بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله
KOLAYLIK / YÜSR
- 263 -
Kavram no: 117
Nimet 16
Bk. Hikmet; İnsan/Nâs
KOLAYLIK / YÜSR
• Yüsrr/Kolaylık; Anlam ve Mâhiyeti
• Kur'ân-ı Kerim'de Kolaylık-Zorluk Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Kolaylık-Zorluk Kavramı
• İslâm; Basitlik Değildir Ama Kolaylıktır!
• Müslümanca Yaşayış Güzel ve Kolay; Gayri İslâmî Hayat Çirkin ve Zor Bir Yaşamdır
• Her Zorluğun İçine Dürülen Kolaylık
• Geleneksel Din Anlayışı ve Yozlaşmasının Sonucu: Dinin Zorlaştırılması
• Kolaylığın Sınırı; İlâhî Ölçü ve Hevâ
• İslâm’ı Yaşamayanlara Cezâ: Hayatın Zorlaşması
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve hidâyeti/doğruyu eğriden ayırmanın (furkanın) açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden her kim hilâli (Ramazan ayının ilk hilâlini) görürse oruç tutsun (oruca başlasın). Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı ta’zim etmenizi ister. Umulur ki, şükredersiniz. " 1285
Yüsr/Kolaylık; Anlam ve Mâhiyeti
“Yüsr” zorluğun karşıtıdır; Kolaylaştırma, kolay, hafif, hafifletme, zorluğu giderme gibi anlamlara gelir. Kur’an, bu mânâları ifâde etmek üzere ‘yüsr, yüsrâ, yesîr, meysûr ve tahfîf gibi kelimeleri kullanmaktadir. Yüsr'ün karşıtı usr’dür (zorluk).
“Yüsr”, işin kolay olması demektir. “Yesîr”, az olan, kolay olan şey, hakir (değersiz) anlamlarına gelir. “Yüsrâ”, kolay, kolaylık, sol taraf, sol el; “meysûr”, kolaylık, kolay kılınmış şey; “tahfîf”, hafifletme, yükün ağırlığını giderme gibi mânâlara gelmektedirler.
İmtihan için yaratılan insanoğlu, denemenin gereği olarak birtakım yükümlülükleri yerine getirecek, bazı güçlükleri göğüsleyecek, bazı zor gibi görünen ibâbetleri yapacak, nefsinin çok arzu etmesine rağmen, sınavın bir gereği olarak bazı isteklerinden vazgeçecektir .
Dünyada insan nefsinin hoşuna giden çok şey vardır. Nefis onlara sahip olmak ister. Hatta onlara sahip olmak uğruna yanlış yollara sapabilir, meşrû olmayan işlere meyledebilir. Nefis çoğu zaman Din’in tekliflerini ağır bulur, onları yerine getirme noktasında tembellik yapar. Nefsin, dünyalıklar peşine düşüp daha
1285] 2/Bakara, 185
- 264 -
KUR’AN KAVRAMLARI
da azgınlaşması, Din’in tekliflerinden uzaklaşıp kendi hoşuna gideceği şeyleri yapması için şeytan sürekli kışkırtıcı bir rol üstlenir.
İmtihanın gereği bazı zorlukların, daha doğrusu nefsin ağır bulduğu birtakım güçlüklerin olması doğaldır. Aslında Din’in teklifleri insanın yapısına, tabiatına uygundur. Rabbimiz insana taşıyamayacağı hiçbir yük yüklemez.1286 Ancak, yeryüzünde bulunuşunun, var olmasının sebebini anlamayıp, kendi hevâsına göre yaşamayı seçmiş kimseler; Din’in tekliflerini ağır bulurlar. Nitekim müşrikler, kendilerinin Kur’an’a dâvet edilmelerini çok ağır bir teklif olarak kabul etmektedirler. 1287
Dinde Kolaylık Esastır: Allah’ın gönderdiği ölçülere göre yaşayan, yani İslâm’a uyanlar; hem dünya hayatını düzene koyarlar, hem hayat sınavını başarırlar, hem de Allah’ın muttakî kullar için hazırladığı hesapsız nimetlere ve mükâfatlara kavuşurlar. Kullarının bu güzelliklere kendi çabalarıyla kavuşmalarını isteyen Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz, zayıf bir yapıda yaratılmış insan için tekliflerini yumuşatmış, kolaylaştırmış ve onun sırtındaki ağır yükleri indirmiştir. Rabbimiz bu konuda buyuruyor ki: “…Allah size kolaylık (yüsr) ister, sizin için zorluk (usr) istemez.” 1288
İslâm’ın amacı insanları ağır yüklerle zorluğa bırakmak değil, aksine her türlü kolaylığı göstererek, onların iyi birer insan olup İlâhî mükâfatları hak etmelerini sağlamaktır. “Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister. İnsan zayıf olarak yaratılmıştır.” 1289 İslâm, fıtrat (yaradılış) dinidir, yani insanın yaratılışına uygun, tabiî bir yaşama biçimidir. İnsanı yaratan Rabbimiz, onun fıtratına uygun tekliflerini İslâm adıyla ona göndermiştir. Bunu Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle açıklıyor: “Şüphesiz ki bu Din kolaylıktır. Her kim, (kolay olan) bu dini zorlaştırırsa altında kalır. Onun için orta bir yol tutun ve Dini en uygun bir biçimde uygulayın.” 1290
İslâm’ın prensibi her işte kolaylıktır; zorluk çıkarmak, insanları yokuşa sürmek, zor tekliflerle onlara güçlük vermek, yapamayacaklarını emredip de onları bunaltmak değildir. Allah (c.c.) -hâşâ- kullarına işkence etmez, onlardan intikam almaya kalkmaz. İslâm’ın bu kolaylık prensibini birçok konuda görmemiz mümkündür. Allah (c.c.), Kur’an’ı, okunup anlaşılsın, öğüt alınsın diye kolaylaştırmıştır.1291 Kur’an, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in dilinde de kolaylaştırılmıştır ki, takvâ sahiplerini müjdelesin, inatçı toplulukları da uyarsın. 1292
Mü’minler gerek namazda gerekse günlük hayatlarında Kur’an’dan kolaylarına gelen kısmı okurlar, bu konuda bir sınırlama yoktur.1293 Peygamberimize hitâben söylenmiş şu gerçek, Kur’an’ın asıl amacını ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir: “Tâ Hâ. Biz sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik. ‘İçi titreyerek korku duyanlara’ ancak öğüt ve hatırlatma olsun (diye indirdik).”1294 Allah (c.c.),
1286] 2/Bakara, 286
1287] 42/Şûrâ, 13
1288] 2/Bakara, 185
1289] 4/Nisâ, 28
1290] Buhârî, İman 29
1291] 54/Kamer, 17, 22, 32, 40
1292] 19/Meryem, 97; ayrıca Bk. 44/Duhân, 58
1293] 73/Müzzemmil, 20
1294] 20/Tâhâ, 1-3
KOLAYLIK / YÜSR
- 265 -
Peygamber tebliğini güzel yapsın diye O’nun işini kolaylaştırır, önündeki engelleri aşması için O’na yardım eder.1295 Kur’an, ödeme güçlüğü çeken borçluya kolaylık sağlanmasını tavsiye ederken,1296 Kıyâmet günü ameli iyi olanların hesabının çok kolay, ameli kötü olanların ise hesabının çok zor olacağını haber vermektedir.1297 Allah (c.c.) takvâ sahiplerine işlerinde kolaylık göstereceğini müjdeliyor. 1298 Demek ki, Din’in ve ona ait tekliflerin insana kolay gösterilmesinin sebebi takvâdır ve Allah (c.c.) bu İlâhî bağışı da muttakîlere vermektedir.
Bir başka deyişle takvâ sahibi mü’minler, Allah’a ihlâslı bir şekilde ibâdet ettikleri, Allah’a hakkıyla teslim oldukları için, Din’in tekliflerini kolaylıkla yerine getirirler, onlarda bir zorluk görmezler. Diğer taraftan İslâm karşısında inatçılık edip, Allah’a boyun eğmeyen kibirliler, İslâm’ın emir ve yasakları karşısında sıkıntı duyarlar, bocalarlar; deyim yerinde ise soğuk ter dökerler, zorluğundan bahsederler, kendi statülerine ve zamana uymadığından dem vururlar ve onun hükümlerini tartışmaya açmaya yeltenirler. İnsan, Allah’tan hakkıya korkup sakınabilse, şüphesiz Din’in emirleri ona çok kolay ve çok sevimli gelir. Çünkü onları yerine getirdiği zaman ölçülemeyecek kadar çok karşılığa kavuşacaktır.
Burada, kendilerine hidâyet verilen ile sapıtanların psikolojisini hatırlamak faydalı olacaktır: “Allah, kime hidâyet vermek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, -sanki göğe yükseliyormuş gibi- dar ve sıkıntılı kılar…” 1299 Mallarını Allah yolunda harcamayan cimrilerle, güzelliğe sırtını dönen kimselere, zorluklar, sıkıntılar, darlıklar ve azap kolaylaştırılır. Çünkü bu kimseler bunu hak etmişlerdir.1300 Allah (c.c.) her zorluktan sonra bir kolaylık olduğunu haber veriyor.1301 Zorluktan sonra kolaylığın olması, gerekli tedbirleri almakla, duâ ve ibâdetle Allah’a rağbet etmek, O’na yaklaşmakla mümkündür.
Şurası kesindir ki, İslâm’ın emir ve yasakları içerisinde insanın fıtratıyla ve hayatın gerçekleriyle çatışan hiçbir şey yoktur. İslâmî hükümlerin zor ve çağa uymadığını zannedenler; kendi hevâlarına uyan, Allah’ı bırakıp tapacakları putları elleriyle icat edenler, ya da kendi görüşünü Allah’ın koyduğu ölçüden daha doğru sanan ahmaklardır. Allah (c.c.) ve O’nun son peygamberi, insanlara, altlarından kalkamayacağı hiçbir şeyi teklif etmemiştir. Din’in bütün emir ve yasakları (hükümleri), insanlara faydalı olan şeyleri kazandırmak, zararlı olan şeyleri de onlardan uzaklaştırmak gâyesine mâtuftur.
Emredilen ibâdetler, bir zorluk, sıkıntı veya işkence değil; huzur, rahatlık, düzen ve iç ferahlığı ve dengeli bir yaşayışın plan ve programıdır. Dinimizde nass’la (kesin deliller ile) sâbit olan şeyleri değiştirmek, zamana ve toplumlara uydurmak mümkün değildir. Dinin kesin hükümlerini sağa sola çekmek, onları yerli yersiz tartışmalara konu etmek insanı İslâm’ın sınırlarının dışına çıkarabilir. Ancak, hakkında hüküm olmayan, yani mubah alan dediğimiz konularda en kolayı ve Dine uygun olanı tercih etmek Peygamberimizin tavrıdır. Müslümanlar
1295] 92/Leyl, 7-10
1296] 2/Bakara, 280
1297] 84/İnşikak, 7-13
1298] 65/Talak, 4
1299] 6/En’âm, 125
1300] 92/Leyl, 8-10
1301] İnşirâh, 5-6; 65/Talak, 7
- 266 -
KUR’AN KAVRAMLARI
da aynı şekilde hareket ederler. Hz. Âişe şöyle diyor: “Yüce Peygamber, biri daha kolay, biri daha zor iki tercih karşısında kaldığı zaman, mutlaka kolay olanı seçmiştir.” 1302
Nitekim bazı ibâdetlerde yerine göre kolaylıklar gösterilmiştir. Bunun sebebi ibâdetlerin her şart ve ortamda yerine getirilmesi, müslümanın kolaylıkla kulluğunu yapabilmesidir. Oruç tutmaya gücü yetmeyenlerin oruçlarını Ramazan’dan sonra kazâ etmeleri, ayakta namaz kılamayanların namazlarını oturarak kılmaları, su olmadığı veya suyu kullanma imkânı kalmadığı zaman teyemmüm edilmesi, yolculukta namazın kısatılması; bilinen kolaylıklardandır.
İslâm’da ruhbanlık olmadığı gibi, gevşeklik de yoktur. ‘Ne yaparsam yapayım, Allah beni affeder’ mantığı sakat bir mantıktır. Allah (c.c.) dilerse bütün günahları affeder, doğrudur. Ancak hiç kimse tevbe edebilme ve tevbesinin kabul edilme garantisi veremez. Kul için Allah (c.c.) rızâsından daha büyük kazanç var mıdır? Bize her türlü nimeti karşılıksız veren Rabbimiz, şükredilmeye lâyık değil midir? Allah’ın katındaki yüce makamları hak etmek zararlı mıdır? Allah’ın azâbına lâyık olmaktan daha korkunç bir kayıp var mıdır?
Dinimiz her şeyde olduğu gibi ibâdette de dengeyi emrediyor. Ne gevşeklik ne de ruhbanlar gibi dünyadan el etek çekme anlayışı; her iki tutum da İslâmî değildir. Her konuda en büyük örnek Peygamberimizdir. Allah’a en güzel kulluğu O yapmıştı. O’nun ibâdet hayatı da ölçülüydü, aşırı ve insan gücünün üzerinde değildi. Ne kadar gayret ederse etsin, hiç kimse Peygamberden daha takvâ sahibi olamaz. O, ibâdetini insan olmanın sınırları içerisinde yapardı, emredilenlerin dışında nâfile ibâdet de ederdi. Ümmetine de az da olsa, devamlı ibâdet etmeyi tavsiye ederdi. Öyleyse, İslâm’ı her açıdan zorlaştırarak, yaşanamaz, uygulanamaz bir hale getirmek, hayatın acı ve zor gerçekleriyle karşı karşıya bırakmak doğru değildir. Anlatılan ve gösterilen İslâm, ‘yok, biz bunu yaşayamayız, çok zor, tahammül edilmez bir şey’ dedirtiyorsa, anlatanların ve İslâm’ı öyle sunanların vebâli vardır. Dinde olmadığı halde, dinin emri gibi lanse edilen bir sürü formalite ve zorlama şeyler, gerçekten insanları şüpheye düşürebilir, Âllah’a ibâdetten uzaklaştırabilir.
Evet, Din kolaydır; her devirde, her ülkede ve her iklimde yaşanabilir. Çünkü fıtrat dinidir. Kimileri İslâm’ı hayattan uzaklaştırmak ve müslümanları kendi sahte tanrılarına tâbi kılmak için, İslâm’ın çok zor olduğu propagandasını yapsalar da, bu böyledir. Ancak, Allah’ın Dini Kur’an’da ve Peygamberin Sünnetinde tebliğ edildiği gibidir. Hiçbir kişinin, rejimin ve ülkenin kalıbına göre şekil almaz. İnsanların uydurduğu ideolojilere göre şekillenmez. İnsanlar, gönülden, ihlâsla Hak Din’e bağlandıkları ve samimi bir şekilde yaşadıkları zaman, ne kadar kolay olduğunu bizzat görürler. Dünya hayatında bile güzellikleri, mutlulukları ve Cenneti tadarlar. Buyursun; insanlar bunu bir denesinler, kesinlikle kayıpları olmayacaktır. 1303
Kur'ân-ı Kerim'de Kolaylık-Zorluk Kavramı
Kur’ân-ı Kerim’de "yüsr/kolaylık" kelimesi, türevleriyle birlikte 41 yerde; "usr/zorluk" kelimesi ise türevleriyle birlikte 12 yerde kullanılır. Zorlama anlamındaki
1302] Buhârî, Menâkıb 23, Edeb 80; Müslim, Fezâil 77-78
1303] İslâm'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s.762-765
KOLAYLIK / YÜSR
- 267 -
"ikrâh" kelimesi ise 7 yerde geçer.
Allah’ın temel vasfı merhamettir. O Rahmân ve Rahîmdir. İnsanlara, kaldıramayacağı yükü, zorlukları yüklemez; ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler.1304 “Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Allah, daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır.”1305 Allah, insanlara zorluk dilemez, kolaylık ister.1306 İnsan zayıf olarak yaratıldığı, zorlukların altına girmek istemediğinden, Allah ağır yükleri hafifletmek ister. 1307
İslâm'da insanın tabiatına aykırı düşen, fıtratını zorlayan hiçbir güçlük yoktur. Allah, bağlılarına 'müslümanlar' ismini verdiği bu din husûsunda insanların üzerine hiçbir zorluk yüklememiştir.1308 İbâdet ve yükümlülüklerde bir azîmet, yani normal şartlardaki genel hüküm yanında, bir de ruhsat, yani mâzeret sebebiyle kolaylık vardır. Ayrıca, günahlar için tevbe, keffâret vb. kurtuluş ve arınma yolları açık tutulmuştur. Dolayısıyla bu din, Allah tarafından kolaylaştırılmıştır.
Allah, insana daha hayata adım atarken yolunu kolaylaştırmış, anasının karnından kolayca çıkmasını sağlamıştır.1309 Dünyada rahat etmemiz, kolayca yaşayabilmemiz için sayısız nimetler ve imkânlar vermiştir. Fıtrata uygun yaşamak, aslında hayatı kolaylaştırmak demektir. Dünya hayatını, insanlar, câhiliyye düzenleri ve câhiller zorlaştırmıştır. Bu konuda çözüm takvâya sarılmaktır. Takvâ, hem âhiret ve hem de dünya işlerimizin kolaylaşması için anahtar görevi yapar. Din ve dünya işlerimizin Allah tarafından kolaylaştırılmasını istiyorsak takvâ sahibi olmalı, Allah’tan hakkıyla korkmalıyız. 1310
Zorluk fıtrata ters olduğu gibi insanı zorla dine sokmaya çalışmak, zorlayarak İslâm’a girmesini mecbur etmek de yanlış ve yasaktır. Din hidâyet işidir, iman ve tercih işidir, hür irâdeyi kullanmaktır. Bir insanı zorla müslüman etmek, dinde zorlamak, farkında olmadan da olsa, çoğunlukla muhâtabı münâfık yapmakla sonuçlanır. Dinde zorlama yoktur.1311 İman etmeleri için insanları zorlamak yanlıştır, yasaktır; çünkü Rabbimiz dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi. 1312
Yalnız, “dinde zorlama yoktur” hükmü, dine girme konusundadır; yoksa, bazılarının zannettiği gibi, müslüman kimsenin dinini yaşama konusuyla ilgili değildir. Bir insan, kendi hür irâdesiyle İslâm’a girip müslüman olduktan sonra, Allah ve Rasûlünün verdiği hükümde, başka bir alternatifi seçme hakkına sahip değildir.1313 Müslüman Allah’a teslim olan kimse demektir; bir müslüman, Allah’a isyan eder, O’nun emirlerini mâzeretsiz olarak yerine getirmezse, âhirette cezâyı hak ettiği gibi, dünyada da İslâmî otorite tarafından cezalandırılır; bu, dinde zorlama anlamına gelmez, irâdesiyle dini seçeni disipline etmek, ona seçtiği
1304] 2/Bakara, 286
1305] 5/Talâk, 6-7
1306] 2/Bakara, 185
1307] 4/Nisâ, 28
1308] 22/Hacc, 78
1309] 80/Abese, 17-20
1310] 65/Talâk, 4
1311] 2/Bakara, 256
1312] 10/Yûnus, 99
1313] 33/Ahzâb, 36
- 268 -
KUR’AN KAVRAMLARI
hayat biçiminde doğru yolu yaşama ve yolu hayırla sona erdirmede başarıyı kolaylaştırmaktır.
