6. HUTBE: GÜNLÜK HAYATTA ŞİRK

6. HUTBE: GÜNLÜK HAYATTA ŞİRK (1)

Perşembe, 25 Şubat 2021 07:31

6.HUTBE: GÜNLÜK HAYATTA ŞİRK

Yazan

Günlük Hayatta Şirk

 

Âyet:

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً

“Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” [1] 

 Kur’an’ın, üzerinde en çok durduğu ve en fazla önem verdiği konu; tevhidin ikamesi, şirkin izâlesidir. Yani Allah’a tevhidî ölçüler içinde iman etmek ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmama konusudur.

Buna rağmen, bugün camilerde şirkten, putperestlikten hemen hiç bahsedilmez. Okullardaki Din Kültürü derslerinde bu konular hiç gündeme gelmez. Abdesti bozan konular işlendiği kadar bile, imanı bozan konular işlenmez.

İnsanımız da, kanserden sakındığı kadar şirkten sakınmaz, depremden veya aç kalmaktan korktuğu kadar bile Cehennemden korkmaz. Hâlbuki şirk, kana giren öldürücü bir mikroptan daha beterdir. Mikrop en fazla insanın dünyasını yok eder. Ama şirk mikrobu, dünya huzuru ile birlikte esas âhireti mahveder. Tevhid; fıtrattır, sıhhattir; huzur, nizam ve selâmettir. Şirk ise, bozulma, hastalık, fesat, kaos ve ârızadır.

Bir küçük kibrit çöpünün, koca ormanı yakıp mahvettiği gibi, şirk de amelleri mahveder, bir mikrobu veya kibrit çöpünü önemsemeyip tehlikesiz görmenin zararlı neticelerini düşünen insanlar; maalesef şirkin, küfrün, putlara saygı duruşunun zararlarını hesaba katmıyor.

 

Şirk Nedir?

Lügat olarak şirk: Ortaklık, ortak koşmak demektir; mülk ve saltanatta ortaklık anlamına gelir. Istılahta şirk; Allah’a zâtında, sıfatlarında veya fiillerinde ortak ve denk tanımaktır. Şirk koşan kişiye müşrik denir. İki veya daha çok ilâh tanımak, herhangi bir varlığı ma’bud (ibâdet edilen) olarak bilmek, Allah’ın yaratıcı, kadîm, bâkî gibi sıfatlarına başka varlıkların da sahip olabileceğine inanmak şirktir. Kısacası, Allah’ın ilâhlık vasıflarından herhangi birini Allah’tan başkasına vermek şirktir. Şirk küfürdür, müşrik aynı zamanda kâfirdir.

Put, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı, çok sevip saydığı maddî-mânevî her şeydir ve putları bu yönleriyle hayatın amacı kılmak da şirktir. Put sadece tapılan birtakım nesneler değildir. Eğer hayatın amacı haline gelir ve insanı Allah’a isyana sevkederse, yerine göre  makam, para, kadın veya insanlar için değerli herhangi bir şey insanlar için put olabilir.

Şirk, Allah’ın asla affetmediği bir günahtır. Allah, şirk inancı ile âhirete gelenleri asla affetmeyecektir. 

“Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.” [2] 

İnsan, müslümanım dediği, kelime-i tevhidi söylediği halde, cehâlet ve düzenin/ortamın câhilî yapısından dolayı -Allah muhâfaza etsin- kolaylıkla şirke düşebilir. Mü’min olmak, çok zor değildir; esas önemli olan, özellikle İslâm’ın hâkim olmadığı çevrelerde mü’min kalmak ve müslüman olarak ölmektir.

Şirk düzeni; insanları köleleştiren, ilâhlık taslayan çağdaş Firavunlar ile, onlarla işbirliği yapan sahte din adamları yani Bel’amlar ve sömürüye ortak olan, bizzat şirk düzeninden beslenen, haramzâde Karun’lar, yani zengin elit tabaka ve bu üç kesime bağlanan, onlara itaat eden, onların koyduğu kanunlarla  -Allah’ın hükümlerine aykırı olmasına rağmen- yaşayan halk yığınlarından meydana gelir.

