27. HUTBE: ŞİRKİ NE KADAR TANIYORUZ?

27. HUTBE: ŞİRKİ NE KADAR TANIYORUZ? (1)

ŞİRKİ NE KADAR TANIYORUZ?

ÂYET:

قُلْ نِ آـمَا نََِا۬ بَشَرٌ مِثْلكُمْ يُِ آوحٰى لَِيَّ نَ آـمَا لِهُٰكُمْ لِهٌٰ وَحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرجُْو لِ آقَاءَ ربَِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاًَّ صَالحاً وَلَا يُشُْركِْ بعِبَادَةِ ربَِّ آه۪ حَََّدً

“De ki: ‘Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak tutmasın.”[1]

نَِّ للهَ لَا يَغْفِرُ نَْ يُشْركََ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَ آشَاءُۚ وَمَنْ يُشْركِْ بِاللّٰهِ فَقَدِ فْتَ آرٰى ثِْماً عَظ۪يمّٰاً

“Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.”[2]

قُلْ فََغَيْرَ للّٰهِ تَاأمُْ آروُن۪آّي عَْبُدُ يَُّهَا لْجَاهِلُونَوَلَقَدْ وُ۫حِيَ لَِيْكَ وَلَِى لَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ شَْركَْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ لْخَاسِر۪ينَ بَلِ للّٰهَ فَاعْبُدْ وكَُنْ مِنَ لشَّاكِر۪ينَ

De ki: Ey câhiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? Ey Muhammed! And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuşıur. And olsun, eğer Allah’a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun. Hayır, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”[3]

Lügat olarak şirk: Ortaklık, ortak koşmak demektir; mülk ve saltanatta ortaklık anlamına gelir. Istılahta şirk; Allah’a zâtında, sıfatlarında veya fiillerinde ortak ve denk tanımaktır. Şirk koşan kişiye müşrik denir. İki veya daha çok ilâh tanımak, herhangi bir varlığı ma’bud (ibâdet edilen) olarak bilmek, Allah’ın yaratıcı, kadîm, bâkî gibi sıfatlarına başka varlıkların da sahip olabileceğine inanmak şirktir. Kısacası, Allah’ın ilâhlık vasıflarından herhangi birini Allah’tan başkasına vermek şirktir. Şirk küfürdür, müşrik aynı zamanda kâfirdir.

Şirkin olduğu yerde sâlih amel olmaz. Çünkü amelin kabul olması için ihlâs yani, yalnız Allah için yapılmış olması gereklidir. Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbine kavuşmayı uman kimse, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak tutmasın.”[4]

Şirk, Allah’ın asla affetmediği bir günahtır. Allah, şirk inancı ile âhirete gelenleri asla affetmeyecektir. “Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.”[5]

Tevhid ve şirk insanlık tarihi boyunca insanların bağlana geldiği iki dinin adıdır. İnsanlık tarihi şirkle tevhid arasındaki mücâdeleden ibârettir. Bütün Peygamberlerin tebliğlerinde vurguladıkları temel esas tevhiddir. Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu konu tevhidin önemi ve şirkten uzak durulması konusudur. Şirk sadece putlara tapmak değildir. Nefsin istekleri peşinde koşmak, Allah’ın sevgisi yerine dünya sevgisini tercih etmek, bunların sonucunda Allah’ın hükümlerinden birini dahi reddetmek şirktir.

Peygamberimiz zamanındaki Mekke müşrikleri Allah’la birlikte birçok ilâha inanıyorlardı. Bu müşrikler kendi hevâ ve heveslerine göre putlar yapıyorlar ve onlara tapıyorlardı. Kâbe’nin içinde 365 tane put bulunuyordu. Bunların en büyükleri; Hubel, Lat, Menat, Uzza isimli putlar idi. Ayrıca Ved, Suva, Yeük ve Nesr isimli putlar vardı. Bunlar Hz. Nuh zamanında yaşamış olan iyi huylu, cömert insanlardı. Bu insanlar ölünce, onların heykelleri yapılmış ve zaman geçtikçe halk onlara tapmaya başlamıştı. Araplar bunlardan başka; güneşe, aya, bazı taşlara, ağaçlara ve hayvanlara tapıyorlardı. Bazı müşrikler ise, Melekleri Allah’ın kızları olarak görüyorlar ve meleklere tapıyorlardı. Aslında insanların Allah’tan başka bir puta tapmasının asıl nedeni; kendi nefsinin hevâsını ilâh edinmesidir. Bugünkü müşriklerle, Peygamberimiz zamanındaki müşrikler arasında fark yoktur. Müşriğin mantığı her devirde aynıdır. Bu mantık, Allah’ı yeryüzüne karıştırmama, yeryüzünde ilâh olarak kendini veya başka bir şahsı tanımadır. İşte şirkin aslı budur. Zamanımızda da insanlar her ne kadar kâinatı yaratanın, yağmuru yağdıranın, öldüren ve diriltenin Allah olduğunu kabul etseler de, O’nun tasarruflarında ortak tanıyorlar, dünya ile ilgili işlerde Allah’ın belirttiğinin aksine hükümler koyuyorlar. İşte günümüzde şirkin aldığı görünüm budur.