Zorla din değiştirmek, her şart altında geçersiz ve temelsizdir. İnanmayan bir kişiyi İslâm’ı kabule zorlamak, sevap olması bir tarafa, günaha girmektir. Kişiyi zorla dine sokmaya çalışmak yanlış olduğu gibi, bir müslümanı zorla dinden çıkarma girişimi daha büyük yanlıştır ve bu konu, müslümana Allah tarafından kolaylık verilen bir durumdur. Kalbi iman ile dolu olduğu halde, dinden dönmeye ikrâh olunan/zorlanan kimsenin, zorlandığı sözü söylemesi, Allah’ın verdiği bir ruhsattır. 1314
Kur’an; öğrenilmesi, okunması, ezberlenmesi ve hayata geçirilmesi kolay olan, Allah tarafından kolaylaştırılmış olan bir kitaptır. Düşünmek, öğüt ve ibret almak, bireysel ve sosyal hayatta tatbik edilmek için indirilmiş ve Allah tarafından kolaylaştırılmıştır.1315 Yine, Kur’an, muttakîleri (Allah’tan korkup sakınanları) müjdelemek ve inat edenleri uyarmak için Rasûlullah’ın diliyle Arapça olarak indirilmiş ve kolaylaştırılmıştır.1316 Arapça indirilmesinin bir sebebi, insanlar öğüt alsın diye kolayca anlaşılmasını sağlamak içindir.1317 Kur’an, Rasûlullah’a (ve insanlara) güçlük ve meşakkat vermek için indirilmemiştir.1318 Özellikle namazlarda Kur’an’dan kolayımıza gelen âyet ve sûreleri okumalıyız. 1319
Kolaylık ve zorluk Allah’ın elindedir. Bir işi insana kolay ve zor kılan O’dur. Zorluk insanlar için sözkonusudur. Allah için hiçbir iş zor değildir, O’na zor gelen hiçbir şey yoktur. Allah, yerde ve gökte ne varsa hepsini ve her şeyi bilir. Eşya ve olayların bilgisine sahip olmak, Allah için çok kolaydır. 1320 Allah, mahlûkunu ilk baştan yarattığı gibi, ölümden sonra bunu tekrarlamakta, ölüden diri çıkartmakta, yeniden hayat vermektedir ve insanları tekrar diriltecektir; şüphesiz bu, Allah’a göre çok kolaydır.1321 “O gün yer yarılır, onlar çabucak çıkarlar. Bu, Bize göre kolay olan bir haşirdir.” 1322
İnsanlar için esas zorluk, âhiret zorluğudur. Dünyadaki zorluklar, âhirete göre hem çok az ve hafif ve hem de geçicidir. Kıyâmetle başlayan öteki hayat, kâfirler için pek çetin ve zor gündür.1323 O sûra üfürüldüğü gün ve sonrası zorlu gündür; kâfirler için (hiç de) kolay değildir.1324 Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecektir, ama dünyada kötü ameller yapıp da kitabını solundan veya arkasından alanlar için iş, hiç de kolay olmayacaktır. 1325
Kolaylık-zorluk kavramı, psikolojik ve sübjektif bir kavramdır. Bazen en basit ve çok kolay görülen bir şey bir insan için dağları aşmak kadar zor gelebilir,
1314] 16/Nahl, 106
1315] 54/Kamer, 17, 22, 32, 40
1316] 19/Meryem, 97
1317] 44/Duhân, 58
1318] 20/Tâhâ, 1-3
1319] 73/Müzzemmil, 20
1320] 22/Hacc, 70
1321] 29/Ankebût, 19
1322] 50/Kaf, 44
1323] 25/Furkan, 26
1324] 74/Müddessir, 8-10
1325] 84/İnşikak, 6-13
KOLAYLIK / YÜSR
- 269 -
bazen de çoğu insan açısından çok zor kabul edilen bir şey, birisi için kolay gelir. Bunlar, her şeyden önce kalpleri elinde bulunduran Allah’a âit bir tasarruftur. Tabii, bu rastgele olmaz. Bunun da bir İlâhî kuralı, sünnetullah dediğimiz Allah tarafından konulmuş ölçüsü vardır: Kim takvâ sahibi olur, Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde kolaylıklar verir.1326 İnsanlara emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker yapan, onlara öğüt veren kişileri Allah, en kolaya yöneltip onda başarılı kılacaktır.1327 Bu konudaki İlâhî sünnet, iman-takvâ-infak konusunda görevini yapanlara kolaylığın ihsân edilmesidir.1328 Kim cimrilik edip vermez, kendini zengin sayıp Hakka boyun eğmez, en güzeli de yalanlarsa, o da İlâhî kudret eliyle en zora yöneltilecektir. 1329
Dünya, âhiretten farklıdır, dünyada hiç zorluk olmayacak olsaydı, cennetin kıymeti azalır, dünyanın imtihan olduğu hikmeti ortadan kalkardı. Dünya, dünyevî zafer, insanlar arasında evrilip çevrildiği gibi, bir insan için de kolaylık ve zorluk da gelip geçicidir. Zahmetsiz rahmet olmaz. Ama her rahmet, bedeli olan o zahmeti de güzelleştirir, zorlukları kolaylaştırır. Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Sonra tekrar zorluklar çıkacaktır. Ama bu zorluktan sonra da yine bir kolaylık vardır.1330 Allah, her zorluktan hemen sonra bir kolaylık getirecektir.1331 Hz. Mûsâ gibi Rabbimizden işimizi kolaylaştırması için duâ etmeliyiz: “Rabbim, işimi bana kolaylaştır.”1332 Çünkü Sen, bir şeyi kolaylaştırmazsan, o iş aslında kolay da olsa bize zor gelir. Sen merhametlilerin en merhametlisisin. “Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et.” 1333
“…Allah size kolaylık (yüsr) diler, sizin için zorluk (usr) istemez.” 1334
“Dinde ikrâh/zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğutu inkâr edip Allah’a iman ederse, hiçbir zaman kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah (her şeyi) işitir ve bilir.” 1335
“Eğer (borçlu) darlık içinde ise, bir kolaylığa ulaşıncaya kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer gerçekleri çok iyi anlayan kimseler iseniz, (ödeyemeyecek derecede güçsüz olan borçlunun borcunu) sadaka (veya zekât) saymak sizin için daha hayırlı bir iş olur.” 1336
“Allah her şahsa, ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler. Herkesin kazandığı, ya kendi lehine yahut aleyhinedir. (Bundan sonra şöyle duâ edin:) ‘Ey Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesaba çekme (bağışla). Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Çünkü Sen, bizim
1326] 65/Talâk, 4
1327] 87/A'lâ, 6-9
1328] 92/Leyl, 5-7
1329] 92/Leyl, 8-10
1330] 94/İnşirâh, 5-6
1331] 65/Talâk, 7
1332] 20/Tâhâ, 25-28
1333] 2/Bakara, 286
1334] 2/Bakara, 185
1335] 2/Bakara, 256
1336] 2/Bakara, 280
- 270 -
KUR’AN KAVRAMLARI
mevlâmızsın. Kâfir kavimlere karşı bize yardım et.” 1337
“Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf olarak yaratılmıştır.” 1338
“Küfür/inkâr edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak değildir. Onları (başka) bir yola iletecek de değildir. Ancak orada ebedî kalmak üzere cehennem yoluna (onları iletecektir.). Bu da Allah’a çok kolaydır.” 1339
"...Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size ihsân ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz." 1340
“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Rasûle/elçiye, o ümmî Nebîye/Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz (ve güzel) şeyleri helâl, pis (ve zararlı) şeyleri haram kılar. Ve üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar (yani, hata ile adam öldürmekte kısas icrâsını ve günah işleyen âzâların, pislik değen elbisenin kesilmesi gibi ağır teklifleri kaldırır). O Peygamber’e iman edip ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nûr’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” 1341
“Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi (kişi) bulunursa, (onlar) iki yüz kâfire gâlip gelirler. Eğer sizden yüz (kişi) olursa, kâfir olanlardan bin kişiye gâlip gelirler. Çünkü onlar, kavraması olmayan bir topluluktur. Şimdi sizde (savaşa karşı) bir zaaf olduğunu bildiği için Allah sizden (yükü) hafifletti. O halde sizden sabırlı yüz (kişi) bulunursa, (onlardan) iki yüzüne gâlip gelir. Ve eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onlardan) iki bin (kişiye) gâlip gelirler. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” 1342
“Andolsun ki Allah, müslümanlardan bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamber’i ve güçlük zamanında ona uyan muhâcirlerle ensârı affetti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.” 1343
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, iman etmeleri için insanları zorluyor musun? Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman etmez. O, murdarlık (azâbını), akıllarını kullanmayanlara verir.” 1344
“Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Âhiret azâbı ise daha meşakkatlidir/şiddetli ve zordur. Onları Allah’tan (O’nun azâbından) koruyacak kimse de yoktur.” 1345
“Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) ikrâh olunan/zorlanan hâriç, kim, iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse (ona Allah’ın gazabı vardır). Ama kim, kâfirliğe göğüs açarsa, onların üzerine Allah’tan bir gazap ve onlara büyük bir azap vardır.” 1346
“Mûsâ: ‘Unuttuğum şeyden dolayı beni muâheze etme; işimde bana güçlük çıkarma’ dedi.” 1347
1337] 2/Bakara, 286
1338] 4/Nisâ, 28
1339] 4/Nisâ, 168-169
1340] 5/Mâide, 6
1341] 7/A’râf, 157
1342] 8/Enfâl, 65-66
1343] 9/Tevbe, 117
1344] 10/Yûnus, 99-100
1345] 13/Ra'd, 34
1346] 16/Nahl, 106
1347] 18/Kehf, 73
KOLAYLIK / YÜSR
- 271 -
“İman edip de sâlih amel işleyen kimseye gelince, onun için en güzel bir karşılık vardır. Emrimizden ona kolay olanını söyleyeceğiz.” 1348
“(Rasûlüm!) Biz Kur’an’ı, sadece, onunla muttakîleri/Allah’tan sakınanları müjdeleyesin ve inat edenleri uyarasın diye senin dilinle (indirip okutarak) kolaylaştırdık.” 1349
“Tâ Hâ. Biz sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik. Huşû duyan/içi titreyerek Allah’tan korkanlara, ancak öğüt ve hatırlatma olsun diye indirdik.” 1350
“Dedi: ‘Rabbim, ruhuma genişlik ver, aç göğsümü; Kolaylaştır bana işimi; Çöz bağını dilimin; ki anlasınlar sözümü.” 1351
“Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.” 1352
"Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrâhim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şâhit olması, sizin de insanlara şâhit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size 'müslümanlar' adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!" 1353
“İşte o gün, gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah’ındır. Kâfirler için ise, o asîr/zor (pek çetin) bir gündür.” 1354
“Allah’ın, mahlûkunu ilk baştan nasıl yarattığını, (ölümden) sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” 1355
“Biz onu (Kur’an’ı) senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Umulur ki öğüt alırlar.” 1356
“O gün yer yarılır, onlar çabucak çıkarlar. Bu, Bize göre kolay olan bir haşirdir. Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir cebbâr/zorlayıcı değilsin, sadece tehdîdimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.” 1357
“Andolsun Biz Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mudur?” 1358
"Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu Biz yazmadık/farz kılmadık. Fakat kendileri Allah rızâsını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır." 1359
1348] 18/Kehf, 88
1349] 19/Meryem, 97
1350] 20/Tâhâ, 1-3
1351] 20/Tâhâ, 25-28
1352] 22/Hacc, 70
1353] 22/Hacc, 78
1354] 25/Furkan, 26
1355] 29/Ankebût, 19
1356] 44/Duhân, 58
1357] 50/Kaf, 44-45
1358] 54/Kamer, 17, 22, 32, 40
1359] 57/Hadîd, 27
- 272 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“...Kim takvâ sahibi olur, Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.” 1360
“İmkânı geniş olan, infakı imkânlarına göre versin. Rızkı daralmış bulunan da infakı, Allah’ın kendisine verdiğinden ayırsın. Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Allah, daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır.” 1361
“...Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun...” 1362
“O sûra üfürüldüğü zaman var ya, İşte o gün zorlu bir gündür; Kâfirler için (hiç de) kolay değildir.” 1363
“Kahrolası insan! Ne de nankör! Allah onu neden yarattı? Bir nutfeden yarattı da ona biçim verip hayatını programladı. Sonra yolunu kolaylaştırdı (Ana karnından kolayca çıkmasını sağladı).” 1364
“Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve O’na varacaksın. Kimin kitabı sağından verilirse, Kolay bir hesapla hesaba çekilecek. Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir.” 1365
“Sana Kur’an’ı okutacağız, Allah’ın dilemesi hâriç, sen onu hiç unutmayacaksın. Çünkü Allah, açığı ve gizleneni bilir. Seni en kolaya yöneltip onda başarılı kılacağız. Şimdi sen öğüt ver; şâyet fayda verirse (mesele yok).” 1366
“Kim verir ve ittika eder, Allah’tan sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse Biz de onu en kolaya hazırlar, onda başırılı kılarız. Kim cimrilik edip vermez, kendini zengin sayıp Hakka boyun eğmez, en güzeli de yalanlarsa, Biz de onu en zora yöneltiriz. Öylesi çukura yuvarlandığı zaman malı kendisine hiç fayda vermez.” 1367
“Biz senin göğsünü (kalbini) açmadık mı? Ağırlığından dolayı belini büken yükünü senden alıp atmadık mı? Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi? Şunu iyi bil ki; Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır. (Evet) zorlukla beraber bir kolaylık vardır. İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve (ibâdet ve duâ ile) yorul, Rabbine rağbet et (O’na yönel; boş durma!)” 1368
Hadis-i Şeriflerde Kolaylık-Zorluk Kavramı
“Şüphesiz ki bu Din kolaylıktır. Her kim, (kolay olan ) bu dini zorlaştırırsa altında kalır. Onun için orta bir yol tutun ve Dini en uygun bir biçimde uygulayın.” 1369
“Dinin en hayırlı olanı, en kolay olanıdır.” 1370
“Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” 1371
1360] 65/Talâk, 4
1361] 5/Talâk, 6-7
1362] 73/Müzzemmil, 20
1363] 74/Müddessir, 8-10
1364] 80/Abese, 17-20
1365] 84/İnşikak, 6-9
1366] 87/A'lâ, 6-9
1367] 92/Leyl, 5-11
1368] 94/İnşirâh, 1-8
1369] Buhârî, İman 29
1370] Ahmed bin Hanbel, III/479
1371] Buhârî, İlim 12, Cihad 164; Müslim, Eşribe 70-71
KOLAYLIK / YÜSR
- 273 -
"Din kolaylıktır." 1372
"Amellerinizde îtidâli ve doğruyu bulmaya çalışın." 1373
“Allah, koyduğu yasaklara uyulmasını sevdiği gibi, koyduğu kolaylıkların uygulanmasını da sever.” 1374
“Dinle yarışa giren her insan, mutlaka yere serilir.” 1375
"Heleke'l-mütenattıûn -Taşkınlar/aşırı gidenler helâk oldu.-" Bunu Rasûlullah üç defa söyledi. 1376
“Kul, Rabbinin affını nasıl seviyorsa, Allah da koyduğu kolaylığın uygulanmasını öyle sever.” 1377
Hz. Âişe (r.a.) şöyle diyor: “Yüce Peygamber, biri daha kolay, biri daha zor iki seçenekle karşılaştığında, mutlaka kolay olanı seçerdi.” 1378
"Amelin az da olsa devamlı olanı, Allah yanında daha makbuldür." 1379
İslâm; Basitlik Değildir Ama Kolaylıktır!
Kendisini, fıtratın ve hayatın dini olarak tanıtan bir sistemin insan için en kolay ve âhenkli olanı sunduğu kuşkusuzdur. Çünkü fıtrat/yaradılış nizamı olmanın ilk şartı, yaradılış ve insanla çatışmamaktır. Çatışmamanın ilk gereği de, hitâb edilen varlığı zora sürmemek olduğu kesindir. İslâm düşüncesinin temel kabullerinden biri de şudur: İnsanı yokuşa süren, hayat ve insan gerçeğiyle çatışıp çelişen ne varsa yaradılışa ve insana terstir. Böyle terslik ve aykırılıklar hayat tarafından itilir ve insan hayatında uzun süre tutunamazlar. Fakat burada bir noktayı akıldan çıkarmamak lâzımdır: Fıtrat dinindeki kolaylık ve hoşgörü prensibi, herkesin kendisine kolay geleni yapması anlamını taşımaz. Bunun anlamı; fıtrat dininin, insanlar için en kolay ve uygulanabilir olanı getirdiği merkezindedir.
Allah ve O’nun seçtiği ve mü’minler için örnek gösterdiği, tebliğ görevlisi Hz. Peygamber, altından kalkamayacağı hiçbir yükü insana yüklememiştir. İslâmiyet, insanı yokuşa süren, zorlayan, hayatı işkenceye çeviren emir ve disiplinler içermez ve böylesi emir ve disiplinleri kendi bünyesinin dışında sayar. Nefsi öldürmek, bedene işkence çektirmek, hayat ve insanlardan kaçıp dağlarda münzevî olarak yaşamak, evlenmemek, gıdâ ve uykuyu terk gibi tavırlar Rasûlullah (s.a.s.) tarafından reddedilmiş ve din dışı ilan edilmiştir. Zorluk ve işkence bir yana; “din kolaylıktır.”1380; “Dinin en hayırlı olanı, en kolay olanıdır.”1381; “Esası, peygamberlik ve rahmet olan dini”1382 insan için azap haline getirmek dine en büyük ihânet olacaktır. İbâdetler bir işkence, bir sıkıntı değil; bir iç ferahlığı ve Yaratıcı’ya huzur dolu bir
1372] Buhârî, İman 30; Nesâî, İman 28
1373] Müslim, Birr 52; Tirmizî, Tefsîr Nisâ Sûresi, hadis no: 3041
1374] Ahmed bin Hanbel, II/108
1375] Buhârî, İman 69
1376] Müslim, İlim 7
1377] et-Terğîb ve’t-Terhîb, II/135
1378] Buhârî, Menâkıb 23, Edeb 80; Müslim, Fezâil 77-78
1379] Buhârî, İman 16; Müslim, Salât 283
1380] Buhârî, İman 29
1381] Ahmed bin Hanbel, III/479
1382] Dârimî, Eşribe 8
- 274 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yaklaşma oldukları sürece anlam taşırlar. Bunun içindir ki, “Dinde zorlama ve baskı yoktur” 1383 Dış görünüşü bakımından ne kadar mükemmel olursa olsun, insanın içten gelen isteklerinden kaynaklanmayan bir davranış, Allah katında değer ifâde etmemektedir.
İslâm, insanı köşeye sıkıştırıp ezmediği gibi, insanın kendi kendini baskı altına alıp ezmesine de karşı çıkmıştır. Tahrîm sûresinin ilk âyetinin meâli şöyledir: “Ey Peygamber! Allah’ın sana helâl kıldığı şeyleri neden kendine haram ediyorsun?”1384 Bir başka âyette ise şöyle deniyor: “De ki: ‘Allah’ın kulları için ortaya serdiği süs ve güzelliği, hoş ve temiz rızıkları kim haram etmiştir? De ki: ‘Onlar, dünya hayatında (inanmayanlarla birlikte) iman edenlerindir. Kıyâmet gününde ise yalnız mü’minlerindir.”1385 Bu İlâhî beyanlara dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Maddî ve mânevî bütün zevkler, en ideal anlamda, vahyin gösterdiği helâller dâiresinde mevcuttur. Allah, bu konuda kulları adına, kullarından daha cömert davranmıştır. Haram alanına çıkıp orada zevkler arayanlar, İslâm düşüncesine göre, fıtratı bozuk, sapmış ve yaradılış âhengi bozulmuş dejenere ruhlardır. Dini, hayata zıt, yaşanması imkânsız denecek kadar zor bir kurum olarak görüp ondan kaçmalarına sebep olmak, din adına bir cinâyettir. Fıtrat dini, hayat ve insanla çatışmaz.