 

Şirk İçin Bazı Örnekler

Eski câhiliyye dönemindeki putlara tapmak yanında, onların şirklerinden çok daha fazla ve çok daha yaygın şirk çeşitleri toplumu kuşatmış durumdadır. Kur’an’ın hükümlerini ve akîdevî esasları bildiği halde, nasıl oluyor da, dâvetçiler ve dâvetçi olması gereken tevhid ehli Müslümanlar, başta şirk bataklığı olan düzene karşı ve şirk anlayışlarının tümüne karşı tavır almıyorlar, bunları önemsiz gibi görüyorlar… Her gün farklı alanlarda farklı versiyonları çıkıp kitle imha silâhı şeklinde insanımızın dünya huzuru yanında âhiretini de tümüyle mahvedecek şekilde şirk virüsleri tüm halka bulaşıyor. Bundan daha önemli bir problem olmadığı halde, şuurlu geçinen Müslümanlar, nelerle uğraşıyor ve nelere karşı çıkıyor? Yasama, yürütme, yargı, eğitim, ekonomi alanlarındaki şirk unsurlarını gündeme getirmek, çok uzun bir listeye sebep olacaktır. Bu alanların dışında, devamlı artan çeşitleri ve tüm insanlara bulaşma eğilimi gösteren yaygınlığı ile, günümüzde ve yaşadığımız ülkede ne tür şirk çeşitleri var, sadece başlıklarıyla bir görelim:

a) Allah’ın Sıfatları Konusunda Şirke Düşmek. Allah’ın isim, sıfat ve fiillerinden herhangi birini inkâr etmek veya başkasını bu hususlarda ortak görmek, O’nu gereği gibi tanımamak. Sadece Allah’a ait olan bazı sıfat ve özellikleri, Allah’la birlikte veya O’ndan bağımsız olarak başkasına vermek. Bunun sonucu olarak, Allah’a herhangi bir eksiklik izâfe edilir veya ortak koşulur, ki bu tevhidi bozar.[3] “Allah beni unuttu”, “Bu muska olmasa, ben bu 12/Yûsuf, 40; 9/Tevbe, 31küfür lafızlarıdır, tevhidle bağdaşmaz.

b) Hâkimiyet Şirki; Allah’ın indirdiği emirlerle hükmetmemek, Allah ve Rasûlü’nün hükmünü kabul etmemek. Allah’tan başkasını mutlak kanun koyucu kabul etmek, İslâm dışı kanunları ve kanun koyucuları benimseyip kabullenmek de insanı şirke sokar. Allah’ın hükümlerini bir tarafa bırakıp gönül rızâsı ile tâğutların hükümlerini uygulamak veya severek onlara tâbi olmak insanı tevhidden uzaklaştırır. [4]

c) Allah’tan başkasına emretme, yasaklama, helâl ve haram kılma, kanun koyma ve hâkimiyet hakkını verme gibi haller tevhidi bozar, insanı şirke sokar. [5]

d) Kur’an’ın hak-bâtıl, doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin... gibi ölçülerini kabul etmeyerek başka ölçü ve kıstasları benimsemek, şirktir. Bir kimse, benimsediği bu İslâm dışı ölçüleri koyanları, Allah’ın dışında hüküm ve kanun koyucu olarak kabul ederse, onu Allah’a şirk koşuyor demektir. Bu ölçü veya hükümleri koyan, kişinin kendisi, yani hevâsı, babası, ataları, patronu, çevresi, içinde yaşadığı toplum, çeşitli ideoloji ve felsefelerin kurucuları ve uygulayıcıları, devlet veya devlet adamları... olabilir. Allah’ın itaat edilip uyulmasına izin vermediği kimselerin görüşlerini veya İslâm’ın çizdiği yoldan farklı bir yolu benimseyen, beşerî düzen ve yasaları İlâhî nizama tercih eden kimse şirke girmiş demektir. [6]

