HEPİMİZ DÜNYA ADLI İMTİHAN SALONUNDAYIZ; KARNELERİMİZ YAKINDA!
ÂYET:
كُلُّ نَفْسٍ آذَئِقَةُ لْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَلْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَلَِيْنَا تُرجَْعُونَ
“Sizi, bir imtihan olarak, şer ve hayırla deneyeceğiz. Hepiniz de nihayet bize döndürüleceksiniz.” [1]
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ لْخَوْفِ وَلْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ لْامَْوَلِ وَلْانَْفُسِ وَلثَّمَرَتِۜ وَبَشِّرِ لصَّابِر۪ينَۙ
“Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” 1194
Dünya, ne seçim, ne geçim dünyasıdır; dünya, bugün var yarın yok, imtihan dünyasıdır. Dünyaya başka şey için değil; kulluk dersinden imtihan olmaya geldik. İnsan Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Allah’a mı, başkalarına mı kulluk yaptığı dünyadaki sınavlarla ortaya çıkacaktır. Kur’an açısından hayat, bir imtihan, daha doğrusu bir imtihanlar silsilesidir. Rabbimiz bütün insanları onlara verdiği hoşlarına giden nimet, kabiliyet ve imkânlarla ve hoşlanmadıkları korkuyla, açlıkla ve nimetlerden noksanlaştırmayla denemektedir. Ölümle birlikte, imtihan sona erecek, hesap günü herkes ya sağından ya solundan karnesini alacak. Daha önce bu imtihan salonuna zengin-fakir, işçi-işveren, erkek-kadın, güçlü-zayıf niceleri gelmiş, bir süre oturmuş, kalkmış gitmişler. Şimdi sıra bu asrın insanlarında, bizlerde.
Dünyada imtihanlar çok çeşitli. Kimi servetinden imtihan oluyor, kimi servet düşmanlığından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından... Kimi borçlu kalmaktan, kimi alacaklı olmaktan... Herkes imtihan olduğu içindir ki, gerçek manada, kimse rahat değil. “Dünyada rahat yoktur”[2] yani imtihanda rahat olmaz; çalışma ve gayret vardır, endişe ve ümit vardır, üzüntü ve sabır vardır, kazanmak için çaba göstermek vardır. İmtihan salonunda gülüp oynayan, kalem ve kâğıdının çok kaliteli olması için uğraşan, güzel elbiseli olanlara özenip sınava odaklanmayan kimse, imtihanı kazanmak istemiyordur.
Herhangi bir okul veya Üniversite imtihanına verilen önem, kulluk imtihanına verilseydi, cennet garanti olurdu. Âhiret imtihanı zor olduğu için mi insanlar başarısız oluyor? Hangi imtihan daha kolay, gelin bir karşılaştırma yapalım:
Üniversite sınavında sorular önceden kimseye verilmez. İlâhî imtihanda sorular da, doğru cevaplar da, önceden Kur’an ve Sünnetle bildirilmiştir.
Üniversite sınavında yardımlaşma yasaktır. Allah’ın sınavında yardımlaşma tavsiye edilir. Bu imtihanda kendisi kadar başkalarının kazanması için de gayret gösterenlerin ödülleri daha büyük olur. Öğrettiği kadar da kendi notuna ilâve edilir. Yaptığı bu işe cihad ünvanı verilir. Bu ticarette verenin malı artar, cimrilik edenin değil.
Üniversite sınavında kopya çekmek büyük suçtur. Esas sınavda ise, sevaptır. Üniversite sınavında üç yanlış bir doğruyu götürüyor. Âhiret için olan sınavda bir doğru bir yanlışı götürüp yok ediyor.
Üniversite sınavlarında her doğruya bir puan verilir. Allah, yaptığı sınavlarda yanlışa eksi bir puan verdiği halde, doğru cevaba en az 10 puan vermektedir.
Her iki sınavda zamanla yarış sözkonusu olsa da Üniversite sınavı 3-5 saate sığdırılıyor, bütün hayat boyu birikimler birkaç saat içinde test oluyor. Bir sene başka sınav hakkı yok. Diğer imtihanda hata yapıldı, başarısız olundu ise, her an eski sınavları yok saydırıp yeniden sınav hakkı var, hem de sonsuz denilebilecek sayıda. İstenilen zaman kurtarma sınavı hakkı var. Tevbe gibi eski sınavları silip yok saydıran bir silgi var.
Birinde çok soru çözmek şart. Diğerinde az soru da çözebilir insan, yeter ki doğru cevap versin.