Allah’ın koyduğu ölçülere müdâhale edilemez. Bunlar, kâinat kanunlarıdır. Bu ölçülerin zedelenmesi insanı İslâm’ın dışına çıkarır. Fakat bir konuda vahyin koyduğu kesin bir ölçü yoksa, başka bir deyimle konu, mubahlar dâiresine giriyorsa, o noktada kolaylığı seçmek, Hz. Peygamber’in tavrı ve emridir. Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Yüce Peygamber, biri daha kolay, biri daha zor iki seçenekle karşılaştığında, mutlaka kolay olanı seçerdi.”1386 “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın.”1387 Zoru seçmek, bir ifrattır. Her ifrat, bir tefriti gerektirir. Bu yüzdendir ki, Rahmet Peygamberi, Allah tarafından konmuş emir ve yasakları “az” bularak bunlara ilâveler yapmaya kalkanları kınamıştır. Esasen böyle bir tutum, dinin tek vaz’ edeni/koyucusu olan Allah’a noksanlık izâfe etmek anlamına gelebilir ve insanı şirke düşürebilir. Öte yandan, böyle bir tutum Allah’a güvenmekten çok, kendi nefsine yaslanmayı ve bu da insanın şuuraltında bir bozukluğun varlığını gösterir. Bu tip davranışlarla, kitle içinde sivrilmek isteyenlerin Hz. Peygamber’den asla itibar görmemeleri bunun en çarpıcı delilidir. Hz. Âişe (r.a.) şunu anlatıyor: Evlerine gelen bir kadının kim olduğu Peygamber tarafından sorulmuş, Âişe annemiz bu kadını tanıtırken onun çok namaz kıldığını söylemiş. Hz. Peygamber, bunun üzerine, takdir beklenen bir sırada, şöyle demiştir: “Heh! Sanki bir şey! Ben size fazlasını değil; gücünüzün yettiği kadarını tavsiye ederim.”1388 Hz. Peygamber, oruçlu insanın iftar etmeden akşam namazını kılmasını yasaklamıştır. Bunun da ötesinde, bu tavrı, sünnete uymanın en güzel belirişi olarak göstermiştir. Burada vurgulanmak istenen şudur: Allah’ın bir emrini yerine getirmek için bütün bir gün nefsini ezmiş bir insanı; orucunu açmaya hazır ve müsâit hale geldiği bir zamanda, ikinci bir beklentiye, ikinci bir zorluğa itmek yersizdir.
Bazı nâfile ibâdetleri yerine getirme, azîmeti tercih etme konuları, bütün
1383] 2/Bakara, 256
1384] 66/Tahrîm, 1
1385] 7’Arâf, 32
1386] İbn Sa’d, 1/369
1387] Buhârî, İlim 12, Cihad 164; Müslim, Eşribe 70-71
1388] et-Tâc, I/48
KOLAYLIK / YÜSR
- 275 -
toplumu bağlamaz, onlara emredilmez. Bu çeşit takvâ ile ilgili gayretler, seçkin benliklere hitâb edilen istisnâlardır. Kolay olanı tercih, İslâm’ın genel tavrı ve insana tanıdığı bir haktır. Fert, bu hakkını kullanmayabilir. Problem, bu hakkın inkâr edilmesidir. Varlığı kabul ve ilan edilen hakkın, sahibi tarafından kullanılmamasına gelince, bu bir fedâkârlık olarak övülebilir, bir ahlâkî fazîlet olabilir. Böyle bir tutum, fâiline maddî ve mânevî değerler de kazandırır. Fakat unutmayalım ki, bunu başarabilecek ruhlar çok azdır. İslâm ise, bütün insanlığa, büyük kitlelere ışık tutar. O, daima geneli, kamuyu, büyük yığınları dikkate alarak kurallar koyar; ancak bu kurallara mûnis yaklaşımlarla ve seçkin benliklere hitap edecek istisnâlar getirir. İslâm’ın bu istisnâî yanlarını kurallaştırarak onu, hayatı zora süren bir kurum haline getirenler, İslâm’ın karakteristik yapısını, genel tavrını bozmaktadır. Bir hak ve yetki, önce teslim edilir, sonra bu haktan ferâgat için sahibine dâvet edilebilir. O, bu dâvete icâbet eder veya etmez. Hak sahibini hakkından vazgeçmeye zorlamak ayrı bir şeydir. Bunun adı zulümdür. 1389
İslâm, hayata/fıtrata rağmen gelmiş bir din değildir. Onun amacı insana dünyayı dar etmek de değildir. Bilakis, hayata hayat vermek için gelmiştir. Dinin gâyesi, insanın fıtratını zorlamaksızın dünya ve âhiret saâdetini te'mine mâtuftur. Din, insanı yeniden inşâ eden, ahlâkî tekâmülünü gerçekleştirmesine zemin hazırlayan bir hakikattir. İnsanı gerilimlerden uzak tutarak ihtiyaçlarının giderilmesini öngörür. Fıtrat dini İslâm, bu yapısı ile "kolaylık" üzere inşâ edilmiştir; kolaylık/yaşanılabilirlik bu dinin tabiatında vardır.
İbâdetlerin miktarı Allah tarafından belirlenmiş ve Elçisi tarafından da pratiğe aktarılmıştır. Bu açıdan, herhangi bir ziyâdeleştirme ya da noksanlaştırma kesin bir şekilde yasaklanmış ve bu yöndeki her davranış haddi aşma/bid'at olarak isimlendirilmiştir. Nitekim İmam Gazzâlî, ibâdetlerin miktarını, ilâçların karışımına benzetmiş ve sağlıklı bir netice alınabilmesi için bu ölçüye dikkat edilmesi gerektiğini ifâde etmiştir.1390 İbn Teymiyye de, amelinin daha makbul olması için ameldeki meşakkati artıranlar hakkında şöyle der: "Bilmek lâzımdır ki, Cenâb-ı Hakk'ın rızâsı ve sevgisi, faydasız bir şekilde kendi kendine azap çektirmek, canını zorluklara sürmekte değildir.1391 Buna göre, kışın ortasında, sıcak su varken sevâbı çok olsun düşüncesiyle soğuk su ile abdest almak ve aynı anlayışla, yakında câmi varken uzaktaki bir câmiye gitmek, mâkul ve doğru değildir.
İslâm, kolaylık üzere binâ edilmiştir; yaşanılabilirlik bu dinin tabiatında vardır. Ancak bu, bir başıboşluğu, her şeyin câiz ve serbest olabileceğini ifâde etmez. Elbette ki bu kolaylığın da bir sınırı vardır. Kur'ân-ı Kerim'de yer yer şu ifâdelere rastlamaktayız: "İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse, onu orada ebediyyen kalmak üzere zemîninden ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte en büyük kurtuluş budur. Kim de Allah'a ve Rasûlüne isyan eder, sınırlarını aşarsa, onu da orada ebedî kalmak üzere ateşe sokar." 1392; "İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphe yok ki kendine zulmetmiş olur." 1393
İnsanın kendine zulmetmesi, ifrâta kaçması ya da tefrîte düşmesi sûretiyle
1389] İslâm Düşüncesinde Din ve Fıtrat, s. 262-268
1390] Gazzâlî, el-Munkızu mine'd-Dalâl, s. 111
1391] İbn Teymiyye, el-Fetâvâ, 10/192-193
1392] 4/Nisâ, 13-14
1393] 65/Talâk, 1
- 276 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olur. Allah Rasûlü, ümmetini ibâddetlerle ilgili hayatta da i'tidâl üzere olmaya çağırmıştır. Hadislerde belirtildiğine göre, Rasûl-i Ekrem, ümmetine farz kılınıp îfâsında zorluk çekileceği endişesiyle terâvih namazının cemaatle kılınmasına üçüncü veya dördüncü geceden sonra ara vermiş, hastalık ve yolculuk esnâsında namaz ve oruç gibi ibâdetler için tanınan ruhsatları kullanmamayı uygun bulmamış, insan gücünü zorlayacak şekilde nâfile namaz kılmayı tasvip etmemiş, imamlık yapanların namazı uzatmalarını eleştirmiş ve dinî hükümleri aşırılığa kaçarak uygulamaya çalışanların bunda muvaffak olamayacaklarına dikkatleri çekmiştir.
İslâm, sadece takvâ sahibi elitlerin, âlim ve mücâhidlerin/savaşçıların dini değil; bedevîlerin, ihtiyar kadınların, ortalama kültür ve bilgiye sahip yığınların da dinidir. Saçı başı dağınık, bedevî bir müslüman, Rasûlullah’a gelerek, Allah’ın kendini yükümlü tuttuğu ibâdetleri sormuştu. Peygamberimiz de; şehâdet kelimesi ve farz olan 5 vakit namaz, Ramazan orucu, her yıl zekât ve ömürde bir kere hac konusunu ve zekâtı saymıştı. Adam: “Sana ikramda bulunan Allah’a yemin olsun ki, bu söylenenlerden fazla bir şey de yapmam, eksik de bırakmam’ diyerek çekip gitmiş, Peygamberimiz (s.a.s.) de arkasından şöyle demiştir: “Şâyet dediğini yaparsa bu adam kurtulmuştur.” 1394
Dinin tüm hükümleri, beşerî ve askerî yapıda emirler ve yasaklar sıralaması halinde değildir. Farz, vâcip, sünnet, müstehap, mubah sıralaması ve haram, tahrîmen mekruh, tenzîhen mekruh, müfsid gibi merdiven basamakları vardır. Yine, azîmet ve ruhsat tercihi sözkonusudur. Ruhsatlar, İslâm’ın her şart ve ortamda kolaylıkla yaşanabilmesi, yükümlülerden ağır yüklerin kaldırılması ve İslâmî hükümlere henüz yeterince bağlı olmayanları onlara alıştırmak için başvurulan kolaylıklardır. Müslümanlar, hayatın akışı içerisinde çeşitli zorluklarla karşılaşırlar. İbâdetlerini yerine getirirlerken, kendilerinden kaynaklanmayan zarûret durumuyla karşı karşıya gelebilirler. Bu gibi durumlarda ruhsatlar onların önünü açabilir. İhtiyaç olduğu zaman ruhsatlardan herkes yararlanabilir. Bir konuda ruhsat gündeme gelirse, mü’minler azîmetle amel etmeye zorlanamaz. Dileyen azîmet ile dileyen ruhsat ile amel eder. Ruhsat ve kolaylığı kullanma da, Yaratıcı’nın kuluna verdiği bir hak olduğuna göre, bu haktan yararlanıp yararlanmama meselesi, kulun tamamen serbest seçimine kalmıştır.
Nâfile ibâdetler, sünnet olan sınır aşılmamak şartıyla istenildiği kadar yapılabilir. Ama başkalarına emredilemez, bunlar dinin olmazsa olmazları arasına sokulamaz. Tebliğ ve tavsiyede önceliği alamaz. Tevhidî hususlardan, farzlardan daha önemli gibi gösterilemez. Aksi takdirde din zorlaştırılmış, ölçü kaçırılıp ifrâta gidilmiş olur.
Müslümanca Yaşayış Güzel ve Kolay; Gayri İslâmî Hayat Çirkin ve Zor Bir Yaşamdır
İnsanı en iyi tanıyan, onun gücünün neye yeteceğini bilen merhametli Allah, ona kolay dini vermiş, kaldırabileceği yükü yüklemiştir. Allah'a teslim olmuş müslüman bir kula da Allah'a itimat, güven ve tevekkül yakışır. "Sen bunları yapabilirsin, gücün yeter, bunlar kolaydır, senden zorluk istemiyorum" deniyorsa, "hayır, yapamamam, zor!" demek, her şeyden önce bir isyan ve yalanlamadır.
1394] Buhârî, Savm 1; Müslim, İman 9
KOLAYLIK / YÜSR
- 277 -
Sırât-ı müstakîm, dosdoğru yol demektir; Peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin1395 yoludur. Bu dosdoğru İslâmî yolda yolculuk kolaydır, ayağı kaymadan nice insan bu yoldan yürümüştür. Ayrıca bu yolda tehlikelere karşı uyarılar, işaretler, yardımlaşmalar, İlâhî ikram ve ihsanlar vardır. Diğer yollar sapıklıktır, dolambaçlı, zikzaklarla dolu ve kaygandır, zordur. Yaşadığımız ülke dâhil, hemen bütün dünyada yürürlükteki kapitalizm, insanların hayatını zorlaştırmaktan başka bir şey getirmemiştir. Tüketim ve israf toplumu, bunalım toplumuna dönüşmüştür. Herkes daha çok tüketmek için, daha çok kazanmaya, dolayısıyla daha zor bir hayata kendini mahkûm ediyor. Bu, kırılması mümkün olmayan bir kısır döngüdür.
İslâm'ın dışındaki tüm düzenler, dünya görüşleri ve ideolojiler birer şirk düzenidir. Şirk ise, büyük bir zulümdür. "Gerçekten şirk, büyük bir zulümdür." 1396 İslâm dışı düzenler ve uygulamalar zorbalık ve zulümdür, ağır yüktür. Haksız vergiler, hortumlar, adâletsiz hukukî düzenlemeler, halkın sırtındaki ağır yükler. Toplumdaki bütün bireylerin şikâyet ve huzursuzluğu, zorlukların isbatıdır. İnsanların hayatını kolaylaştırma vaadiyle ortaya çıkan materyalizm ve kapitalizm hayatın düzenini bozmuş, insanların fıtratını dejenere etmiş ve ihtiyaç kavramını alabildiğine genişletip bitmek tükenmek bilmeyen yarış içinde insanları tüketim araçlarının, teknolojik aygıtların kölesi yapmış, maddî-mânevî zorluk üstüne zorluklar üretmiştir.
İman cesârettir, takvâ sahibi olmak güçlü olmaktır. Mü'min inanır ki, Allah zoru kolaylaştırır, kolayı zorlaştırır; bütün bunlar İlâhî hikmet ve sünnetullah dâhilinde ortaya çıkar. Hayattaki zorlukların kolaylaştırılmasının adı İslâm'dır. Şeytan olumlu bir şeyi terkettirmek için onu zor gösterir. İnsan zordan kaçmaya meyillidir. Ama bu şeytanî/nefsî oyuna gelmeyen nice insan sebat ve ısrar ederek başarılı olmuş, bir zamanlar kendisinin veya başkalarının zor dediğinin hiç de zor olmadığını anlamış ve isbat etmiştir.
Sevgi dağları deldirir, olmazları oldurur. Esas sevgi, Allah sevgisi ve Allah için olan sevgidir. Dini, imanı sevdiren de Allah'tır. "Allah, size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size küfrü, fıskı ve isyânı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş/irşâd olmuş olanlardır." 1397 İman sevgisi, dünyadaki her zorluğu kolay ve güzel kılan esrârengiz bir güçtür. Zorlukların en büyüğü, fedâkârlığın en yücesi, candan geçmektir. Ama Allah sevgisiyle dolu bir mü'min şehâdeti kolaylıkla arzular ve bu arzusuna ulaşmak için gözüne güzel gelen ölüm de ona kolaylaştırılır: "Sizden biriniz karıncanın ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehid olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar." 1398
Günümüzde İslâm'ı yaşamak ve hayata geçirmekle ilgili zorluk, dinin ve dinî kuralların zorluğundan ileri gelmiyor; İslâm düşmanı egemen güçlerin ve tâğûtî düzenlerin, müslümanların dinlerini yaşaması önüne sayısız engeller koymasından, baskı ve zulümlerinden kaynaklanıyor. Dinin yaşanması zorlaştırılıp haramlar, mecbûrî istikamet işaretleriyle topluma dayatılınca kısır döngü şeklinde hayatın her alanı da zorlaştırılmış oluyor.
1395] 4/Nisâ, 69
1396] 31/Lokman, 13
1397] 49/Hucurât, 7
1398] Tirmizî, Fezâilu'l-Cihâd 26; Nesâî, Cihad 35; İbn Mâce, Cihad 16
- 278 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Kolaylık, gerçek din için geçerlidir. Dini parçalara ayırmak veya infak, sâlih amel ve takvâ gibi esasları ihmal etmek, sünnetullah gereği kolaylık yolunu terketmektir. Din, bir bütün olarak kolaydır. İlâve veya eksiltmelerle değiştirilen, atma ve katmalarla dejenere ve tahrîf edilen bu din Allah'ın râzı olduğu, tamamlanmış İslâm dini olmaktan çıktığı için kolaylık da kaybolur. Namaz kılmayan kimsenin, fahşâ ve münkerden uzaklaşması zordur. Oruç tutmayanın sabırlı olması ve cihada hazırlanması kolay değildir; aynen zekât vermeyenin, infak etmesi ve fedâkârlık göstermesinin zor olduğu gibi. İbâdetlerle güçlenmeyen ve fıtratındaki güzelliği korumayan bir insana İslâm'ın bazı emir ve yasakları zor gelebilecektir. Temel gıdalarla yeterli şekilde beslenmeyen, vücut için zarûrî yiyecekleri yemeyen kimse gerekli enerjiye sahip olamadığı için za'fiyetten dolayı nasıl basit işleri yapmakta zorlanırsa, mânevî/rûhî gıdalarını almayan kimse de mânevî ve psikolojik za'fiyetinden ötürü, aslında hiç de zor olmayan görevleri yerine getirmekte zorlanacaktır.
Allah'a kulluğun zor olduğunu zannedenler, nasıl zorluklar içinde kıvranıyorlar, farkında değiller. Hakkı görmek istemedikleri için, bâtıl kendilerine şirin, din de zor geliyor. Kula kulluk ve kendi gibi ya da daha aşağılarına boyun eğmek, insan fıtratına ve onuruna ters nice zorlukları bu insanımsılar nasıl değerlendiriyorlar? Stres ve bunalımlar, psikolojik rahatsızlıklar, ahlâkî problemler, maddî kayıplar, hastalıklar, bitmeyen şikâyetler... hep gayri İslâmî yönelişlerin bu dünyadaki zorluklarıdır. Şeytan, güzel amelleri zor göstermeye çalıştığı gibi, fâsıkların da amellerini süsler, zorları kolay zannettirir. İçki içmek ve sonrasına katlanmak hiç de kolay olmadığı halde, şeytan içkiyi güzel ve kolaylık gibi sunabilir. Fâhişelik ve onlarla zinâ etmek, AIDS gibi riskleriyle, maddî-mânevî pislik ve sıkıntılarıyla hiç de kolay bir şey olmasa gerektir.
"Lâ râhate fi'ddünya." İnsan, zaten dünyada tam ve mutlak bir kolaylık içinde yaşayamaz; Bu kural, zengin-fakir, her dönem ve her yerdeki tüm insanlar için geçerlidir. Yoksa cennetin kıymeti olmazdı. İnsan, hayatın zorluklarını ya Allah için çekecek ve bu zorlukları kolaylık ve güzelliklere çevirecek ve âhiret sermayesi yapacak, ya da gayri meşrû bir amaç uğruna zorluklara katlanacak, zorluklar katlanarak büyüyecek ve öteki dünyada zor bir hayat onu bekleyecektir.
Her Zorluğun İçine Dürülen Kolaylık
"Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır", "Evet, her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır!" 1399
Peygamberimizin çektiği zorluklardan sonra, "Sadr"ına ilim, hikmet, güç ve ferahlık verilmesiyle ulaştığı kolaylık ve bundan sonra devam edecek kolaylıklara dikkat çekilmiş oluyor.
İki kez tekrarlanarak adeta otomatik bir davranış ve alışkanlık durumu kazanmamızı istercesine dikkatimizin çekildiği bu konu, son derece önemli bir konudur. Ve insanın psikolojik hayatını doğrudan motive edici bir gücü vardır.
Kolaylık anlamındaki kelimenin, azamet ifade eden tenvinle gelmesi ve umum ifade eden nekre oluşu sebebiyle kolaylık, zorlu ğa oranla daha fazla ön plana çıkarılmakta ve bir zorluğa karşı âdeta pek çok kolaylık yollarının
1399] 94/İnşirâh, 5-6
KOLAYLIK / YÜSR
- 279 -
bulunabileceği uyarısı yapılmaktadır.
Ayetlerden konuyla ilgili şu mesajları okumak herhalde mümkün olabilir.
a-Ayetler öncelikle zorluk kavramına bir bakış açısı getirmektedir.
İfadede, zorluğun kolayca, bir kolaylık olarak kabul edilebileceğinin bir anlatımı hissediliyor. Zorlukla karşılaşan bir insana, bir çırpıda düşünmeden, emniyet, huzur ve güven telkin ederek: "Üzülme zorluklar kolaylıklar için var, zorlukta pek çok kolaylık var, zorluktan kolayca kurtulma ve kesin çözüme ulaşma yolu var, ben de seninle beraberim!" deniliyor.