e) Allah’tan Başka İlâh Kabul Etmek: İlâh; kendisine kulluk edilen, yönelinen, kendisinden korkulan, aynı zamanda sevilen, sayılan, kâinatın idaresini elinde tutan zât demektir. İlâh, her şeyi görür, bilir, dilediğini yapmaya gücü yeter. Allah’tan başka bir zâtın da her şeyi gördüğünü, bildiğini ve tabiatta veya yaratıklar üzerinde dilediği gibi tasarruflarda bulunduğunu zannetmek şirktir. [7]

f) Allah’tan Başka Rabler Edinmek: Rab kelimesinin anlamı: Eğiten, yetiştiren, yönlendiren, terbiye eden, hükmeden, idare edendir. Allah’tan başka rab edinmek şirktir. Allah’tan başka rab olarak benimsenen sâlih bir insan, hatta peygamber bile olsa bu durum, yine açık bir şirk olur.[8] İnsanların Allah’tan başka rab edinmeleri nasıl olur? Allah’ın gönderdiği Kur’an’ı bir tarafa bırakarak, üstün ve büyük bildikleri zâtlara yönelip onların her dediğini kabul eden, her hükmüne iman eden kimseler, onların Allah’ın helâl kıldığı şeyleri haram, yani yasak; haram kıldıklarını da helâl yani serbest kabul eden görüşlerine uyan kimseler onları rab edinmiş olurlar. [9]

g) Allah ile insanlar arasında, ibâdetleri Allah’a çıkaran ve aracılık/arabuluculuk yapan varlıklar olduğuna inanmak: Allah’ın buyruklarını insanlara ulaştıran peygamberlerden başka, Allah ile insanlar arasında bu anlamda aracılar yoktur. Kul ile Allah arasına ibâdet yönüyle hiç kimse giremez. Allah, kulun ibâdetini, duâsını işitir ve onu görür. Allah, kuluna şah damarından daha yakındır. [1

h) Velî/Dost Edinme Şekliyle Şirk; Mü’minleri Bırakıp Kâfir ve Münâfıkları Velî/Dost ve yönetici Edinmek: [11]

i) Herhangi Bir İbâdet Şekliyle, Özellikle Duâ Hususunda Şirke Girmek, İbâdeti Allah’tan başkasına yapmak. Allah’tan başkasına secde etmek, Allah’tan başkası adına kurban kesmek, Allah’tan başkasına duâ etmek gibi fiiller tevhidi bozar. [12]

k) Allah ve Rasûlü’nden Geldiği Kesinlikle Sâbit Olan Nasslara, Hükümlere Bir Bütün Olarak Tümüne İnanmamak: Kim Kur’an’ın hükümlerinden birini geçersiz sayıyor veya ona inanmıyorsa o kişi Allah’a ortak koşmuş olur. [13]

l) Kur’an’la, Sünnetle, Dinle, Peygamberle Alay Etmek, Onlara Hakaret Etmek: [14]

m) Allah’tan Başkasına Tevekkül Etmek, Mutlak İtimad ve Güven Duymak: “Mü’min iseniz Allah’a tevekkül ediniz...” [15]

n) Sevgi, Hürmet ve Bağlılık Yönüyle Şirk. Bir İnsanı veya Nesneyi, İdeolojiyi Aşırı Şekilde Sevip Putlaştırmak: Devleti, devletin kurucusunu, devlet başkanını, vatanı, bayrağı, demokrasiyi, laikliği din gibi yüceltmek, uğrunda canını verecek kadar aşırı şekilde sevmek şirktir. “(İbrahim onlara) dedi ki: ‘Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet/sevgi uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar (tanrılar) edindiniz...” [16]

o) Allah’tan Başkasının da Gaybî Yollarla Fayda ve Zarar Verebileceğine İnanmak: [17]

Gaybî yollarla, yani arada hiçbir vâsıta olmadan, mûcizevî bir şekilde yapılan yardıma, böyle bir güce ancak İlâh sahiptir. İlâh ise yalnızca Allah’tır. Allah’tan başka hiçbir varlık hiçbir sûrette gaybî yollarla hiç kimseye fayda da zarar da veremez. Böyle bir güce peygamber de sahip değildir.

p) Allah’ın Âyetlerinden Yüz Çevirmek: [18]

Kur’an’dan, Allah’ın âyetlerinden yüz çevirmek, onları önemsemeden hayatına yön vermek, yaşadığı hayatı Kur’an’a uymayan bir tarzda sürdürmek de şirktir. Çünkü insan ancak Allah’ın âyetlerini yaşadığı sürece Allah’a kulluk eder. Allah’ın âyetlerinden uzak olduğu zaman Allah’a kulluktan da uzaklaşır. Ya hevâsının, heveslerinin kulu olur, ya da uyduğu lider ve büyüklerinin kulu olur.

“Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra sakın seni onlardan alıkoymasınlar. Rabbine yalvar ve sakın müşriklerden olma!” [19]

“Şu hevâ ve hevesini kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?” [20]

“Âyetlerimiz size okunmadı mı? Fakat siz, büyüklük tasladınız ve suçlu bir kavim oldunuz.” [21]

“...Âyetlerimizi tanımayıp yalanlayanlar ise, işte onlar cehennem ateşinin dostlarıdır ve orada ebedî kalacaklardır.” [22]

r) İtaat ve İttibâ Yoluyla Şirk. Tâğutların Hükmünü Allah’ın Hükmüne Tercih Etmek, İslâm’ın Yaşanıp Kur’an’ın Hâkim Olmasını İstememek, Rasûlullah’ın Örnek ve Önder Olduğunu Kabullenmemek, [23]

“Yoksa onların birtakım şirk koştukları ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşrî ettiler (bir şeriat/dinî kural kıldılar).” [24]

“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve râhiplerini rabler (ilâhlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de... Oysa onlar, tek olan bir ilâh’a ibâdet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.” [25]

s) Kötülüğü Hoş Karşılayıp Yayılmasına Seyirci Kalmak, Kötülüğü Emretmek[26] “Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu (Onları terketti, hidâyet ve yardımını kesti)! Çünkü münâfıklar fâsıkların ta kendileridir.” [27]

t) Korku Yönüyle Şirk: Allah’tan başkasından Allah’tan korkar gibi korkmak, Allah’ın korkmayın dediklerinden korkmak, [28]

u) Cibt ve Tâğuta da İnanmak:[29] Cibt: Asılsız ve bâtıl olan hurâfeler, Allah’tan başka kulluk edilen her şey, put vb. şeylerdir. Cibt; büyücülük, müneccimlik, gaybdan/gelecekten haber verme, kehânet gibi şeylere denir. Tâğut ise: Allah’ın çizdiği sınırları aşan, sapmış, azgın kimseler; Allah’ın hükmüne alternatif olma iddiasındaki anlayış, düzen, sembol, put veya şahıslardır. Bunlar, Allah’ın Kitabında olmayan hususları ve Kitab’a aykırı olan hükümleri ve kanunları insanlara Allah’ın kanunları gibi sunarlar. Câhil kimseler de bunlara aldanıp inanırlar. Böylece imanlarını boşa çıkarırlar.

v) Tasarruf ve Hulûl Yoluyla Şirk (Allah adına yeryüzünde tasarruf yapmak, yağmuru yağdırmak, kalpten geçeni bilmek; Allah’ın bir eşyaya veya bir insana hulûl edip onun şeklinde zuhur ettiğine inanmak)

y) Kur’an’ın Zâhirî Mânâsına Ters Düşen Bâtınî Anlamlarının Olduğunu, Bunları da Ancak İlham Aracılığıyla Az Sayıda İnsanların Bilebileceğini İddia Etmek,

z) Tevhid Ehli Bir Mü’mini Haksız Yere Tekfir Edip Katlini Helâl Saymak.