Put, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî-mânevî her şeydir ve putları bu yönleriyle hayatın amacı kılmak da şirktir. Put sadece tapılan birtakım nesneler değildir. Eğer hayatın amacı haline gelir ve insanı Allah’a isyana sevk ederse, yerine göre makam, para, kadın veya insanlar için değerli herhangi bir şey insanlar için put olabilir.

Kur’an’da “Şirk” kelimesi ve türevleri 168 yerde geçer. Şirk kelimesi geçmese bile, âyetlerin çok büyük bir bölümü, tevhidi hâkim kılmak için şirkle mücâdeleyi konu edinir. Kur’ân-ı Kerim, müşrikleri, yeryüzünde birliği ve huzuru bozan, insanlar için zararlı, çirkin bir tip olarak görür ve neces, yani pislik (pis değil; pislik) olarak nitelendirir.[6] Kur’an’da şirk, herhangi bir şeyi, kavramı veya bir kimseyi tercih etme, önem ve kıymet verme, yüceltme bakımından Allah’la eşit düzeyde görmek veya bunu davranışlarıyla göstermektir. Kur’an bize Allah’ı (c.c.) birçok sıfat ve isimleriyle tanıtmış ve O’ndan başka ilâh olmadığını kesin ifadelerle bildirmiştir. Allah’tan başkasının ilâh kabul edilmesi, bir şahıs veya nesnenin Allah’ın Kur’anda bildirilen bazı özelliklerine sahip olduğu varsayımıyla olur. Allah gerçek ve tek ilâhtır; Allah’ın sıfatlarına sahip olan başka hiçbir varlık olamaz. İşte, Allah’ın herhangi bir sıfatına başkasının Allah’la birlikte veya bağımsız olarak sahip olduğunu iddia etmek, Allah’tan başka ilâh kabul etmektir, yani şirktir.

Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette Allah Teâlâ, insanları şirke düşmemeleri hususunda uyarır:

“De ki: Ey câhiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? Ey Muhammed! And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuşıur. And olsun, eğer Allah’a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun. Hayır, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”[7]

“O’nu bırakıp ilâhlar mı edindiler? De ki: Kesin delilinizi getirin, İşte benim ve ümmetimin kitabı ve benden öncekilerin kitapları. Hayır, onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.”[8]

“O, ancak tek bir ilâhtır. ‘Doğrusu ben O’na şirk/ortak koşmanızdan mâsumum, berîyim’ de.”[9]

Şirk düzeni; insanları köleleştiren, ilâhlık taslayan çağdaş Firavunlar ile, onlarla işbirliği yapan sahte din adamları yani Bel’amlar ve sömürüye ortak olan, bizzat şirk düzeninden beslenen, haramzâde Karun’lar, yani zengin elit tabaka ve bu üç kesime bağlanan, onlara itaat eden, onların koyduğu kanunlarla -Allah’ın hükümlerine aykırı olmasına rağmen- yaşayan halk yığınlarından meydana gelir.

KUR’ÂN-I KERİM’DE ŞİRKİN TANIMLARI

Kur’ân-ı Kerim’e göre şirk büyük günahtır,[10] büyük bir zulümdür,[11] aynı zamanda büyük cehâlettir.[12] O yüzden şirk, ilme ve akla dayanmaz; şirk zanna göre harekettir.[13] Apaçık sapıklık[14] ve büyük bir alçaklıktır.[15] Şirk âhiret inancıyla bağdaşmadığından dünya hayatına düşkünlüktür.[16] Şirk, Kur’an’da halkı, sağlam temellerden uzak tutma olarak da tanımlanır.[17] Takvâ gibi gerçek ve güzel korkulardan uzak olduğu için müşrik, kendi içini kemiren ve onurunu tümüyle yok eden çirkin korkulara mahkûm olur. Şirk, kalplerin korku ile doldurulması demektir.[18] Müşrikler, Tevhid inancında olanlara karşı düşmanlık yaparlar.[19] Bütün bu sebeplerden dolayı şirk insanı ebedî cehennemlik yapar. Cennetin kapıları onlara kesin olarak kapanır.757