Bu, en azından karşı tarafa olumlu bir ileti olarak gidecek, zorluğun ilk anda oluşturduğu şok etkiyi hafifletecek, bilinçsizce davranarak ortaya çıkacak zarar riskini ortadan kaldıracak ve moral ve motivasyon konusunda ön hazırlık anlamında ilk peşin ve en önemli kolaylığı sağlamış olacaktır.
Her şeyden önce zorlukları hayatın doğal parçaları ve süreçleri olarak görmek gerekir İmtihan, eğitim ve hizmet dünyasına salınan bir Ruha, Maddenin hareket ettiği, zamanın ortaya çıktığı bir evrene ve yıpranmak zorunda olan bir bedene sahibiz Biyolojik ve Psikolojik yapımız, mükemmelleşebilmek ve sonsuzluğa göre bir form kazanabilmek için, geçici dünyada geçici meşakkatlere bulaşmak ve onlarla ateşlenmek zorundadır.
Yerken lezzet almayı kabullendiğimiz gibi, dolaşım ve boşaltım zorluklarını da doğal kabul ediyoruz. Ama tedbir olarak yeterince yiyor ve uygun besinleri almaya yerinde ilaç kullanmaya çalışıyoruz Yörüngesinde dönen dünyamızın mevsimleri meydana getirerek bizi üşütmesini de terletmesini doğal karşılıyoruz. Ama ısınmak ya da serinlemek için zorluklarla mücadele de ediyoruz Evlat sahibi olmak, peşin avans bedensel lezzetlerin yanı sıra mutluluk ve sevinç de yaşatıyor fakat bu, getirdiği sorumluluk zorluklarını zevkle kabullenmeye ve uğraş vermeye engel olmuyor.
Hayat gerçekten güzel!Hayat başlı başına güzel! Çünkü hayatı veren "Hayy" güzel!Fakat hayat zorluklarıyla bir başka güzel!..
Zorluklar, hayatın güzelliklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olduğu, anlam ve değerini daha iyi anlamamıza ve sevmemize sebep olduğu, çoğu zaman pek çok güzelliklere başlangıç ve nüve olarak fonksiyon gördüğü için, aslında hayatın güzellikleri kadar onlar da güzel!
Ve zorluklarla elde edilen şeylerin kadir ve kıymeti daha iyi bilinir, daha güzel muhafaza edilir
Güzelin mukaddimesi de güzel olur; acı ve çirkin görünse de! Acı veren iğne ve ilaç gibi. Hastalık ve ölüm gibi!..
Her güzellik gibi çirkinlik de, iyilik gibi kötülük de, hayat gibi ölüm de, kolaylık gibi zorluk da bir "vâkıa"dır. Bunu kabullenmek ilk ve en önemli adımdır. Bu aslında kolaylığa yönelmenin de ilk basamağıdır. Kabullenilmeyen zorlukların, kolay çözümden uzaklaşma riski her zaman yüksek olur.
Zorluklar aslında insan için avantaj olabilir Bu sayede insanın bilinmeyen farklı yetenekleri ve gizli enerjisi ortaya çıkar, duygu ve düşünceleri gelişir,
- 280 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bilgi ve deneyimi artar. Büyük şair ve yazarların çok zor şartlar altında, başka zaman ortaya koyamayacakları eserler meydana getirdikleri bilinir Rakip ne kadar güçlü olursa, bir sporcu, o denli hazırlık yapar ve gerilime geçer.
Peygamberimizin: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın!" şeklindeki ifadeleri bu konu içinde ayrı bir anlam kazanmaktadır
Zorlukların, kolay yolla çözüme ulaşabilmesi, kolaylaştırılması için farklı alternatifler üretilmelidir Bu, kolay ve isabetli olanı seçme imkânı verir
Zor olanın yüklenmesi ile zorlaştırmak ayrı şeylerdir Öncelikle zor olan konular, görevler vb sorumluluklar, onları kaldırabilecek kapasitede olanlara verilerek, kaldırabilecekleri zorluklar yüklenerek, herkese bir kolaylık sağlanmış olur.
Zor olan konuya kolay yöntemlerle ulaşarak kolaylaştırmak gerekir. Bu tedrîcilik demektir ki Kur'an'ın ve Peygamberimizin temel eğitim yön temlerindendir.
Zor olan da istenir fakat kolay yöntemlerle alıştırılarak istenir. Bir sporcunun yavaş yavaş ağırlık arttırarak çalışması ve sürekli zor olan ağırlığa doğru ilerleyerek rekor kırması gibi. Çıtanın yüksekliği kademeli olarak arttırılması gibi…
Kolaylaştırmak ve zorlaştırmamak kişiye göre bir uygulama biçimi sunmak anlamına da gelebilir. Mezheplerin asılda, ana konularda, temel meselelerde bir oldukları halde, teferruata ait meselelerde farklı olmalarının bir hikmeti de Peygamberimizin alternatif davranış biçimleri sunmasıdır. Öte yandan Peygamberimiz çölden gelen bir insanla, başından beri kendi kültür çevresinde yetişmiş insana yaklaşımı ve yüklediği sorumlulukları ve beklentileri de farklılık arz etmiştir. Ve O daima zor işlere kendi seçtiği zorun adamlarını görevlendirmiştir.
Şu iki durum yanlış sonuç verebilir: Zorluklara önem vermemek, ilgisiz kalmak, ihmal etmek ve gerekli görevleri yerine getirmemek, zorlukları baş edilebilir olmaktan çıkarır, insanın hem kendine hem de çevresine zarar verecek hale dönüştürebilir.
Öte yandan zorlukları gereğinden fazla büyütmek, üstesinden gelinemez olarak nitelemek de insanı ümitsiz yapar, hayal kırıklığına uğratabilir, psikolojik problemlere yol açabilir.
b- Ayetlerde her zorluğun içinde bir kolaylığın gizlendiği anlatılıyor.
Zorluklar, kolaylıklar konusunda birer uyarıcıdır Zorluklar, tedbir alma ve çözüm üretme davetçileridir. Zorluklar, gerçek anlamda bir zihin tetikleyicisidir. Zorluklar insanın hem kendisiyle hem dış dünya ile yakın temasa geçmesini ve buluşmasını sağlayan ciddi arabuluculardır. Zorluklar irade ateşleyicileri, başarı yolunda mücadele tatlandırıcılarıdır. Zorluklar hem Allah'a yöneltmesi hem de insanı hedefine ulaştırması yönüyle mutluluk üreten sabır mekanizmalarıdır.
Zorlukla beraber bir kolaylığın olduğundan, ikisinin birlikteliğinden söz ediliyor. Bunu ifade ederken de ilginç bir anlatımla, iki zıt olay yan yana getiriliyor. Aslında zıtlar bir araya gelmez; bir iş ya kolay ya da zordur. Sadece zorluk dereceleri farklıdır Fakat ne kadar zor olursa olsun, zorluktan kurtulmanın zor
KOLAYLIK / YÜSR
- 281 -
ve imkânsız olmadığı, bir çıkış yolunun mutlaka bulunduğu gerçeği, imkânsız kavramların yan yana getirilmesiyle vurgulu biçimde anlatılmış oluyor.
Nitekim geceyle gündüz de aslında bir arada olmaz fakat kesinlikle biliriz ki her kışta bir bahar, her gecenin bağrında mutlaka bir gündüz ve ışık saklı bulunmaktadır Ya da bir tohuma ve çekirdeğe baktığımızda son derece basit görünür; oysa içinde meyveleriyle birlikte koca bir ağacın programının saklı bulunmaktadır. Sperm ve yumurta hücresinde de gen haritalarıyla insan serüveninin bulunduğunu biliriz. Aynı şekilde psikolojik her rahatsızlığın içinde mutlaka bir çıkış yolu ve huzura ermek için bir terapi yöntemi var demektir.
Zorluğun içinde kolaylığın olması şöyle de açıklanabilir: Her zorluğu da kolaylığı da veren, insanın iradesini de hesaba katan Allah'dır Her zorluk, içinde ilahî Rahmeti, Hikmeti ve inâyeti de barındırıyor demektir. Her zorluğa yönelen insan içindeki Rahmet kolaylığını hissedebilir; onu arayıp bulabilir, üstelik peşin hizmet lezzeti ve ücreti şeklinde bir kolaylığın gizli olduğunu da fark edebilir.
Demek ki kolaylık deyince aslında başarılı bir sonuçtan önce, Allah'ın insana lütfettiği manevî lezzet ve ruhî haz gelmektedir ki insan için moral açısından en büyük kolaylık şüphesiz bu olmalıdır. Moral ve motivasyon eksikliği çok mükemmelliği gölgede, teşebbüsleri yarıda bırakabilir. Güçlü motivasyon ise, diğerlerine göre avantaj sayılabilecek pek çok niteliği aşarak insanı başarı yolunda koşturabilir. Tarihî fıtrat gerçekliği içinde, inançlı, az ve zayıf güçlerin, silah gücü üstün çok kalabalıklara galebe etmesi gibi…
c- Ayetlerde her zorluğun içinde bulunan kolaylığın, aynı zamanda yeni zorlukların kolaylaşmasında da bir başlangıç olabileceği anlatılmış oluyor.
Bunu gelen ayetten çıkarabiliriz "Bir işten boş kalınca yenisine yönel!"
"Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Bir zorlukla mücadele edip onu kolayladıktan ve çözüme ulaştırdıktan sonra, boş kalma, yeni zorluğa yönel ve onu da kolaylamaya bak!" gibi bir anlam hissedilmektedir. Yani zorlukların kolayca açılması ve aşılması için, bir işin, teşebbüsün, çabanın ardından bir diğeri getirilmelidir.
Bu durumda zorluk sonrası kolaylık yeni zorluğun başlangıcı oluyor O da kolaylanıyor, ardından bir başka zorluk geliyor!Ve bir salih daire oluşuyor: Zorluklar kolaylaşıyor; başarı tadı alınıyor, güven tazeleniyor, enerji birikiyor, şevk ve metafizik gerilim içinde, yeni bir solukla yeni zorluklara yöneliş, kazanılmış bu kolaylık içinde başlıyor Ve bir zorluk bir kolaylık, bir zorluk bir kolaylık… şeklinde bir yükseliş merdiveni oluşuyor
Bu önemli bir konudur Zorluğun içinde kolaylık kolaylığın içinde zorluk olduğu anlaşılıyor Her zorluk kolay olmaya, her kolaylık da zor olmaya aday durumdadır
Her zorluk kolaylıkla çözülürken ve sonuçlanırken, her kolaylık da bir zorluğun başlangıcı olmaktadır Zorluk kolaylığa, kolaylık da zorluğa bürünmektedir Bu durumda biz doğru anlamlı ters bir bakış açısı geliştirebiliriz Yani zorluğa kolaylık adını verebilir, kolaylığa da zorluk diyebiliriz
- 282 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Meselâ, kolay denilebilecek iki rekat namaz kılmak alışmamış bir insana çok zor gelirken, bedenine su içirir gibi ruhuna namazı içiren insanlar için gece boyu namaz bambaşka lezzet verebilir Oruç için de benzer yaklaşımda bulunabiliriz, malından veren cömertle vermeyen cimri için de
Kolaylık ve başarı hâkim olunca zorluk ortadan kalkmış oluyor Zorluğun kendini bütün ağırlığıyla hissettirdiği yerde ise, hiçbir şeyin öyle bir çırpıda kolayca olamayacağının da bilincine varıyoruz Bir ayet, "Öncekiler gibi bir kısım sıkıntılara uğramadan cennete kolayca girivereceğinizi mi zannediyorsunuz?" (2/214) demekle benzer yaklaşımı sergilemektedir
Zorluk da kolaylık da doğurgan bir yapıya sahiptir Zorluk bağrında kolay çözüm nüvelerini de taşır Ortaya çıkan çözüm ve kolaylaşmış durum ise, yeni zorlukları doğurur, yeni mücadele alanları açar Hem iç dünyada hem de dış dünyada fetihlerin ise sonu yoktur
Psikolojik yatkınlık haline getirilmiş alışkanlıklar zorluk olmaktan çıkıp ruhun kolay davranışına dönüşür Ve her mertebedeki zorluk, alışkanlık sonucu kolay olur, diğer zorlukları kolaylaştırmak da kolay hale gelir Bu kuralın dışında kalmış hiçbir zorluk gösterilemez
d- Ayetler zorluğu kolaylaştırma çabalarının içten ve sürekli olması gerektiğini vurguluyor
Zorlukların kolaylaştırılması mücadelesi durmadan sürdürülmelidir Ayet, bu mücadele sürecinin sürekliliğinin sağlanması ve hiçbir boşluk bırakılmaması konusunda uyarıda bulunmaktadır Zorluklarla mücadele ederken, zorluklar karşısında kolayca çözüm üretip başarı hedefine ulaşma yolunda yürürken, asla moralsizlik, tembellik ve de teknik eksikliği gibi boşluklar bırakılmamalıdır Aksi takdirde zorlukların aşılması kolaylıkların sağlanması ve hedefe ulaşılması imkânsız hale gelebilir
Buna göre, zorlukların kolaylığa dönüşmesinin temel sırrı, son ayetle nokta koyulduğu gibi Rabbe yönelerek; boş kalmamacasına ve hiçbir boşluk bırakmamacasına zorluklarla kıyasıya mücadele etmek, düşen kalkan ama tekrar tekrar kalkıp yürüyen karınca gibi sürekli denemektir Samimi ve ısrarlı yöneliş sonrasına dayanabilmiş ve yerini zafer anlamında kolaylığa bırakmamış hiçbir zorluk yoktur!
Çabanın ihlâslılığı ve sürekliliği, zor dağları bile yerinden oynatabilecek güçtedir Damladaki sabırlı süreklilik, mermeri bile deler Yürekten kopan ısrarlı birkaç söz yeri inletir gökleri harekete geçirir Devamlılık, az olan ibâdetin ve hayrın makbûliyetini de arttırır Süreklilik alışkanlık kazandırır bu da tutum ve davranışlarda otomatikleşmeyle sonuçlanır
e- Zorluklarla baş etmenin farklı açıları:
Zorluklarla baş etmenin sırlı bir anahtarı zorluklara karşı aşk duymaktır Aşk duyulacak kalbin sahibinden gelen ve O'na yaklaştıracak olan ve sile ve basamaklar olarak görmektir Çünkü O verdiği için, gülü gibi dikeni de hoştur Nimetler ve lütuflar kadar, menfî ibâdet yönüyle de O'na giden vesileler araştırmak ilahî emirdir (5/35, 17/57) Zorluklar insanın ruhunu, kalbini, duygu ve düşüncelerini Allah'a yöneltir Bu, esas güç ve bereket kaynağıyla buluşma anlamına gelir ki,
KOLAYLIK / YÜSR
- 283 -
O'nun adına hareket eden insanın, üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluk yoktur yeryüzünde
Hem ihlâsla hem de azimle mücadele eden, zorluk nüvesi içindeki çok boyutlu semereye mutlaka ulaşır İnsanın iradesi etkili olsun olmasın, başa gelen bütün zorlukları ve bütün sıkıntıları giderecek olan, her şeye hükmeden Allah’tır. Bu bakışla zorluklara yönelmek, Allah'a götüren vesileler araştırmak anlamına da gelebilir (5/35, 17/57)
İnsana düşen, her zorluğu aşarak bir kolaylığı elde etmesi, sonra çıkan ikinci zorluğu aşıp ikinci kolaylığı elde etmesi, üçüncüde, dördüncüde aynı şekilde düşünüp davranmasıdır… Ölmeyecek kadar gerekli olan rızkın, Allah'ın teminatı altında olması gibi, zorlukların tükendiği yerde kolaylık, yani başarı mutlaka elde edilecektir Bu Allah'ın garantisi altındadır Hakkın olduğu yerde yanlışın barınamaması gibi, kolaya, huzura, başarıya ulaşma yolunda verilen mücadele sonucu zorluk kesinlikle ortadan kalkacaktır Bu da kolaylığın önünün açılması demektir.
Özellikle insanın gereken çabayı gösterdikten sonra, çaresizlik içinde tevekkül ve duaya sarılması, ayet ve hadislerde örnekleri görüldüğü gibi açılmaz çok kapıların açılmasına, zorlukların kolaylıkla çözülmesine sebebiyet vermektedir.
İnsanların en büyük yanılgısı, sadece zorluklara konsantre olmaları, zorlukları saymaları, onları hayallerinde yığarak aşılmaz bir dağ engeli ve duvar olarak bilinçlerini hayal kırıklığına uğratmalarıdır. Bu da zorluk aşmayı bir kolaylık ve başarı olarak değerlendirememe gibi olumsuz bir sonuç verir.
Bir işi başaramamak, en azından onun o yolla başarılamayacağını öğrenmek demektir Dene-yanıl-öğren yöntemi uzun ve zor bir yol da olsa sonuçta zor aşılır ve başarıya ulaştırabilir. Edison"un bir ampul için bin ampul patlatması, şimdi ye kadar belki bin kez anlatılmıştır. Bu hatırlatma da bin birinci olsun! Kur'an'la ve Bilimlerle belirlenmiş gerçekleri deneyerek öğrenme sözkonusu olmadığına göre, bütün malzeme önümüzde demektir!
İnsanlar için en büyük handikap da zorluğa gelememeleri, başarıyı kolay yoldan elde etmek istemeleridir Bu, mizaçtan gelen bir yapı olabileceği gibi, kişilik bozukluğunun bir tezahürü, ya da nefse düşkünlüğün bir ifadesidir Para her zorluğu aşan en kolay yol olarak görülebilir. Zengin olmayan insanı da helâl olmayan yollarla servet sahibi olmaya itebilir.
"Zorluk acı verir, kolaylık da haz verir!" Bu zahiren görüleni ve söylenenidir. Oysa zorluk acı değildir, o sadece tadı saklar. Ama onu sadece tadı arayana sunar. Aslında zorluğu tatmayanlar, içindeki lezzeti de fark edemezler. Her zor hizmetin avans hizmet ücreti mutlaka içinde bulunur. Bu anlamda da her zorluk içinde, kolaylaştırıcı unsurlar mutlaka var demektir. Cevizin dış yüzüne bakanlar, bir kat alta inemeyenler onu da kıramayanlar, öze ulaşamazlar; özdeki tada varamazlar.
Meselâ can sıkıntısı aslında önemli bir zorluktur Ardında pek çok zorlukları barındırır ve insanı hem dünyada hem de âhirette zora sokacak pek çok günah ve olumsuz davranışlar içine atabilir Fakat inanç ve ilimle yaklaşılırsa, Allah'ın "Kâbıd" (kalpleri sıkan) isminin bir tecellisi olduğu düşünülür ve sıkıntı, Allah'ın "Bâsıt" (Gönle ferahlık ve inşirah veren) ismini misafir edecek bir tebessüme
- 284 -
KUR’AN KAVRAMLARI
dönüşür. Gelen ayetin tavsiyesine uyulur, sıkıntı yapan boşluk, bir meşgale ve dost sohbeti veya hayırlara vesile olacak hizmetlerle doldurulur ve sıkıntı, bin veren gibi, gönül bahçesini neşe çiçekleriyle doldurur. Bunun gibi hüzün ve sıkıntılarına herbiri aslında birer cennet-tûbâ ağacının çekirdekleri gibidir.
İşte dünyada hem inanç ve ibâdet zorluklarına, hem dünyadan kaynaklanan bela ve musibetlere, hastalık ve ölümlere, hem haramlara direnme zorluklarına, hem de insanların iyiliği için hizmet yollarında zorluklara katlanmalara karşı Allah'ın cennetlik kullarına verdiği müjde: "Dünyadaki amellerinize karşı yiyin için!".1400 "Siz ve eşiniz değerli bir misafir gibi cennete girin. Orda altın tepsi ve bardaklar dolaşır. Canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey ve bol meyveler vardır. Orada ebedi kalacaksınız. Yaptıklarınıza karşı size miras verilen cennet budur!".1401 Cennet, sürekli yenilenen ve her anı orijinal olan bir yerdir. Oranın her neşesi yepyeni bir neşe doğurur, ama oranın neşesini buranın hayra vesile olan sıkıntıları doğurur.