 

Tâğutlara Tapma Yönüyle Şirk; Resmî ve Siyasal Şirk

Dünyamız, hâlâ câhiliyeyi yaşıyor. “Müslümanım” diyen insanların bile çoğu câhiliye hükmünü istiyorlar ve ondan râzılar. 21. Asırda da hâlâ bazı Firavunlar, yani ulusal tâğutlar putlaştırılmaktadır. Bazı ülkelerde, Ortadoğu’da, diğer ülkelerde, meselâ Çin’de ulusal önder kabul edilenlere kelimenin tam anlamıyla tapıldığı sözkonusudur. Özgürlük va çağdaşlık iddiasına rağmen, önderlere inanmayanlara da zorla bu taptırmalar dayatılır. İnsanlar, okullarda kendi dinlerini doğru şekilde öğrenemezler, tam tersine dinlerine düşman şekilde yetiştirilirler. Okulların bilgiden de önce gelen esas amacı, müşrik vatandaş yetiştirmektir. Şirk düzenlerinde bütün (resmî) kurumlar tevhid anlayışına zarar verecek şekildedir.

Allah’a, O’nun dinine, hükümlerine dil uzatılabilir, ama diri veya ölü olsun ideolojinin tanrısı kabul edilen tâğuta, Mao’ya dil uzatılamaz; o kesinlikle eleştirilemez, mâsum kabul edilir. Devlet törenleri olarak topluma dayatılan bu dinin farzlarını hiçbir vatandaşın terk etmesine müsâmaha ile bakılmaz. Çin’de tüm resmî uygulamalar Mao’yu putlaştırmaya dayanır. İslâm’ı değil, düzeni temsil eden ulusal marş okunurken hiç kimse oturamaz, hatta kımıldayamaz. Ezan ya da Kur’an okunurken bir müslümanın gösterdiği saygıdan daha fazlası, hatta o ülkede Müslümanlardan bile istenir. Çin gibi ülkelerde belirli günlerde yetkililer ve etkililer, tanrılaştırılan kişinin, Mao’nun tapınağına, anıt mezarına giderek orada âyin ve ibâdet etmek ve o ulusal tanrıya dilekçe yazıp ona bazı problemleri şikâyet etmek zorundadırlar. Yesin diye olsa gerek, adına çelenk denilen otlar koymaları gerekir. Putlara ve putlaştırılan kimseye karşı saygı duruşu denilen âyinler özellikle Çin’deki tüm okullarda okutulan öğrencilere mecburen uygulattırılır. Çocuğunu böyle bir okula göndermeme hakkını da ebeveyne vermez özgürlükçü Çin.

Mao’nun heykelleri ve fotoğrafları meydanları ve kamusal alanları, resmî kurumları doldurur. Hele okullar, bir tapınak durumundadır. Bu heykel ve resimlere bile en küçük saygısızlık büyük çapta ceza sebebi olur. Okullarda bu büyük tâğutun kahramanlıkları, meselâ Mao’nun vatanı nasıl kurtardığı, hayat hikâyesi, ilk sınıftan üniversite son sınıfa kadar “Siyer” okutulur gibi, hatta daha coşkulu ve uzun şekilde tekrar tekrar okutturulur. Her öğrenci, hatta her vatandaş Mao’ya hayran olmak zorunda bırakılır. Bayramlarda ve özel günlerde puta tapmanın çok yönlü görüntüleri her yerde sergilenir. Mao devrimini ve ilkelerini kimse eleştiremez. Kim ve hangi parti iktidarda olursa olsun Mao her dönem hem de tek başına iktidardadır ve iktidarına ortak/şirk kabul etmez. Bu ülkede egemenlik kayıtsız şartsız Mao’nundur.

Çin’de din devletinden bahsedilmese de, devlet dininin egemenliğinden rahatlıkla söz edilebilir. Aslında Çin, bir din devletidir.[102] Yasamaya, yargıya, eğitim kurumlarına ve başta Çin silâhlı kuvvetleri olmak üzere her türden resmî kurumlara bakıldığında bunu kabullenmek zorunluluğu vardır. Maoculuk dini, tek dindir ve kimse Mao’ya hiçbir şeyi ortak koşamaz.

