Nisâ, 4/8
4631] Buhârî, Ferâiz, 5, 7, 9, 10; Müslim, Ferâiz, 2, 3; Tirmizî,Ferâiz, 8
4632] Buhârî, Hacc, 44, Meğâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, I ; Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tirmizî, Ferâiz, 15
4633] Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tîrmizî, Ferâiz, 16; İbn Mace, Ferâiz, 6; Dârîmî, Ferâiz, 29; Ahmed b. Hanbel, II, 187, 195
4634] eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, Mısır, t.y, VI, 59
- 1050 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti." 4635
Mikdâm b. Ma'dikerîb (ö.87/705) zevi'l-erham'la ilgili şu hadisi nakletmiştir: "Kim bir mal bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Gerekliği durumda diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır. Onun diyetini öder ve ona mirasçı olur." 4636
3. İcmâ delili: Bir tane ninenin tek başına altıda bir pay alacağı, ikiden fazla ninelerin altıda bir hisseyi aralarında eşit olarak paylaşacakları prensibi Sahabe ve Tâbiîlerin icmâı ile sabittir. Hz. Ebû Bekir’in (ö.13/634) halifeliği sırasında konu tartışılmış, Hz. Peygamber'den, altıda bir uygulaması nakledilince, bu yönde görüş birliği oluşmuştur. 4637
Ferâiz ilminin önemi büyüktür. Çünkü hayatta iken yaptığı muamelelerin, ölümünden sonra devamı niteliğindedir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetinden kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır."4638; "Sizin ferâiz ilmini en çok bileniniz, Zeyd b. Sâbit'tir (ö. 45/665)." 4639
Mirasın rükünleri üçtür:
I. Mûris: Vefat edip, geride miras bırakan kimsedir. Buna müteveffâ da denir.
2. Vâris: Kendisine miras intikal eden, yani terikede hissesi olan kimsedir.
3. Terike: Ölenin mal veya hak olarak geride bıraktığı şeyler olup, buna "mîras", "mevrûs" ve "irs" adı da verilir. Haktan maksat; kısas, satış bedelini alabilmek için satılan malı ve borcu alabilmek için rehnedileni hapsetme hakkı gibi haklardır.
Bu üç rükünden birisinin bulunmaması halinde miras sözkonusu olmaz.
Mirasçı olmanın sebepleri: Mirasın sözkonusu olabilmesi için üç şeyin bulunması gerekir. Mirasın sebep ve şartlarının bulunması, miras engellerinin ise bulunmaması gereklidir. Mirasçı olmanın sebepleri üçtür. Nesep hısımlığı, evlilik ve velâ.
1. Hısımlık: Vârisin, miras bırakana mirasçı olabilmesi için aralarında hısımlık bağının bulunması gerekir. Usûl, fûrû, yani ana, baba, dede ve nine gibi kendi neslinden gelinenlerle; çocuk, torun gibi kendi neslinden gelenler; yine ölenin kardeşleri ile amcalar bu hısımlardandır. Bunlar mûrise yakınlık derecesine göre mirasçı olurlar. Daha uzak olanın mirasçı olmasını önlerler, buna "hacbetme" denir.
Bu hısımlardan erkek vasıtasıyla mûrise bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Ölenin babası, babasının babası veya oğlu, ya da oğlunun oğlu gibi. Bir de payları muayyen mirasçılar vardır ki, bunlara "ashâbülferâiz" (farz sahipleri)
4635] eş-Şevkâni, a.g.e., VI, 58
4636] Ebû Dâvud, Ferâiz, 8; Tirmizi, Ferâiz, 12; İbn Mâce, Diyât, 7, Ferâiz,9; Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 28, 36, IV, 131
4637] el-Mevsilî, el-İhtiyâr, Kahire, t.y., V, 90; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 483
4638] Tirmizi, Ferâiz, 2; İbn Mâce, Ferâiz, 1; Dârimi, Ferâiz, Buhârî, Ferâiz, 2; Ebû Dâvud, Ferâiz, 1
4639] Tirmizi, Menâkıb, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 11
MİRAS VE VASİYET
- 1051 -
denir. Bunlardan kalan mirası asabe alır. Sadece asabe varsa, mirasın tamamı bunlara kalır. Farz sahipleri ve asabe yoksa bunların dışında kalan ve ölenin uzaktan kan hısımı olan "zevilerhâm" mirasçı otur. Hala, dayı, kızın kızı gibi.
2. Evlilik: Geçerli bir nikâh akdi eşler arasında miras hakkı doğurur. Cinsel temasın olup olmaması sonucu etkilemez. Bu yüzden, zifaftan önce eşlerden birisinin ölümü halinde, diğeri ona mirasçı olur. Eşlerin miras haklarını belirleyen âyetin genel anlamı4640 ile Hz. Peygamber'in, cinsel temastan önce kocası ölen Berva' binti Vâşık'ı ölen kocasına mirasçı yapması bunun delilidir. 4641
Ric'î (cayılabilir) talaktan dolayı iddet bekleyen kadın, iddetli iken, ölen kocasına mirasçı olur. Çünkü ric'î boşamada evlilik iddet süresince devam eder. Sağlam kocası tarafından bâin talâkla (kesin ayırıcı boşama) boşanan kadın, iddet beklerken kocası ölse, ona mirasçı olamaz. Çünkü bu durumda o, karısını mirastan mahrum etmek boşamakla itham edilemez. Eğer kansını, ölüm hastası olan bir erkek bâin talakla boşamışsa ve kadın iddet beklerken de ölürse, bu kadın ona mirasçı olur. Burada mirastan mahrum etmek amacıyla boşama ithamı sözkonusudur.
3. Velâ: Bu, şâriin belirlediği hükmî bir yakınlık olup, köleyi âzâd eden efendinin âzâd ettiği köleye mirasçı olmasını ifâde eder. Hadiste; "Velâ, neseb bağı gibi bağ meydana getirir, satılmaz ve hibe edilmez" buyrulur. İbn Hibbân ve Hâkim bu hadisi sahihlemiştir. Hanefiler buna "velâul-müvâlât" veya "mevlâl-muvâlât"ı da eklediler. Bu, iki kişinin birbirine koruyucu ve diyet ödemede yardımcı olmak ve buna karşılık birbirine mirasçı olmak üzere anlaşmasıdır.
Mirasın Şartları: Mirasta hakkın sabit olması üç şartın gerçekleşmesi gerekir. Mûrisin ölümü, mirasçının hayatta olması ve bir miras engeli bulunmaması.
1. Mûrisin Ölmesi: Mirasın sözkonusu olması için, mûrisin gerçek, hükmî veya takdiri olarak ölmüş bulunması gerekir. Gerçek ölüm, ruhun bedenden ayrılması ile gerçekleşir. Görme, işitme veya başka bir delille sabit olur. Hükmî ölüm; hayatta olduğu bilinen veya muhtemel bulunan kimsenin ölümüne hâkimin hükmetmesiyle ortaya çıkar. Hayatta olduğu bilinen mürteddin (dininden dönen) dâru’l-harbe kaçması halinde hakim ölü sayılmasına hüküm verir. Bunun mirası, hüküm tarihine kadar mirasçı olan hısımlarına taksim edilir. Hayatta olması ihtimali bulunan kayıp kişinin (mefkûd) durumu mahkemeye intikal edince, gerekli süreler geçmişse, hakim vefatına hükmeder. Eşi iddet bekler ve serbest kalır. Mirası da hüküm sırasında hak sahibi olan vârislere paylaştırılır. Takdiri ölüm; kişinin takdiren ölü kabul edilmesidir. Bu annesinden suç işleme yoluyla ölü olarak doğan cenîndir. Gebe kadına başkasının vurmasıyla cenînin ölü doğması gibi. Bu durumda suçluya, elli dinar (yaklaşık iki yüz gram altın para) gurre cezası tazminat olarak ödettirilir. Bu, tam diyetin yirmide biri kadar bir tazminattır. Ebû Hanife'ye göre, cenîn mirasçı olur ve kendisine mirasçı olunur. Çünkü onun suç işleme sırasında diri olduğu kabul edilir. 4642
4640] bk. en-Nisâ, 4/12
4641] ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VIII, 250
4642] İbnü'l-Hilmâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır, 1315/1317 H., IV, 440-445; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire 1970, VI, 320; ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 253; Hamdi Döndüren, a.g.e., s.119-121; bk. "Gurre, Mefkûd ve Cenîn" maddeleri
- 1052 -
KUR’AN KAVRAMLARI
2. Mirasçının Hayatta Olması: Murisin ölümü sırasında vârisin hayatta olması gerekir. Bu yüzden, muristen önce ölen bir hısım, daha sonra ölen murisine mirasçı olamaz. Muris vefat ettiği zaman, ana karnında bulunan çocuğu da (cenîn) sağ doğmak şartıyla mirasçı olur.
3. Miras Engeli Bulunmaması. Miras engelleri şunlardır:
a) Öldürme: Mûrisini öldüren bir kimsenin, bir an önce onun servetini elde etmek için öldürme ithamı vardır. Hısımını öldüren kimsenin onun mirasından mahrum olacağı konusunda mezheplerin görüş birliği vardır. Ancak hangi çeşit öldürmelerin miras engeli olacağı hususu mezhepler arasında ihtilâflıdır. Hadiste; "Katil için miras yoktur."4643 buyrulur. Hanefilere göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel olur. Bunlar da şu çeşit öldürmelerdir:
Kasden öldürme: Mûrisi silâh veya kesici bir aletle kasden öldürmek gibi. Buna günah ve kısas gerekir, keffaret gerekmez. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, insan öldürebilecek büyük taş vb. her şeyle, kasden öldürme suçu meydana gelir.
Kasda benzer şekilde öldürme. İnsan öldürmede kullanılmayan, sopa, değnek gibi bir şeyle vurup öldürmek gibi... Cezâsı: Keffâret, âkile üzerinde diyet ve günahtır. Birisini yanlışlıkla öldürme: Ava atıp, insanı öldürmek gibi... Cezası; keffâret, âkıle üzerine diyettir. Ahiretteki günahı kaldırılmıştır.
Hata sayılan öldürme: Uykuda veya uyanık iken birisinin üzerine düşüp ölümüne sebep olmak gibi. Cezası; hataen öldürmenin aynıdır. 4644
Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb) mükellef olmayanın öldürmesi, meşrû savunma halinde öldürme ve mükrehin öldürmesi miras engeli değildir.
İmam Şâfii'ye göre, öldürme fiilini işleyen herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın bulunup bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması sonucu etkilemez. Mâlikîler ise, katilde kasıt ve tecâvüzü esas alırlar. Buradaki görüş ayrılığı, miras engeli bildiren hadisteki "kâtil" sözcüğünün kapsamındaki belirsizlikten doğmuştur. 4645
b) Din Farkı: Mûrisle vârisin ayrı dinlerden oluşu bir miras engelidir. Bu konuda İslâm hukukçularının görüş birliği vardır. Müslüman kâfire, kâfir de müslümana nesep hısımlığı veya evlilik akdi bulunsa bile mirasçı olamaz. "Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz."4646; "İki ayrı dine mensup olanlar, birbirine mirasçı olamaz." 4647 hadisleri buna delildir. Bunun sebebi, müslümanla gayri müslim arasında velâyet bağının kesik olmasıdır.
Bu duruma göre, meselâ; müslüman bir erkekle gayri müslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da
4643] Ebû Dâvud, Diyât, 18; Tirmizî, Ferâiz,17; Ahmed b. Hanbel, I, 49
4644] es-Serahsi, el-Mebsût, Mısır 1324-1331/1906-1912; XXV, 59-68; el-Kâsâni, Bedayiu's-Sanâyi, Mısır 1327-28; M. Cevat Akşit, İslâm Ceza Hukuku ve İnsanî Esasları, s. 55-56
4645] bk. Muhammed Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, Kahire, t.y., s.126, 127
4646] Buhâri, Hacc, 44; Meğâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, l; Ebu Dâvud, Ferâiz, 10
4647] Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tirmizi, Ferâiz, 16; İbn Mâce, Ferâiz, 6
MİRAS VE VASİYET
- 1053 -
babaya tabi olarak müslüman sayılacaklarından onlarla gayri müslim olan anneleri arasında da mirasçılık cereyan etmez. Ancak Muaz b. Cebel ve Muâviye ile Tâbiîlerden Mesrûk b. el-Ecdâ', Saîd b. el-Müseyyeb, İbrâhim enNahâî ve diğer bazı bilginler aksi görüştedir. Bunlara göre; Müslüman kâfire mirasçı olur. Fakat kâfir müslümana mirasçı olamaz." Dayandıkları delil şu hadislerdeki genel anlamdır: "İslâm yücedir, onun üzerine yücelinmez."4648 "İslâm arttırır, eksiltmez." 4649 Bu konuda sahabe uygulaması da vardır. Bir yahudi vefat edince, biri yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası almak isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak istedi. Dâvâya bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye mirasçı yapmıştır. 4650
Çoğunluk İslâm hukukçuları, müslümanla kâfir arasında mirasın olamayacağını ifade eden hadisleri bu konuda ana delil kabul etmiş, azınlığın dayandığı hadisleri doğrudan mirasla ilgili görmemiştir. Diğer yandan, gayri mûslimler birbirine mirasçı olabilirler. Çünkü küfür ehli tek millet sayılır. "Ehl-i, küfür birbirinin velisidir" 4651 âyetinin genel anlamı bütün gayri müslimlerin hepsini kapsamına alır. "Hakkın dışında sapıklıktan başka ne vardır?" 4652 âyeti de bunu ifade eder. Yalnız Mâlikîler, "İki ayrı dine mensup olanlar birbirine vâris olamaz" hadisinin, hristiyan ve yahudilerin kendi aralarındaki mirasçılığını da kapsadığını söylerler.