Öte yandan sırf kolay olanda, rahatta ve istirahatta daima bir sıkıntı ve huzursuzluk saklıdır. Mirasın kıymetinin bilinmemesi bundandır. Bir mirasyedinin, akşama kadar çalışan ter dökerek para kazanan insanın, emeğiyle yediğinden aldığı hazzı alması düşünülemez. Bazen "Hiçbir şeyden tat alamıyorum!" dediğimiz olur. Aslında bu Ruhun derinlerden seslenmesi, kendine özgü gıda istemesi, hareket ve aksiyon beklentisi mesajıdır Mecnun cinnet tadına zor yollarda ermişti, sonra da Leyla vuslatı zorluk tadını kesmiş, bu yüzden ondan geçmişti… Başarı lezzet verse de o yolda hizmet, o lezzeti unutturmalıdır…
Allah'a gönlünü açan insanın, bir zorluğa karşı iki kolaylık gücü var demektir: Birisi kendi gücü diğeri Allah'ın lütfuyla katacağı fadlî güç! Yardımcısı Allah olduğundan zorluk-kolaylık sâlih dairesi oluşur. Allah’tan kopan insanda ise bu "sâlih" olma vasfını kaybeder ve "fâsit" bir daire oluşur ve insan o zorluklar içinde sıkışıp daralır, zorluk-zorluk üstüne ruhsal bunalımlar yaşar ve hayat meşakkatleri çeker durur!..
Çocukluğumuzda büyüklerimizin öğrettiği çok hoş bir dua vardı, yatarken mutlaka okurduk: "Rabbi yessir velâ tüassir Rabbi temmim bi’l-hayr!" "Rabbim! kolaylaştır, zorlaştırma! Hep hayırla sonuçlandır!" Meğer ne müthiş bir motivasyon cümlesiymiş! Bir de anlamını bilerek şuurla söyleyebilseydik! Siz çocuklarınıza bu çaplı anlamlarıyla bu duayı öğretin beraberce söyleyin, aranızdaki diyalog ve ilişki de kolaylıklar içinde oluşsun!
Ruhumuzu, bütün üniteleriyle benliğimizi Rabbimize yönelttiğimizi, O'na açtığımızı düşünelim. Rahmetiyle içimize, Hz. Âdem'e yaptığı gibi ilim, güç ve huzur doldurduğunu ve yeryüzünde iyiliği yaymakla görevlendirerek başımızı Nurdan bir Hizmet tâcını koyduğunu, böylece şânımızı yükselttiğini hayal edelim. Acaba böyle bir durumda hangi zorluk, ellerimize kelepçe, ayağımıza pranga vurabilir? Hangi etten veya demirden kuş, meleklerden ödünç aldığımız kanatlarımızla yarışabilir?
Hangi konuda olursa olsun, kişilere göre farklılık arz edebilecek, zorluk dereceleri farklı olan problemleri, kolay aşabileceğimiz gerekli bilgi, beceri ve deneyimle donanımlı olmamız zorunludur. Yetersiz kaldığımız noktada ise, mutlaka
1400] Tûr, 19; 69/Haakka, 24; 77/Mürselât, 43
1401] 43/Zuhruf, 70-73
KOLAYLIK / YÜSR
- 285 -
fikir, güç, malzeme vb. dış yardım almamız gerekebilir. Bilgisizce ve uzmanına sormadan, her işe atlamak, kolay çözülecek bir problemi içinden çıkılmaz bir hale sokabilir.
Sistematik olma, yöntem geliştirme, teknolojinin sunduğu Allah nimetlerinden yararlanma dışlayabileceğimiz şeyler değildir. Böyle davranmak, aslında Allah'ın âyette belirttiği ifadeyi umursamamak, kolaylık sağlayan nimetlerine sırt çevirmek anlamına gelebilir Zorluk tanklarına karşı ağızdan dolma tüfekle çıkılmaz! Bu, Don Kişot'un durumuna düşmek olur!
Hatta bu âyetten yola çıkarak, her alandaki farklı zorluklar için, yeni kolaylık yollarının araştırılmasına bir teşvik de sezilebilir. Uzay ve Gen haritası çalışmaları, bilgisayar, sağlık, eğitim gibi konulardaki gelişmeler, psikolojide psikodrama terapi uygulamaları, iletişim yöntemleri, NLP gibi çalışmalar hep insanla ilgili zorlukların kolaylaştırılmasına yönelik kolaylık çalışmaları olarak değerlendirilebilir.
Bizi ve çevremizi aşan ulusal ve evrensel boyuttaki zorluklara karşı, zorluklarla mücadele etmesini çok iyi bilen samimi topluluklarla birlikte olmak, kolaylık adına üzerimize düşen başka bir görev olmaktadır. "Bu zorluk beni aşıyor!", "Tek başına ne yapabilirim ki!", özellikle olumsuz beyin programlayıcıların, liste başı sloganlarından olan: "Bu milleti sen mi kurtaracaksın?" gibi deyimler bizim ve evlatlarımızın zihninde asla yer etmemelidir Himmetimiz dinimiz olduktan sonra, damlayken derya, ağaçken orman, gedâ iken sultan olur; hem dağlar gibi zorlukları kolayca aşarız hem de niyetimizle cemaat güç ve bereketine ulaşırız.
Bu ayet başlı başına bir terapi cümlesi olarak görülebilir Öyle psikolojik hastalar olabilmektedir ki, hayatının zorluklar tarafından tamamen çevrildiğini düşünmekte ve çaresizlik içinde hiçbir çıkış yolunun kalmadığı inancına saplanmaktadır. Bu çok riskli bir psikolojik yaklaşım şeklidir. Bunun bir adım ötesi zorluklardan kurtulma adına hayatına son verme zorunluluğunu duymak ve bilinçsizce intihara yönelebilmektir.
Âyet zorluklar karşısında sıkışıp kalmış bu gibi insanların ruhlarına, âdeta nefes alacak bir menfez açmakta, "Kimsesiz ve çaresiz değilsin, kesinlikle bir çıkış yolu var, her güçlüğün içinde bir kolaylık var, vazgeçme, zorluğu huzura çevirmeye çalış!" mesajını vermektedir. O kadar ki, şayet İnsan ümidini yitirmese, o insan o kolaylığı bulamasa bile kolaylık gelip onu mutlaka bulacaktır. Âyet bu konuda teminat vermekte, Allah kefil olmaktadır.
Ruhsal rahatsızlığın ürünleri olan iç sıkıntısı, korku, kaygı ve üzüntüler, stres ve depresyona yol açan olumsuz her türlü duygu ve düşünceler, huzur isteyen Ruhumuz için hep birer zorluktur. Psikiyatriste başvurmak, ilaç tedavisi ve terapi görmek bu zorlukları aşmanın vazgeçilmez kolaylıklarından biridir ve mutlaka bu yola başvurulmalıdır.
Bu konuda Allah tarafından şifa kaynağı olarak adlandırılan Kur'an'a başvurmak da şüphesiz vazgeçilemez bir ihtiyaçtır. İnsan sadece bu ayete bakıp, dikenler içinde gül, kömürde elmas, denizlerde inci arar gibi kolaylığı avlamaya az çaba gösterse, zorluklar içinde kolaylığın ve huzurun hiç de uzağında olmadığını anlayacaktır.
Duanın hem kavlî hem de fiilî, iki boyutlu olması gerektiği gibi, psikolojik
- 286 -
KUR’AN KAVRAMLARI
darlıklarımıza da iki reçete ile yaklaşmakta yarar vardır Şöyle olabilir.
Sıkıntım! Kaygım! Üzüntüm! Korkum! Siz varsınız, ama ben bu işte yokum! Biliyorum ki siz, huysuz birer zorluksunuz! Ruhumu durmadan zora sokuyorsunuz! Zorla da güzellik olmaz ki! İkide bir böyle, başıma dikiliyorsunuz! Bakın! Şu elimdeki psikiyatrist reçetesi, sağ elimdeki, Rabbime gönül dilekçesi! Çekilin bir güneş görsün, artık ruhumun şu dar penceresi!
Tepkiniz sesli gülme şeklinde olduysa, yüzde yetmiş beş başarı, tebessüm ettiyseniz yüzde elli, ilginç bulduysanız yüzde yirmi beş başarı sayılabilir. Hiç tepki vermediyseniz, siz başka alternatif deneyiniz, biz de yüreğimizi tekrar gözden geçirelim! Canınız sıkıldı ğında, üzüldüğünüzde, endişeye kapıldığınızda, ya da korktuğunuzda hatta öfkelendiğinizde bu inşirah (gönle huzur vermek) süresini yürekten okumanızı tavsiye edebiliriz.
Kolaylığın, diğer ifadesiyle psikolojik yatkınlığın temel yolu, nefis arzuları, günahlar, olumsuz duygu ve düşünceler gibi, olumsuz ağırlıklardan kurtulmak ve ruha bütünlük içinde yönelip huzur bulacağı besin kaynaklarına ulaşmaktır.
İnsan, inanç, bilgi ve hizmet eylemleriyle ciddi motive edilirse, bütün zorluklara karşı "Psikolojik bir yatkınlığa' sahip olur. Ve her zorluğu kolayla kolay hale getirip her müşkülün üstesinden gelebilir.
İnsanın psikolojik yatkınlığa ulaşmasının kolay iki yolu var: Biri gönülle Rabbe yönelmek diğeri şevkle insanlık yararına hizmetler üretmek!
Bu yatkınlığa ulaşma yolunda, gelen ayet de son derece uygun düşen iki boyutlu yol ve eylem planı sunmaktadır: İçe ve dışa ciddi yöneliş…
Biri Rabbe iştiyakla ve aşkla yöneliş, diğeri de dünya işlerinde, standartlar üstü ürün verecek şekilde hummalı bir çalışmayı Allah'a takdim ediyor havasında hizmet üretip durmaktır.
Bu demektir ki, insan Allah’tan uzaklaştıkça, aslında kendisini zorluklar içine sürüklemekte, dünya işlerinde de başarısız olmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği "Tevhid'de suhûletin" olmasının ifade edilmesidir. Bir ilâhı kabul etmeyen bir insan, pek çok ilâhı kabul etmek zorunda kalır ve kolay yolu zorlaştırır. Verilen diğer bir örnek de şöyledir: Gemiye binen bir insan, sırtındaki yükleri gemiye bırakmamakla, aslında kendini zorluklar içinde bırakmaktadır. İnsan iç ve dış dünyasında yaşadıklarını Yaratıcısı ile paylaşmasıyla ancak Psikolojik kolaylığa, huzura ve dünya işlerinde başarılara kavuşabilir. Başına gelen olumlu olumsuz her olayı doğrudan kendine mâl eden ve sırtına yüklenen insan, kendisini zorluklar içine atmakta, psikolojik rahatsızlıklara ve başarısızlıklara yatkın hale getirmektedir.
Psikolojik yatkınlığın önemli bir yöntemi insanın kendisini boy hedefi haline getirmesi olabilir. Çünkü esas zorluk kaynağı insanın ta kendisidir İnsanın nefsidir. Çocukluktan, gençlikten gelen alışkanlıklarıdır Esas mücadele alanı ve savaş cephesi kendi duygu ve düşünceleridir, bilinçaltıdır.
Böyle olunca zorluklara karşı en önemli engel olanı, öncelikle kendini aşması gerekir Şu sözler slogan haline getirilebilir: “Bana rağmen!”, “Nefsime rağmen!”, “Alışkanlıklarıma rağmen!”…Sözgelimi “Rabbim, günahlarıma rağmen
KOLAYLIK / YÜSR
- 287 -
senden asla vazgeçmeyeceğim, kapına gelip yüzümü sürmekten geri durmayacağım!”, “Zaaflarıma rağmen günah zorluklarının, yoksulluğuma veya tembelliğime rağmen ekonomik güçlüklerin üstesinden geleceğim!” “Her başarısızlığı, başarım için bir ateşleme ve tetikleme yapacak hamle ruhumu kamçılamasını sağlayacağım!” vb…
Günlük her zorluğa aslında bu bakış açısıyla bakmak da mümkündür. Zorluğun üstüne gitmez, bir kenara çekilir ondan kaçar sak, aslında o zorluğun daha çok büyümesine ve yeni zorluklar doğurmasına sebep olmuş oluruz. Eğer üzerine gider mücadele eder sek, hem ondan kurtulmuş hem de yeni zorlukları karşımıza çıkarmasına izin vermemiş oluruz. Bu aynı zamanda tembelliğimizin ve vurdumduymazlığımızın da önüne geçmek ve kendimizi aktif hale getirmek demektir. Zorluk içindeki en büyük kolaylık da aslında aktifliktir, aksiyondur Gelen ayet de bu konuya ışık tutmaktadır.
Hakiki imanı elde eden insanda, dünyaya ve insana, eşya ve hadiselere ve karşılaşacağı her probleme karşı bakışında ve yaklaşımlarında olumlu bir psikolojik yatkınlık gelişir.
Bu âyetler bize, ısrarla insanın "Psikolojik yatkınlığa" ulaşabileceği ve her zorluğu aşabileceği konusunu düşündürmektedir.
7, 8- "Bir işi bitirip boş kalınca, hemen kalk çalış ve yorul", "Ve sadece Rabbine yönel!" Ayet, insanın sürekli meşgul olmasını, iş bitirmesini ve hep daha zora doğru tırmanıp adeta her seferinde kendi derecesini ve rekorunu arttırması hedefini gösteriyor. Bu, insan için bir canlılık coşku ve şevk anlamına geldiği gibi başarı, dolayısıyla ürün anlamına da gelir. Böyle insanların sıkıl maya vakitleri olmaz ki depresyon onların semtine yaklaşabilsin!
Boş kalmak ruhta boşluk oluşturur. Boşluklar birikince ruhta zorluklar oluşur. İç sıkıntısı, kaygı ve üzüntülerin ana kaynağı ruhta oluşan bu boşluklardır. Oluşmakta olan küçük boşluğu kapatmak kolay olabilir. Boşluklar büyürse kapatmak zorlaşır ve ruhu yutacak dev boyutlara ulaşır.
Unutmamalıdır ki insan boş kalabilir fakat insanlığın azması ve insanlığın fesadı için çalışmaktan zevk alan çıkar uman insanlar, nefis arzuları, bilinçaltı ve olumsuz hayaller üretme merkezi gibi çalışan şeytan asla boş durmazlar. İnsanın boşluk anlarını arar durur ve bulduğu gibi de hücum ederler. İnsan nefsini meşgul etmezse, nefsi insanı meşgul etmeye başlar. Peygamberimizin: "Rabbim beni bir an bile nefsimle baş başa bırakma!" şeklindeki duası ne kadar manidardır!
Bilinçaltı, Ruh denizimizin yüzeyi gibidir Her zaman yakamozlar halinde göz kırpmaz, kimi zaman fırtınalar koparır, dev dalgalar halinde ruhumuzun sahillerini döver durur. Onu meşgul edecek bir konu veya iş bulamadığımız için serkeşlik yapmakta adeta intikam almaktadır.
Olumlu zorluklarla onu meşgul etmekten başka seçeneğimiz ve ondan kurtuluşumuz yoktur. Ya onun baskılarına boyun eğip günahlara girmek gerekecektir veya oturup içimizi sıkıntı ve üzüntülerle kemirmesine katlanmak zorunda kalacağız. Ya da manevi lezzet üreten işlerimizle ve güzel aktivitelerle onu susturacağız.
Boş duran ve boşluklar içinde yüzen fert ve toplumların, duran suyun
- 288 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yosunlaşması, işlemeyen demirin pas tutması gibi zamanla çürümesi kaçınılmazdır. Tarih bu anlamda, hamle ruhunu yitirmiş toplulukların akıbetlerine şahit bulunmaktadır.
Aksiyon halinde bulunan insanlar daima kazanırlar. Bu açıyı Kur'an şöyle belirler: “Boş oturanlarla, ayakta işleyip duranlar bir olmazlar! Allah işleyip duranları derece olarak üstün tutmaktadır.” 1402
Bu ayetle, Duha süresi, 4. ayet arasında latîf bir irtibat da seziliyor. Ve son derece orijinal bir mesajı bize fısıldıyor:
"Her işin sonu başından daha hayırlıdır." Çünkü hayırlı amaç ve niyetle başlanan her iş, yüce bir hedefe kilitlenmişlik ve sistematiklik içinde, azim ve sebatla çalışarak, hayırlara vesile olacak şekilde, başarıyla sonuçlandırılmalıdır ki bir yenisine yönelme şevkini, isteğini ve becerisini insana kazandırmış olsun!
Sonu belirleme ve onu açıklama, son derece etkili bir motivasyon oluşturur Aynı şekilde bir hedef belirleme, o hedefe ulaştığını hayal ederek şevkle çalışma adına vazgeçilmez bir prensiptir.
Ayetten, "Hiçbir zaman, salih bir eyleme, son eylem nazarıyla bakılmamalı!" gibi ikinci orijinal bir mesajın da ortaya çıktığını görüyoruz Sanki ayet bize: "Başladığın bu işe, bunu bitirip, başka bir işe başlamak üzere başla!" şeklinde bir uyarıda bulunuyor.
"Ve hedefler içinde, ömür boyu ulaşılamaz zirveye, sonsuz bir hedefe gözünü dikerek, ulaşılamaza ulaşmak için sürekli başla; bitir yeniden başla; hayatını böyle başla ve bitirlerle öylesine doldur ki, hayatın son bulduğunda, bir işe ya başlıyor ol ya da başlamak üzere bitiriyor ol!" diyerek düşünceleri derinleştiriyor…
Bu bir salih eylem dairesi oluşturma demektir Her son ve sonlandırma yeni bir başlangıç için kanca atma anlamını taşımalıdır Kitap okurken, bir sayfayı bitirirken diğerine geçmeye hazırlanmak gibi Eylemdeki manevi lezzet, insanı yeni bir eyleme hazır hale getirmekte, insanın psikolojik tavrına orijinal bir kıvam kazandırmaktadır.
İşimizde veya insanlara yararlı bir çalışmada sırtımıza yüklenen kas ağrıları ve yorgunluklar, boş oturmakla ruhumuzda oluşan boşluklardan sızan sıkıntı ve üzüntü ile oluşan rahatsızlıkların ağırlığından fazla olmayacaktır Tam tersine yorgunluk veren her hizmetten haz ve huzur hissedeceğimiz konusunda kuşku yoktur Çünkü külfet ne kadar çok olursa nimet o oranda artar. Mağrem kadar mağnem; zorluk nisbetince ödüle konma vardır.
Son ayet ise bu eylemlere bir ruh katmakta, "Allah adına!" diyerek anlam ve değer kazandırmaktadır. Çünkü insan sürekli iş yapar semere verir de bir gün, niyet ve amaç gibi en önemli bu ana faktörün yokluğundan bıkkınlığa düşebilir, "Ben niye, kimin için çabalıyorum ki bu kadar!" deyip, emeklerinin boşa gideceği anlayışına kapılabilir. İşte, insanın sa'yinin semeresini ahirette göreceği ve Allah’ın rızâsını kazanacağı inancı, onun için gerçek anlamda motive edici, yüreklendirici ve tükenmek bilmeyen, uçurucu bir enerji kaynağı olmaktadır Ve
1402] 4/Nisâ, 95
KOLAYLIK / YÜSR
- 289 -
böyle insanlarda psikolojik rahatsızlıklar pek görülmediği gibi, bu tarz insanların yoğun olduğu toplumlarda gerçek huzur hâkim olur.
Ayet, sürenin başında işaret edilen ve bütün nefis-ruh hastalıklarına, kişilik ve davranış bozukluklarına ana dosya durumunda olan "Sadr" darlığından kurtulup inşiraha kavuşmak için pratik bir çözüm önermektedir: Sadece Rabbe yönelmek, zorluklarla mücadele etmek ve hayatımızda nefis hesabına bir boşluk bırakmamacasına, insanlığa yararlı olacak hayırlı hizmetlerde koşturmak!
Son ayetler de bize insanın, "Psikolojik iç ve dış aksiyonu" nu düşündürmektedir.