 ŞİRKİN SEBEPLERİ

Kur’ân-ı Kerim, şirkin çirkinlik ve zararlarını anlatıp insanları ondan sakındırırken, şirkin kaynağını, sebeplerini de açıklar. Bu sebepleri şöyle özetleyebiliriz:

1-) İnsanların tevhidden sapıp, şirke düşmelerinin asıl sebebi; insanın nefsinin arzularına tapması, hevâsını ilâh edinmesi ve diğer insanlara karşı üstünlük sağlayıp onları kendisine kul etmek istemesidir.[20]

Bağy; hakka saldırı, payına râzı olmayıp başkalarının payına saldırma, haksızlık etme, hased, birbirini çekememezlik mânâlarına gelir. İnsanları bağy etmeye iten, hevâ ve heveslerinin peşinden gitmeleri, nefislerine tapınmalarıdır.[21] Şirk, nefsinin hevâsını ilâh edinenlerin, insanları kendilerine kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi hevâlarını/arzularını ilâhlaştırmak için, ilkelerini kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasp üzere kurulu şirk düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları sahte ilâhlara insanları taptırarak, aslında kendilerine (kendi çıkarlarına) taptırır, kulluk ettirirler. Şirk, insanların insanlara kulluk ettiği düzenin adıdır.

2-) Atalarına ait özelliklerle gururlanmak ve halkı atalarının bâtıl inancına sevketmek.[22]

3-) Diğer varlıkları Allah ve Rasûlünden çok sevmek.[23]

ŞİRKİN ÇEŞİTLERİ

  • Şirk-i İstiklâl: Allah ile birlikte başka bir ilâh tanımak yahut tamamen ayrı olmak üzere bir veya birden fazla ma’bûdun varlığına inanmaktır. Eski Türklerdeki yer ve gök tanrısı inancı veya mecûsîlerin iyilik ve kötülük tanrısı inançları gibi.
  • Şirk-i Teb’îz: Allah’ın bir olduğunu kabul etmekle beraber, birden fazla tanrının toplanmasından meydana gelmiş bir Allah kabul etmektir. Hristıyanların teslis, yani Allah’ın baba-oğul-rûhul kudüs toplamı olarak bir olduğu inancı gibi.
  • Şirk-i Takrîb: Kâinatın yaratıcısının ve düzenleyicisinin bir olduğuna inanmakla beraber, ona yaklaştıracağı inancı ile insanların kendi yaptıkları put, heykel ve benzeri şeylere tapmasıdır. Peygamberimiz zamanında yaşayan câhiliyye Arapları putlara, kendilerini Allah’a yaklaştıracakları iddiası ile tapıyorlardı. Kur’ân-ı Kerim onların şöyle dediklerini anlatır: “Allah’ı bırakıp da kendilerine birtakım dostlar edinenler derler ki: Biz bunlara ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.”[24]
  • Şirk-i Taklîd: İnsanların husûsî olarak beğenip seçtikleri için değil de, atalarından geldiği için kabul ettikleri şirktir. Genellikle insanların çoğu dinini seçerek değil, içinde bulunduğu toplumda o din bulunduğu için bir dine sahip olur. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle belirtilir: “Atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyan kimseleriz.”[25]
  • Şirk-i Esbâb: Kâinattaki her türlü kanunun Allah’ın yaratması ve müsaadesiyle değil de, kendi kendine oluştuğuna ve işlediğine inanmak. Kâinattaki her şeyi yaratan ve eşyanın husûsîyetlerini tayin ve takdir eden Allah’tır. Kâinatta her şeyin özellikleri vardır. Su yüz derecede kaynar, ateş yakıcıdır gibi. Eşyaya bu özellikleri Allah vermiştir. Allah’ı hiç tanımayarak her şeyi eşyaya ve sebeplere bağlamak şirktir. Allah her şeye bir sebep göstermiştir. Her şeyin sebeplerine bağlı olduğuna, sebepsiz bir şey olmadığına inanmakla beraber, sebepleri Allah’ın yarattığına inanmak şirk değildir. Şirk olan, her şeyi yalnız tabiata ve zâhiri sebeplere vermektir.