Mürtedin mirası: İslâm'ı terkeden kimseye "mürted" denir. Mürted mânen ölmüş sayıldığı için, o ne müslüman ve ne de kâfire mirasçı olamaz. Mürtedin mirasının başkalarına intikali konusunda ise görüş ayrılıkları vardır. Ebû Hanife'ye göre, irtidattan önce kazandığı mal varlığı müslüman vârislerine gider..Sonra kazandıkları ise beytü'l-mâle "fey" geliri kaydedilir. 4653 Mürted kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal eder. İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, irtidattan önce ve sonra kazandığı malları müslüman vârislerine intikal eder. Bu iki müctehid, erkek ve kadın mürted arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.
Şâfiî, Mâliki ve Hanbelilere göre, aslî inkârcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve ona da başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü'l-mal için fey' geliri kaydedilir. Çünkü o, irtidat etmekle, İslâm toplumuna karşı harp ilân etmiş sayılır ve servetine de harbînin malına uygulanan hükümlerin uygulanması gerekir. Ancak bu hükümler, mürted irtidadı üzere ölürse uygulanır. Hayatta olduğu sürece malı bekletilir. İslâm'a dönerse, malı kendisine verilir. 4654
c. Tebealık Farkı (İhtilâfu'd-dâreyn): Müslümanlar hangi devletin tebeası olurlarsa olsunlar birbirlerine mirasçı olurlar. Müslüman için başka başka devletin tebeası olmak miras engeli değildir. Meselâ; Türkiye'deki bir müslüman, Mısır'daki müslüman bir hısımına mirasçı olabilir. Çünkü Dârul-İslâm müslümanlar için tek vatan sayılır. Daha sonra kâfirlerin Darul-İslam'a egemen olması ve buralarda ayrı sistemlerin ve rejimlerin olması veya bağlantının kopuk olması
4648] Buhârî, Cenâiz, 79
4649] Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236
4650] el-Askalânî, Bülûğu’l-Merâm, Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, İstanbul 1967; III, 206
4651] 8/Enfâl, l73
4652] 10/Yûnus,32
4653] bk. "Fey" ve "Ganîmet" maddeleri
4654] İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1315-/1317, IV, 390 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 322-329; ez-Zühaylî, a.g.e, VIII, 263-266
- 1054 -
KUR’AN KAVRAMLARI
da sonucu değiştirmez. Bu yüzden, bir müslüman Dâru'l-Harpte ölse, ona Dârul-İslâm'da yaşayan vârisleri mirasçı olur.
Ülke ayrılığı gayri Müslimler için bir miras engeli teşkil eder. Meselâ; İslâm tebeasındaki bir gayri müslim, yabancı tebealı gayri müslim bir hısımına mirasçı olamaz. Burada, mirasçılık "velâyet bağı" esasına dayanır. Bu bağ kopunca mirasçılık hakkı da ortadan kalkmaktadır. Ancak ülkeler sulh anlaşmaları yaparak, karşılıklı miras ilişkilerini düzenleyebilirler. Mâlikî, Hanbelî ve Zâhirîlere göre tebealık farkı hiçbir şekilde miras engeli doğurmaz. 4655
d) Kölelik: Kölelik hali de miras engelidir. Bu statüde olan kimse hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle, bir mala; mülk edinme sebepleriyle matik olamadığı gibi miras yoluyla da malik olamaz. Onun elindeki şeyler efendisine ait bulunur. Eğer o, mirasçı yapılırsa, mülk kendiliğinden efendisine geçeceği için sebepsiz yere, bir yabancı mirasa sokulmuş olur ki, bu icmâa göre bâtıldır:
Bu engellerden mûrisini öldürme ve kölelik tek yanlıdır. Bunlar yalnız kendileri başkasından miras alamaz. Fakat başkası kendilerine mirasçı olabilir. Bunlara, murisin ölüm tarihinin belirlenememesi ve mirasçının kim olduğunun bilinememesi gibi başka engeller de eklenmiştir. 4656
Vâris
Vâris: Mirasçı, miras hakkı olan kişi demektir. "Verise (mirasçı oldu)" fiilinden ism-i fâildir ve bir miras terimidir. Bir terim olarak anlamı, ölen bir kimsenin mal varlığına mirasçı olan hısımlarını ifade eder.
Mirasın rükünleri üç tanedir. Mûris, vâris ve tereke. Mûris, vefat edip, geride miras bırakan kimsedir. Vâris, kendisine miras intikat eden, yani terekede payı ve hakkı olan kimsedir. Tereke ise, mirasçılara intikal eden mal ve haklardır. Bu üç unsur olmadıkça miras cereyan etmez.
Kur'ân-ı Kerim'de Miras Kavramı
Miras kelimesi (v-r-s ve türevleri), Kur'ân-ı Kerim'de 35 yerde geçer. Bunların bir kısmı insanların ölmesiyle akrabâlarına bıraktığı mirasla ilgili iken, diğer bir bölümü Allah'ın arzının mirası, her şeyin mirasının Allah'a ait olmasıyla ilgilidir. Allah, mü’min müstaz’afları, iman edip sâlih amel işleyenleri arza, yeryüzünün güzelliklerine vâris kılacaktır. İnsanoğlu fânî olduğu gibi, sahip oldukları da aslında emânettir. O yüzden, tüm arzın esas sahibi Allah’tır, her şey O’nun mülkü olduğu gibi, yine O’na dönecek, O’na kalacaktır.
"Ana-baba ve hısımların/yakın akrabâların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana-baba ve hısımların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar az olsun çok olsun farz kılınmış bir hissedir." 4657
"Miras taksim olunurken, vâris olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da bulunursa,
4655] ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 266 vd.; es-Sibâî, Şerhu Kanuni'l Ahvâliş-Şahsiyye, Dımaşk 1959, II, 46-47
4656] bk. el-Meydânî, el-Lübâb, Kahire, ts., IV, 188, 197; ez-Zeylaî, Tebyînü'l-Hakâik, el-Matbaatü'l-Emiriyye tab'ı, VI, 239 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır, t.y., V, 541-543; H. Döndüren, a.g.e., c. 4, s. 198-214
4657] 4/Nisâ, 7
MİRAS VE VASİYET
- 1055 -
mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin." 4658
"Allah size evlâtlarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin paylarının kızların iki katı olmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirini terekeden payı altıda birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir." 4659
"Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadın, erkek usül veya fürûu bulunmaksızın mirasçı olunuyorsa, kendisinin (ona bir) erkek veya (ana bir) kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak paylaşırlar. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir vasiyettir/emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. İşte bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasûlûne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim, Allah'a ve Rasûlüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için alçaltıcı bir azap vardır." 4660
"Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir..." 4661
"(Erkek ve kadından) Herbiri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından (hisselerini alacak olan) vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere (eşlerinize) de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir." 4662
"Senden kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De ki: 'Onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir." 4663
"(Rasûlüm,) Senden fetvâ isterler. De ki: ‘Allah, kelâle/babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmünü şöylece açıklar: Eğer çocuğu ve babası olmayan bir erkek ölür, geride (ana-baba bir veya baba bir) bir tek kız kardeşi kalırsa mirasın yarısı
4658] 4/Nisâ, 8
4659] 4/Nisâ, 11
4660] 4/Nisâ, 12-14
4661] 4/Nisâ, 19
4662] 4/Nisâ, 33
4663] 4/Nisâ, 127
- 1056 -
KUR’AN KAVRAMLARI
onundur. Eğer mirasçı erkek kardeş ise, çocuksuz (ve babasız) ölen kız kardeşinin bıraktığının tamamını alır. Eğer aynı şartlarla kalan kız kardeş, iki veya daha fazla ise, erkek kardeşinin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkek ve kız kardeşler birlikte mirasçı olmuşlarsa, erkeğin hissesi iki dişinin payı kadardır. Allah size, yanılırsınız diye, hükümlerini açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir." 4664 (Nisâ sûresinin 12. âyetinde geçen kardeşler, ana bir kardeşler idi. Buradaki kardeşler ise ana-baba bir ve baba bir kardeşlerdir.)
"Hısımlar/yakın akrabâlar Allah'ın kitabına göre, birbirine (vâris olmaya) daha evlâdır/uygundur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir." 4665
"Peygamber, mü'minlere kendi canlarından daha evlâdır/üstündür, yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhâcirlerden daha evlâdır/uygundur, yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnâdır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır." 4666
"...Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." 4667 (Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ın mülküdür. Ondan yararlananlar, hep O'nun mülkünü birbirinden devralmaktadırlar; o halde, Allah'ın mülkünde cimrilik etmeleri ne kadar yanlıştır! Bir gün, herkes ölecek ve mâlik olduğu şeyler üzerindeki mülkiyetini kaybedecektir; halbuki Allah bâkîdir, mülk yine O'nundur.)
"... Onlara (iman edip sâlip amel işleyenlere): 'İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız' diye seslenilir." 4668
"Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: 'Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler." 4669
"Mûsâ kavmine dedi ki: 'Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç müttakîlerindir (Allah'tan korkup günahtan sakınanlarındır)." 4670
"Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrâiloğullarına verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik." 4671
"Onların ardından da (âyetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp 'nasıl olsa bağışlanacağız' diyerek Kitab'a vâris olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitap'takini okumamış mıydı? Âhiret yurdu ittika edip sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?" 4672
4664] 4/Nisâ, 176
4665] 8/Enfâl, 75
4666] 33/Ahzâb, 6
4667] 3/Âl-i İmrân, 180
4668] 7/A'râf, 43s
4669] 7/A'râf, 100
4670] 7/A'râf, 128
4671] 7/A'râf, 137
4672] 7/A'râf, 169
MİRAS VE VASİYET
- 1057 -
"Hiç şüphesiz Biz diriltir ve Biz öldürürüz. Ve her şeye Biz vâris oluruz." 4673
"(Zekeriyâ:) 'Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir velî (oğul) ver. Ki o bana vâris olsun; Yakub hânedânına da vâris olsun. Rabbim, onu rızâna lâyık kıl!" 4674
"Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak Biz vâris oluruz (her şey gider, Biz kalırız) ve onlar ancak Bize döndürülürler." 4675
"Kullarımızdan, takvâ sahibi kimseleri vâris kıldığımız (onlara verdiğimiz) cennet işte budur." 4676
"Onun (kâfirin) dediğine Biz vâris oluruz (malı ve evlâdı Bize kalır); kendisi de Bize yapayalnız gelir." 4677
"Zekeriyâ'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: 'Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın (her şey sonunda Senindir)." 4678
"Andolsun Zikir'den sonra Zebûr'da da: 'Yeryüzüne sâlih/iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık." 4679
"İşte, asıl bunlar (kurtuluşa eren gerçek mü'minler) vâris olacaklardır; (Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar." 4680
"Biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir yerden çıkardık. Böylece, bunlara İsrâiloğullarını mirasçı yaptık." 4681
"(İbrâhim duâsında dedi:) Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl." 4682
"Süleyman Dâvud'a vâris oldu ve dedi ki: 'Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu, apaçık bir lütuftur." 4683
"Biz ise, o yerde müstaz'aflara (güçsüz düşürülenlere) lütufta bulunmak, onları imamlar/önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk." 4684
"Biz refahından şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara Biz vâris olmuşuzdur." 4685
"Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter." 4686
"Sonra Kitab'a, kullarımız arasından seçtiklerimizi vâris kıldık (Kitab'ı onlara verdik).
4673] 15/Hicr, 23
4674] 19/Meryem, 5-6
4675] 19/Meryem, 40
4676] 19/Meryem, 63
4677] 19/Meryem, 80
4678] 21/Enbiyâ, 89
4679] 21/Enbiyâ, 105
4680] 23/Mü'minûn, 10-11
4681] 26/Şuarâ, 59
4682] 26/Şuarâ, 85
4683] 27/Neml, 16
4684] 28/Kasas, 5
4685] 28/Kasas, 58
4686] 33/Ahzâb, 27
- 1058 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi mûtedildir/ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur." 4687
"Onlar (takvâ sahibi cennetlikler): 'Bize verdiği sözde sâdık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş!' derler." 4688
"Andolsun ki Biz Mûsâ'ya hidâyeti verdik ve İsrâiloğullarına, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Kitab'ı miras bıraktık." 4689
"Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab'a vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler." 4690
"Onlara (âyetlere iman eden ve müslüman olanlara) altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: 'Siz orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz' denilir." 4691
"Onlar (Firavun ve kavmi) geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefâsını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı. İşte böylece Biz de onları başka bir topluma miras bıraktık." 4692
"Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak edip harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır..." 4693
"Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz." 4694 (Câhiliyye devrinde Araplar, mirastan kadınlara, çocuklara ve yetimlere pay vermezlerdi.)
