62. HUTBE: 10 KASIM HUTBESİ (1)
10 KASIM HUTBESİ
ÂYET:وَقَالَ للّهُ لاَ تَتَّخِذُوْ إلِهَيْنِ ثْنَيْنِ إنَِّمَا هُوَ إلِهٌ وَحِدٌ فَ إايَّايَ فَارهَْبُونِ
Allah, şöyle dedi: “İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek ilâhtır. O hâlde, yalnız benden korkun.”[1]
وَلَا تَجْعَلُو مَعَ للَّهِ إلَِهًا آ خَرَ إنِِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
“Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.”1373
قُلْ هَلْ أنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكَ مَثُوبَةً عِندَ للهِ مَن لعَنَهُ للهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ لْقِردََةَ وَلْخَنَازيِرَ وَعَبَدَ لطَّاغُوتَ أوْلَئِكَ َشَرٌّ مَّكَاناً وَّأضَلُّ عََّن سَوَّء لسَّبِيلِ
“De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah’ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymun, domuz ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler; işte onların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”[2]
وَلَّذِينَ جْتَنَبُو لطَّاغُوتَ أن يَعْبُدُوهَا وَأنَابُو إلَِى للَّهِ لَهُمُ لْبُشْرىَ فَبَشِّرْ عِبَادِ
“Tâğuta ibâdet etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjde var.”[3]
İslâm kültüründe, ölüm yıldönümünü değerlendirmek diye bir şey yoktur. Peygamberimizin doğum tarihini Müslümanların çoğu bilir. Hicrî tarih olan 12 Rabîulevvel’de mevlit gecesi tertip edilir. Son yıllarda miladî olarak doğduğu tarih olan 20 Nisan’ı da kutlu doğum olarak kutlarlar.
Peygamberimiz ne zaman vefat etti, diye sorulunca hemen kimse bilmez. Çünkü Peygamber de olsa, herhangi bir kimsenin ölüm yıldönümü değerlendirilmez; Vefatı: 13 Rabîulevvel 11, miladi olarak da: 8 Haziran 632’de vefat etmiştir.
Peygamberimizin ölüm tarihinin kutlanmadığından bahsederek onunla hâşâ bir tâğutu karşılaştırma yaparak ikisini aynı terazide tartıyor değiliz. Sadece bir mukayese yaptık. Ama, üzülerek ifade edelim ki, ilkokulda okuyan herhangi bir çocuğa sorun bakalım: Atatürk mü büyük, Peygambermiz mi? Ve öğretmenler anlatıyor: Peygamberimizin doğum tarihi sorulduğunda nice öğrenci 1881 diye cevap veriyor. Devlet ve hükümet, Peygamberimizin doğum günü veya ölüm günü herhangi bir etkinlik düşünmezken, 10 Kasım günü ne etkinlikler yapıldığını bilirsiniz.
HALKIN ANITKABİR ZİYARETİNDE REKOR ÜSTÜNE REKOR
Halkımız; yüzde 99’unun Müslüman olduğu iddia edilen halkımız, dünyada en iyi Müslümanlığın bizde olduğu söylenip örnek gösterilen halkımız, anıtkabir ziyaretlerinde rekor üstüne rekor kırıyor. TSK’nın resmi sitesinde yapılan açıklamaya göre 2018 yılında Anıtkabir’e giden kişi sayısı 6 milyon 581 bin 232 oldu. 10 Kasım 2018 günü sadece bir günde bir milyonunun üzerinde kişi anıtkabiri ziyaret etti. 29 Ekim günü ziyaretçileri de bir milyonun üzerinde idi. Geçen yıl hacca ve sene boyunca umreye gidenlerin toplam sayısına baktığımızda, anıtkabire gidenlerin onlardan 16 kat fazla olduğunu görüyoruz. Bu rakamlar da gösteriyor ki; düzen, kendi insanını yetiştirdi. Kemalizm, Kemalizmi benimsemediği düşünülen yöneticiler eliyle Cumhuriyet tarihindeki en fazla taraftar sayısına ulaştı. Beklenen değişim gerçekleşiyor. Gelecek denen şey demek ki bu imiş. Son yıllarda halkın anıtkabir ziyaretindeki sayısının kat kat artmasındaki en önemli sebebin; haklarını yemeyelim; bugünkü iktidar ve onun politikaları olduğunu söylemek gerekiyor. Yöneticilerin gösterdiği sevginin halk tarafından da benimsenip kabul gördüğünü, bu konuda da halkın, cumhurbaşkanlarını takip ettiklerini söyleyebiliriz.
