بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله
İSYAN - İTAAT
- 749 -
Kavram no 106
Görevlerimiz 21
Bk. İslâm; Sâlih Amel; Haram
İSYAN - İTAAT
• İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
• İsyanın İki Yönü
• Ma’siyet Ne Demektir?
• İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
• Tâat Ne Demektir?
• Kur’ân-ı Kerim’de İtaat ve İsyan Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
• İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
• İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
• Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
• İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
• Allah’a İtaat ve İsyanın Boyutları
• Bütün Evren Allah’a İtaat Etmektedir
• Nerdesin Ey Güzel İsyan?
“Hatırlayın (ey İsrâil oğulları!) Verilen nimetlere karşılık, 'Ey Mûsâ! Bir tek yemekle dayanamayız, bizim için Rabbine duâ et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın' dediniz. Mûsâ ise (onlara): 'Daha iyiyi daha kötü ile değiştiriyor musunuz?! O halde mısıra (şehre) inin. Herhalde istedikleriniz sizin için orada vardır.' dedi. İşte (bu hâdiseden sonra) üzerlerine zillet (alçaklık) ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musîbetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak nebîleri/peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Onların hepsi, sadece isyanları ve düşmanlıkları sebebiyledir." 2968
İsyan; Anlam ve Mâhiyeti
“İsyan”ın sözlük anlamı, bir şeyi asa (değnek/sopa) ile engellemek demektir. Bu kelime zamanla, her türlü karşı çıkma, itaatsizlik etme, karşı koyma anlamlarını kazanmıştır. İsyan edene “âsi” denir. Allah’ın emirleri ve ilkeleri çerçevesinde üzerine düşeni yapmaktan kaçınmak, Allah’ı dinlemeyerek itaatsizlik yapmak, İslâmî literatürde “isyan”dır.
Meşrû (dine uygun) bir yönetime itaat etmeyerek karşı çıkan, İslâmî kanunlara uymayan kimselerin yaptığı da bir isyandır. Bu çeşit isyankâra “bağî” denilir. Hz. Musa’nın değneğinin adı da “asâ” idi. Yani “isyan” kelimesinin kökü olan kelime. Hz. Musa’nın asası hem bilinen değnek idi, hem de o günün tâğutu Firavuna karşı O’nun haklı isyanını sembolize ediyordu. Allah’a ve O’nun peygamberine
2968] 2/Bakara, 61
- 750 -
KUR’AN KAVRAMLARI
itaat etmeyip isyanla damgalanan Firavun’a 2969 isyan, Hz. Mûsa’nın mucizesi olmaktadır. Hz. Mûsa’nın asâ mûcizesi, aynı zamanda, zâlim ve âsilere karşı kıyamı, onlara sopa göstermeyi ve isyanı da içermektedir.
Bilindiği gibi, Hz. Musa, Firavun’un tanrılığına ve saltanatına isyan etmişti. Çünkü Firavun, yoldan çıkmış ve tanrılık iddiasına kalkışmıştı. Bir zulüm düzeni kurmuş ve o düzen ile insanlara haksız yere hükmediyordu. Hz. Musa ise Allah’tan aldığı emirle ona karşı gelmiş, ona itaat etmemişti. İşte Hz. Mûsa’nın elindeki asa, zâlim yönetici Fir’avn’a isyanın sembolüydü.
Şeytan, Allah’ın ”Âdem’e secde edin” 2970 emrine karşı gelerek ilk isyan eden oldu. Yani Allah’a karşı geldi, itaat etmedi. O yüzden olumsuz anlamda isyanın piri/duayeni şeytandır. Hz. Mûsa’nın isyanı ise müspet ve güzel bir isyandı. Demek ki isyan kavramı hem olumlu bir manaya, hem de olumsuz bir manaya gelebilir.
Hz. Âdem’in yasak meyveyi yemesi de bir itaatsizlikti. Bu, beşer olmanın sonucu idi. O, hatasında direnmedi ve tevbe etti. Hâlbuki şeytan isyanını sürdürdü, inatlaştı, hatta isyanını, isyana yönelten hevâsını/kötü duygularını ilâh haline getirdi.
İsyanın İki Yönü
İsyan kavramının özünde hem yapma ve hem de yıkma anlayışı vardır. Günahkârlar ve isyankârlar yıkmak için, Allah’a ve O’nun ilkelerine, müslüman yöneticilere karşı çıkarlar ve yıkıcı olurlar. Peygamberler ve onların izinden giden mü’minler, kötülüklere ve Allah’a itaatsizlik eden zâlimlere itaat etmezler, onlara ve onların zulüm düzenlerine karşı çıkarlar ve müfsitlerin yıktıklarını yapmaya çalışırlar; onların isyanları ıslah içindir, yapıcı isyandır.