Hadis-i Şeriflerde Miras Kavramı
"Allah Teâla her hak sahibine hakkını vermiştir. Bu sebeple, vârise (vârislerden biri lehine) vasiyet yoktur." 4695
"Miras paylarını, hak sahiplerine veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır." 4696
"Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz." 4697
4687] 35/Fâtır, 32
4688] 39/Zümer, 74
4689] 40/Mü'min, 53
4690] 42/Şûrâ, 14
4691] 43/Zuhruf, 71-73
4692] 44/Duhân, 28
4693] 57/Hadîd, 10
4694] 89/Fecr, 17-20
4695] Buhârî, Vesâyâ 6; Tirmizî, Büyû' 88, Vesâyâ 5, hadis no: 2122; Ebû Dâvud, Vesâyâ 6; İbn Mâce, Vesâyâ 6; Nesâî, Vesâyâ 5-6, 247
4696] Buhârî, Ferâiz 5, 7, 9, 10; Müslim, Ferâiz 2, 3; Tirmizî, Ferâiz 8
4697] Buhârî, Hacc 44, Meğâzî 48, Ferâiz 26; Müslim, Ferâiz 1 ; Ebû Dâvud, Ferâiz 10; Tirmizî, Ferâiz 15
MİRAS VE VASİYET
- 1059 -
"İki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz." 4698
“Katile (maktulün malından) vâris olma hakkı yoktur.” 4699
“Hangi erkek, hür veya câriye bir kadınla zinâ ederse, doğan çocuk veled-i zinâdır/zinâ çocuğudur; kendisi vâris olmaz, kendisine de vâris olunmaz.” 4700
"Ensardan bir zat, ebeveynine bir bağışta bulundu. Bilâhare ebeveyni vefat etti. Oğulları tekrar bu mala verâset yoluyla sahip oldu. Bu bir hurmalıktı. Oğlan, Rasûlullah’a (s.a.s.) bu hususu sordu. Peygamberimiz ona: "Şurası muhakkak ki tasadduk sevabını aldım. Şimdi o malı (Allah) sana miras olarak geri gönderdi" buyurdu." 4701
“Doğan çocuk ağlar sonra ölürse, vâris olur ve ona vâris olunur. Ağlamazsa (ölü doğarsa), ne vâris olur ne de ona vâris olunur.” 4702
Ubâde b. es-Sâmit’ten (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mirastan iki nineye, bunu aralarında paylaşmak üzere hükmetti."4703 Abdullah b. Mes'ud (ö.32/652), Hz. Peygamber'in, mûrisin kızı, oğul kızı ve kız kardeşiyle ilgili bir uygulamasından şu şekilde söz eder: "Rasûlullah (s.a.s), ölenin kızı için yarım, oğul kızı için üçte ikiye tamamlamak için altıda bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti." 4704
"Kız kardeşleri, kızlarla birlikte olunca asabe yapınız." 4705
"Oğulların çocuğu, insanın kendi çocuğu hükmündedir. Kendilerinin üstünde bir oğul yoksa, bunların erkekleri, adamın kendi erkek çocukları gibi, kızları da kız çocukları gibidir. Onlar gibi dedelerine vâris olurlar, onlar gibi mirastan mahrum olurlar. Oğlun çocuğu, oğul ile birlikte vâris olamaz." 4706
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: "(Câhiliye devrinde ölen babanın) malı oğluna kalırdı. Vasiyet de ana baba için yapılırdı. Allah Teâlâ bundan dilediği kısmı neshedip erkeğin hissesini kadının hissesinin iki misli kıldı, ebeveynden herbiri için (eğer çocuk varsa) altıda bir, üçte bir kıldı. Kadına (çocuk varsa) dörtte bir kıldı. Kocaya, (çocuk yoksa) yarı, (çocuk varsa) dörtte bir miras payı kıldı." 4707
Zeyd İbn Sâbit (r.a.) anlatıyor: "Oğulların çocukları, kendileriyle ölü arasında başka bir erkek çocuk olmadığı takdirde, ölenin çocuğu menzilesindedir: Oğlanların erkek çocukları, ölenin erkek çocukları gibidir. Oğulların kız çocukları da ölenin kız çocuğu gibidirler. Oğulların çocukları, oğullar gibi miras alırlar. Oğullar kendilerinden aşağıdakilerden mirasına mâni oldukları gibi, oğulların oğulları da kendilerinden aşağıdakilerin miras almasına mâni olurlar. Oğulun çocuğu, oğulla birlikte miras alamaz. Ölen kimse, bir kızla, bir oğulun oğluna bıraksa, kız
4698] Ebû Dâvud, Ferâiz 10; Tîrmizî, Ferâiz 16; İbn Mace, Ferâiz 6; Dârîmî, Ferâiz 29; Ahmed bin Hanbel, II/187, 195
4699] Tirmizî, Ferâiz 17; İbn Mâce, Ferâiz 8, Diyât 14; Dârimî, Ferâiz 41
4700] Tirmizî, Ferâiz 21
4701] Muvattâ, Akdiye 54, -2, 760
4702] Ebû Dâvud, Ferâiz 15, hadis no: 2920
4703] eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, Mısır, t.y, VI, 59
4704] eş-Şevkâni, a.g.e., VI, 58
4705] Buhârî, Ferâiz, 12; Dârimî, Ferâiz, 4
4706] Buhârî, Ferâiz, Bâbu Miras-i İbni'l-İbn
4707] Buhârî, Vesâyâ 6, Tefsir, Nisâ 5, Ferâiz 10
- 1060 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yarı alır, geri kalanı da oğlun oğlu alır. Zira Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Miras paylarını (Kur'an'da zikredilen) hak sahiplerine verin. Geri kalan, (baba tarafından) en yakın erkeğe aittir." 4708
Abdullah İbn Amr anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.), Mekke'nin fethedildiği gün kalkıp şu beyanda bulundu: "Kadın kocasının diyetine ve malına vâris olur. Erkek de karısının diyetine ve malına vâris olur, yeter ki bunlar birbirlerini öldürmüş olmasınlar. Bunlardan biri diğerini taammüden öldürürse ne malına, ne de diyetine hiçbir surette vâris olamaz. Bunlardan biri arkadaşını hatâen öldürürse malına vâris olur, diyetine vâris olamaz." 4709
İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivayet göre: "Hz. Peygamber bir kız, oğlu kızı ve kız kardeş ile birlikte mirasçı olunca; kıza yarım hisseyi, oğul kızına üçte ikiyi tamamlamak için altıda biri, kız kardeşe de geri kalanı hükmetmiştir." 4710
"İbn Büreyde şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s.) nineye yanında anne olmadığı zaman altıda bir vermiştir." 4711
"Mevlâsı olmayanın mevlâsı, Allah ve Rasûlüdür; vârisi olmayanın vârisi, dayısıdır." 4712
"Kim bir mal bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Gerekliği durumda diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır. Onun diyetini öder ve ona mirasçı olur." 4713
“Biz peygamberler miras bırakmayız.” 4714
“Bize kimse vâris olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak, âl-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer.” 4715
"Ben mü'minlere, kendi nefislerinden evlâyım. Öyleyse kim üzerinde borcu olduğu halde ölür, bunu ödeyecek mal bırakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakarak ölürse bu mal vârislerine aittir. -Bir rivâyette- Kim bir mal bırakmışsa, buna, kim olursa olsun asabesi vâris olur." 4716
Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) (öldüğü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı. Hiçbir vasiyette de bulunmadı." 4717
Amr İbnu'l-Haris el-Huzâî (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) (öldüğü vakit geride) ne dinar, ne dirhem, ne öle, ne cariye ne de başka bir şey bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silâhı ve yakınları için tasadduk ettiği bir bahçeden
4708] Buhârî, Ferâiz 7
4709] Kütüb-i Sitte Terc. c. 17, s. 344
4710] Buhârî, Ferâiz, 8, 12; Tirmizî, Ferâiz, 4; İbn Mâce, Ferâiz, 2
4711] İbn Mâce, Ferâiz, 4
4712] Tirmizî, Ferâiz 12
4713] Ebû Dâvud, Ferâiz 8; Tirmizi, Ferâiz 12; İbn Mâce, Diyât 7, Ferâiz 9; Ahmed bin Hanbel, Müsned I/28, 36, IV/131
4714] Buhârî, Humus 1; Fedâilu’l-Ashâb 12; Meğâzî, 14, 38, Nefakat 3, ferâiz 3, İ’tisâm 5; Müslim, Cihad 49, 52, 54, 56; Ebû Dâvud, İmâre 19; Tirmizî, Siyer 44; Nesâî Fey’ 9, 16
4715] Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 12; Müslim, Cihad 53, hadis no: 1759
4716] Buhârî, Feraiz 4, 15, 25, Kefâlet 5, İstikrâ 11, Tefsir, Ahzâb 1, Nafakat 15; Müslim, Ferâiz 16, hadis no: 1619; Tirmizî, Ferâiz 1, hadis no: 2091; Cenâiz 69, hds no: 1070; Ebû Dâvud, Harâc 15, hds no: 2955
4717] Müslim, Vasiyyet 18, hadis no: 1635; Ebû Dâvud, Vesâyâ 1, hadis no: 2863; Nesâî, Vesâyâ 2, -6, 240
MİRAS VE VASİYET
- 1061 -
ibâretti." 4718
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah’ın (s.a.s.) hanımları, Rasûlullah vefat ettiği zaman Hz. Osman'ı, Hz. Ebû Bekr’e (r.a.) gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: ‘Rasûlullah: "Bize vâris olunmaz, bıraktığımız sadakadır!" demedi mi (nasıl miras talep edebilirsiniz?’ dedim ve onları, bu niyetten vazgeçirdim." 4719
Hz. Fâtıma (radıyallahu anhâ), Hz. Ebû Bekr’in (r.a.) yanına gelip: "Sana kim vâris olacak?" diye sordu. "Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben niye babamın bıraktığına vâris olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir: "Ben Rasûlullah’ın (s.a.s.): "Bize vâris olunamaz!" dediğini işittim. Ancak ben, Rasûlullah’ın (s.a.s.) geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım. Rasûlullah'ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi. 4720
"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu vârislerinedir. Ben vârisi olmayanın vârisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona vâris de olurum. Dayı da vârisi olmayanın vârisidir, ona bedel diyet de öder. Esirine de ona (fidye ödeyerek) kurtarıverir, ona vâris de olur." 4721
“Kur’ân’ı ve Ferâiz’i öğrenin ve insanlara da öğretin. Çünkü (bir gün) benim rûhum kabzedilecektir.” 4722
"Ferâiz (miras) ilmini öğreniniz ve öğretiniz. Çünkü ferâiz, ilmin yarısıdır." 4723
"Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetinden kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır." 4724
“İlim üçtür, bundan ötesi fazladır: Muhkem âyet, yürürlükte olan sünnet, adâletli ferâiz.” 4725
"Sizin ferâiz ilmini en çok bileniniz, Zeyd b. Sâbit'tir.” (ö. 45/665). 4726
Abdullah bin Mes’ûd (r.a.): “Bir insan ferâizi, haccı ve talâkı bilmedikten sonra, onun göçebe çöl halkıyla ne farkı kalır?” 4727
Asabe
Sarmak, kuşatmak, şiddet, kuvvet, yardım ve himaye, baba tarafından olan yakın akrabalar. Bir miras hukuku terimi olarak ise; yalnız başına olduğunda bütün mirası Ashabü'l Ferâiz'den mirasçı bulununca onlardan artanı alan ve ölene (mûris'e) araya kadın girmeksizin bağlanan erkek hısımlarla bu hükümde olan diğer kimselerdir. Oğlu, oğlun ilânihaye oğlu gibi. Bunların belirli miras hisseleri
4718] Buhârî, Vesaya 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Meğâzî 83; Nesâî, Ahbas 1, -6, 229-
4719] Buhârî, Ferâiz 3; Müslim, Cihad 51, hadis no: 1758; Muvattâ, Kelâm 27; Ebû Dâvud, Harac 19
4720] Tirmizî, Siyer 44, hadis no: 1608
4721] Ebû Dâvud, Ferâiz 8, hadis no: 2900
4722] Tirmizî, Ferâiz 2
4723] Buhârî, Ferâiz, 2; Ebû Dâvud, Ferâiz, 1; Tirmizî, Ferâiz, 2
4724] Tirmizi, Ferâiz 2; İbn Mâce, Ferâiz 1; Buhârî, Ferâiz 2; Ebû Dâvud, Ferâiz 1; Dârimi, Ferâiz
4725] Ebû Dâvud, Ferâiz 1
4726] Tirmizî, Menâkıb, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 11
4727] İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an c. 1, s. 331
- 1062 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ayet ve hadislerde belirlenmemiştir.
Asabe önce ikiye ayrılır: Kan hısımlığı sebebiyle asabe, köle ve câriyeyi hürriyetine kavuşturmaktan doğan asabe.
Kan hısımlığı sebebiyle asabe üçe ayrılır:
A) Kendi başına asabe olanlar (Binefsihî asabe). Bunlar ölenle (mûrisle) aralarına kadın girmeyen erkek hısımlardır. Bunlar dört sınıf olup şunlardır:
1) Ölenin araya kadın girmeyen erkek fürûu. Oğlu, oğlunun... oğlu gibi. Ayette: "Ölenin çocuğu (oğul veya kız) varsa ana ve babadan herbirine terikenin altıda biri vardır."4728 buyrulur. Burada, babaya belli hisse verilerek, oğul asabelikte (artanı almada) ondan öne alınmıştır.