Geleneksel Din Anlayışı ve Yozlaşmasının Sonucu: Dinin Zorlaştırılması
Kur'an ve Sünnet çizgisinden sapma, Hz. Peygamber tarafından her bid'atin dalâlet/sapıklık olduğu belirtilmesine rağmen bazı bid'atlerin "hasene/güzel" olduğu anlayışı ve bu düşüncenin sonucu "tamamlanmış din"e ilâveler, dini zorlaştırma çizgisini başlatmıştır. Giderek, fıkhî/mezhebi hükümler Kur'an ahkâmı gibi, ictihad ve yorumlar dinin kendisi gibi, beşerî ve göreceli doğrular mutlak hakikat gibi, fazîlet ve tavsiyeler farz gibi görülmeye/gösterilmeye başlanmış, din ortalama insanın kaldıramayacağı zorluklarla dolmuştur.
Kur’an; öğrenilmesi, okunması, ezberlenmesi ve hayata geçirilmesi kolay olan, Allah tarafından kolaylaştırılmış olan bir kitap olduğu halde,1403 Kur'an'ın zor olduğu, halkın anlamasının mümkün olmadığı belirli çevrelerce ısrarla belirtilmiştir. Kur'an'ın sadece okunması, ezberlenmesi değil, aynı zamanda insanlar öğüt alsın diye kolayca anlaşılmasını sağlamak için Arapça indirildiği halde,1404 kolaylaştırılmış Kur'an'ın yerine tavsiye edilen başka beşerî kitaplar dini zorlaştırmıştır. Ruhbanlık benzeri aşırılıklar yasaklanmış olmasına rağmen; çile inzivâ hayatı, azîmet ve zorluğu tercih etmek gerektiği, zora tâlip olunmasının şart olduğu, kendine ezâ verme, bir lokma-bir hırka anlayışı, dinin zorlaştırılmasında büyük etkenlerdendir. Sözgelimi resmin ve müziğin her çeşidi haram kabul edilmiş, bazı yiyecek ve giyecekler dinden, hatta kutsal kabul edilmiştir. Allah ve Rasûlü'nün haram kılmadığı nice hususlar, birçok yazarın eserinde ve konuşmacının dilinde haram ve günah ilan edilmiş, halk da "o haram, bu haram; şunu yapmak günah, bunu yapmak günah; İslâm'ı yaşamak mümkün değil, öyleyse boş ver gitsin!" demiştir.
İslâmî hayatı ve hayatın İslâmîleştirilmesini aşırı idealize etmek de dini zorlaştıran başka bir etkendir. Toplumun tümü veya önemli bir bölümünün harekete geçmesiyle ya da bir kıyamla gerçekleşebilecek şeylerin suçunu karşımızdaki müslüman bireylere atfetmek ve bunları şikâyet tarzında, sıkıntı ve görev kaçkınlığı olarak sunmak, mükemmeliyetçilik, hem hastalıklı bir tipi ortaya çıkarmakta ve hem de hastalıklı/ütopik/hayata uygulanamayan ideal bir din anlayışını doğurmakta ve dini yaşamanın imkânsızlığı vurgulanarak din zorlaştırılmaktadır. Kendini dâvet ve tebliğ görevini yüklenmek zorunda hisseden, samimi, ama "kolaylaştırın, zorlaştırmayın!" ilkesinden ve bunun nasıl pratize edileceğinden habersiz
1403] 54/Kamer, 17, 22, 32, 40; 19/Meryem, 197
1404] 44/Duhân, 58
- 290 -
KUR’AN KAVRAMLARI
genç, aşırı idealize edilmiş, zor bir tablo ile "cihad, İslâm devleti, tâğutlara savaş, zorluklara tâlip olmak..." kavramlarının öne çıktığı dini sunmakta, muhâtabını da suçlamakta ve ilk elde ve hemen çok şey beklemektedir. Bu tavır, bırakın "çok"u, "az"ın bile oluşmasına engel olmakta, hatta bazen eldekinin bile gitmesini neticelendirmektedir.
Bu tavrın bir benzeri, bazı müslümanların bireysel İslâmî yaşayışı için de sözkonusudur. Güçlü iman, sabır, ibâdetlere özen, ahlâkî tutarlık, insanî ilişkilerde düzey gibi hususlarda yeterli olmadığı ve mânevî/psikolojik altyapı eksikliği ve bazen hastalıklı ve zikzaklarla dolu tavırlarına rağmen, dozu yüksek tutulmuş nâfile ibâdetler, fazla infak, fedâkârlık ve aşırı faâliyet içinde ezilebiliyor, ifrattan tefrîte yuvarlanabiliyor. Belirli bir zaman sonra da, bir müslümanın asgarî görevlerini bile terkeden çizgiye gelebiliyor. Hâfızlığa zorlanıp, insanî ve İslâmî olmayan usûllerle zorla hâfız yapılan nice gencin, hayatı boyunca Kur'an'dan ve dâvâdan uzak yaşaması gibi durumlar hep dinin zorlaştırılması ve idealize edilmesiyle ilgili problemlerdir.
İslâmî faâliyet ve hizmetlerde dâvânın yükü ve sorumluluğu fedâkâr ve gayretli bir tek kişinin üzerine yüklenmekte, onlarca insanın yapacağını bu bir kişi aşırı zorluklarla yerine getirmektedir. Cemaatin diğer fertleri de sadece onu eleştirip onun moralini bozmaktadır. Bunun sonucu olarak üzerine aşırı yük yüklenen kişi maddî ve mânevî yönden yıpranmakta ve bir zaman sonra ister istemez bir köşeye çekilip pasifize olmakta, hatta bazen dâvâdan, faâliyetten soğumaktadır.
Kolaylığın Sınırı; İlâhî Ölçü mü, Hevâ mı?
Allah Teâlâ, zor gibi görünen ibâdetleri farz kılmakla, esasen mü’min kullarını hayat mücâdelesine, zorluktan kurtarıp kolaylığa ve rahatlığa kavuşturmayı dilemiştir. Namazla hevâsına direnecek, kötülük ve fahşâdan uzaklaşacak, oruçla kolay kolay cihad etmeye alışacak, lüzumunda sabır yolları öğrenilecek, zekâtla nefsinin paraya kul olmasından kurtulacak, hayatın zorlukları yenilecek, âhiret saâdetindeki güzellik, kolaylık ve saâdetlere erişecektir. İbâdetler insanı olgunlaştırır, insanı maddî ve özellikle mânevî yönden güçlendirir. İbâdet ve Allah’a tâat, O’nun hükümlerine riâyet, hevâsının/nefsinin kulluğundan kurtulmuş mü’min için hiç de zor değildir. Allah’a iman edip O’na teslim olan insan, zorlukları aşacak, daha doğrusu şeytanın zor gösterdiği kolaylıkları seçecektir. Şeytan, insana kötülüğü emreder, insanın kendini küçültüp basitleştirmesine, ibâdetleri zor zannedip onlarla yücelip güçlenmesine engel olmak ister.
Mü’min şeytana ve hevâsına kanmayacak, imtihanını kazanma gayreti içinde Allah’a kul olmanın, başka tüm kulluklardan daha kolay ve daha güzel olduğunu unutmayacaktır. İslâm’ın hükümleri ne zordur, ne de çok basit. Müslüman da en küçük görevi zor kabul edip kaçan basitlikte ve tembellikte bir insan değildir. “Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!” Devin yükü ağırdır, ama kaldıramayacağı kadar değildir. Dev için o yük kolay bir yüktür, ama seviyesi küçük olanlar için o yük, kaldırılamayacak kadar zor kabul edilebilir; bu konudaki problem, eşyanın içyüzüne vâkıf olamayan, kandırılıp yönlendirilebilen âciz alıcılarla bakmakta, yani serabı su, suyu da serap zannetmektedir. Mü’min, Allah’ın nûruyla bakar, kalp ve iman gözünü devreden çıkartmaz. Bilir ki, kâfirler, bakmasını bilmeyen bakar körlerdir. “...Onların gözleri vardır, fakat onlarla görmezler, onlar gâfillerin tâ
KOLAYLIK / YÜSR
- 291 -
kendileridir.” 1405; “Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüslerdeki kalpler kör olur.” 1406
Sahip olduklarından veren, takvâya sarılan, güzelliği benimseyen kişi ve toplumlar için hayat kolaylaştırılır; onların yüsre ulaşmaları rahatlıkla sağlanır. Kur'an, bu konuyu ifâde ederken "yüsrün teysîri" deyimini kullanıyor ki bu yüsrü yüsr ile elde etmeyi sağlamak demektir. Kolayı sevip aramak yetmez, kolayı elde etme kolaylığını da yakalamak lâzımdır. İşte, Kur'an bu sırra dikkat çekiyor.1407 Cimrilik yolunu seçen, insanlarla hiçbir madde ve gönül alışverişinde bulunmayan, güzelliği yalanlayıp gerçek güzele sırt çeviren kişi ve toplumlar ise zora, zorluğa sürülür. Kur'an burada "usrün teysîri" deyimini kullanıyor ki, zorluğu kolay zannettirmek demek olur. İnsanoğlu, kuruntu, gaflet ve yanlış bilgilerin tutsağı haline gelince, zoru kolay sanabilir ve hiç farkında olmadan başına binlerce sıkıntı ve problem sarabilir. 1408
İnsanın hevâsı/nefsi, arzu ve hevesleri, doğrunun ölçüsü olmadığı gibi, kolaylığın ölçüsü de olamaz. “Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı/farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, hâlbuki siz bilmezsiniz.”1409 Dünyada insan nefsinin hoşuna giden çok şey vardır. Nefis onlara sahip olmak ister. Hatta onlara sahip olmak uğruna yanlış yollara sapabilir, meşrû olmayan işlere meyledebilir. Nefis çoğu zaman Din’in tekliflerini ağır bulur, onları yerine getirme noktasında tembellik yapar. Nefsin, dünyalıklar peşine düşüp daha da azgınlaşması, Din’in tekliflerinden uzaklaşıp kendi hoşuna gideceği şeyleri yapması için şeytan sürekli kışkırtıcı bir rol üstlenir.
İmtihanın gereği bazı zorlukların, daha doğrusu nefsin ağır bulduğu birtakım güçlüklerin, ya da zor zannedilen bazı görevlerin olması normaldir. Aslında Din’in teklifleri insanın yapısına, tabiatına uygundur. Rabbimiz insana taşıyamayacağı hiçbir yük yüklemez.1410 Ancak, yeryüzünde bulunuşunun, var olmasının sebebini anlamayıp, kendi hevâsına göre yaşamayı seçmiş kimseler; Din’in tekliflerini ağır bulurlar. Nitekim müşrikler, kendilerinin Kur’an’a dâvet edilmelerini çok ağır bir teklif olarak kabul etmektedirler. 1411
Eski ümmetler, başlarında peygamberler olduğu halde, çok büyük zorluklarla imtihan olmuşlardı. Habbâb İbnu'l-Eret (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.s.) Kâbe'nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikâyette bulunduk: "Bize yardım etmiyor musun, bize duâ etmiyor musun?" dedik. Şu cevabı verdi: "Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindimi San'a'dan kalkıp Hadramevt'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan
1405] 7/A’râf, 179
1406] 22/Hacc, 46
1407] 92/Leyl, 5-7; 87/A'lâ, 8
1408] Bk. 92/Leyl, 8-10
1409] 2/Bakara, 216
1410] 2/Bakara, 286
1411] 42/Şûrâ, 13
- 292 -
KUR’AN KAVRAMLARI
korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz." 1412
Allah, eski ümmetlerin bu zor imtihanları gibi imtihana tâbi tutulmamamız ve ağır yüklerden muaf olmamız için Kendisine duâ etmemizi bize öğretir: “Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bize acı!”1413 Hz. Mûsâ şeriatının İsrâiloğullarına yüklediği ibâdetlerin ağırlığı, Hz. İsa’nın kendi tâkipçilerine tavsiye ettiği dünyayı terk etmeye ve ondan sonra hıristiyanların icat ettiği ruhbanlık özellikleri gibi durumları, kaldıramayacağımız veya çok zorlanacağımız imtihanlardan Allah’ın bizi muaf tutmasını istiyoruz. “Rabbimiz, bizden önce Senin yolundan gidenlerin sınandığı zor engel ve sınavlarla bizi sınama!” diye duâ etmemiz gerekiyor. Hak yola tâbi olanların zor sınav ve denemelerden geçirilmelerinin Allah’ın kanunu olmasına rağmen, bir mü’min bu yolda kendisine kolaylıklar göstermesi ve zorluklarla karşılaştığında cesâret ve sabır vermesi, zorlukları kolaylıklara çevirmesi için Allah’a duâ etmelidir.
Konuyla ilgili büyük müfessir Elmalılı şu açıklamaları yapar: “Allah kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.”1414 “Yükleyemez” değil; “yüklemez.” Allah’ın kendi kullarına yüklediği sorumluluk, kulların güç yetireceği kadardır ve hatta onun çok altındadır. Allah insanı zora koşmaz, güçlerini son sınırına kadar zorlamaz, sıkıntıya sokmaz, müşkülât ve meşakkat vermez. Mükellef olan kullar o görevleri güçleri rahat rahat yetecek şekilde yapabilirler. Hak din kolaylıktır, onda zahmet yoktur. Böyle olması da güç yetmez bir sorumluluğu yüklemeye Allah’ın kudreti olmadığından değildir; sırf fazl u kereminden ve rahmetindendir. Bu sûretle Allah’ın kullarına bahşettiği güç ve tâkat onlara emrettiği görevlerden daha fazladır. Bu sâyede onlara görevlerini yaptıktan sonra dinlenecek, gezip dolaşacak, dünya ve maîşet işlerinde çalışacak, hatta daha başka emredilmemiş olan hayır ve hizmet işleriyle ilgilenecek zaman ve imkân kalabilecektir.
Nitekim kullar farzları yaptıktan sonra daha neler neler yapabilirler. Meselâ, günde beş vakit namazdan başka daha nice işler görebilirler. Gerçi sorumluluk, irâdeye bir anlamda zahmet yüklemek demektir, her zahmet de bir enerji tüketimini gerektirir. Bu hikmetten dolayı, her yükletilen sorumluluk ona güç yetirebilme şartına bağlıdır. Fakat o yükün bu gücü zorlamaması da şarttır. Yani her bir ferdin sorumluluğu, gücüyle ve kapasitesiyle ölçülmek gerekir. Bundan dolayı kişilerin güç ve tâkatleri farklı olduğundan, gücü ve kapasitesi fazla olanların sorumluluk dereceleri de fazla olacaktır ki, adâlet ve eşitlik de bunu gerektirir. Meselâ, malı olmayan zekâtla mükellef olmayacağı gibi, farklı derecede zenginlerin zekâtları da bir ölçü çerçevesinde değişik olur. Zenginlik derecesine göre kimi on, kimi yüz verir. Fakat hepsi de aynı nisbet dâhilinde, meselâ kırkta birdir. Güç ve imkân hesaba katılmayarak nüfus başına eşit olarak “herkes şu kadar verecek” demek, bu temele aykırı düşer. Yine bunun gibi, ümmete toptan yönelik olan farz-ı kifâyenin fertlere ilişkisi de böyledir. Ayrıca bir şahsın uhdesine düşen sorumlulukların toplamı hesap edildiği zaman dahi onun gücünü aşmamalıdır. Bunun için bazı sorumluluklarda zahmetsiz ve külfetsiz kudret-i mümekkineden başka bir de kudret-i müyessire denilen, yani daha da kolaylık esasına dayanan
1412] S. Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 29, Menâkıb 25, İkrâh 1; Ebû Dâvud, Cihad 107, hadis no: 2649; Nesâî, Zînet 98, 8/204
1413] 2/Bakara, 286
1414] 2/Bakara, 286
KOLAYLIK / YÜSR
- 293 -
bir kudret de şart olmuştur. Velhâsıl bu âyet, hikmet-i teşrî’in en büyük esasını özet olarak ifâde etmiştir. Sorumluluk onu yüklenecek olanın kapasitesi ile orantılıdır.
“Ey Rabbimiz! Bize bizden önceki ümmetlere yüklettiğin gibi ağır yük de yükleme.” 1415 Bizi isyan eden toplumlar gibi yapma! Yani bizi diğer milletlere yaptığın gibi yerinden kımıldatmaz, sıkıştırır, zor dayanılır ağır boyunduruklar, şiddetli mîsaklar, ağır bağlılıklar, meşakkatli buyruklar, katı kanun, kural ve uygulamalar altında bulundurma, sonuçta mükelleflerini meshederek (sûretlerini değiştirerek) maymunlara, domuzlara çevirecek sıkıntılara koşma. Bizim kurallarımızda ve sosyal hayatımızda zorluklar, zorlamalar, baskılar olmasın Rabbimiz.
Bu âyette geçen “ısr” kelimesinin, lügatte esas anlamı, esâret ve hapis mânâsıyla ilgili olup, altındakini ezen ve yerinden kıpırdatmayan ağır yük ve bağ demektir ki, boyunduruk gibi, ağır mîsaka, zor dayanılır ahde ve bağımlılığa, yine bunun gibi akrabalık ve yakınlığa da denilir. Anlaşılıyor ki, tarihlerde görüldüğü üzere, yahûdi ve hıristiyanlar gibi önceki ümmetlerde katı yükümlülükler vardı. Tefsir âlimlerinin açıklamalarına göre, meselâ yahûdiler günde elli vakit namaz kılmak ve mallarının dörtte birini vergi vermek, pislik bulaşan elbiseyi kesmek, vatanlarından sürülüp çıkarılmak, birçok konuda hemen idam cezâsı uygulanmak, tevbe etmek için intihar ile yükümlü olmak, bir isyan üzerine hemen cezâ verilmek, herhangi bir hata meydana gelirse helâl olan yiyeceklerden bazıları yasak kılınmak gibi hükümler vardı. Kaffal Tefsirinde denilmiştir ki, “Yahûdilerin ellerinde Tevrat diye iddiâ ettikleri kitabın beşinci sifri iyice gözden geçirilirse, onların ne kadar katı hükümlere, ne kadar çetin mîsaklara tâbi tutulmuş oldukları daha birçok acâyip hükümlerle birlikte görülür. İşte mü’minler bu gibi sıkıntılardan, zorluklardan korunmalarını niyâz ettiler ki, Allah da fazl u keremi ile “Üzerlerindeki ağır yükü kaldıran ve bağları çözen Peygamber...”1416 âyetiyle bunları giderdi.
“Allah kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez”1417 buyrulduktan sonra, “aynı âyetin devamında bu duâya ne hâcet vardı?” denilmesin. Çünkü önce vüsû’, yani kapasite kelimesinin anlamı, tâkat kelimesinin anlamından daha geniş kapsamlı ise de, onun tâkat yerine kullanıldığı da meşhurdur. O halde mükellefiyetin tâkat ile orantılı olması da ihtimal dâhilindedir. Bu da baskı ve şiddetten başka bir şey değildir. Önceki ümmetlerde bunun meydana gelmiş olduğu da sâbittir. Bundan dolayı bu mücmel mânânın ortadan kaldırılıp vüs’un açık olan kolaylık anlamına olması dilenmiştir.
İkinci olarak, amel, yükümlülük kelimesinden bir bakıma daha geniş kapsamlıdır. Bunların bizzat İlâhî teklifin ve teşrîin eseri olarak değil; tam aksine bunların zıddına hareket eden Firavun ve benzerleri gibi azgınların tasallutu ile terbiye olması da mümkündür. Bunun için ‘lâ tükellif (mükellef tutma)’ yerine; “ve lâ tahmil (yükleme)” denilmiştir. Sûrenin başından beri sürüp gelen İsrâiloğulları kıssalarında her iki yönden de uyarılar olmuştur. Aynı mânâ, âyetin devamındaki şu duâda daha ziyâde düşünülebilmektedir: “Ey Rabbimiz! Bize gücümüz yetmeyen
1415] 2/Bakara, 286
1416] 7/A’râf, 157
1417] 2/Bakara, 286
- 294 -
KUR’AN KAVRAMLARI
şeyleri de yükletme”1418; hiç çekilmez, tâkat getirilmez, yükletilecek olursa yerine getirilemez, isyana sevkeder, uygulanacak olursa cezâlandırma olur, mahveder, helâk eder, tâkat yetişmez belâlar, sevdâlar altında inletme ey Kaadir Rabbimiz! Çünkü Sen her şeye kaadirsin. Bunu rahmetinden dolayı yükümlülük olarak yapmazsan da imtihana çekmek için ve isyankârlara gazabından dolayı cezâlandırmak için yapabilirsin. Her şey, Senin istek ve irâdene bağlıdır. Bundan dolayı bize yükümlülük olarak, imtihan cinsinden de cezâ şeklinde de güç yetiremeyeceğimiz şeyleri yükletme.