Tapınmanın adına saygı duruşu demenin onu putperestlikten, şirkten çıkarmayacağını hepimiz biliriz. Bir put heykelinin veya anatkabirde mozolenin önünde huşû ile hazırol vaziyetinde durmanın putperestlik olmadığı söylenirse, dünyada puta tapan hiç kimse yok demiş oluruz. Bilirsiniz, ibadetlerde zaman önemlidir. Vakti girmeden ibadet yapılmaz. Bu ülkede yaz saati uygulanıyor. Saat 8 iken yaz saati olarak 9 kabul ediyoruz. Yani, 9’u beş geçe yapılması gereken âyin, bir saat önce yapıldı. Bu ibadeti Atıtürk kabul etmez. Çarpar onları. Sağlığında şapka giymedi diye hocaları, vatandaşları gözünü kırpmadan idam edip darağacında sallandıran kimse, gücü yetmiş olsa kendine yapılan ibadeti vaktinde edâ etmeyen insanlara ne cezalar verirdi kim bilir? İşin kötüsü, bu tapınmaların kazası da yok.
PAGANİZM/PUTPERESTLİK
Paganizm: Puta tapmak, putperestlik demektir. Paganist ise; puta tapan kimse; pagan anlamındadır. Genellikle politeist dinlerde tanrısal varlıkların çeşitli figürler ile sembolize edildiği ve bu sembollere tâzimde bulunulduğu gözlenir. Tanrıyı temsil eden put; ağaçtan, taştan ya da metalden yapılmış herhangi bir sûret şeklinde olabileceği gibi; bir bitki, bir hayvan veya bir başka doğal nesne de olabilir. Zannedildiğinin aksine, Ebû Cehiller, Mekke müşrikleri putları tanrı kabul etmiyorlar, onların rızık verdiğine, herhangi bir şey yarattığına inanmıyorlardı. Taptıkları heykele tanrısal ruhun hulûl ettiğine inanıyorlar ve bu nedenle ilgili heykelin temsil ettiği şeye, heykelin içinde mevcut olduğuna inandıkları tanrısal güce tapıyorlardı. Bu taptıkları heykeller, hayatlarında halkına hizmet etmiş, savaş kazanmış kahramanların heykelleri de, hayatlarında halka faydalı olan kimselerin heykelleri de olabiliyordu.
ANIT MEZAR/ANITKABİR; MODERN TÜRBE VE TAPINAK
Anıtkabir denilen tapınakların kökeni, çok eskilere, Firavunlara kadar gider. Anıtkabirler, mozole veya türbe olarak da bilinen büyük ve etkileyici mezarlardır. Bâtıl dinlerin kurucuları ya da tâğut konumundaki bazı önderler, ta’zim edilen veya ilâhlaştırılan kimselerin kabri/mezarı olarak yapılan görkemli binalara anıtkabir denir. Mısır’daki piramitler de anıtkabirdir. Ankara’da bulunan anıtkabire, İstanbul’da Adnan Menderes ve Turgut Özal’ın anıtkabirleri de ilâve edilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı padişah ve vezirleri için ve özellikle evliyâ sayılan tasavvuf büyükleri için (Mevlânâ Türbesi gibi) anıtkabir şeklinde türbeler yapılmış, bunlar da diğer anıtmezarlardan çok daha fazla şirk unsuru görevini yapmaya devam etmektedir. (Bugüne kadar yapılmış anıtmezarlardan en görkemlisi Babürşah’ın 1631’de ölen hanımı Şahcihan için yaptırdığı Tac Mahal’dir.)