2) Ölenin araya kadın girmeyen erkek usûlü. Babası, babasının... babası gibi. Ayette: "Ölenin çocuğu olmayıp da, O'na ana ve babası mirasçı olduysa, üçte biri anasınındır."4729 buyrulur. Burada annenin hissesi belirlenmiş, artanın da babaya ait olacağına işaret edilmiştir.
3) Ölenin babasının araya kadın girmeyen erkek fürûu. Ölenin ana-baba bir veya baba bir erkek kardeşleri ile bunların ilânihaye oğulları gibi. Bununla ilgili olan Kur'anî hüküm şudur: "Eğer (mirasçı) erkek kardeş ise çocuksuz (ve babasız) ölen kız kardeşinin (ölümüyle) bıraktığı mirasın tamamını alır."4730 Cenâb-ı Allah'ın hükmüne göre çocuğu ve babası olmayan kimse ölür ve geride ana-baba bir veya baba bir erkek kardeşi kalırsa, mirasın tamamı, ashabü'l-ferâiz'den kimse varsa, bunlardan artanı bu erkek kardeşindir.
4) Ölenin dedesinin erkek fürûu. Ana-baba bir veya baba bir amcalarla, bunların ilânihaye erkek çocukları. Hadiste şöyle buyrulur: "Nebî (s.a.s.) mirası ana-baba bir erkek kardeşe, sonra baba bir erkek kardeşe, sonra ana-baba bir erkek kardeşin oğluna, sonra baba bir erkek kardeşin oğluna verdi. Amcaların durumunu da aynen bunlar gibi zikretti." 4731
Birden çok asabe birlikte bulunursa en yakın ve en kuvvetli olan tercih edilir. Diğerleri mirastan düşer. Rasûlullah (s.a.s.): "Ashâbü'l-Ferâize hisselerini veriniz. Onlardan artan miras, en yakın erkek hısımındır."4732 buyurmaktadır.
Buna göre asabeye miras verilirken şu prensiplere uyulur:
1) Yakın olan uzak olanı düşürür. Bu da ikiye ayrılır:
a) Sınıfta yakınlık: Bir önceki sınıftan asabe varken sonraki sınıfta bulunanlar miras alamaz. Meselâ, oğul varken baba veya erkek kardeş miras alamaz. Ancak baba aynı zamanda ashabü'l-ferâiz'den olduğu için bu durumda altıda bir alır.
b) Derecede yakın olan uzak olanı düşürür. Bu durum aynı sınıfta, birden çok asabe bulunması hâlinde sözkonusu olur ve ölene en yakın olan tercih edilir. Meselâ; birinci sınıftan oğul ile oğlun oğlu birlikte mirasçı olsalar, derecede
4728] 4/Nisâ, 11
4729] 4/Nisâ, 11
4730] 4/Nisâ, 176
4731] el-Mavsilî, el-İhtiyar, V, 93; Hafidu İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 321-322
4732] Buhârî, Ferâiz, 5, 7, 9-10; Müslim, Ferâiz, 2-3; Tirmizî, Ferâiz, 8
MİRAS VE VASİYET
- 1063 -
(batında) yakın olan oğul, torunu düşürür.
2) Kuvvetli olan zayıfı düşürür. Bu durum, sınıf ve derecesi aynı olan birden çok asabe birlikte bulunursa sözkonusu olur. Meselâ; ana-baba bir erkek kardeş ile baba bir erkek kardeş birlikte bulunsalar, hısımlığı kuvvetli olan öz kardeş, baba bir kardeşi düşürür.
Asabe'ye miras verilirken bu, sınıf, derece, yakınlık ve kuvvet durumlarının daima gözönünde tutulması gerekir. Ana-bir erkek kardeşlerle, ana bir amcalar zevi'l-erham grubu içinde yer alırlar.
B) Başkası ile birlikte asabe olanlar (Bigayrihi asabe). Bunlar kadınlardan olmak üzere dört çeşit hısımlardır. Erkek kardeşleri ile birlikte müşterek asabe olurlar.
1) Ölenin kızları. Bunlar ölenin oğulları ile müşterek asabe olurlar. Cenâb-ı Allah; "Allah size (miras hükümlerini şöylece emir ve) tavsiye eder. Çocuklarınız hakkında, erkeğin hissesi iki kızın hissesi kadar."4733 buyurur.
2) Ölenin oğlunun kızları. Bunlarda ölenin aynı derecede (batındaki) oğlun oğlu ile asabe olurlar. Yukarıdaki ayette evlad kelimesi oğul ve kız anlamı yanında bunlar olmayınca oğlun... oğlu veya kızı anlamına da gelir. 4734
3) Ana-baba bir kız kardeşler. Bunlar öz erkek kardeşlerle birlikte olunca asabe olurlar. 4735
4) Baba bir kız kardeşler. Bunlar da baba bir erkek kardeşlerle birlikte asabe olurlar. 4736
C) Başkasının bulunması ile asabe olanlar (Maagayrihi asabe). Bunlar ölenin kızları veya oğul kızları ile birlikte bulununca asabe olan kız kardeşlerdir. Bunlar iki kısımdır:
1) Ana-baba bir kız kardeşler. Ölenin kızı veya oğlunun kızı ile asabe olurlar. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Kız kardeşleri, kızlarla birlikte bulununca, asabe yapınız."4737 buyurmaktadır.
2) Baba bir kız kardeşler, yine ölenin kızı veya oğlunun kızı ile asabe olurlar. Bu konudaki delil, yukarıda zikrettiğimiz hadistir. Ana-baba bir kız kardeş bulunmayıp da, kız veya oğul kızı ile beraber baba bir kız kardeş bulunursa asabe olur.
Burada asabe olan kız kardeşler, ölenin kızı veya oğul kızı ashabü'l-ferâiz sıfatıyla belirli hissesini aldıktan sonra, artanı alırlar. Aynı kuvvette sayıları birden fazla olunca, artanı kendi aralarında eşit olarak paylaşırlar. Üç tane ana-baba bir kız kardeşin asabe olması gibi. 4738
4733] 4/Nisâ, 11
4734] İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 311-312
4735] en-Nisâ, 4/176
4736] en-Nisâ, 4/176
4737] Buhârî, Ferâiz, 12; Dârimî, Ferâiz, 4
4738] Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, Şahıs, Aile Miras Hukuku, İstanbul 1983, s. 495-507; H. Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi, c. 1, s. 155-156
- 1064 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Ashâbu’l-Ferâiz
İslâm miras hukukunda belirli pay sahibi mirasçılar. Ferâiz'in tekili olan farîza, belirli pay demektir. Mirastaki payları tek tek belirlenen mirasçılara, belirli pay sahibi mirasçılar anlamında bu isim verilmiştir. Bu gruba giren mirasçılar onbir olup, değişik durumlara göre bunlar için kırk pay durumu (hâl) sözkonusudur. Kitap, sünnet ve icmâ ile belirlenen bu onbir mirasçı ve paylarının dayandığı deliller şunlardır:
Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulur: "Allah size (miras hükümlerini şöylece) emir ve tavsiye eder: Çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin payı vardır. Kızlar ikiden fazla ise, mirasın üçte ikisi onlarındır. Kız bir tane ise mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu (oğul veya kız) varsa, ana ve babadan herbirine terikenin altıda biri verilir. Ölenin çocuğu olmayıp da ona ana ve babası mirasçı olduysa, üçte biri anasınındır. Ölenin erkek veya kız kardeşleri varsa, terikenin yine altıda biri anasınındır. Bu hükümler, miras bırakanın yapacağı vasiyetin infazından veya borcun ödenmesinden sonradır. Siz babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bu hükümler Allah'tan birer farîzadır. Şüphesiz Allah her, şeyi bilicidir, tam hüküm ve hikmet sahibidir." 4739
"Karılarınızın çocuğu yoksa terikenin yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa, size terikesinden (düşecek hisse) dörtte birdir. Bu da, onların yapacağı vasıyetin veya borcun ifasından sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa, bıraktığınızdan dörtte biri onların (karılarınızın) dır. Şayet çocuğunuz varsa, terikenizden sekizde biri yine onlarındır. Bu da, yapacağınız vasiyetin veya borcun ödenmesinden sonradır. Eğer mirası aranan erkek veya kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olur ve onun (ana bir) erkek veya kız kardeşi bulunursa, bunlardan herbirinin hissesi altıda birdir. Eğer ona bir erkek veya kız kardeşlerin sayısı birden fazla ise, onlar üçte biri zarara uğratılmaksızın oralarında eşit olarak taksim ederler. Bu hükümler yapılan vasiyetin ve varsa borcun ödenmesinden sonradır. Bu emirler size Allah'tan bir vasiyettir. Allah her Şeyi bilen, ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır." 4740
"İşte bunlar Allah'ın hükümleridir. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan Cennetlere koyar ki onlar orada ebedî kalıcıdırlar. Bu, en büyük bir kurtuluştur." 4741
"Kim de Allah'a ve Peygamber'ine isyan eder, Allah'ın sınırlarını açarsa, onu da -içinde daimi kalıcı olarak ateşe koyar. Onun için küçültücü bir azap vardır." 4742
"Rasûlüm, senden fetvâ isterler. De ki: " ‘Allah, babası ve çocuğu olmayanın mirası hakkındaki hükmünü şöylece açıklar: Eğer çocuğu ve babası olmayan bir erkek ölür, geride (ana-baba bir veya baba bir) bir tek kız kardeşi kalırsa mirasın yarısı onundur. Eğer mirasçı erkek kardeş ise, çocuksuz (ve babasız) ölen kız kardeşinin bıraktığının tamamını alır. Eğer aynı şartlarla kalan kız kardeş, iki veya daha fazla ise, erkek kardeşinin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkek ve kız kardeşler birlikte mirasçı olmuşlarsa, erkeğin hissesi iki dişinin hissesi kadardır. Allah size, yanılırsınız diye, hükümlerini açıklıyor. A!/ah,
4739] 4/Nisâ, 11
4740] 4/Nisâ, 12
4741] 4/Nisâ, 13
4742] 4/Nisâ, 14
MİRAS VE VASİYET
- 1065 -
her şeyi hakkıyla bilendir." 4743
"Hısımlar Allah'ın kitabınca birbirine daha yakındırlar. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir." 4744
"Ana-baba ile yakın hısımların bıraktıklarından erkeklere, ana-baba ile yakın hısımların bıraktıklarından kadınlara, azından da çoğundan da farz kılınmış birer hisse vardır." 4745
Hz. Peygamber'in mirasla ilgili bazı hadisleri de şöyledir:
"Ferâiz (miras) ilmini öğreniniz ve öğretiniz. Çünkü ferâiz, ilmin yarısıdır." 4746
"Miras hisselerini sahiplerine verin. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır." 4747
İbn Mes'ud’dan (r.a.) rivâyete göre: "Hz. Peygamber bir kız, oğlu kızı ve kız kardeş ile birlikte mirasçı olunca; kıza yarım hisseyi, oğul kızına üçte ikiyi tamamlamak için altıda biri, kız kardeşe de geri kalanı hükmetmiştir."4748 "Kız kardeşleri, kızlarla birlikte olunca asabe yapın."4749 "İbn Büreyde şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s.) nineye yanında anne olmadığı zaman altıda bir vermiştir." 4750
Bazı miras hükümleri de icmâ deliline dayanır. Ana-baba bir kız kardeş bulunmayınca, baba bir kız kardeşin onun yerine geçeceği prensibi gibi.
Yukarıdaki delillerde yer alan mirasçıların payları şöyledir:
A. Koca (Zevc)
1- Koca, ölenin (karının) çocukları veya oğlunun... oğlu veya kızı ile birlikte mirasçı olduğunda, terikenin dörtte birini alır. Ölenin kızından fürûu burada dikkate alınmaz.
2- Bunlar bulunmadığında yarısını alır.
B. Karı (Zevce)
1- Karı, ölen kocasının çocukları veya oğlunun... oğlu veya kızı ile birlikte bulunduğunda sekizde bir alır.
2- Bunlar bulunmadığında dörtte bir alır. Eş (zevce) birden fazla ise her iki durumda belirlenen payı aralarında eşit olarak paylaşırlar.
C. Baba
1- Baba, ölenin oğlu veya oğlunun erkek fürûu ile birlikte bulunduğunda altıda bir alır.
2- Ölenin kızı veya oğlunun kızı yahut oğlunun... oğlunun kızı ile birlikte bulunduğunda altıda bir ve ilâve olarak asabe sıfatıyla ashabü'l-ferâizden artanı alır.
4743] 5/Mâide, 176
4744] 8/Enfâl, 75
4745] 4/Nisâ, 7
4746] Buhârî, Ferâiz, 2; Ebû Dâvud, Ferâiz, 1; Tirmizî, Ferâiz, 2
4747] Buhârî, Ferâiz, 5, 7, 9-10; Müslim, Ferâiz, 2-3; Tirmizî, Ferâiz, 8
4748] Buhârî, Ferâiz, 8, 12; Tirmizî, Ferâiz, 4; İbn Mâce, Ferâiz, 2
4749] Buhârî, Ferâiz, 12; Dârimî, Ferâiz, 4
4750] İbn Mâce, Ferâiz, 4
- 1066 -
KUR’AN KAVRAMLARI
3- Bu iki grup mirasçı bulunmadığından asabe olur. Başka mirasçı yoksa terikenin tamamını, varsa bunlardan artanı alır.