Evet, “Allah kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez”1419 müjden Muhammed ümmetinedir. İşte sağladığın bu kolaylık, bu hafifletme, bu ümmete bahşettiğin iman feyzi, itaat duygusu, ihlâs, irâde gücü ve Hakk’a bağlılık gibi güzel hasletler ile bağlantılıdır. Elbette bu kanunu tanımayanlar, bunun çerçevesinden dışarı çıkabilecek değiller; o zaman onlara birbirlerinin gereği olan, hak ve hukuk tanımayan kapasite ve güç dinlemeyen yükümlülükler koyduracaksın; kâfir, kâfir olmakla mükellefiyetsiz yaşayamayacak, fakat hakka uymadığından halka haksız ve yersiz yükümlülükler getirecek ve karşılığında da haksız tepkiler alacaktır ki, bu da aynı zamanda adâlet ve hakkın gereği olarak yine Senin yükletmiş olduğun bir yük olacaktır. Bu açıdan bakılırsa âlemde her kavmin kendine göre bir kanunu olduğu görülür. Ve o kanun kaçınılmaz şekilde İlâhî bir yüklemenin varlığına dayanır. Şu kadar ki, mü’minlerinki müstakîmdir ve İlâhî rahmet eseridir; kâfirlerinki gayr-i müstakîmdir, dolaylı olarak İlâhî adâletin ve gazabın eseridir. Mü’minlere adâlet olan şey, kâfirlere adâlet olmaz; kâfirlere adâlet olan şey de mü’minlere adâlet olmaz. Bütün bu liyâkat ümmetin rûhunda ve kalbindedir. “Kalpler, Rahmân ve Zülcelâl’in iki parmağı arasındadır.” Yâ Rab! Sen kalbimizi dilediğin gibi evirir çevirirsin. Bundan dolayı bizi, İslâm dininin kolay hükümlerinin yükümlülüğünden ve doğru yoldan ayırma! Bundan ayrılmaya ve rahmetinden uzak düşmeye dayanamayız. Bizi böyle dayanılmaz dertlere uğratma!
O şekilde sorumlu tutma ve bu şekilde yük yükletme de, “Va’fu annâ (günahlarımızın izlerini bizden gider).”1420 İtiraf ederiz ki, biz Senin koyduğun hükümlere itaat etmeyi bütün gücümüz ve ihlâsımızla taahhüt etmiş olduğumuz halde, yine de kusurdan, günahtan uzak kalabilmiş değiliz, bütün çalışmalarımız esas itibarıyla Senin bir nimetinin bile şükrünü edâya yetmez. Sarfettiğimiz ve edeceğimiz güç ve vüs’at esâsen Senin bize ihsân ettiğin bir nimettir. Onun kullanılmasından doğacak faydalar da yine bize bahşedilmiş olduğu halde, bizim de onu tamamen Senin yolunda kullanmamız gerekirken, biz tutuyoruz da onunla Senin rızâna aykırı olarak kendimize zararlar bile verebiliyoruz. Kesb ve kazanç sermâyesi olarak verdiğin irâde ve gücümüzü, akıl ve fikrimizi tamamen bir araya getirip hepsini kendi menfaatimizle ilgili yollara kullanamıyoruz. Bunun için Senden dilediğimiz dilekleri, hak etmiş olduğumuzdan dolayı değil; fazl u rahmetinden ümid ederek diliyoruz. Hâlbuki olacak, olacaktır: Bizden herhangi bir şekilde sâdır olmuş olan günahlar, Senin İlâhî bilginde zâten belli ve sâbittir. Onların oradan silinmesi imkânsızdır. Fakat Sen, yüce kudretinle onların bize yönelik olan sonuçlarını istersen silebilirsin. Zira sebepleri yaratan ve gerçekten etki
1418] 2/Bakara, 286
1419] 2/Bakara, 286
1420] 2/Bakara, 286
KOLAYLIK / YÜSR
- 295 -
sahibi olan ancak Sensin. Bizim kötü işlerimizle onların doğuracakları sonuçlar arasındaki ilişkiyi dilersen mahvedebilirsin.” 1421
Allah, hiç kimseyi, yapması mümkün olmayan bir şeyden sorumlu tutmaz. 1422 Bununla birlikte, kişinin neyi yapıp neyi yapamayacağına kendisi karar veremeyeceği de açıkça anlaşılmalıdır. Belirli bir kimsenin, neyi yapabilip neyi yapamayacağına karar verecek olan Allah’tır. Aynı şekilde, bir şeyin kolay veya zor olduğuna hükmetmek; şeytanın ve insan hevâsının/nefsinin kararına bırakılmamalıdır. Allah bizim için zorluk dilemediği, kolaylık istediği için,1423 Allah’ın bize emrettiği tüm hükümler kolaydır. Ama nasıl birçok zorluğu ve çirkinliği bulunan haramları şeytan süslediği,1424 kolay ve güzel gösterdiği gibi; Allah’a ibâdet ve itaati de zor göstermeye çalışır.
Müslümanca yaşamak, ibâdet ve tâatla Allah’a teslim olup O’na yönelmek, aslında hayatı kolaylaştırmaktır. Fakat insan şeytanla ve günahlarla imtihan edildiğinden nefsi/hevâsı ona ibâdetleri ve İslâmî hayatı zor gibi gösterir. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurur: “Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Âhiret azâbı ise daha meşakkatlidir/şiddetli ve zordur. Onları Allah’tan (O’nun azâbından) koruyacak kimse de yoktur.” 1425
Dindeki kolaylığın ölçüsü, Allah'ın hudûdudur. Allah'ın göstermediği kolaylıkları Allah adına, din adına göstermek dini tahrîf etmeye kalkmaktır. Sözgelimi, halka kolay cennet vaadleri yapılmakta, bol keseden sevap dağıtılmaktadır. Meselâ, şuna benzer ifâdeler çok duyulmuş ve yazılmıştır: "Filan kandil gecesinde şu şekilde, şu rekâtta nâfile namaz bir yıl boyunca bütün günahların silinmesine sebep olur." (Hâlbuki Peygamber sünnetinde ne kandil gecesi kutlamak, ne de anlatılan rekât ve şekilde namaz vardır, ne de bol keseden vaatler.) "Namaz kılmayan bir erkek, başını örtmeyen bir kadın, bu davranışlarla nasıl olsa kâfir olmaz, Allah affeder, o yüzden bu insanların davranışları eleştirilmemeli, din zorlaştırılmamalıdır; zaman sana uymazsa sen zamana uyarsın, sen Kitaba uymuyorsan, Kitabına uydurursun, tâviz vermeden yaşanmaz, devlete karşı tavır alınmaz, herkesle iyi geçinmeli, kâfirlere karşı da hoşgörülü olunmalıdır..." gibi yaklaşımlar, dini kolaylaştırmak adına tahrîf etmek demektir. Dine ilâveler (bid'atler) ve bu şekilde dini zorlaştırmalar ne kadar büyük suçsa, dinden eksiltmeler, dini insanların arzu ve hevesine uygun hale getirecek tâvizler de o oranda cinâyettir. "Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine şeriat kıldılar? Eğer (azâbın âhirete ertelenmesiyle ilgili) o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (helâk kararı) verilirdi. Gerçekten zâlimler için acıklı bir azap vardır." 1426
Halktan, hatta hoca geçinenlerden bazıları, dini kolaylaştırma konusunda bir örnek verirler. Hemen herkesin defalarca duyduğu bu meşhur misal şudur: Bir köy imamı, yeni tâyin olduğu köydeki câmiye cemaatin hiç gelmediğini görür. Günlerce bekler, dâvet eder, fakat köylüleri câmiye namaz kılmaya getirmeye
1421] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 2, s. 273-274, 280-281
1422] 2/Bakara, 286
1423] 2/Bakara, 185
1424] 6/En’âm, 43
1425] 13/Ra'd, 34
1426] 42/Şûrâ, 21
- 296 -
KUR’AN KAVRAMLARI
muvaffak olamaz. Sorar bir gün cemaat olması gereken ama olmayan köylülere: “Niye namaz kılmak için câmiye gelmiyorsunuz?” diye. Onlar da “Aslında biz müslümanız, namaz da kılmak istiyoruz. Fakat abdest alırken ayaklarımızı yıkamak bize çok zor geliyor; ayakkabılarımızı çıkarmak istemiyoruz. Hem, ayakkabıyla da câmiye girilmez; bir kolayını da bulamadığımız için câmiye gelemiyoruz” derler. Hoca da: “Kolay! der, hiç bunun için câmi terk edilir mi? Siz ayaklarınızı yıkamadan abdest alın, ayakkabılarınızla câmiye girin, namazınızı kılın, öyle de olur, câizdir!” Köylü, bu kolaylaştırma ile ve bu şekilde abdeste ve câmiye alışır, namazlarını hep bu şekilde kılmaya devam ederler. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, o köyün imamı başka yere tâyin edilir, başka bir imam da o köye. Köye gelen yeni imam, cemaatin ayaklarını yıkamadan abdest alması ve câmiiye ayakkabı ile girmesini çok yadırgar. “Bu nasıl iştir, böyle namaz olur mu? Size kim bu fetvâyı verdi?” diye çıkışır. Onlar da eski hocalarının "câizdir" diye fetvâ verdiğini söyleyince, yeni imam, selefi olan eski imamı arar bulur ve ondan hesap sorar. Eski imamın verdiği cevap şudur: “Ben onları ayakkabıyla abdest alıp namaz kıldırmaya alıştırdım; sen de ayakkabılarını çıkarttır!”
Bu fıkramsı hikâye, olmuş veya olmamıştır; hiç önemli değil. Önemli olan bunun din gibi, nass gibi halk arasında benimsenmesi ve hatta dinin uygulanması için örnek teşkil edecek temel bir ölçü kabul edilmesidir. Bu hikâyeden çıkarılan hükme/hikmete göre dine çağrının yöntemi şöyle olmalıdır: “Din kolaylaştırılmalı, halkın istediği şekilde zor gelen görevler yumuşatılmalı, insanlar ısınsın diye dinin hükümleri yavaş yavaş, bazı tâvizler verilerek uygulatılmaya çalışılmalıdır. Öteki türlü, kestirip atmak, tâviz vermemek insanların câmiden namazdan soğumasına sebep olacağından yanlıştır. Usûl/metod ayakkabıyla namaza alıştırma cinsinden olmalı, dine ve ibâdetlere dâvette bu yol tâkip edilmelidir ve ondan sonra da yavaş yavaş o hatalar/tâvizler düzeltilmeli, sıra geldiğinde ayakkabı çıkarılmaya çalışılmalıdır. Öyle birden bire yasaklar uygulanmaz, farzlar yerine getirilmez...”
Öncelikle söyleyelim ki, kıssa ve hikâyelerle, uydurmalarla din, ibâdet ve tebliğ usûlü belirlenmez. Kur’an’a ve Sünnete ters düşen hiçbir mantıkî öneri, hikâye din açısından delil de olmaz, bağlayıcı da; hatta daha da ilerisi, bunlar eski veya modern İsrâiliyattır, dinin tahrif edilmesine vesile olacak bâtıl inanışlar ve tavırlardır. Allah’ın göstermediği kolaylığı, O’nun adına hiç kimse gösterme hakkına sahip değildir. Allah’ın dinini oyuncak haline getirme, onu kuşa çevirme dünyada ve âhiret açısından büyük hüsrândır. Abdestin nasıl alınacağını, namazın nasıl kılınacağını tâyin ve tesbit, Allah’a âit bir haktır. Kimse, kendi kafasından Allah ve Rasûlünün belirlediği hükmü değiştiremez, insanların hevâsına ya da kendi arzusuna göre kolaylıklar icat edip dinden tâviz veremez. “Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri şeriat/dinî kaide kılan ortakları mı var? Eğer azâbı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Şüphesiz zâlimler için can yakıcı bir azap vardır.” 1427
Müslüman, Allah’a teslim olan demektir. Aklını, hevâsını, çevresini, insanların isteklerini değil; Allah’ın hükmünü ölçü alan kimse... Onun kolay-zor ölçüsü de, İslâm’dır; Allah’ın hükmü... “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme (özgürce farklı eylem yapma) hakkı
1427] 42/Şûrâ, 21
KOLAYLIK / YÜSR
- 297 -
yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”1428; “Bunlar, Allah’ın (koyduğu) hudutları/sınırlarıdır. Kim Allah’a ve peygamberi’ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah’a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâp vardır.” 1429
"...De ki: 'Doğru yol/hidâyet, ancak Allah'ın yoludur.’ Sana gelen ilimden sonra onların hevâlarına/kötü arzu ve keyiflerine uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır." 1430; "(Sana şu tâlimâtı verdik:) Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların hevâlarına/arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni fitneye düşürüp ondan saptırmamalarından sakın, buna dikkat et. Eğer yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır." 1431; "... Doğrusu birçokları bilgisizce kendi hevâlarına/kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir." 1432; “Eğer hak, onların hevâlarına uyacak olsaydı hiç tartışmasız gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) fesâda (bozulmaya) uğrardı…”1433; “Gördün mü hevâsını (arzularını, keyiflerini, isteklerini) tanrı haline getireni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?”1434; “Şimdi sen, kendi hevâsını ilâh edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözünün üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidâyet verecektir? Siz hâlâ öğüt ve ibret alıp düşünmeyecek misiniz?” 1435; "Sonra da Seni din konusunda şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin hevâlarına/isteklerine uyma."1436; “Yüce Allah’ın yanında gök kubbe altında Allah’tan başka tapınılan tanrılar içinde, kendisine uyulan hevâ (aşırı istek ve tutkulardan) daha büyüğü yoktur.” 1437
Müslüman olmak için kendilerinin namaz, zekât ve cihadla mükellef tutulmamalarını şart koşan Tâif’lilere; Peygamberimiz’in, kesinlikle namazsız dinde hayır olmadığını belirterek böyle bir tâvizi kabul etmediğini biliyoruz.1438 Âişe vâlidemiz, Efendimiz’in müsâmahasını anlatırken, şahsî hiçbir meselesinden, uğradığı zararlardan dolayı kimseleri incitmediğini, kimseden intikam almaya kalkmadığını belirttikten sonra der ki: “Allah’a âit bir hak ayaklar altında çiğnenirse, onu hiç affetmez, hemen o kimseden Allah adına intikam alırdı.” 1439
Dini, Allah'ın koyduğu ölçüleri hiçe sayarak kendi kafasına göre kolaylaştırmak, Allah'ın göstermediği kolaylıklara müsâade etmek, -hâşâ- Allah'tan fazla merhametli olmaya kalkmak demektir ki, bu Allah'a karşı isyan, dine karşı da zulümdür. Bu ifrâtın yanında, Allah'ın mubah kıldığı şeyleri haram kılan tefrît çizgisi de aynı oranda sakattır/bâtıldır. Eski kavimlerde bu tefrît çizgisi, dinde tahrîfi
1428] 33/Ahzâb, 36
1429] 4/Nisâ, 13- 14
1430] 2/Bakara, 120
1431] 5/Mâide, 49
1432] 6/En'âm,119
1433] 23/Mü’minûn, 71
1434] 25/Furkan, 43
1435] 45/Câsiye, 23
1436] 45/Câsiye, 18
1437] Taberânî; İbn Kayyim el-Cevziyye, İğâsetu’l-Lehfân, 2/148; Elmalılı, 6/70
1438] Ahmed bin Hanbel, IV/218
1439] Müslim, Fedâil 79
- 298 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ortaya çıkarmıştır. Bu yahûdileşme çizgisiyle ilgili olarak Mustafa İslâmoğlu şu tesbitte bulunuyor:
“Dini zorlaştırmanın ve uydurmacılığın en tehlikeli yanlarından biri, Allah’ın koyduğu haram ve helâl sınırlarını değiştirmektir. İsrâiloğullarına mubah olan birçok şeyi hahamların haram kıldığını Kur’an’dan öğreniyoruz: “Tevrat indirilmeden önce, İsrâil (Yakup Peygamber)’in kendisine haram kıldığı şeyler dışında İsrâiloğullarına bütün yiyecekler helâldi. De ki: Getirip okuyun Tevrat’ı, eğer doğruysanız!”1440 (Gerçekten de İsrâiloğullarının kendilerine yasak kıldıkları inek etinin Tevrat’ta helâl kılındığını görüyoruz: 1441
Allah’ın koymadığı yasakları koymak, sünnetullaha aykırı olduğu gibi, fıtrata da aykırıydı. Çünkü eğer vahiy bir konuda yasak koymamışsa elbette bunun bir hikmeti vardı. Bu hikmet dün çıkmamışsa bugün, bugün değilse yarın kendini gösterebilirdi. Çünkü din evrenseldi ve getirdiği kurallar da bütün insanlığın ihtiyacını karşılayacak çapta olmalıydı.
Arap ırkına has hayat tarzını, giyim stilini, damak zevkini, estetik anlayışını din pâyesi altında tüm dünyaya dayatmaya kalkmak, öncelikle dinin “değişken” ve “sâbitelerini” birbirine karıştırmak demekti. Bu, dinde lâubâlileşme sonucunu doğururdu. Çünkü insanlar, hayatî sorunlarını çözmede hiç gereği yokken yerli-yersiz din ile karşı karşıya getirildiğinde, din, kalabalıkların dini olmaktan çıkıp bir seçkinler sınıfının dini olmaya başlıyor; kalabalıklar ise artık dinin değişmez değerlerine karşı lâubâlileşiyordu. Bu, tam İsrâiloğullarının Hz. Mûsâ’dan sonra dinlerine karşı lâubâli oluş serüveninin aynısıydı.
Dün, tiyatro konusunda konulan sınırı belirlenmemiş yasakların ardından, bugün “İslâmî tiyatronun farziyyeti” derecesine, dün “erkek çocuklarını dahi okula göndermeme” ifrâtının ardından bugün delikanlı kızların okuması hatırına “başlarını açıversinler canım” tefritine, dün vesikalık resmin dahi zarûrete binâen ancak tecvîzinden, bugün Altın Portakala aday “hidâyet filmleri”ne, dün telli çalgıların haramlığından bugün telli çalgıların, yanında dut yemiş bülbüle döndüğü orglar ve orkestralar eşliğinde verilen “İslâmî konser”lere, dün dinlenmesi “haram” olan radyodan bugün kurulması “farz” olan televizyon istasyonuna kadar bir yığın örnek, yukarıda vardığımız yargıyı sadece doğrulamakla kalmıyor, içine düşülen çıkmazı da bir kara mizah halinde gözlerimizin önüne seriyor.” 1442
Hz. Peygamber'in zorluklara mâruz kaldığı dönemde Allah, rasûlünün göğsünü genişlettiğini, yükünü kaldırdığını, şânını yücelttiğini1443 zikretmektedir. Ve eklemektedir: "Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Evet, her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır."1444 Güçlük bittikten sonra değil; güçlükle beraber kolaylık. Güçlükle kolaylık net çizgilerle birbirinden ayrılmamış; tersine geçişli, her ikisi de belirli bir oranda bir arada bulunabilmektedir. Güçlüklerin, sıkıntıların arttığı dönemlerde, çözüm yolları yavaş yavaş açılır, sıkıntılar süreç içinde azalırken, kolaylık da artar.