Evet, dini reddettiği veya en azından devlet rejimi olarak dini önemsemediği, hatta özellikle İslâm dinine düşman olduğu düşünülen Çin rejimi, aslında Maoist bir teokrasidir. Mao ülkede kızıl devrim yaptığı gündenberi ülkenin en büyük dehâsı ve önderi kabul edildiği için her Çin vatandaşının onu sevmek ve ilkelerine itaat etmek zorunda olduğunu Çin rejimi, din yaklaşımı içinde tartışmasız kabul eder ve ettirir. Çin devletinin anayasasında, Allah, Peygamber, Kur’an, İslâm gibi kelimeleri bulamazsınız. Bunun yerine sadece Mao’ya ve onun devrimlerine, ilkelerine atıfta bulunulur. Devletin bu mutlak sevgisi ve bağlılığı, bir tapınmanın göstergesi kabul edilebilir.

Müslümanın “Allahu Ekber” (Allah’tır en büyük, O’nun dışında başka büyük yoktur) inancına rağmen; Çin’de devletin uygulamalarına bakılınca resmî sloganın “En büyük Mao, başka büyük yok!” olduğu görülür. Çin rejimi, Mao sevgisinden daha büyük sevgi olmaması gerektiğini, onun ilkelerinin tartışılmaz doğru olduğunu bir akîde ve davranış biçimi olarak ilân eder ve çeşitli âyinlerle bu tavır, tüm eğitim kurumlarında öğrencilere ve tüm vatandaşlara uygulattırılmaya çalışılır. Kimse Mao’yu eleştiremez, heykellerine ve fotoğraflarına yan gözle bakamaz.  

 Çin’de câmiler bile bu tâğutların emrinde ve hizmetindedir. Kur’an’ın ahkâm âyetleri hutbe ve vaazlarda hiç konu edilmez. Mao başta olmak üzere tâğutlara duâlar yaptırılır. Bayram kabul edilen vatanın, Çin’in İslâm’dan kurtuluş günlerinde tâğutların övgüsü hutbelerin temel konusudur. Câmiler devlet kurumu, imamlar da devlet memurudur Çin’de; Evet Çin böyledir…

 

Siyasal Şirk

Siyasal şirk anlayışı da bilimsel kılıflarla takdim edilir. En iyi sistem, milyonlarca yıllık tecrübe sonunda cumhuriyet ve demokrasi olarak adlandırılır. Hakk’ın değil; halkın egemenliğine, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyi alternatif bile kabul etmeyen bu câhiliyye düzenlerini neredeyse tüm insanlar canla başla savunur. Faşist, kapitalist veya sosyalist olsun her farklı grup, gerçek demokrasinin kendi savundukları ideoloji ve düzen anlayışında olduğunu iddia ederlerken, kendini müslüman sayan nice insan da bu orkestraya katılır.

Devlet yönetiminde İslâm’a, şeriate, Kur’an inancına ve hükümlerine yer yoktur, eğitim ve sosyal hayat, laik ve Kemalist esaslarla düzenlenmek zorundadır. Din anlayışı, din eğitimi ve din kurumları da laik düzenlemeye tâbidir. Dinlerin ortaya çıkışı, din eğitimi veren laik din eğitimi kurumlarında da doğal olarak şirk esasına dayandırılır. İlk din İslâm, ilk insan ilk peygamber, ilk peygamber Hz. Âdem değildir bu şirk anlayışında; insan, önce tabiata, totemlere tapmış, sonra çok tanrılı dinleri icad etmiş, çok sonraları da tek tanrılı din anlayışı oluşturmuştur...  

Modern câhiliyenin sosyal ve siyasal şirk anlayışı gereği devlet, din esaslarına -en küçük çapta bile- dayandırılamaz. Tüm kurum ve kurallarıyla şirkin dışına çıkılamaz bu devlet anlayışında. Halk da sosyal hayatta, kamu alanında tevhidî inancını sergileyemez, muvahhid bir şekilde yaşayamaz. Ama demokrasi vardır; halk şirk arasında istediği tercihi özgürce yapabilir, istediği tâğutu rab olarak seçebilir.         