D. Anne
1- Ölenin çocukları veya oğlunun... oğlu veya kızı, yahut ölenin birden fazla erkek veya kız kardeşiyle birlikte bulunduğunda altıda bir alır.
2- Ölenin babası ve eşi ile birlikte bulunduğunda eşten artanın üçte birini alır. Bu durumda baba asabe olarak geriye kalanı alır.
3- Bu iki grup mirasçı bulunmadığında bütün terikenin üçte birini alır.
E. Dede
Burada ashabü'l-ferâiz olarak pay sahibi olan dede, ölenin babasının babası veya onun babasıdır. Buna sahih dede (cedd-i sahih) denir. Annenin babası gibi ölen ile arasına kadın giren dedeye ise fasit dede denir ve miras hukuku bakımından zevi'l-erhâm* grubu içinde yer alır.
Baba sağ olmayınca dede onun yerine geçer. Buna göre dedenin dört hâli vardır. İlk üç hâli babanınki ile aynıdır. Dördüncü hâl, babanın sağ olması hâli olup, bu durumda dede mirasçı olamaz.
F. Kız
1- Ölenin oğlu olmayıp da bir kızı varsa terikenin yarısını alır.
2- Aynı durumda iki veya daha fazla kız varsa, üçte ikiyi aralarında paylaşırlar.
3- Ölenin oğlu varsa asabe (bigayrihi asabe) olur. Ashabü'l-ferâiz'den artanı oğul iki, kız bir hisse almak üzere paylaşırlar.
G. Oğlun Kızı
Ölenin kızı bulunmayınca oğlunun kızı onun yerine geçer.
1- Ölenin oğlu veya kızı bulunmaz da, oğlunun... bir tane kızı olursa terikenin yarısını alır.
2- Aynı durumdaki oğulun kızı birden fazla ise, üçte ikiyi aralarında eşit olarak paylaşırlar.
3- Ölenin oğlu bulunmaz ve oğlunun kızı ölenin bir kızı ile birlikte bulunursa altıda bir alır.
4- Aynı durumda ölenin birden fazla kızı varsa oğulun kızı mirasçı olamaz.
5- Ölenin oğlu olmayıp da, onun oğul ve kızları beraber bulundukları takdirde, müşterek asabe olurlar ve ashabü'-ferâiz'den artanı ikili-birli paylaşırlar.
6- Oğlun kızları oğul ile birleştiklerinde mirasçı olamazlar.
H. Ana-Baba Bir Kız Kardeş
1- Bir tane ise terikenin yarısını alır.
2- İki veya daha çok ise üçte ikiyi paylaşırlar.
3- Ölenin ana-baba bir kız kardeşi aynı durumdaki erkek kardeşiyle birlikte
MİRAS VE VASİYET
- 1067 -
bulunurlarsa, müşterek asabe olurlar ve ashabü'l-ferâiz'den artanı ikili-birli paylaşırlar.
4- Ölenin kızı, oğlunun kızı ve oğlunun... oğlunun kızı ile birlikte bulunurlarsa asabe olup kalanı alırlar.
5- Ölenin oğlu, oğlun oğlu, babası veya sahih dedesi ile birlikte bulunurlarsa mirasçı olamazlar.
İ. Baba Bir Kız Kardeş
Ana-baba bir kız kardeş bulunmazsa baba bir kız kardeş onun yerini alır.
1- Bu durumdaki kız kardeş bir tane ise, terikenin yarısını alır.
2- Birden fazla iseler, üçte ikiyi eşit olarak paylaşırlar.
3- Bu durumdaki kız kardeş bir tane ana-baba bir kız kardeşle birlikte bulunurlarsa altıda bir alır.
4- Ana-baba bir kız kardeş birden fazla ise baba bir kız kardeş mirasçı olamaz.
5- Baba bir kız kardeş baba bir erkek kardeşle birlikte bulunursa, müşterek asabe olurlar, kalanı ikili-birli paylaşırlar.
6- Ölenin kızı veya oğlunun kızı ile birlikte bulunursa asabe olur ve kalanı alır.
7- Ölenin oğlu, oğlunun oğlu..., babası, dedesi, ana-baba bir erkek kardeşleri, asabe olan ana-baba bir kız kardeşleriyle beraber bulunurlarsa mirasçı olamazlar.
J. Ana Bir Kardeşler
1- Bir tane ise altıda bir alır.
2- Birden fazla iseler, terikenin üçte birini erkek-kadın ayırımı yapmaksızın eşit olarak paylaşırlar.
3- Ölenin oğlu kızı, oğlunun oğlu veya kızı, babası, dedesi ile birlikte bulunurlarsa mirasçı olamazlar.
K. Nine
Buradaki nineden maksat, araya fasit dede girmeyen, anne veya baba tarafından büyük annedir. Babanın annesi veya onun annesi, annenin annesi veya onun annesi gibi ki, bunlara sahih nine denir. Araya fasit dede girmesi hâlinde, ondan sonraki nineye fasit nine denir. Ölenin annesinin babasının annesi gibi. Bunlar miras hukuku bakımından zevi'l-erhâm içinde yer alırlar.
1- Sahih nineler mirasçı oldukları durumlarda altıda bir alırlar. Nine birden fazla ise bunu eşit olarak paylaşırlar.
2- Nine ana ile beraber bulunursa veya baba ve dededen nineler baba veya dede ile birlikte bulunurlarsa mirasçı olamazlar. Keza yakın derecedeki nine uzak olanı mirastan düşürür. 4751
4751] el-Cassâs, Ahkâmü'l-Kur'an; İbnü'l-Arabî, Ahkâmü'l-Kur'an; İbn Kesîr, Te,fsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, miras ayetlerinin tefsiri; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 322-329; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 39 vd.; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 85-86 vd.; Seyyid Şerif el-Cürcâni, Şerhu's-Sirâciyye, s. 3-4, vd.; el-Kâsânî, Bedayiu's Sanâyi', III, 99; Fetâvâ'l-Hindiyye, I, 353; Bilmen,
- 1068 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Zevi’l-Erhâm
Arapça zû, "sahip", rahim veya rahm "nesep hısımlığı", "nesep hısımlık bağı" demektir. Zevî'l-erhâm, zû'r-rahim'in çoğulu olup, genel olarak nesep hısımlarını ifade eder. Bu anlamda, ashabü'l-ferâiz, asabe veya diğer nesep hısımları kapsama girer. İslâm miras hukuku terimi olarak zevî'l-erhâm; ashâbü'l-ferâiz ve asabe den olmayan kan hısımlarını ifade eder. Miras bırakanın kızının çocukları, kız kardeşinin veya erkek kardeşinin kızları, fâsit dede ve nineleri, dayı ve teyzeleri gibi.
Miras bırakanın ashabü'l-ferâizden veya asabeden hısımları bulunmayınca zevi'l-erhâm'dan ona yakın olamayacağı veya hangi şartlarla mirasçı olacağı konusu müctehitler arasında ihtilaflıdır.
1- Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel'e göre, sıraları gelirse zevi'l-erhâm mirasçı olur. Hz. Ömer, Alî, İbn Mes'ûd ve İbn Abbas’ın (r.anhüm) görüşü budur. Delil, Kitap ve Sünnettir.
Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulur: "Nesep hısımları Allah'ın Kitabında birbirlerine daha yakındırlar." 4752 Bu âyet bütün nesep hısımlarını kapsamına alır. Diğer miras âyetleri 4753 ve hadisler farz sahiplerini ve asabeyi açıklamıştır. Bunların dışında kalanlar mirasa başkalarından daha fazla hak sahibidirler. Bu âyet, İslâm'ın ilk hicret yıllarında uygulanan "muâhât" (kardeşleştirme) yoluyla olan mirasçılığı neshetmiştir.
Başka bir âyette şöyle buyrulur: "Ana ve baba ile yakın hısımların bıraktıklarından erkeklere, ana ve baba ile yakın hısımların bıraktıklarından kadınlara, azından da çoğundan da farz kılınmış birer pay olarak hisseler vardır."4754 Bu âyette geçen "el-akrabün (hısımlar)" kelimesi mutlak bir ifade olup zevi'l-erhâmi da kapsar. Âyet, kılıç kuşanmayan kadın ve çocukları miras dışı bırakan câhiliyye devri örfünü yıkmak için inmiştir. 4755
Hz. Peygamber’in (s.a.s) farz sahibi ve asabe dışındaki hısımlarla ilgili çeşitli hadisleri nakledilmiştir. O, şöyle buyurmuştur: "Bir toplumun kız kardeşinin oğlu onlardandır."4756; "Kim bir mal bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben mirasçı olmayanın mirasçısıyım, ona âkıle ve mirasçı olurum. Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır. Ona akile ve mirasçı olur." 4757
Ashâb-ı Kiramdan Sâbit b. Dahdâh (r.a) vefat etmiş, geride yalnız kız kardeşinin oğlu Ebû Lübâbe b. Abdilmünzir kalmıştı. Rasûlüllah (s.a.s) bütün mirası ona verdi4758; ez-Zühaylî, el- Fıkhu'l-İslâm ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, Hukuk, İslâmiyye ve İstılâhâtı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1951, IV, 507-535; Ebû Zehra, Ahkâmü't-Tarikât ve'l-Mevârîs, Kahire, (t.y.) s. 121-180; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, Şahıs, Âile ve Çözümlü Miras, İstanbul 1983, s. 417-491; H. Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi, c. 1, s. 160-162
4752] 8/Enfâl, 75
4753] Bk. 4/Nisâ, 7, 12, 176
4754] 4/Nisâ, 7
4755] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1960-62, II, 1294, 1295
4756] Tirmizî, Menâkıb, 65; Buharî, Ferâiz, 24; Nesâî, Zekât, 96; Dârimî, Siyer, 81
4757] Ebû Dâvud, Ferâiz, 8; Tirmizî, Ferâiz, 12; İbn Mâce, Diyât, 7, Ferâiz, 9; Dârimî, Ferâiz, 38; Ahmed b. Hanbel, I, 28, 36, IV, 131
4758] el-Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 105
MİRAS VE VASİYET
- 1069 -
VIII,382,383). Hayatta yalnız dayısı olan bir kimse ölmüştü. Ebû Ubeyde b. El-Cerrah, Hz. Ömer'e bunun miras durumunu sordu. Hz. Ömer, Nebî’nin (s.a.s) şu hadisini yazarak onunla amel edilmesini istedi: "Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır." 4759
2- Şâfiî ve İmam Mâlik'e göre zevi'l-erhâm mirasçı olamaz. Ashâbü'l-ferâizden veya asabeden mirasçı bulunmayınca tereke beytülmale intikal eder. Zeyd b. Sâbit, Saîd b. el-Müseyyeb ve Saîd b. Cübeyr'in görüşü budur. el-Evzâî, Ebû Sevr, Dâvud ve İbn Cerîr et-Taberî bu görüşü benimsemiştir. Delilleri şudur: Miras âyetlerinde farz sahipleri ve asabenin payları zikredilmiş, zevi'l-erhâm için herhangi bir şey belirlenmemiştir. Eğer onlar için bir hak olsaydı bunun da zikredilmesi gerekirdi. Çünkü âyette; "Senin Rabbin (hiçbir şeyi) unutucu değildir." 4760 buyrulur. Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir."4761 Hz. Peygamber'e hala ve teyzenin miras durumu sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Cebrail (a.s.) bana, bu ikisi için hiçbir şey olmadığını haber verdi."
Ancak bu son hadisler mürsel olup, bunlar delil olarak alınamaz. Eğer bu hadisler sahih olursa, bunların zevi'l-erhâm'ın birbirine daha yakın olduğunu bildiren âyetin4762 inmesinden önceye ait olduğu kabul edilir. Yahut "hala ve teyze için belirli bir pay yoktur" ya da "onlar asabe veya kendilerine red yapılabilen farı sahiplerini ile birlikte mirasçı olamaz" anlamına gelir. Çünkü farz sahiplerine red, zevi'l-erhâmın mirasçılığından öne alınmıştır. Fakat onlar kendisine red yapılamayan sağ kalan eşle birlikte mirasçı olurlar.
Diğer yandan Mâlikî mezhebinde ikinci asırdan, Şâfiî mezhebinde ise dördüncü asırdan itibaren zevi'l-erhâm'ın mirasçı olmaları yolunda fetva verilmiştir. Bu fetvanın dayanağı zulüm ve israf sebebiyle Müslümanların beytülmalden gerektiği gibi yararlanamamalarıdır. 4763
Zevi'l-erhâmın mirasçı olma usûlü: Bunlara mirasın hangi ölçülere göre verileceği nass'la sabit olmadığından ictihad edilerek iki usûl benimsenmiştir.
1- Zevi'l-erhâmı, miras bırakana bağlayalı eshâbü'l-ferâiz veya asabenin miras hissesini esas alan usûl. Hanbelîler, sonraki Şâfiî ve Mâlikîler bu metodu benimsemiştir. Bu metotla, zevi'l-erhâmı miras bırakana bağlayan farz sahibi veya asabe hayatta olsa idi, ne kadar miras alacakları hesaplanır. Sonra bunlar vasıtasıyla mûrise bağlanan zevi'l-erham onların yerine konur ve alacakları hisseyi alırlar. Erkekler kızların iki katı miras alır. Ancak Hanbelîlere göre burada erkek ve kadın ikili birli değil, eşit olarak miras alır.