SAYGI DURUŞU
Bazıları, putlaştırdıkları kişilerin kabirleri veya kutsallaştırdıkları simgeler karşısında Müslümanların namazdaki kıyamlarına benzer şekilde hazır ol vaziyete geçer, saygı duruşunda bulunur. Hatta namazda doğal kabul edilebilecek bir davranış (kaşınınca başı kaşımak, öksürmek vb.) böyle bir saygı duruşunda uygun/câiz görülmez. Hiç alâkası olmadığı halde, herhangi bir açılış programında, ya da bir törende saygı duruşu ile başlamak câhiliyye toplumlarının dinî bir kuralı kabul edilir. Bu tür programlara katılan Müslümanlar da dinlerinin câiz görmemesine rağmen bu saygı duruşuna katılma zorunda bırakılır. Okullardaki bütün öğrenci ve öğretmenler her hafta okul açılış ve kapanışlarında, bayram diye kutlattırılan câhiliyyenin kutsal günlerinde bu tür saygı duruşlarına mecbur tutulur. 10 Kasım günlerinde ise, âyin saati geldiğinde trafik durur, hayat durur; herkes saygı duruşunda heykel gibi olur. Bu tür tavırlar, aslında bir tapınmadır. 1994 yılı 10 Kasım’ında Anıtkabirdeki törende, Mahmut Kaçar adlı bir muvahhid müslüman; “Siz bu törenlerle mezarları putlaştırıyor, ilâhlaştırıyorsunuz. Ölü sizi duymaz, onun size bir faydası yoktur. Lâ ilâhe illâllah, Allah’tan başka ilâh yoktur!” demişti. Zamanın cumhurbaşkanı Demirel tarafından meczup ilân edilivermişti. Ayrıca, Bu tavrının bedelini tam yedi yıl hapis yatarak ödemişti. Suçu anıtkabir denilen tapınakta slogan atmak, lâ ilâhe illâllah deyip anlamını vermekti.
Ölülere ve kabirlere saygı göstermek, şirkin çeşitlerindendir. Cenâb-ı Allah kabirlerin üzerlerinde mescidler edinilmesini yasaklamış, bunu yapanı da lânetlemiştir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle demektedir: “Allah, Yahudilerle Hristiyanlara lânet etsin; onlar nebîlerinin kabirlerini mescidler edindiler.” Peygamber kabirlerini mescid edinmek lânetlik bir suç olur da, tâğutların kabirlerini tapınak haline getirmek ne büyük suç olur, değerlendirilmelidir.
Mekke’liler, önemli bir işe başlamadan önce ve yolculuktan dönünce veya Mekke şehir devletine ait tören ve merâsimlerden önce Kâbe’nin içindeki Hubel putunun heykelini ziyâret eder, ona bağlılıklarının ifâdesi olarak saygı gösterirlerdi.[4] Böylece işlerinin düzgün gideceğine inanırlardı. Mekkeliler de, bu psikoloji ile Kâbe etrafında dolaşarak Allah’a ibâdet ettiklerini sanıyor ve fakat put heykellerine de aynı şekilde saygı gösteriyorlardı. Herhangi bir Mekke’li, seyahate çıkınca veya seyahatten dönünce yahut önemli bir işe başlayınca, Kâbe’yi tavaf ediyor; bayramlar devletin ileri gelenlerinin putlara saygı göstermesiyle başlıyor, devletin en önemli işleri görüşülmeden önce heykellere saygı duruşunda bulunuyorlardı. Ticarî ya da siyasî bütün kuruluşlar, önemli toplantılarından önce de bu heykellere karşı saygıya durur, ondan sonra işlerine bakarlardı.[5]
Onlar hem Allah’ı tanıyorlar, hem de putlara tapıyorlardı. Esasen şirkten kasıt da buydu, birtakım nesneleri Allah’ın sıfat ve kudretine ortak koşmak ve Allah’ın yanında başka güçler tanımak, Allah’a inanmak ve fakat O’nu inkâr edenlerin hükümlerini inanarak kabul etmek ve onlara bile bile uymak. “Allah’a inandık” deyip putların önünde saygıya durmak; secde etmek, eğilmek, onlar etrafında dönmek; o heykellerden medet ummak, onları ilham kaynağı saymak; güç ve ilhamlarını Allah’tan değil, o put heykellerinden veya Firavun gibi, Nemrut gibi (yaşayan ya da ölü birtakım) putlaştırılmış şahıslardan beklemek![6]
Bazı şehirlerde ve İstanbul’un birçok ilçesinde AKP’li belediyeler, bu yıl Atatürkçülere hizmet için büyük gayretler sarfettiler; haklarını teslim edelim. Gerçekten çalışıyorlar. Beşiktan ve Şişli AKP ilçe başkanlıkları 10 Kasım’da Anıtkabir’de yapılacak puta tapma törenlerine katılacaklar için otobüs kaldırıyor. Bedava; aslında Müslüman halktan aldıkları vergilerle ödenmek üzere. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet Bayramı resepsiyonda ‘Aziz Atatürk’ diye seslendiği konuşmasının sonrasında AKP’de canlanan Atatürk ilgisi sürüyor.