İnsanların çoğu, aynen eski Arap câhiliyyesinde olduğu gibi, Allah’ı, göklerin hâkimi kabul ediyor, yağmuru yağdıran, insanları ve varlıkları yaratan olarak kabul ediyor; ama yeryüzüne O’nu karıştırmak istemiyor, yerin egemenliğini başka tanrılara veriyorlar. “Allah, yeryüzünde (o da beşerî kanunlara, ilke ve yönetmeliklere uygun olmak şartıyla) sadece -o da sınırlı şekilde- câmilere karışabilir, oraya hâkim olabilir. Üniversite dâhil okullara, mahkemelere, meclislere, çarşı ve pazarlara, cadde ve sokaklara, kıyafet ve kanunlara, sosyal hayatı düzenleyen anlayışlara karışamaz.” Bu anlayış ve uygulamalar, şirk değil de nedir? Çok kaypak bir içeriği olduğu halde, üzerinde ittifak edilen en belirgin anlamıyla “dinin devlete, devletin dine karışmaması” demek olan “laiklik” gereği ve dayatması olarak sadece vicdana hâkim olmasına karışıl(a)mayan Allah’ı dünya işlerine karıştırmak istemiyorlar, buralarda egemen başka güçler (tanrılar) kabul ediyorlarsa, buna herhalde tevhid ve İslâm adı verilemez. Bu anlamda laikliğin çağdaş değil, temeli çok eskilere dayanan bir şirk olduğunu söyleyebiliriz. Ve eski Arap câhiliyesinin de Allah’ı (hak dini) dünya ve devlet işlerine karıştırmak istemediklerini, Peygamberimiz’le bunun için mücâdele ettiklerini biliyoruz. Demek ki şirk cephesinde yeni hiçbir şey yok; sadece eski câhiliyenin modern görünüm ve söylemleri var; tek millet olan müşrikler, ilkel atalarını taklit etmekten başka bir şey yapıyor değiller.

İnsanlar, demokrasi ve özgürlük putlarının da etkisiyle, hevâlarını hiçbir sınır tanımadan tatmin etmek istiyor, şeytanî fesad ve ahlâksızlıklara, içki, kumar ve zina evlerine dinin müdâhale edip yasak koymasını istemiyorsa, konu şirk kavramıyla ilgilidir. Tüm sosyal, siyasal, kamusal ve hukukî alanlara Allah’ın dışında başka tanrıların egemenliği egemen güçler tarafından isteniyor, dayatılıyor ve halk tarafından buna rızâ gösteriliyorsa, bunların tümü, şirkin dışında bir şeyle izah edilemez.        

Câhiliyye Arapları, yaratıcı olarak sadece Allah’ı kesin bir şekilde kabul ediyorlardı.[30] Modern câhiliyye insanı ise, Allah’a bu kadar bile inanmıyor; ne olduğunu ve hangi vasıflara sahip olduğunu düşünmeden doğa/tabiat ve tesadüfe yaratıcılık atfediyor. Tabiatı ilâhlaştırarak çocukları, çiçekleri, güzellikleri doğanın armağanı olarak kabul ediyor.  Bazen de bu “tabiat tanrısı”na kendisini ve hemcinslerini ortak koşuyor, kendisinin veya başka insanların yaratıcılıklarından bahsediyor.

Tüm bunların yanında, her dönemde görülebilen şirk unsurlarını da katarsanız, muvahhid insanın, istisnâlar dışında niye yetişmediği, huzursuzluk ve zilletin niye artarak devam ettiğinin temel sebebi daha iyi teşhis edilecektir.

Yalnız, burada unutulmaması gereken önemli bir husus var: Allah’a ortak koşan birisinin, şirk koştuğu şey için, “bu da bir ilâhtır”, “ben buna da tapıyorum” demesi veya böyle düşünmesi de, olayın şirk olması için şart değildir. Şirk, öncelikle kalpte yer eder, sonra düşünce ve hareketlere yansır. Şirkin temeli, Allah’tan başka herhangi bir şeyi Allah’a tercih etmektir.