Bu usûlün istisnası, dayı ile teyze ve ana bir amca ile halalardır. Dayı ve teyze ana yerine ve ana bir amca ile halalar da baba yerine konur ve onlar gibi mirasçı olurlar. "Tenzil" tarafları denilen bu hukukçuların dayandığı esas şudur: Zevi'l-erhâmın ne şekilde mirasçı olacakları nasslarda belirtilmediğine göre, nasıl mirasçı olacakları belli olan ve zevi'l-erhâmı mûrise bağlayan ashâbü'l-ferâiz veya
4759] Ebu Dâvud, Ferâiz, 8; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, IV, 62
4760] 19/Meryem, 64
4761] Ebu Dâvud, Vesâya, 6, Büyü, 88
4762] 8/Enfâl, 75
4763] Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 530 vd
- 1070 -
KUR’AN KAVRAMLARI
asabe gözönüne alınarak onların yerine zevi'l-erhâm konulur ve miras buna göre bölüştürülür.
2- Hısımlık usûlü: Hanefilerin benimsediği bu metoda göre, zevi'l-erhâmı miras bırakana bağlayan mirasçıya değil doğrudan doğruya zevi'l-erhâmın miras bırakana yakınlığına bakılır. Çünkü bunlar temelde asabe hükmünde olup, ya kadın oldukları yahut da araya kadın girdiği için asabe olamamışlardır. Bu bakımdan asabe hangi usûl ve sırayla mirasçı oluyorsa bunlarda aynı şekilde mirasçı olmalıdır. 4764
Zevi'l-erhâma miras taksimini hısımlık usûlüne göre açıklayacağız. Zevi'l-erhâm Mirasçılar Dört Sınıftır:
1- Miras bırakanın fürûu: Bunlar, miras bırakanın kızlarının çocukları ile oğlunun kızlarının, oğlunun oğlunun, kızlarının çocuklarıdır. Bunlara, mûrisin asabe ve farz sahibi olmayan fürûu da diyebiliriz.
2- Miras bırakanın usûlü: Sahih olmayan dede ve nine ve gruba girer. Ananın babası, ananın babasının babası, ananın babasının anası gibi... Bunlar da miras bırakının asabe ve farz sahibi olmayan usûlü olup, fâsit dede ve fâsit nine adını alırlar.
3- Miras bırakanın ana-babasının fürûu: Kız kardeşlerin çocukları ve torunları, ana-baba bir veya baba bir erkek kardeşlerin kızları ve torunları ile ana bir erkek kardeşlerin çocukları bu gruba girer. Öz veya baba bir erkek kardeşlerin oğulları asabe içinde yer alırlar.
4- Mûrisin dede ve ninesinin asabe ve' farz sahibi olmayan fürûu: Halalar, ana bir amcalar, mutlak dayı ve teyzelerle bunların çocukları, ana-baba bir veya baba bir amcaların ve bunların oğullarının oğullarının... kızları ve bunların çocukları, mûrisin ana ve babası ile büyük ana ve büyük babasının asabe olmayan amcaları ile hala, dayı ve teyzeleri ve bunların çocukları yine bu dördüncü sınıf zevi'l-erhâmdandır.
Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Olmasında Uyulacak Kurallar
1- Asabe veya farz sahibi mirasçı varsa zevi'l-erhâm mirasçı olamaz.
2- Asabe bulunmayıp, farz sahiplerinden yalnız karı veya kocanın olması halinde bunlardan kalan, eğer karı veya kocadan biri de yoksa terekenin tamanı zevi'l-erhâma aittir.
3- Zevi'l-erhâmdan yalnız bir tek mirasçı varsa hangi sınıftan olursa olsun bütün tereke buna kalır.
4- Yukarıdaki dört sınıf zevi'l-erhâmdan birinci sınıf varken 2. sınıf, 2. Sınıf varken 3. sınıf, 3. sınıf varken 4. sınıf hak alamaz. Bu sıraya göre tercih hakları vardır.
5- Sınıfları aynı olan birkaç zevi'l-erham bir arada bulunursa, miras bırakana en yakın olan tercih edilir. Meselâ; kızın kızı ile oğlun kızının kızı birlikte bulunmasa 'kızın kızı tercih edilir. Çünkü bu, miras bırakana daha yakındır.
4764] el-Mevsılî, a.g.e., V, 105
MİRAS VE VASİYET
- 1071 -
6- Zevi'l-erhâm aynı sınıftan olur ve mûrise yakınlık dereceleri de aynı bulunursa asabe veya farz sahibi bir mirasçının çocuk veya torunu tercih edilir.
7- Dördüncü sınıfta hısımlığın kuvveti de tercih sebebi olur. Meselâ; ana baba bir dayı, ana bir amcaya tercih edilir.
Zevi'l-erhâmın mirasçı oluşuna örnekler:
1- Birinci Sınıfın Mirasçı Olması: Bunlar, miras bırakanın asabe ve farz sahibi olmayan fürûu olup, aşağıda gösterilen esaslara göre mirasçı olurlar.
a- Miras bırakana derece bakımından yakın olan tercih edilir.
b- Eğer dereceleri eşit olursa, mirasçı çocuğu olan, zevi'l-erhâm çocuğuna tercih edilir.
Burda, oğlun kızı, farz sahibi olduğu için, onun kızı olan Fâtıma mirasçı çocuğudur, kızın kızının oğlu ise zevi'l-erhâm oğlu olduğundan mirasçı olamaz. Bütün mirası oğlun kızının kızı alır.
c- Eğer dereceleri eşit olur ve aralarında mirasçı çocuğu bulunmaz veya hepsi mirasçı çocuğu olursa üç özelliğe bakılır. Eğer bunların asılları (ana veya babası) değişik değilse yani erkeklik ve dişilik bakımından farkları yoksa, mesele fer'ilerin cinsiyetlerine göre kurulur. Erkek için iki kız hissesi olarak miras paylaştırılır.
Eğer cinsiyet ayrılığı birden çok batından olursa, miras ilk cinsiyet ayrılığı olan batında ikili birli taksim edilerek erkekler bir grup, kadınlar bir grup yapılır. Mirasçılarla bunlar arasındaki batınlarda cinsiyet ayrılığı yoksa bu paylar aynen mîrasçılara geçer. Aradaki batınlarda cinsiyet ayrılığı varsa, o, gruba ayrılan hisseler farklılık olan batında cinsiyetlerine göre fer'ilere paylaştırılıp, yine erkekler bir grup, kadınlar bir grup yapılır ve her gruba isabet eden pay fer'ilerine verilir.
2- İkinci Sınıfın Mirasçı Olması: Bunlar miras bırakanın fasit dede ve nineleri olup, aşağıdaki şekilde mirasçı olurlar:
a- Miras bırakanın asabe, ashabû'l-ferâiz veya birinci sınıf zevi'l-erhâmdan mirasçısı bulunmadığı zaman, yalnız bir tane fasit dede veya ninesi bulunsa bütün miras buna kalır.
b- Miras bırakanın birden çok fasit dede ve nineleri bulunursa, murise yakın olan tercih edilir.
c- Miras barakana yakınlık dereceleri eşit olursa mirasçıya nisbet edilen tercih edilir.
d- Yakınlık bakımından dereceleri eşit olur ve aralarında bir vârise nisbet edilen olmaz veya hepsi birer vârise nisbet edilirse ve nisbet edildikleri şahısların cinsiyetleri aynı olursa, kendi cinsiyetleri ayrı olunca ikili birli takım yapılır. Örnek:
Babanın annesinin babasının anne ve babası birlikte hayatta olsa 3. batındaki fasit dede zevi'l-erhâmdan olup, 4. batındaki dede ve nineye miras ikili birli intikal eder.
e- Eğer nisbet edilen batında cinsiyet ayrılığı varsa, miras ilk cinsiyet ayrılığı
- 1072 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olan batında taksim yapılıp, paylar mirasçılara aynen intikal ettirilir.
3- Üçüncü Sınıf Zevi'l-erhâmın Mirasçı Olması:
a- Bunların mirasçı olması, birinci sınıf gibidir. Mûrise en yakın olan mirasçı olur, uzakta kalan düşer. Eşitlik halinde asabe çocuğu zevi'l-erhâm çocuğuna tercih edilir. Bunlar; miras bırakanın ana ve babasının fürûu olup, mutlak kız kardeşlerin fürûu ile ana baba bir veya baba bir erkek kardeşlerin ve bunların oğullarının oğullarının... kızları ve bunların fürûu, ana bir erkek ve kız kardeşlerin oğul ve kızlarıyla onların fürûudur.
b- Eğer miras bırakana yakınlık dereceleri eşit olursa asabe fer'i, zevi'l-erhâm fer'ini düşürür.
c- Hepsi ana bir kardeş çocukları olursa derece yakınlığı tercih sebebidir. Dereceleri eşit ise ferilerdeki sayı dikkate alınıp, miras usûle taksim olunarak, usûlün hisseleri eşit olarak ferilere verilir. Çünkü ana bir kardeşlerde cinsiyet ayrılığı miras hisselerini etkilemez. Örnek; Ana bir erkek kardeşin iki, ana bir kız kardeşin aynı batında üç tane torunu birlikte mirasçı olsa, torun sayısına göre 2 hisse erkek kardeşin, 3 hisse de kız kardeşin torunlarına intikal eder. Kısaca her bir torun birer pay alır. Ortak payda 5'tir.
d- Eğer hepsi ashâbü'l-ferâiz çocuğu veya asabe çocuğu yahut zevi'l-erhâm çocuğu yahut da bazısı ashâbü'l-ferâiz, bazısı asabe çocuğu olsalar, bütün bu durumlarda da usûlden cinsiyet ayrılığı, fürûdan sayı alınarak ferâizdeki4765 hisselerine göre, miras usûle taksim edilir. Usûle isabet eden hisseler eşit veya ikili birli kendi fürûuna verilir. Yalnız ana bir kardeşlerde cinsiyet ayrılığı dikkate alınmadığından eşit işlem yapılır.
Bu meselede kızların sayısı iki veya daha fazla olsa, bu sayılar asıllarına yansıtılarak ferâize göre yeni taksim yapılır. Elde edilen paylar kendi fer'îlerine intikal eder.
4- Dördüncü Sınıf Zevi'l-erhâmın Mirasçı Olması:
Bu sınıf, miras bırakanın büyük baba ve büyük anasının fürûundan ibar ettir. Mutlak halalar, ana bir amcalar ve mutlak dayı, teyzeler ve bunların fürûu, yine ana-baba bir veya baba bir amcaların ve bunların oğullarının kızları ve bunların fürûudur.
Miras bırakanın ana ve babasının, yine büyük ana ve babasının asabe olmayan amca, hala, dayı ve teyzeleri ve bunların fürûu da bu sınıf zevî'l-erhâm'dandır.
Bunların mirasçı olması şu esaslara göre olur:
a- Ashâbü'l-ferâiz, asabe ve zevî'l-erhâmın ilk üç sınıfından hiçbir mirasçı bulunmaz, bu dördûncü sınıftan da yalnız bir kişi olursa bütün miras onun olur. Bunlar bir kaç tane olur ve hısımlık yönleri de bir olursa, mûrise yakınlığı kuvvetli olan tercih edilir.
b- Eğer, mirasçıların hepsi miras bırakana aynı yakınlıkta bulunur ve hepsi ana-baba bir veya baba bir yahut ana bir olup tamamı erkek veya kadın olursa miras aralarında eşit olarak, eğer bazısı erkek bazısı kadın ise ikili biri taksim
4765] bk. "Ashabü'l-ferâiz
MİRAS VE VASİYET
- 1073 -
yapılır.
c- Eğer bunların akrabalık yönleri farklı olursa, yani bazısı baba, bazısı ana tarafından olursa, bu takdirde akrabalık kuvvetine itibar edilmez. Baba tarafına 2/3, ana tarafına ise üçte bir pay verilir. Sonra her gruba düşen pay, o grup arasında akrabalık yönleri bir olan esasa göre taksim yapılır.
d- Mutlak halaların, ana bir amcaların, dayı ve teyzelerin çocuk ve torunları, ana-baba bir amcaların ve bunların oğullarının kızları ve bunların çocukları birlikte bulunduklarında şu esaslara göre mirasçı olurlar.
Bunlar ister ana ister baba tarafından olsunlar önce derece yakınlığı tercih sebebidir.
Eğer dereceleri aynı ve ana veya bâba tarafından olmada eşit durumda iseler hısımlık kuvveti tercih sebebidir.
Yine bu mirasçılar, miras bırakanın yalnız ana veya yalnız baba tarafından olur, derece ve hısımlık kuvvetleri eşit ve hepsi asabe veya hepsi zevi'l-erhâm çocuğu bulunursa ve asıllar arasında cinsiyet farkı varsa miras ikili birli, cinsiyet farkı yoksa eşit olarak taksim edilir. Asıllara isabet eden hisse fürûa intikal eder.