TÂĞUTA İBÂDET
Şu âyette, tâğuta ibâdet edenler şiddetle kınanmaktadır: “De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah’ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymun, domuz ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler; işte onların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”[7] Şu âyette ise, tâğuta ibâdetten sakınan ve Allah’a yönelen kimsenin müjdelenmesi istenmiştir: “Tâğuta ibâdet etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjde var.”1380; “Andolsun Biz, her toplum içinde: ‘Allah’a ibâdet edin, tâğuttan kaçının’ diye bir elçi gönderdik.”[8] Bu âyette “tâğut”, ibâdet konusunda Allah’ın karşısına konulmuş ve ondan kaçınılması emredilmiştir.
Nedir tâğut? Tâğut; şeytana, putlara, Allah’tan başka tapılan her varlığa, insanı azdıranlara, insanları haktan ve hidâyetten saptıranlara, koydukları ve uyguladıkları kanunlarında Allah’ın dinine karşı sınırı aşan yönetici ve Allah’ın indirdiği hükümlerin gayrisiyle hükmeden idareci; İslâm şeriatine uymayan bütün metod, düşünce, fikir, ideoloji, pozisyon, âdet, gelenek ve görenekler tâğut kapsamına girer. Ayrıca tâğuttan hoşnut olup ona bağlanan, tâğuta kulluğa çağıran, tâğutun dâvet ettiği şeye sahip çıkan da kendi sapıklığı içinde tâğuttur.
Kur’ân-ı Kerim’de tâğutla ilgili bütün âyetleri dikkate aldığımızda şu sonuca varırız: Kulu Allah’a kulluktan, dinde ihlâslı olmaktan, Allah ve Rasûlüne itaatten alıkoyan ve çeviren her şey tâğuttur. Tâğut; hakkı ezmeye çalışan, Allah’ın kulları için çizdiği sınırları çiğneyen her kimse veya her nesnedir.
Allah ile bağlantısı olmayan her program ve Allah’a bağlanmayan her çeşit düşünce, sistem, edep ve alışkanlık; otoritesini Allah’ın sisteminden almayan her idare, Allah’ın otoritesine, ulûhiyetine ve hâkimiyetine düşman olan her şey tâğuttur.[9]
Allah’a isyan konusunda herhangi bir kimseye itaat eden kişi, o kimseye ibâdet etmiş olur ve bu itaat edilen kimse tâğuttur. Mevdûdi, tâğut kelimesini şöyle izah eder: “Tâğut, Allah’a karşı azan, isyan eden, kulluk haddini aşarak kendisi için ulûhiyet ve rubûbiyet iddiâsına kalkışan her şahıs, zümre ve idareye denir. Tâğut, Allah’a karşı haddi aşan ve zulmeden her türlü üstünlük, otorite, başkanlık veya komutanlıktır. Tâğut, mülkünde hükmünü yerine getirir; kullarını zorla, aldatmakla yahut kötü yollarla kendine itaate çağırır. Kişinin bu türlü otoriteye, başkanlığa, liderliğe boyun eğmesi ve ona tapması tâğut için bir ibadettir.[10]
Kur’an’a göre tâğut; Allah’ın, dininin, elçisinin ve kitabının karşısına konulan, Allah yerine tapılan, İslâm’ın hükümleri, emir ve yasakları, helâl ve haramları yerine ikame edilen, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yerine önder seçilen, Kur’an düşüncesi, inanç ve hayat tarzı yerine başka düşünce, inanç, hayat ve yönetim biçimi koyan, hayata geçiren, bunlara öncülük eden ve uyulan her insanın ortak adı ve sembolüdür.