Bu tasnifin yanında, şirk; açık şirk ve gizli şirk olmak üzere de ikiye ayrılır.

GİZLİ ŞİRK

Şirk, gizli ve açık olmak üzere de ikiye ayrılır. Açık şirk: Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve isimlerinde ortak tanımaktır. Bu şirkin tesbiti kolaydır. Fakat gizli şirk öyle değildir. Gizli şirk; Allah’ın tasarruflarına (isteklerine) kafa tutmak ve Allah’tan beklenmesi gerekeni başkasından beklemektir. Bu şirkin farkına varmak zordur. Maalesef, günümüzde dinini tam olarak bilmeyen bazı müslümanlar gizli şirke bulaşmaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) bu hususta müslümanları uyarmaktadır. Riyâ, gizli şirklerin başında gelir. Meselâ bir insan Allah’a ibâdet ederken insanların gözüne girmeyi, onların yardımlarından faydalanmayı amaç edinirse, şirk koşmuş olur. Buna gizli şirk denir. Çünkü İslâm’da ibâdet, sadece Allah’ın rızâsı için yapılır. Çağımızda bir hastalık derecesine varan, aşırı mal-mülk sevgisi, aşırı para ve servet hırsı, aşırı şöhret sevdası gibi kötü duygular da gizli şirk sayılmışlardır. Bunlar için delicesine çalışılırsa, bu çok tehlikelidir. Farkına varmadan insanı şirke götürebilir.

“Onların çoğu Allah’a, şirk koşmadan iman etmezler”[26] Allah Rasûlü (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurdu: “Sizin hakkınızda en çok korktuğum küçük şirktir.” ‘Küçük şirk nedir ey Allah’ın elçisi?’ diye sordular. “Riyâdır. Allah Teâlâ, kıyâmet günü insanların amellerinin karşılıklarını verdiği zaman: ‘Dünyada kendilerine riyâ/gösteriş yapmakta olduklarınıza gidin. Bakın bakalım, onların yanında bir karşılık bulacak mısınız?’ buyurur.”[27]

Rasûlullah (s.a.s.) hutbede şöyle buyurdu: “Ey insanlar, bu şirkten sakınınız. Muhakkak ki o, karıncanın kımıldamasından daha gizlidir.” İçlerinden birisi: “Ey Allah’ın Rasûlü, karıncanın kımıldamasından daha gizli olduğu halde böyle bir şirkten nasıl sakınabiliriz?” “Ey Allah’ım, bile bile sana herhangi bir şeyle şirk koşmaktan yine Sana sığınırız. Bilmediğimiz şeylerden de Senden mağfiret dileriz’ deyin”[28] buyurdu.

Allah’ın halîli (dostu) İbrâhim (a.s.) ne güzel duâ etmiş: “Allah’ım, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Yâ Rabbi, şüphesiz ki bu putlar, birçok insanı saptırdı.”767 Âyette belirtildiği üzere, İbrâhim (a.s.) bile, kendinin ve neslinin putlardan uzak kalması için Allah’a duâ etmiştir.

Hele, İslâm’ın hâkim olmadığı günümüz câhiliyye ortamlarında şirk çeşitleri daha da çoğalmıştır. Kur’an’ın birçok âyetinde, küçük olsun, büyük olsun şirkin her türlüsünden arınan müttakî kullardan bahsedilmektedir. Allah’ın birliğine iman eden, Allah’a şirk koşanlara düşman olan, tâğutlara ve müşriklere buğz ederek Allah’a yaklaşan, sadece Allah’ı dost, ilâh ve ma’bud edinen, yalnız O’nu seven, O’ndan korkan, O’ndan uman, O’ndan yardım isteyen, O’na boyun eğen, O’na tevekkül eden, O’nun emrine tâbi olup rızâsını gözeten, bir iş yaptığı zaman Allah adıyla yapan ve hayatının her bölümünde O’na ait olan kimseler kurtuluşa ermişlerdir. “De ki, namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun hiçbir şeriki/ortağı yoktur.”768

“De ki, Allah her şeyin Rabbi iken, O’ndan başka bir rab mi arayayım?”769

Allah’a kulluğun gereği, itikadı ve imanı sağlamlaştırmaktır. Kimin itikadında/inancında hafif de olsa sapma olur ve imanı bozulursa, onun ibâdetleri ve amelleri Allah katında kabul olmaz. İtikadı düzgün, imanı sahih ve sağlam insanın ise, az ibâdeti (meselâ farzlarla yetinmesi) bile Allah katında çok ibâdet yerine geçer. Düşüncelerimiz, okuduklarımız, yaşadıklarımız ve eylemlerimizin amacı itikadımızı sağlamlaştırmak olmalı, duâlarımızda da Allah’tan bunu istemeliyiz.