Hızır olarak adlandırılan ölümsüz zannedilen zât, gerçekte hayatta olmayan bir kimsedir. Yine Hızır gibi bazı ilâhî vasıflara sahip olduğu zannedilen “evliyâ”nın, tanrılaştırılıp bunların her yerde hazır ve nâzır olduğuna, insanları gözetlediğine, bazen koruyup yardım ettiğine inanılır. Dünyanın varlık sebebinin bu gibi zâtlar olduğu kabul edilir. “Müslümanım” diyen nice insan, Allah’ın dünyayı ve özellikle yaşanılan coğrafyaları onların yüzü suyu hürmetine ayakta tuttuğunu, yoksa çoktan helâk edeceğini kabul edip dillendirir. Bu tür inançların gerçekle de, temel hakikat olan tevhidle de hiçbir ilgisi yoktur. Tümüyle bâtıl itikatlardır. Allah, dünyayı kendi irâdesiyle ayakta tutmaktadır. O’nun irâdesine engel olacak veya onu değiştirecek hiçbir zât olamaz. Allah, dünyanın ve evrenin işleyişi ile ilgili kanunlar koymuş, hikmetler belirlemiştir. Evren bu İlâhî kanunlarla ayakta durur. Allah’ın otoritesinde ve tasarrufunda hiçbir kimsenin ortaklığı yoktur. Dolayısıyla Allah’tan başkasına, sanki bir güce sahipmiş gibi duâ etmek şirktir. Ölülerlerden medet ummak câhiliye sapıklıklarındandır. Muvahhid bir mü’min, bu çirkin inançlardan kesinlikle uzak durmalıdır. O, yalnızca Rabbinden dilekte bulunmalı, O’na yönelmeli ve O’na duâ etmelidir.   

 

[1]  4/Nisâ, 48

[2]  4/Nisâ, 48

[3]  7/A’râf, 180

[4]  5/Mâide, 44; 12/Yûsuf, 40; 42/Şûrâ, 21; 4/Nisâ, 65; 4/Nisâ, 59; 33/Ahzâb, 36

[5]  12/Yûsuf, 40; 9/Tevbe, 31

[6]  33/Ahzâb, 36

[7]  Bak. 6/En’âm, 19; 27/Neml, 63; 41/Fussılet, 6

[8]  9/Tevbe, 31; 3/Âl-i İmrân, 64; 12/Yûsuf, 39; 18/Kehf, 110

[9]  Bak. 9/Tevbe, 31. âyetin izahı olarak Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an 10, hds no: 3292

[10]  6/En’âm, 51; 2/Bakara, 186

[11]  4/Nisâ, 45; 9/Tevbe, 116; 5/Mâide, 51, 57; 2/Bakara, 186, 257; 3/Âl-i İmran, 100; 6/En’âm, 14; 18/Kehf, 102; 36/Yâsin, 74-75

[12]  6/En’âm, 162; 1/Fâtiha, 5; 26/Şuarâ, 213; 46/Ahkaf, 5; 7/A’râf, 97, 194; 2/Bakara, 255

[13]2/Bakara, 85; 30/Rûm, 31-32; 9/Tevbe, 65-66; 4/Nisâ, 140

[14]  9/Tevbe, 65-66; 4/Nisâ, 140

[15]  5/Mâide, 23; 9/Tevbe, 51; 36/Yâsin, 74-75

[16]  29/Ankebût, 8, 25; 2/Bakara, 165

[17]  7/A’râf, 188; 5/Mâide, 76

[18]  28/Kasas, 87; 45/Câsiye, 23, 31; 2/Bakara, 39

[19]  28/Kasas, 87

[20] 25/Furkan, 43; 45/Câsiye, 23

[21]  45/Câsiye, 31

[22]  2/Bakara, 39

[23]42/Şûrâ, 21; 9/Tevbe, 31; 4/Nisâ, 65, 59; 33/Ahzâb, 36

[24]42/Şûrâ, 21

[25]  9/Tevbe, 31; Ve Bak. 4/Nisâ, 65, 59; 33/Ahzâb, 36

[26]  9/Tevbe, 67; 5/Mâide, 78-79

[27]  9/Tevbe, 67

[28]  16/Nahl, 51-52; 3/Âl-i İmrân, 175; 11/Hûd, 54; 39/Zümer, 36

[29]  4/Nisâ, 60; 4/Nisâ, 51-52

[30]  Bak. 29/Ankebût, 61, 63; 31/Lokman, 25; 39/Zümer, 38; 43/Zuhruf, 9, 87