Buna göre tâğuta ibâdet, Allah’tan başka varlıklara, Allah’a isyan anlamına gelecek şekilde itaat etmek, boyun eğmek, Allah’ın hükmü yerine Allah’tan başkalarının hükümlerini kabul edip isteyerek uygulamak demektir ki bu, insanı şirke, küfre götürür.
Bir kimse tâğutu reddetmedikçe gerçekten iman etmiş sayılamaz. Tevhid’in şartı, Allah’a imandan önce tâğutları reddetmek, onları tanımamaktır. Bu durum, Kur’an’da açıkça beyan edilmiştir: “Artık kim tâğutu inkâr edip Allah’a iman ederse, kopmayan sağlam kulpa yapışmış olur.”1384
İbrâhim (a.s.), babasına ve kavmine demişti ki: “Sizin şu karşısında durup ibâdet ettiğiniz heykeller nedir? (Babası ve kavmi), ‘Babalarımızı onlara ibâdet eder bulduk’ dediler. (İbrâhim), ‘Doğrusu siz de, babalarınız da apaçık bir sapıklık içine düşmüşsünüz’ dedi.(...) İbrâhim (a.s.), büyük bir put hariç diğer putları kırdı. Kavmi, putların kırıldığını görünce, ‘Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak bunu yapan zâlimlerden biridir’ dedi.(...) (İbrâhim’e), ‘Ey İbrâhim! Bu işi ilâhlarımıza sen mi yaptın?’ dediler. İbrâhim, ‘Hayır, işte şu büyükleri yapmış. Onlara sorun, eğer konuşurlarsa’ dedi.(...) (Kavmi), ‘Ey İbrâhim! Sen de bilirsin ki, bunlar konuşmazlar’ dedi. Bunun üzerine İbrâhim, ‘Siz Allah’ı bırakıp da size hiç fayda ve zarar vermeyen şeylere mi ibâdet ediyorsunuz? Size ve Allah’tan başka taptıklarınıza yuh olsun. Akıllarınızı kullanmıyor musunuz? (dedi.)”[11]; “Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir şey kazandırmayacak olan şeylere niçin ibâdet ediyorsun?’ dedi.” [12]
Kendi elleriyle yapıp ilâh diye adlandırdıkları[13] heykellerin (temâsîl), insanlara elbette faydası ve zararı olmaz. Bu sebeple heykelleri ilâh edinip onlara saygı göstermek, yalvarmak, onlardan medet ummak, ahmaklık ve akılsızlıktır. Allah’tan başkalarına, uydurma ilâhlara, putlara ve heykellere tapanlar, kendilerini felâkete sürüklemiş, dünya[14] ve âhirette Allah’ın azâbını hak etmiş olurlar[15] Kendisinden başkasına ibâdet edenlere, “Siz ve Allah’tan başka ibâdet ettikleriniz cehennemin odunusunuz. Siz oraya (cehenneme) gireceksiniz.”[16] uyarısını yapan Yüce Allah, “Allah’tan başka dilediğinize ibâdet edin!”[17] diyerek müşrikleri tehdit etmiştir.[18]
Allah’tan başka ibâdet edilenler, kıyâmet günü kendilerine ibâdet edenleri inkâr edecekler ve onlara düşman olacaklardır. “(Müşriklerin taptıkları ilâhlar), onların ibâdetlerini inkâr edecekler ve onlara düşman/karşı olacaklardır.”[19]