Üniversite sınavında sorular doğru sorulmamış olabilir. Seviyeye uygun olmayabilir, zor sorular çıkabilir. Sorular anlaşılmayabilir. İlâhî imtihan ise, herkesin seviyesine göredir, kolaydır, Allah kimseye çözemeyeceği soru sormaz, başaramayacağı güçlükte imtihan etmez, zorluk dilemez.
Üniversite sınavları hiç de âdil değildir, bilgileri doğru ölçtüğü söylenemez. İlâhî imtihanda ise bir kula kıl kadar zulmedilmez.
Üniversite sınavında başarı şansı, başkalarını yenmeye bağlıdır. O yüzden başkalarının başarılı olması hoş görülmez. İlâhî sınavda ise başkalarının aldığı notun diğerlerine hiç zararı dokunmaz, sınavda üstün başarılı olanlar cennetin kontenjanını doldurmaz. Onlar rakip değil, refik kabul edilir.
Veee üniversite sınavını kazanınca ne tür bir iş, ne kadar maaş, ne miktar rahat ve huzur var? Ya âhiret sınavını kazananlara? “Hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın hayaline getiremediği güzellikler, nimetler.” [3]
İlk bakışta bu imtihanı herkesin kazanacağı akla geliyor. Ama gel gör ki, insanların çoğu, yine de yanlış yola sapıyor. Zoru başararak esas sınavı kaybetmeye çalışıyor. Öyle ise, kendi karnesini daha güzelleştirmek ve ümmetin sınavlarına yardımcı olmak için bu karnenin sahibine çok iş düşüyor.
Bu dünyada yerine getirdiğimiz âhirete yönelik imtihanda aslında zor olan, yanlış yazmak. Bu ise, bize büyük bir ilâhî lütuf. Aksi olsaydı, bizim için gerçekten çetin bir imtihan olurdu. Doğru söylemenin nefes almak kadar doğal ve kolay olduğunu hepimiz biliriz. Bir insan, gün boyunca doğru söylese yorulmaz, ama her cümlesi yalan olmak şartıyla yarım saat konuşmaya mecbur tutulsa perişan olur. Su içen, yüzünü buruşturmaz, ekşitmez; içki içenin ise yüzüne bakılmaz. Helâl kazanç ruhu rahat ettirir; haram ise vicdana azap çektirir...
Hayatımız boyunca güzel bir şeyi elde etmek için hep bir çaba ve emek sarf etmişizdir. Eğitim hayatımızı düşünelim. O dönemden aklımızda en çok yer eden şeyler, büyük ihtimalle, sık sık karşılaştığımız sınavlardır. Bunların içinde en önemlisi, kuşkusuz üniversite sınavlarıdır. Çoğu genç, üniversite sınavını hayatının dönüm noktası olarak tanımlar. Çünkü geleceklerini nasıl şekillendireceklerini bu birkaç saatlik imtihanın sonucunda belirleyeceklerini düşünürler. Bu nedenle yıllarca çalışır, uykusuz kalır, pek çok sosyal faaliyetten, tatil ve eğlenceden uzak durup, kendilerini sadece derslerine verirler. Tek amaçları üniversiteye girebilmektir. Bu amaca ulaşabilmek için büyük bir sabır ve kararlılık gösterirler.
Günümüz Türkiye’sinde üniversite diplomasının ne kadar faydalı olup olmadığı bile düşünülmez. Çok yararlı olduğunu düşünsek bile, elde edilmek istenen yararların tümü geçicidir. Ama, bir de asla kaybolmayacak olan, asla tükenmeyecek güzelliklerin, sonsuz yararların bulunduğu ve insanın devamlı yaşayacağı gerçek bir hayat var. Bu, iman eden insanların dünya hayatında ulaşmak istedikleri her durumdan önemli gördükleri âhiret hayatıdır. Çok az bir faydası olan ve yararının da geçici olduğu üniversite sınavına gösterilen değer, nice müslüman tarafından âhiret sınavı için gösterilmiyorsa, bu sınavın kaybedilme ihtimalinin büyüklüğünü de gösterir. Üniversite sınavına hazırlandığı gibi esas imtihana hazırlanan bir mü’min, büyük ihtimalle cenneti garanti edecektir.