İnsan, müslümanım dediği, kelime-i tevhidi söylediği halde, cehâlet ve düzenin/ortamın câhilî yapısından dolayı -Allah muhâfaza etsin- kolaylıkla şirke düşebilir. Mü’min olmak, çok zor değildir; esas önemli olan, özellikle İslâm’ın hâkim olmadığı çevrelerde mü’min kalmak ve müslüman olarak ölmektir.

İnsanlık hüsrânın tüm boyutlarını yaşıyor. Şirkin zulmü globalleşiyor. Çağ imaj, kandırma, vitrin, reklam, tüketme ve tükenme çağı. Çılgınlık, azgınlık ve isyan hiçbir sınır tanımıyor. Nice insan, İslâm’ı mükemmel yaşayanlara şâhit olamadığı için İslâm’ın dışında kalıyor; hatta görmediğine, bilmediğine düşman oluyor. Müslümanların da önemli bir kesimi müslümanlığı bilmiyor. Bilenlerin

(Terğîb ve Terhîb), c. 1, s. 95, hds. no: 33; İbn Hacer el-Askalânî, Terğîb ve Terhîb,s. 23, hds. no: 11; Zebîdî, İthâfu’s-Sâde,

II/272-273, VIII/281; Ebû Hâcer Besyûnî, Mevsûatü Etrâfi’l-Hadîs, II/213; İbn Kesir

  • 14/İbrâhim, 35-36
  • 6/En’âm, 163-164
  • 6/En’âm, 164

de yapabileceklerinin tümünü yaptıklarını iddia etmek zor. Bu ortamda, teknik imkânlarla donanan, devle(tle)şen, küreselleşen fitne, sadece yapanları değil; tüm insanlığı kemiriyor. Ülkeler, sokaklar, evler, beyinler, gönüller işgâle uğramış durumda. Müslüman olduğunu iddia edenlerin de büyük bölümü bilinçsizce şirkin kucağına atılıyor, kurtuluşu zâlimlerin safında arayıp ifsâdı ıslah zannediyor.

 

[1] ] 18/Kehf, 110

[2] ] 4/Nisâ, 48

[3] ] 39/Zümer, 64, 65, 66

[4] ] 18/Kehf, 110

[5] ] 4/Nisâ, 48

[6] ] 9/Tevbe, 28

[7] ] 39/Zümer, 64, 65, 66

[8] ] 21/Enbiyâ, 24

[9] ] 6/En’âm, 19

[10] ] 4/Nisâ, 48

[11] ] 31/Lokman, 13

[12] ] 21/Enbiyâ, 24

[13] ] 6/En’âm, 116

[14] ] 29/Ankebût, 5; 4/Nisâ, 116

[15] ] 7/A’râf, 152

[16] ] 2/Bakara, 96

[17] ] 29/Ankebût, 41

[18] ] 3/Âl-i İmran, 151

[19] ] 5/Mâide, 82 757] 5/Mâide, 72

[20] ] Bak. 79/Nâziât, 24; 43/Zuhruf, 51; 3/Âl-i İmran, 10

[21] ] 25/Furkan, 43; 28/Kasas, 50

[22] ] 2/Bakara, 170; 43/Zuhruf, 23, 24

[23] ] 9/Tevbe, 24; Yine bak. 2/Bakara, 165, 96

[24] ] 39/Zümer, 3

[25] ] 43/Zuhruf, 23

[26] ] 12/Yûsuf, 106

[27] ] Tirmizî, Hudûd 24, hadis no: 1457

[28] ] İmam Mervezî, Müsned-i Ebû Bekri’s-Sıddık, çev. A. Davudoğlu, s. 89-93, hds. no: 17, 18; Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr Muht. Tercüme ve Şerhi, c. 2, s. 504, hds. no: 2458; Buhârî, Edebu’l-Müfred, 296, hds. no: 716; Münzirî, Hadislerle İslâm