Örnek: Mirasçı olarak yalnız amcanın iki kızı bulunsa mirası eşit olarak, bu amcanın bir oğlu ile kızı bulunsa ikili bir paylaşırlar. 4766
Kadınlara Miras Olmak ve Kadınların Mirasta Erkeğin Yarısını Alması
“Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (bilin ki) Allah’ın, hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.”4767 İslâm’dan önce Araplar kadına çok kötü muâmele ediyor, bu cümleden olarak kocası ölen kadını, adamın miras bıraktığı mal gibi telâkkî ediyorlar, kadın istemese bile onunla evlenme veya onu başkasıyla evlendirme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar, kadını kullanarak maddî menfaat sağlama yoluna gidiyorlardı. Bu âyet, bütün bu haksızlıklara son vermiş, kadına lâyık olduğu hakları getirmiştir.
“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) İkiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız, bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana babasından herbirinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona vâris olmuş ise anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah (tarafın)dan konmuş farzlar
4766] bk. es-Serahsî, el-Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, XXX, 2-27; Şerhu's-Sirâciyye, 163-204; Zeylaî, Tebyînu'l-Hakâik, el, Emîriyye tab ı, VI, 241 vd..; el-Meydânî, el-Lübâb, IV, 200; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır t.y., V, 559-563; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire,1970, VI, 229-252; ez-Zithaylî, el-Frkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VIII, 381 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 529 vd.; H. Döndüren, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 451-455
4767] 4/Nisâ, 19
- 1074 -
KUR’AN KAVRAMLARI
(paylar)dır. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” 4768
İslâm’ın miras hukukunda paylar ile mükellefiyetler arasında dengeleme yolu tutulmuş, daha çok harcama yapmak mecbûriyetinde olanlara çok, daha az harcama yapanlara az hisse verilmiştir. İslâm âile hukukuna göre, evlenirken mehir verecek, düğün masrafı yapacak olan erkektir. Evlendikten sonra da gerek muhtaç olan yakın akrabasına ve gerekse eş ve çocuklarına bakacak, onlara yiyecek, giyecek, mesken gibi asgarî ihtiyaçları temin edecek yine erkektir. İşte bu sebepledir ki genellikle mirasta erkeklerin payı, kadınlarınkinin iki misli olmuştur.
İslâm'da erkeğe, kadının iki katı miras verilmesini tenkit eden câhiller çoktur. Fakat iyi düşününce bunun, derin hikmete uygun olduğu ve baştan sona adâlet olduğu anlaşılır. Burada, aile hayatının sonucu olarak ortaya çıkan miras hukuku sözkonusudur. Aile hayatında geçim yükü, genellikle erkeğin üzerindedir. Erkek, hem kendisi, hem karısı olmak üzere en az iki kişiyi beslemek zorundadır. Bunun yanında küçük çocuklarını, annesini, babasını geçindirmek de erkeğe düşer. Birkaç kişinin bakımı, erkeğin omuzlarına biner. Oysa kadın, kocasını beslemez, kocası tarafından geçimi sağlanır. Kadına kocası, oğlu, babası veya kardeşleri tarafından bakılır. Bazı kadınlar, bizzat çalışarak geçimlerini sağlasalar da, bu durum tüm kadınlara şâmil değildir; İslâm da, kadına dışarıda çalışma mecbûriyeti vermeyerek ailenin geçim yükünü ona yüklememiştir. Bugün bazı kadınlar, erkek gibi çalışmak isteseler de, bu, gönüllü bir durumdur ve bütün kadınlara şâmil değildir. Bundan asırlar önce ise, kendi geçimini sağlayan kadın hemen hiç yok gibiydi. Genellikle her dönemde kadına başkaları tarafından bakılır. Kadın himâye görür, erkek ise başkalarına bakar, karısını, hâmîsi olmayan kızkardeşini, annesini, ninesini himâye eder.
İşte hem kendisine, hem karısına, çoluk çocuğuna, gerektiğinde annesine, babasına bakmak, onların da geçimlerini sağlamak zorunda bulunan erkeğin, icabında yine kendisinin himâye edeceği kızkardeşinden bir kat fazla miras alması, adâletsizlik değil; adâletin ta kendisidir. Çünkü erkek, bir kadın getirip ona bakacak; kız ise bir başka erkek tarafından götürülüp bakılacaktır.
Miras hukukunun temel ilkelerinin tesbit edildiği Nisâ sûresinin 7-12. âyetlerinde dikkat edilecek önemli bir husus da vardır ki o da erkek gibi, kadına da borç ve vasiyet hakkının tanınmış olmasıdır. Ölen erkek olsun, kadın olsun, borcu verilip vasiyeti yerine getirildikten sonra geri kalan mirası taksim edilir. Bu, kadına bütün medenî ve sosyal hakların tanınması demektir. Kadın mülk sahibi olur, miras bırakır, miras alır, vasiyet eder, vasiyeti yerine getirilir, borç alıp verebilir. Demek ki Kur'an, kadına her türlü mülkiyet ve mülkünde tasarruf hakkı tanımış, ona tam hür bir kişilik kazandırmıştır. Bu, kadın hakları bakımından çok büyük bir gelişmedir. Çünkü kadının mülkiyet hakkı, değil o günkü toplumlarda, medenî kabul edilen Batı toplumunda bile ancak on dokuzuncu asrın sonlarıyla yirminci asrın başlarında tanınmaya başlamıştır. Kur'an indiği zaman kadın, birçok sosyal haklarından yoksun yaşıyor, bir eşya gibi kabul ediliyordu. İşte Kur'an onun elinden tutup insanî bakımdan onu erkekle eşit yapmış, ona toplumun tanıyabileceği en ileri hakları tanımış, onu saygıdeğer bir insan yapmıştır. 4769
4768] 4/Nisâ, 11
4769] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi, c. 13, s. 374-375
MİRAS VE VASİYET
- 1075 -
Günümüzde Vasiyet, Miras ve İnsanımız
Eski dönemlere göre daha çok dünyevîleşen günümüz insanı, ölümü hatırına getirmemek için bin bir oyuncakla oyalanmaktadır. Halbuki müslüman, ölüme her an hazır bir şekilde ve ölümden sonrasını hesaba katarak yaşar. Yarın, hatta yaşadığı gün ölecekmiş gibi yaşayan insan ise, dünyayla bağlantılarını ona göre düzenler. Borçları, vaad ettikleri, yükümlülükleri ânî ölümüyle karmakarışık olmaz. Bunun için de vasiyetini yanında taşır. "Bir Müslümanın vasiyet etmek istediği bir şey olup da, vasiyeti yanında (veya yastığının altında) yazılı olmadan iki gece geçirmeye hakkı yoktur."4770 Bu vasiyetinde, öncelik verdiği konu, fânî meseleler değil; geride kalanlara hakkı tavsiye, iyilikle emir, onları tevhidî imanla ve müslümanca hayat sürmeleri yönüyle hatırlatmalar, yani tavsiyelerdir. Zâten tavsiye ile vasiyet aynı kökten türemiş ifâdeler olduğu için hayatında hakkı tavsiye eden kişi, ölürkenki vasiyetinde de aynı görevi yapar. İkinci olarak da -eğer varsa- kimlere borçlu ise, borçlarını ve vâdelerini çok net bir şekilde belirten senet veya benzeri yazıyla vasiyeti cebinde (ya da evinde kolay bulunabilecek -hadis rivâyetinde belirtilen “yastık altı” gibi- bir yerde) bulundurur. Zâten her çeşit maddî borç alış verişinin yazılması Kur’an’ın emridir.4771 O, bu yazışmayı, hem unutma gibi problemlere ve hem de ölüm gibi her an gelebilecek olaya karşı tedbir olsun diye yerine getirir. Alacakları varsa, onları da benzer şekilde yazar.
"Allah (c.c.) size, amellerinize ziyâde olarak ölümünüz esnâsında mallarınızın üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme yetkisi verdi)." 4772 Mirasçıları dışında ve malının üçte birini geçmeyecek şekildeki kısmını hayır gördüğü yerlere vasiyet edebilir. Ama, kişinin ölürken ve artık ihtiyacı kalmadığı anda malından tasadduk için vasiyet etmesinden ziyâde, sağken mala muhtaç olduğunu düşündüğü zamanda tasadduk etmesi, bunu vasiyete gerek duymadan sağlığında bolca yerine getirmesi en hayırlısıdır. Rasûlullah’a (s.a.s.): "Hangi sadaka efdaldir?" diye sorulmuştu. "Sağlıklı ve fakirlikten korkup zenginliğe ümit bağladığın, mala karşı cimri olduğun halde tasadduk etmen! Bu şekilde tasadduku, can boğazına gelip de, 'falana şu kadar, filâna bu kadar' diye (vasiyet ede)ceğin zamana kadar devam ettir. O sırada (yaptığın tasaddukun sana bir faydası yoktur, çünkü malın, artık) zâten birilerinin olmuştur." 4773
Bazı insanların yaptığı gibi, mirasçılarının Kur’an ve Sünnette belirtilen meşrû haklarına müdâhale etmesi, mirasçılarından bazılarına az, bazılarına çok mal bıraktığını vasiyet etmesi; ölürken bile Kur’an ahkâmına ve adâlete uymayarak günaha girmesi, isyan ederek ölmesi demektir. Vasiyet eden kimse, gereksiz ve külfet kabul edilecek şeyleri ve özellikle gayr-ı meşrû hususları vasiyet etmemelidir. Esas vasiyet, Allah’ın vasiyetidir. Allah da, miras konusundaki vasiyetlerini/emirlerini bildirmiş ve sonunda “vasıyyeten mina’llah -Allah’tan bir vasiyyet olarak-” 4774 demiştir. Kesin bir haramın emredilmediği, Allah’a isyan özelliği taşımayan her çeşit vasiyetin yerine getirilmesi mirasçıların en önemli görevidir. Miras paylaşımına da, varsa vasiyetteki görevler yerine getirildikten, ölenin borcu varsa ödendikten sonra geçilir. “...Bütün bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirilip ve
4770] Buhârî, Vesâyâ 1; Müslim, Vasiyyet 4, hadis no: 1627
4771] 2/Bakara, 282
4772] İbn Mâce, Vesâyâ, 5
4773] Buhârî, Vesâyâ 7, Zekât 11; Müslim, Zekât 92, hadis no: 1032; Ebû Dâvud, Vesâyâ 3, hds no: 2865; Nesâî, Vesâyâ 1
4774] 4/Nisâ, 12
- 1076 -
KUR’AN KAVRAMLARI
varsa borcu ödendikten sonra verilir...”4775 Meşrû vasiyetin ihmali veya değiştirilmesi büyük vebali gerektirir. "Kim vasiyeti işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.”4776 Bu âyet, hem bireysel vasiyet için ve hem de umuma ve yetkililere uymaları gereken hayır amaçlı (vakfiye ve benzeri hayırlar gibi) vasiyetler için geçerli kabul edilmiştir. İslâm'da vakıf müessesesi hadislere dayanmakla birlikte sadaka-i câriye mâhiyetinde olan ve halkın geneline hizmet veren vakıfları, bunların şekil ve şartlarını haksız olarak değiştirenler de vasiyeti değiştirenler gibi telâkkî edilmiş, bu âyet, birçok vakıf eşya üzerine ve vakıfnâmelere yazılmıştır.
Miras konusuna gelince; günümüzde bazı kesimler, bekâr veya evli kız evlâtlarını mirastan mahrum bırakıyorlar. Ya da miras paylaşanlar, kızlara İslâm’ın verdiği hakkı vermiyorlar. Yine, bazı kesimler miras paylaşma yerine, baba ölünce malı büyük evlât değerlendiriyor, diğer kardeşlere ve vereselere haklarını ya hiç vermiyor ya da seneler sonraya bırakıyor. Bütün bunlar haksızlıktır, zulümdür. Hiçbir devlet, “mirasınızı İslâmî esaslara göre taksim edemezsiniz” demediği, diyemediği halde, bazı kimseler, özellikle kadınlar, basit dünyevî çıkar için Kur’an hükümlerine göre başkalarının haklarını gasbederek İslâmî olmayan bir devletin mahkemelerine mürâcaat edip onun verdiği hükümle miraslarını taksim ederler. Bunun sadece haram sınırlarıyla kalmayacak, itikadı da ilgilendirecek4777 yönü sözkonusu olduğundan, miras, bazen cennete vâris olmaya engel olabilmektedir. "Hayır! Doğrusu siz... Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz." 4778
Günümüzde de varlığını hâlâ devam ettiren İslâm öncesi câhiliyyenin, kadınları insan yerine koymayıp, onları bir miras malı gibi değerlendirmesi, onları babalarının mirasından mahrum görmeleri büyük bir zulüm olduğu gibi; İslâm dışı hukukî düzenlerin onları miras konusunda erkek kardeşiyle eşit görmesi de erkeklere yapılan bir zulümdür. İslâm, ifrat ve tefrit içindeki yaklaşımları reddeden, orta yoldur, dengedir, adâlettir. Ve Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, kâfir, zâlim veya fâsık oldukları gibi;4779 tâğuta inanmayıp onu reddetmeleri kendilerine emrolunduğu halde, tâğutun önünde muhâkemeleşmek, onun hükümleriyle hükmedilmek isteyenlerin de iman iddiâsı geçersizdir.4780 Bu genel hükümler yanında, bütün mülkün esas sahibi olan Allah Teâlâ, mirasla ilgili düzenlemeleri bildirdikten sonra,4781 şöyle ikazda bulunur: “...Bunlar, Allah tarafından bir vasiyettir/emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. İşte bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasûlûne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim, Allah'a ve Rasûlüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için alçaltıcı bir azap vardır." 4782
Dünyada evlâtlarımıza ille de önemli çapta maddî miras bırakmak zorunda
4775] 4/Nisâ, 11
4776] 2/Bakara, 181
4777] bk. 4/Nisâ, 60
4778] 89/Fecr, 17-20
4779] 5/Mâide, 44, 45, 47
4780] 4/Nisâ, 60
4781] 4/Nisâ, 6-11
4782] 4/Nisâ, 12-14
MİRAS VE VASİYET
- 1077 -
değiliz. Onlara Allah’ı ve Rasûlünü miras olarak bırakmamız, yani onları İslâmî eğitim ve öğretimden geçirmemiz, müslümanca yetiştirmemiz her şeyden önemlidir. Aradaki zaman farkına rağmen, “hulefâ-i râşidin”in beşincisi kabul edilen Ömer bin Abdülaziz, çok zengin bir mirasa sahip olduğu halde, bu mirasın içine halkın hakkı olan paralar da karıştığı ve devlet gücüyle oluştuğu için bunları halka dağıtmış, kendisi fakir hayatına benzer şekilde yaşamayı tercih etmiştir. Ölümü yaklaştığında yakınları, ona şöyle der: “Kendin, bunca malı infak ettin, zenginliği bırakıp fakir hayatı yaşadın, buna hakkın olabilir; ama şimdi belki ölmek üzeresin. Çocuklarına miras olarak ne bırakıyorsun? Bu, onları düşünmediğin anlamına gelmez mi?” Verdiği cevap müthiştir: “Ben çocuklarımı müslümanca yetiştirdiysem onlara Allah’ı ve Rasûlünü, onların sevgisini miras bırakıyorum, bu yetmez mi? Yok, onlar gerçek müslüman gibi yetişmedilerse, onlardan bana ne? Onlara maddî miras bırakarak bununla daha kolay haramlar işlemelerine, Allah’a isyan etmelerine yardım etmemi mi bekliyorsunuz?”