İnsanın sonsuz âhiret yurduna ulaşmak için denendiği yer “dünya hayatı”dır. İnsan, yeryüzünde bulunduğu sürece âhirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiği çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah’ın bizleri sınamak ve eğitmek için yarattığı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca düşünmek, böylece Rabbini tanımak, O’nun hükümlerine uymak ve O’nun rızâsını aramakla sorumludur. Bunun yanında bu imtihan hayatı boyunca başına gelen herşeye en güzeliyle karşılık vermek, sabretmek ve güzel ahlâk göstermekle yükümlüdür. Başına gelen her şeyin, Rabbinden gelen bir deneme olduğunu bilmek, bunlardan zevk almak, karşılaştığı her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise, dünyadaki imtihanın mü’minlere has olan bir sırrıdır. Bu sırrı kavrayan ve tüm yaşamını denendiğinin bilincinde geçiren insanlar, asla son bulmayacak ve tükenmeyecek olan bir kazanç sağlayacaklardır.
Dinden uzak insanların en büyük yanılgıları, bu dünyadaki hayatın geçici olduğunu unutmaları ve aslında bir imtihandan geçirilmekte olduklarının bilincinde olmamalarıdır. Dünyada böyle bir gaflet içinde yaşayan insanları etkileyebilecek, akıllarını çelebilecek pek çok güzellik ve süs vardır. Âhiretin unutulduğu toplumlarda insanlar, doğdukları andan itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde etme hırsına kapılırlar. Allah, insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri şöyle belirtir: “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet, insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metâıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır. De ki: ‘Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızâsı vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir.” [4]
Allah bütün insanları dener; en büyük rasüllerden avam tabakasındaki her insana kadar herkes denenir. Bu denemeler aslında, gördüğü derslerden imtihana tâbi tutulan öğrencinin durumu gibidir. İmtihanı başarırsa bir üst sınıfa geçer, başaramazsa kalır. Allah’ın Kur’an okuluna girememiş, “mekteb-i İslâm”a kayıt olamamış insanlar, bu okulu görsünler diye çok çeşitli şekillerde denenirler; kıtlıkla denenirler, bollukla denenirler, zaferle denenirler, yenilgiyle denenirler. Ama durumlarını değiştirmeyip küfür ve nifaklarında ısrar ederlerse “üzerlerine göklerin kapısı açılır”, iyice azıp tuğyanda bulunurlar ve sonunda ya bütün azabı âhirette görmek üzere cehenneme yuvarlanırlar, ya da dünyada iken cezalarını görürler. Bu ceza, yerden ve gökten gelebileceği gibi, başka insanların eliyle de olabilir; kendi aralarında fitneler şeklinde de olabilir. Öte yandan, mü’minler de bir üst sınıfa geçmek, imanlarının sağlamlığının açığa çıkması, imanlarının derecelerinin belirlenmesi için denenirler. Onlar da ya kaybedip -Allah korusun- nifaka, fıska veya küfre dönerler, ya da imanları daha bir güçlenir ve derece alırlar.
“Belâ gelmez kula Hak yazmayınca / Hak, belâ vermez, kul azmayınca.”
SINAV ESNASINDA GÜLÜP EĞLENMEK…
İmtihan: Kazanmakla kaybetmeyi aynı anda hatırlatan esrarlı bir kelime... İçinde hem ümidi saklıyor, hem korkuyu. Niye unutuyor insan, dünyaya imtihan olmak için geldiğini? Dünya, sürekli ve her şeyle imtihana tâbi tutulduğumuz bir sınav salonu değil mi?
Bülûğa erinceye kadar, imtihan öncesi: Kâğıt-kalem hazırlama safhası. Bülûğa ermekle, insan imtihan kâğıdını, amel defterini doldurmaya başlar ve ölünceye kadar aralıksız kalem oynatır. Bu imtihanın herkes için günün birinde sona ereceği mâlûm; ama kimin elinden kâğıdının ne zaman alınacağı belli değil. Sınav salonunda çok kalmakla değil, salonda kaldığı müddetçe doğru cevaplar önemli. Salonda yüz sene kalıp imtihanı kazanamayan da, 20 sene kalıp başarılı olan da var. İmtihan salonunda en önde oturmak, elbiselerin en güzelini giyinmek, kalemlerin en kıymetlisini kullanmak neticeye zerre kadar tesir etmez.
İmtihanda önemli olan çok yazmak değil, doğru yazmaktır. On kâğıt doldurup, “bir” alamayanlar da var, bir kâğıtla “yüz” alanlar da. Öyle ise, uzun ömür, güzel şeylerden daha fazla yazmak için istenmeli. Bunların hepsi câiz, ama hiçbiri vâcip değil. Vâcip olan, şart olan: Sorulara doğru cevap vermek.
[1] ] 21/Enbiyâ, 35 1194] 2/Bakara, 155
[2] ] Ahmed bin Hanbel, Zühd, s. 128
[3] ] Buhari, Tefsiru sureti’s-Secdeh, 32/1
[4] ] 3/Âl-i İmran, 14