1440] 3/Âl-i İmrân, 93
1441] Levliler, 22/20-30
1442] Mustafa İslâmoğlu, Yahûdileşme Temâyülü, Denge Y. s. 206
1443] 94/İnşirâh, 1-4
1444] 94/İnşirâh, 5-6
KOLAYLIK / YÜSR
- 299 -
Yaşadığımız sıkıntılar, hatta mağlûbiyetler; moralimizi bozabilir, yıpranmamıza neden olabilir. Ama bunlar kesinlikle trajedilere, çaresizliklere dönüştürülmemeli. Ne zorluk, ne de kolaylık mutlaktır. Zorlukların aşılması, ancak doğrular üzerindeki ısrar ve sabırla mümkündür. Allah Teâlâ, bizi başardıklarımızla değil; yapıp ettiklerimizle hesaba çekeceğine göre, zor zamanlarda üzerimize düşeni yerine getirmeli, bütün gücümüzle cehdetmeli ve Allah'a tevekkül etmeliyiz. Karanlığın en fazla koyulaştığı, ümitlerin yitirilmeye başlandığı an, İlâhî yardımın yaklaştığı andır.1445 Zorlukları aşmada gösterdiğimiz çaba, kolaylıkta da sürmeli, dinamizm süreklileştirilmelidir: "O halde, boş kaldığında yeniden yönel."1446 İmtihan, her zaman belâ, sıkıntı ve zorlukla olmaz; bazen de kolaylık ve nimetlerin bolluğu ile olur. Allah'a iman edenler için ümitsizliğe yer yoktur: "Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer gerçekten iman etmiş iseniz, mutlaka siz üstün geleceksiniz." 1447
Dinde Kolaylık ve Müsâmaha Esastır: “Yüce Allah buyuruyor ki: ‘Ben kulumun, Benim hakkımdaki zannı üzereyim. Kulum Beni nerede zikreder/anarsa Ben oradayım. Bana bir karış yaklaşana Ben bir kulaç yaklaşırım. Bana bir kulaç yaklaşana Ben iki kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene Ben koşarak giderim.” 1448
“Elinizden geldiği kadar müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışınız. Onun için bir çıkış yolu varsa serbest bırakınız. Devlet başkanının afta hata etmesi, cezalandırmada hata etmesinden daha iyidir.” 1449
“İsmah yüsmehu lek = Müsamahalı ol ki, müsamaha göresin.” 1450
Yeni müslüman olmuş ve İslâm’ın yüce ahlâk esaslarını bütün varlığı ile benimseyip olgunlaşma fırsatını henüz bulamamış bedevîlerin (çölde yaşayan ve medenî hayatın dışında kalmış kültürsüz insanlar) kaba ve haşin davranışları olurdu. İçinde yaşadıkları iklim ve medenî imkânlardan uzak hayat şartları, onları biraz da böyle olmaya âdeta zorlardı. Bir defasında Efendimiz Mescid-i Nebevîde ashabı ile oturmuş konuşuyorlardı. Bedevînin biri içeri girdi. İki rekât namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp: “Allah’ım! Bana ve Muhammed’e rahmet et! Başka kimseye de bizimle beraber rahmet etme!” diye dua etti. Bunu duyan peygamberimiz: “Pek geniş olan ilâhî rahmete sınır çektin yahu!” buyurarak bedevînin hatasını düzeltmeye çalıştı. Bu bedevî, biraz sonra kalkıp Mescid’in bir tarafına giderek abdest bozmaya başlayınca, şaşkınlıklar içinde kalan sahâbiler bağrıştılar. Hz. Peygamber (s.a.s.) işe müdâhale ederek şöyle buyurdu: “Bırakın (işini görsün). Sonra bevlinin üzerine bir kova su dökün; zira siz güçlük değil, kolaylık göstermek üzere gönderildiniz.” Sonra bedevîyi yanına çağırarak ona dedi ki: “Bu mescidler ne bevil, ne de başka pislik içindir. Bunlar, Allah’ı anmak, namaz kılmak ve Kur’an okumak için yapılmıştır.” 1451
İnsana öyle geliyor ki, sahâbelerden çok Hz. Peygamber’in hiddetlenmesi, kendi mübarek mescidinin mâruz kaldığı böyle bir hakaret karşısında asıl onun
1445] 2/Bakara, 214
1446] 94/İnşirâh, 7
1447] 3/Âl-i İmrân, 139; Oktay Altın, Hak Söz, Sayı: 114, Eylül 2000, s. 36
1448] Müslim, Tevbe 1
1449] Müsned, Ahmed b. Hanbel, 5/160
1450] Müsned, Ahmed bin Hanbel, 1/248
1451] Buhâri, Vudû, 58, Edeb 35, 80; Müslim, Tahâret 98-100; Ebû Dâvud, Tahâret 136; Tirmizî, Tahâret 112
- 300 -
KUR’AN KAVRAMLARI
öfkelenmesi gerekirdi. Fakat Rasül-i Ekrem düşünüyor ki, bedevî bu işi kasten ve hakaret olsun diye yapmamaştır. Cehâleti sebebiyle böyle davranmıştır. Şu halde ona kızıp bağırmak, azarlamak doğru bir hareket olmazdı.
"Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Mûsâ'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular sormak (,onu sorguya çekmek; daha önce Mûsâ’dan istenen şeyler gibi talepte bulunmak) mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur." 1452 Bu âyet-i kerimede Allah Teâlâ, zor gelebilecek görevler insana yüklenmesin diye, olayların olmasından önce Hz.Peygamber’e çok soru sorulmasını yasaklamaktadır. Nitekim bir başka âyette şöyle buyrulur: “Ey iman edenler, size açıklanınca hoşunuza gitmeyen şeyleri sormayın. Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah (sorduğunuz şeyleri veya açıklanmadığına göre diğer hususları) affetmiştir. Ve Allah ğafûrdur, halîmdir.” 1453
Eğer âyetin nüzûlünden sonra tafsîlâtını soracak olursanız o konu size açıklanır. Ayrıca bir şeyi, olmazdan önce sormayın; belki sormanız nedeniyle o şey yasaklanabilir, din zorlaştırılmış olur. Bunun için, sahih hadiste ifade edilmiştir ki; müslümanlardan vebâli en büyük olan, yasaklanmamış olan bir şeyi sorup da bu soru sebebiyle o şeyin yasaklanmasına sebep olanlardır. Bunun için Buhârî ve Müslim’de Muğîre bin Şu’be’den naklen zikredilen hadiste Rasûlullah’ın (s.a.s.), “denilmiş ve dedi” gibi şeyleri çok sormayı ve malı boşa harcamayı yasakladığı belirtilir. Müslim’in Sahîhinde de buyrulur ki; “Benim bıraktığım şeyleri, siz de bırakın. Çünkü sizden öncekiler çok soru sormaları ve peygamberlerine karşı çıkmaları sebebiyle helâk olmuşlardır. Ben, size bir şeyi emredersem gücünüzün yettiğince yerine getirin. Size bir şeyi de yasaklarsam ondan sakının.” Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ’nın müslümanların üzerine haccı farz kıldığını bildirmesinden sonra, adamın biri, “her yıl mı yâ Rasûlallah?” dediğinde Hz. Peygamber susmuş. Adam üç kere tekrarlayınca O, “hayır!” demiş. “Eğer evet deseydim, böyle gerekirdi ve sizin buna gücünüz yetmezdi. Benim bıraktığım şeyleri siz de bana bırakın!” buyurmuştur.
İslâm’ı Yaşamayanlara Cezâ: Hayatın Zorlaşması
Bunca teknolojik imkân ve araçlar, hayatı kolaylaştırması gerekirken, para ve şehir hayatının rahat şartları... hayatı daha zorlaştırdı. Köyde-kentte bunca imkânsızlıklara rağmen eskiden hayat daha sade, daha kolay, daha bereketli ve huzurluydu. Bu, Allah’ın nimetidir; İslâm’ı yaşayan insanlara kolaylıklar lutfedilir, yaşamayan her çeşit imkâna rağmen zorluklar içinde bocalar durur. İslâmî hayat hem huzur verir, hem kolaylık... Evde, işte, ihtiyaç kabulünde, tüketimde, eğitimde, insanlar arası ilişkilerde... kolaylıklar, fıtrata uygun durumlar. Kolaylık, fıtrata uyum demektir. Kolaylık, güçtür, potansiyele uymaktır. Bir kovayı taşımak, iki kovayı taşımaktan zordur. Tek kanatlı olmak daha zayıflıktır. Kanat, yük değil, imkândır/kolaylıktır. Boş durmak, tembellik, lüzumsuz işler veya gayri İslâmî uğraşlar... daha zor, daha harap edicidir: “Fe izâ ferağte fe’nsab (İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış -boş durma-!)”1454 İslâm, insanın kapasitesini, gücünü arttırır.
Sürekli antrenmanla güçlenen kimseye, antrenmansız kimsenin zorlanacağı şeyler kolay gelir. "Kolay" değerlendirmesinin psikolojik yönü de unutulmamalı;
1452] 2/Bakara, 108
1453] 5/Mâide, 101
1454] 94/İnşirâh, 7
KOLAYLIK / YÜSR
- 301 -
Allah’ın zorluk yüklemediğine inanan, dünyanın imtihan dünyası olduğu bilincinde olan ve sabır gibi, kanaat gibi olgunluklara sahip olan kimse için başkalarının gözünde büyüttüğü ve onlara zor gelen hususlar çok kolay gözükecektir. Allah’ın yardımını düşünen ve onu hak etmeye çalışan kimse, hiçbir zaman güçsüz olmayacak ve gözüne hiçbir şey zor gözükmeyecektir. “Allah dağına göre kış verir.”
“Kim Benim zikrimden (Kur’an’dan, Allah’ı anmaktan) yüz çevirirse şüphesiz onun için dar bir geçim vardır ve Biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşrederiz.”1455 Âyette geçen “maîşeten dank”; dar bir geçim veya geçim sıkıntısı şeklinde iki türlü anlaşılabilir. Allah’ın zikrinden gâfil, zikrin esası olan Kur’an ve namaz gibi ibâdetlerden uzak yaşayanlar için hayat sıkıntılarla, zorluklarla, darlıklarla geçecektir; Bu, Allah’ı unutanlara esas olarak vereceği âhiret cezâsının dünyadaki avansıdır. Kalp Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.1456 “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü (kalbini) İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü daraltır ve göğe çıkıyormuş gibi meşakkatlendirir. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık indirir.” 1457
Takvâ sahiplerine Allah furkan (hak ile bâtılı, hayırla şerri, kolaylıkla zorluğu ayırt edecek bir anlayış) verir: "Ey iman edenler, Allah'tan ittika ederseniz (korkarsanız), O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir."1458 Âyette geçen "iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış" olarak tercüme edilen "furkan" kelimesi, "takvâ" gibi mutlak ve kapsamlı bir kelimedir. Takvâ'yı meyve veren ağaca benzetirsek, furkan da onun meyvesidir, diyebiliriz. "Furkan" lügatta, iki veya daha çok şeyler arasını açmaktır. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: "Dini, şeriatı ve yaratıkların nizamı konusundaki sünneti (kanunu) gereğince, korkulması gereken her şeyde Allah'tan korkarsanız, bu takvâ sebebiyle Allah size hak ile bâtılı ayıracak ilmî bir meleke (bilgi ve yetenek), hidâyet ve kalplerinizde nur verir; Bu sâyede insan hakkı bulur ve yolunu şaşırmaz, bâtıl da onu aldatamaz.”
Takvâ sahiplerine Allah, çıkış yolu gösterir. Sıkıntılardan kurtarır, güzel ve temiz rızık verir: "Kim Allah'tan ittika ederse (korkarsa), (Allah) ona bir çıkış (yolu ve kolaylık) yaratır. Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse, O, ona yeter." 1459 Yani, Allah, emrettiğini yapmak, yasakladığından kaçınmak sûretiyle Allah'tan korkan kimseye her türlü sıkıntıdan (kurtulacak) bir çıkış yolu ve kolaylık verir, ummadığı yerden onu rızıklandırır ve verdiği şeylerde bereket nasib eder. Kim Allah'a tevekkül eder, yani işini O'na havâle ederse, önemsediği şeyleri temin konusunda Allah ona yeter: "Kim Allah'tan ittika ederse (korkup sakınırsa), (Allah) ona işinde bir kolaylık verir." 1460
İktisadî mânâdaki refah ve bolluk, iman ve takvâ iledir: "O ülkelerin halkı iman edip ittika etselerdi (günahtan sakınsalardı), elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (bolluk) kapıları açardık; fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları
1455] 20/Tâhâ, 124
1456] 13/Ra’d, 28
1457] 6/En’âm, 125
1458] 8/Enfâl, 29
1459] 65/Talâk, 2-3
1460] 65/Talâk, 4
- 302 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yakalayıverdik." 1461 Yani, kent halkı Allah'a iman edip, O'nun haram kılarak yasakladıklarından kaçınırsa, yağmur ve bitki vererek yerden ve gökten bereket kapılarını açarız. Fakat peygamberlerini yalanlayınca Allah, küfür ve mâsiyetlerinin bir cezâsı olarak, onları kuraklık ve kıtlıkla yakalayıp cezalandırdı. "Eğer ehl-i kitap iman edip takvâ sahibi olsalardı (kötülüklerden sakınsalardı), elbette onların kötülüklerini örter ve onları nimetlerle donatılmış cennetlere sokardık. Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni (Kur'an'ı) doğru dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından (sayısız nimetleri) yerlerdi (yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden istifade ederek refah içinde yaşarlardı). Onlardan aşırılığa kaçmayan (mu'tedil) bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!" 1462 Dini uygulamak, takvâ sahibi olmak; medenî ve iktisadî bakımdan toplumları geri bırakmak şöyle dursun, refah ve mutluluğun zirvesine çıkarır. Dini bırakıp menfaat felsefesine göre hareket edenler, zayıfları, başka ulusları sömürme yoluna gittikleri için gerilik, sefalet, savaş ve kargaşalara sebep olmaktadırlar. Allah'ın hâkimiyetine boyun eğildiği takdirde yeryüzünde hiçbir kimse zerrece zulme uğramayacak, herkes hakkını alacak, zenginlik, bolluk ve refahı meşrû yollarda arayacak ve işte o zaman gökten nimetler yağacak, bolluk ve bereket olacak, yerden de zenginlikler fışkıracaktır.
"Sizden herhangi biriniz hevâsını benim getirdiğime tâbi kılmadıkça iman etmiş sayılmaz."1463 Nefsin sürekli olarak kullukla ilgili görevlerle, hayırla uğraşması gerekir. Çünkü nefsi kirlerden, paslardan temizleyecek olan şey bunlardır. Şâyet nefis, hayırla meşgul olup uğraşmazsa, bu takdirde insanı şer ve kötülüklerle meşgul eder. Hayat, boşluk kabul etmez. Çünkü kişi devamlı ibâdet halindedir: Ya Allah'a, ya da Allah'ın dışındakilere.
Ebû Zerr (r.a.) anlatıyor: Rasulüllah (s.a.s.) buyurdular ki: "Ben bir âyet biliyorum. Eğer insanların hepsi onu tutsaydılar, hepsine kâfi gelirdi." Ashab, "Ey Allah'ın Rasulü, bu hangi âyettir?" diye sordular. Peygamberimiz: "Ve men yettekıllahe yec'al lehû mahracen (Ve kim Allah'tan korkarsa -takvâ sahibi olursa- Allah o kimseye bir çıkış yolu ihsan eder.)" 1464 âyetini okudu. 1465
"Zorluklar, başarının değerini arttıran süslerdir."
"İnsanın en büyük dostu zorluklardır. Çünkü insanı karşılaştığı zorluklar güçlendirir."
"Bir işi, en zor yanından düşün ki, yaparken güçlük çekmeyesin."
"En zor üç şey vardır: Bir sırrı saklamak, bir yarayı unutmak, boş zamanı iyi kullanmak."
"Güçlükler, insanın ne olduğunu gösterir."
"Zorluk çeken rahat bulur."
"Bir kova taşımak, iki kova taşımaktan zordur."
1461] 7/A'râf, 96
1462] 5/Mâide, 65-66
1463] İmam Nevevî, Kırk Hadis
1464] 65/Talâk, 2
1465] Kütüb-i Sitte, hadis no: 7297, c. 17, s. 591
KOLAYLIK / YÜSR
- 303 -
"Hayatta en zor şey, amaçsız insanlarla birlikte yaşamak zorunluğudur."
"Zorluklardan korkup kaçan, eninde sonunda onun içine düşer."
"Her zorluğa ilgisizlik gösteren, hayatta çok zorluk çeker."
"Her yokuşun bir inişi vardır."
“Rabbi yessir ve lâ tuassir, Rabbi temmim bi’l-hayr (Rabbim! Zorlaştırma, kolaylaştır. İşimi hayırla tamamlamayı nasib et!)”
- 304 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Yüsr/Kolaylık Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- "Yüsr/Kolaylık" Kelimesinin, Türevleriyle Birlikte Geçtiği Âyetler (41 yerde): 2/Bakara, 185, 196, 196, 280; 4/Nisâ, 30, 169; 12/Yûsuf, 65; 17/İsrâ, 28; 18/Kehf, 88; 19/Meryem, 97; 20/Tâhıâ, 26; 22/Hacc, 70; 25/Furkan, 46; 29/Ankebût, 19; 33/Ahzâb, 14, 19, 30; 35/Fâtır, 11; 44/Duhân, 58; 50/Kaf, 44; 51/Zâriyât, 3; 54/Kamer, 17, 22, 32, 40; 57/Hadîd, 22; 64/Teğâbün, 7; 65/Talâk, 4, 7; 73/Müzzemmil, 20, 20; 74/Müddessir, 10; 80/Abese, 20; 84/İnşikak, 8; 87/A'lâ, 8, 8; 92/Leyl, 7, 7, 10; 94/İnşirâh, 5, 6.
B- "Usr/Zorluk" Kelimesinin Geçtiği Âyetler (12 yerde): 2/Bakara, 185, 280; 9/Tevbe, 117; 18/Kehf, 73; 25/Furkan, 26; 54/Kamer, 8; 65/Talâk 6, 7; 74/Müddessir, 9; 92/Leyl, 10; 94/İnşirâh, 5, 6.
C- "İkrâh/Zorlama" Kelimesinin Geçtiği Âyetler (7 yerde): 2/Bakara, 256; 3/Âl-i İmrân,83; 4/Nisâ, 19; 9/Tevbe, 53; 10/Yûnus, 99; 13/Ra'd, 15; 16/Nahl, 106; 20/Tâhâ, 73; 24/Nûr, 33, 33, 33; 41/Fussılet, 11
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1- Kur'an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. İkrâh: c. 9, s. 399-404; Hoşgörü: c. 8, s. 409-420
2- Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. Yüsr: c. 6, s. 416-417 İkrâh: (Hamdi Döndüren,) c. 3, s. 120-121
3- İslâm'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s.762-765
4- Rasûlullah’ın İslâm’a Dâvet Metodu, Ahmet Önkal, Esra Y. s. 258-265
5- İslâm’da Müsamaha, İmam Gazâli, Marifet Y.
6- Müsamahada Ölçü, Heyet, İttihad Y.
7- Nebevi Hareket Metodu, Münir Muhammed Gadban, Nehir Y.
8- Hangi İslâm? Erhan Aktaş, Anlam Y.
9- İslâmî Uyanışın Problemleri, Yusuf el-Kardavi, Risale Y.
10- İslâmî Hareketin Problemleri, Fethi Yeken, Ravza Y.
11- İslâmî Harekette Fikrî Hastalıklar, Fethi Yeken, Ravza Y.
12- Dinde Ölçülü Olmak, Abdurrahman bin el-Luveyhık, Kayıhan Y. s. 54-69, 390-424
13- Zorlanan İnsan, Özcan Köknel, Altın Kitaplar Y.
14- Zorluklarla Mücadele, Herbert N. Gasson, çev. R. Şükrü Apuhan, Timaş Y.
15- İslâm Dünyasında İnanç Sorunları, Hasan el-Hudaybi, İnkılab Y.
16- İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, Mehmet Erdoğan, Marm. Ün. İlâhiyat Fak. Vakf. Y.
17- İslâm Hukukunda Kanuna Karşı Hile Saffet Köse, Birleşik Y.