Put, sadece Arapların câhiliyye döneminde taptıkları basit ve alelâde şekillerden veya özellikle Hz. İbrâhim döneminde olduğu gibi, muhtelif câhiliyye sistemlerinde tapınılan taştan, tunçtan, tahtadan heykellerden ve ağaç, kuş, hayvan, yıldız, gök cismi, ateş, ruh veya hayallerden ibaret değildir. Bu basit puta tapınma şekilleri Allah’a şirk koşmanın bütün boyutlarını kapsamaz. Yalnızca bu ilkel putçuluklar üzerinde duracak olursak ve Kur’an’daki şirkten maksadın sadece bunlar olduğunu kabul edecek olursak, oldukça boyutlu olan şirk kavramından bir şey anlamayız. Kur’an’ın evrensel boyuttaki ve zamanlar üstü mesajını kavrayamayız. Kur’an’ın en büyük problem olarak gördüğü şirk, kıyâmete kadar hemen tüm toplumlarda olabilecek tüm tevhid dışı kutsama ve tapınma özelliklerini kapsar. Kur’an’a göre put, o kadar geniş anlamlıdır ki, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddîmânevî her şeydir. Bu putları hayatın amacı kılmak da Allah’a şirk koşmak olarak nitelendirilmiştir. Fakat insanları kendilerine fayda ve zararı olmayan taş, ağaç, maden vs. şeylere ibâdete sevkeden sebepler nelerdi? İnsanlar niçin putlara tapmışlar ve tapmaya devam ediyorlar? [20][21]
“Beşerin böyle dalâletleri var / Putunu kendi yapar, kendi tapar!” “Gerçekten bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise (sadece) Bana kulluk/ibâdet edin.”[22]; “Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, merhamete erişesiniz.”[23]; “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın…
”[24]; “O (Allah), gerek bundan önce (ki kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size ‘müslümanlar’ adını verdi…” [25] “Allah yanında hak din (sadece) İslâm’dır…” [26]
Hz. İbrâhim’in putperestlerin yüzüne haykırdığını, çağdaş putçulara biz de tekrarlıyoruz: “Yuh olsun size ve Allah’tan başka taptıklarınıza! Siz, aklınızı kullanmaz mısınız?”[27]
Ne mutlu, Allah’tan başkasının önünde eğilmeyip sadece O’na secde ederek ibâdet edenlere ve her yaptıkları eylemi Allah’a ibâdet ölçüsünde yapanlara! Yazıklar olsun, kula kulluk yapan kullara ve tâğutlara, putlara, ya da hevâ ve heveslerine tapanlara!
Mahmut Kaçar’a ve İbrâhim’in (a.s.) izinden giden tüm put düşmanlarına selâm olsun!
[1] ] 16/Nahl, 51
[2] ]1374] 515/Mâide, /Zâriyât, 6051
[3] ] 39/Zümer, 17
[4] ] Ezkârî, Ahbâru Mekke, I/121
[5] ] Ezkârî, a.g.e., I/121
[6] ] Hamdi Kalyoncu, Yeryüzü Tanrıları Şirk Psikolojisi, Marifet Y. s. 41-42
[7] ] 5/Mâide, 60; Ayrıca, tâğutu reddetmek konusunda Bak. 2/Bakara, 256, 257; 4/Nisâ, 51, 60, 76; 16/Nahl, 36 1380] 39/Zümer, 17
[8] ] 16/Nahl, 36
[9] ] Muhammed Kutub, Lâ İlâhe İllâllah, Ravza Y., s. 109
[10] ] Mevdudi, Dört Terim, s. 66 1384] 2/Bakara, 256
[11] ] 21Enbiyâ, 52-54, 58-59, 62-63, 65-67
[12] ] 19/Meryem, 42
[13] ] 14/İbrâhim, 35
[14] ] 11/Hûd, 109
[15] ] 21/Enbiyâ, 98
[16] ] 21/Enbiyâ, 98
[17] ] 39/Zümer, 15
[18] ] 37/Sâffât, 22-34
[19] ] 19/Meryem, 82; 46/Ahkaf, 6
[20] ] Bu konuda Kur’an şu âyetlerde bu sorulara cevap vermektedir: 39/Zümer, 3; 10/Yûnus; 18; 17/İsrâ, 56-57;
[21] /Zuhruf, 86; 39/Zümer, 44; 30/Rûm, 13.
[22] ] 21/Enbiyâ, 92
[23] ] 49/Hucurât, 10
[24] ] 3/Âl-i İmrân, 103
[25] ] 22/Hacc, 78
[26] ] 3/Âl-i İmrân, 19
[27] ] 21/Enbiyâ, 67