Günümüzde haramzâde nice mirasyediler vardır ki, kendilerine bunca mal bırakan ölmüş babalarına hayır duâda bile bulunmazlar. Tam tersine, babasından bir şey kalmamış nice müslüman vardır ki, hiçbir miras bırakmamış babasını duâlarında unutmaz, onun adına hayırlar yapmaya çalışır.
Toplumsal miraslara karşı, bize kadar nice zahmetler karşılığında emânet olarak ulaşan İslâmî değerlere karşı nasıl davrandığımızı ve bizden sonraki nesillere devraldığımız tevhid sancağını nasıl teslim edip miras bırakacağımızı da hesaba katmalıyız. "Sonra Kitab'a, kullarımız arasından seçtiklerimizi vâris kıldık (Kitab'ı onlara verdik). Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi mûtedildir/ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur."4783 Bu miras konusunda zâlim olmak mümkün olduğu gibi, hayırda yarışan müsâbık olmak da mümkündür. Hiç olmazsa, kurtuluşa ermek için ikisinin ortasında olmak gerekir. Biz Kitab’a, dine vâris kılındık, bundan tümüyle mahrum bir çevrede dünyaya gelmediğimiz için bazen kıymetini bilmediğimiz, müslümanlığı hazır bulduğumuz için mirasyedi gibi dinî değerleri tüketme durumunda olmamalıyız. Câhiliyyenin bin bir çeşit bataklığından özel gayretlerle kurtulup İslâm’a sonradan giren insanların durumu, kıymet bilme ve tam teslim olma yönüyle dikkate değer bir konudur.
Şâirin dediği gibi: “Mal sahibi, mülk sahibi! / Hani bunun ilk sahibi? / Mal da yalan, mülk de yalan / Var, biraz da sen oyalan!” Bugüne kadar insanlara nice şeyler miras kalmış olmasına rağmen, aslında bunlar, birinden ötekine devredilen emânetler şeklinde olmuştur. Önemli olan mal ve mülkün esas sahibi olan zâtın istediği şekilde bunları değerlendirmektir. Emânete ihânet eden hâin olmamak için, bize emânet bırakılan tüm mirasları çarçur etmemek, mirasyedi şeklinde ve hevâmız istikametinde harcamalar yapmamak; veznedar gibi, emanetçi gibi, postacı gibi malı sarfedilmesi gereken yere havâle etmek gerekir. Yeryüzü de mirastır. Allah'ın arzının mirası, her şeyin mirasının Allah'a ait olmasıyla ilgilidir. İnsanoğlu fânî olduğu gibi, sahip oldukları da aslında emânettir. O yüzden, tüm arzın esas sahibi Allah’tır, her şey O’nun mülkü olduğu gibi, yine O’na dönecek, O’na kalacaktır. "Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınzdan
4783] 35/Fâtır, 32
- 1078 -
KUR’AN KAVRAMLARI
haberdardır." 4784 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ın mülküdür. Ondan yararlananlar, hep O'nun mülkünü birbirinden devralmaktadırlar; o halde, Allah'ın mülkünde cimrilik etmeleri ne kadar yanlıştır! Bir gün, herkes ölecek ve mâlik olduğu şeyler üzerindeki mülkiyetini kaybedecektir; halbuki Allah bâkîdir, mülk yine O'nundur.
Önemli olan, dünyada mala mülke mirasçı olmak veya zenginleşip geride çokça miras bırakmak değil; Allah’ın cennetine vâris olmaktır. "... Onlara (iman edip sâlip amel işleyenlere): 'İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız' diye seslenilir." 4785
"Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: 'Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler." 4786
"Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç müttakîlerindir (Allah'tan korkup günahtan sakınanlarındır)."4787 Allah, mü’min müstaz’afları/ezilmişleri, iman edip sâlih amel işleyenleri arza, yeryüzünün güzelliklerine vâris kılacaktır. "Andolsun Zikir'den sonra Zebûr'da da: 'Yeryüzüne sâlih/iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık." 4788; "Biz ise, o yerde müstaz'aflara (güçsüz düşürülenlere) lütufta bulunmak, onları imamlar/önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk." 4789
Biz de atamız İbrâhim gibi, O’nun tevhid dinine vâris olan kişiler olarak Rabbimize duâ ediyoruz: "Bizi, Naîm cennetinin vârislerinden kıl." 4790
4784] 3/Âl-i İmrân, 180
4785] 7/A'râf, 43
4786] 7/A'râf, 100
4787] 7/A'râf, 128
4788] 21/Enbiyâ, 105
4789] 28/Kasas, 5
4790] 26/Şuarâ, 85

 MİRAS VE VASİYET
- 1079 -
Vasiyet ve Miras Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- Vasiyet Kelimesinin (V-s-y ve Türevlerinin) Geçtiği Âyet-i Kerimeler (32 Yerde): 2/Bakara, 132, 180, 182, 240; 4/Nisâ, 11, 11, 11, 12, 12, 12, 12, 12, 12, 12, 131; 5/Mâide, 106; 6/En'âm, 144, 151, 152, 153; 19/Meryem, 31; 29/Ankebût, 8; 31/Lokman, 14; 36/Yâsin, 50; 42/Şûrâ, 13, 13; 46/Ahkaf, 15; 51/Zâriyât, 53; 90/Beled, 17, 17; 103 Asr, 3, 3.
B- Vasiyet Konusu:
a- Vasiyette Bulunmak: 2/Bakara, 180; 4/Nisâ, 9.
b- Vasiyet Ederken Şâhit Bulundurmak: 5/Mâide, 106.
c- Yolculukta Vasiyet: 5/Mâide, 106-108.
d- Ölecek Kişinin Zevcesi (Hanımı) Hakkında Yapacağı Vasiyet: 2/Bakara, 240; 4/Nisâ, 12.
e- Ölünün Vasiyetini Değiştirmek: 2/Bakara, 181-182.
C- Miras Kelimesinin (V-r-s ve Türevlerinin) Geçtiği Âyet-i Kerimeler (35 Yerde): 2/Bakara, 233; 3/Âl-i İmrân, 180; 4/Nisâ, 11, 12, 19, 176; 7/A'râf, 43, 100, 128, 137, 169; 15/Hicr, 23; 19/Meryem, 6, 6, 40, 63, 80; 21/Enbiyâ, 89, 105; 23/Mü'minûn, 10, 11; 26/Şuarâ, 59, 85; 27/Neml, 16; 28/Kasas, 5, 58; 33/Ahzâb, 27; 35/Fâtır, 32; 39/Zümer, 74; 40/Mü'min, 53; 42/Şûrâ, 14; 43/Zuhruf, 72; 44/Duhân, 28; 57/Hadîd, 10; 89/Fecr, 19.
D- Miras Konusu:
a- Mirasta Erkek ve Kadın da Hak Sahibidir: 4/Nisâ, 7, 33, 127.
b- Miras Konusunda Kadınlara Zor Kullanmaktan Sakınmak: 4/Nisâ, 19.
c- Anlaşmalardan Doğan Haklar da Mirastan Verilmelidir: 4/Nisâ, 33.
d- Mirasın Bölünme Şekli: 4/Nisâ, 11-13, 176.
e- Mirasta Akraba Asıldır: 33/Ahzâb, 6.
f- Mirasın Bölünmesinde Haktan Ayrılmanın Kötülüğü: 89/Fecr, 19.
g- Miras Bölüşülürken Yetimlere ve Yoksullara da Vermek: 4/Nisâ, 8.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Vasiyet Hukuku, Esat Şener, Seçkin Y.
2. Ruhlar Âlemi, İslâm’da Vasiyet ve İsgat Meselesi, Ali Rızâ Karabulut, Elif Y.
3. 100 Ünlü Vasiyet, Şevket Gürel, Şamil Y.
4. İslâm Büyüklerinin Vasiyeti ve Velilerin Son Sözleri, Mustafa Necati Bursalı, Çelik Y.
5. Vasiyetim, Mevlüt Özcan, Sabır Y.
6. Vasiyetim ve Hakikat İlminden Parçalar, H. Ahmet Hilmi İmre, Salah Bilici Kitabevi Y.
7. Vasiyetname, İmam Gazâli, Çev. Ahmet Arslantürkoğlu, Sahaflar KitapSar. Y.
8. Vasiyetler, İmam-ı Âzam, Çev. Y. Vehbi Yavuz, Aksa Yayın Pazarlama
9. Kur’an’da Verâset Sistemi, Sadeddin Berki, Binbirdirek Y.
10. İslâm’da Miras Hukuku, Haseneyn Muhammed Mahluf, Nur Y.
11. İslâm Miras Hukuku ve Felsefesi, Abdullah Tunca, Şahsi Y.
12. İslâm Hukukunda Ferâiz ve İntikal, Ali Himmet Berki, D.İ.B. Y.
13. Eski ve Yeni Miras Hukuku Şerhi, Esat Şener, Seçkin Y.
14. Miras Hukuku, A. Kılıçoğlu, N. Ayiter, Savaş Y.
15. Miras Hak ve Payları, Esat Şener, Seçkin Y.
16. Mirasta Tenkıs, İade, İstihkak, Esat Şener, Seçkin Y.
17. Miras Hukuku Dersleri, Bülent Köprülü, İst. Üniv. Hukuk Fak. Y.
18. Miras Sözleşmeleri, Mustafa Dural, İst. Üniv. Hukuk Fak. Y.
19. Miras Payının Devrine İlişkin Sözleşmeler, H. Cumhur Özakman, Kazancı Y.
20. Öğreti ve Uygulamada Muvâzaa, Tenkis, Mirasta Geri Verme,
Mirasta Hakediş, Osman Kiper, Adil Y.
21. Kur’an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 13, s. 360-381
22. Ahkâm Tefsiri, Muhammed Ali Sabuni, Şamil Y. c. 2, s. 253-260
23. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul, 1983, 419 vd
24. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. (Vasiyet, Hüseyin Kayapınar:) c. 6, s. 315-318; (Vesâyet, Hamdi Döndüren:) c. 6, s. 342-344; (Miras, H. Döndüren:) c. 4, s. 198-214; (Vâris, H. Döndüren:)
- 1080 -
KUR’AN KAVRAMLARI
c. 6, s. 310-312; (Asabe:) H. Döndüren, c. 1, s. 155-156; (Ashâbu’l-Ferâiz:) H. Döndüren, c. 1, s. 160-162; (Zevi’l-Erhâm:) H. Döndüren, c. 6, s. 451-455
25. İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, Risale Y. (Vasiyet:) c. 10, s. 133-240; (Miras:) c. 10, s. 317-472
26. Fetâvâ-yı Hindiyye, Terc. Mustafa Efe, Akçağ Y. (Vasiyet:) c. 13, s. 167-358; (Miras:) c. 14, s. 411-552
27. İbn Âbidin, İbn Âbidin, Terc. Ahmed Dâvudoğlu, Şamil Y. (Vasiyet:) c. 17, s. 55-248; (Miras:) c. 17, s. 317-457
28. Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Y. (Vasiyet:) c. 5, s. 115-206; (Miras:)c. 5, s. 207-406
29. Emanet ve Ehliyet, Yusuf Kerimoğlu, Ölçü Y. (Vasiyet:) c. 2, s. 429-434; (Miras:) c. 2, s. 419-467
Okunma 1893 kez Son değişiklik Cumartesi, 06 Şubat 2021 20:00
Bu kategorideki diğerleri: « MİLLET MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH ÂYETLER »