İnsanların yapmaya devam ettikleri yanlış âdetlere, mevcut yönetimlerin uyguladıkları yanlış ilkelere karşı çıkmamak, isyan etmemek, korkaklıktır, zillettir, teslimiyetçiliktir. Ortada olan kötülükleri ve yanlışları kabul edip ses çıkarmamak, ilerlemeyi, olgunlaştırmayı durdurur. Peygamberlerin en temel özelliklerinden birini ve birincisini tevhid mesajını tebliğ ve onu hâkim kılma mücadelesi oluşturmaktadır. Kelime-i tevhid, “lâ” ile yani isyanla başlar. Tüm sahte ilâhlara, tâğuta isyan sözkonusudur tevhid mesajında. Yani, Allah’a isyan edenlere isyan. Bütün peygamberler bu anlamda kutsal isyan ateşini tutuşturan isyan önderleridir. Firavun da Hz. Mûsa da isyan eden âsi idiler. Hz. Mûsa, esas isyan edene karşı şanlı bir isyan içindeydi, devrimci/inkılâpçı bir ruh ve mûcizevî özellik taşıyordu; Firavun’un isyanı ise sonu helâkle biten, zararı hem kendine hem çevresine bulaştıran bir isyandı.
Hz. Mûsâ ve asasından, Firavun’a isyandan söz açılmışken, kocası Firavun’a değil de Allah’a itaat eden Âsiye Hanım’ı hatırlamamak eksiklik olur. Âsiye, “isyan eden kadın” demektir. O, Allah’a itaat etmeyen birisine kocası da olsa, devlet başkanı da olsa isyan ediyor, âsiye oluyor. “Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını misal gösterdi. O, ‘Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan
2969] Bk.10/Yûnus, 91; 79/Nâziât, 21
2970] 2/Bakara, 34
İSYAN - İTAAT
- 751 -
ve onun işinde çalışmaktan koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar!’ demişti.” 2971
Âsiye annemiz, Firavun’a isyan edip Allah'a ve peygamberi Mûsâ’ya iman ederek itaat ettiği için, bunun bedelini ödemiştir. Ellerinden ve ayaklarından kazıklara bağlanmış, güneş altında bırakılarak ona işkence edilmiştir. İman edip Allah’ı itaat edilecek tek mercî kabul ettiği için işkencelere mâruz kalan Âsiye, Kur'an'da mü'minlere iman ve kararlılık örneği olarak zikredilmiştir. Hadislerde de Âsiye'den övgüyle söz edilmiş ve Hz. Meryem'le birlikte o da en yüksek kemâle ermiş bir kadın olarak gösterilmiştir.2972 İsyan edilmesi gerekenlere, sıf bedel ödemenin dünyevî zorluklarından dolayı itaatte kusur etmeyenler, Âsiye gibi zâlim ve tâğutlara isyan edemeyenin erkek mi ürkek mi olduğunu değerlendirmelidirler.
İsyan kelimesinin olumsuz anlamı, Allah’a ve O’nun peygamberlerinin yoluna karşı çıkıştır. Allah’a kulluk yapması için yaratılan insanlardan bir kısmı, Allah’ın emirlerine, bile bile karşı gelmekte ve isyan etmekteler. Bundan dolayı da günah kazanmaktalar. Bu tür isyan, şeytanî isyandır.
Mü’minler, Allah’tan kendilerine bir emir geldiği zaman şöyle derler:“Ey Rabbimiz! Dinledik ve itaat ettik (ediyoruz). Senin mağfiretine (bağışlamana) sığınıyoruz. Ey Rabbimiz, dönüş Sanadır.”2973 Allah’ın emirleri karşısında alaycı bir tavır takınan, yahudileşenler de “dinledik ve isyan ediyoruz.”2974 derler ve seviyelerinin ne kadar alçak olduğunu ortaya koyarlar. Mü’min, Allah’a itaat konusunu, geleceğe, umut ve temennilere bırakamaz. Bilir ki, Peygamber’in ifadesiyle “heleke’l müsevvifûn, sevfe’ciler/yarıncılar (itaati yarınlara bırakanlar) helâk oldu.” Şeytan, bâtılı sevdiremediği kişiye, hakkı yarınlara bıraktırarak onun günü kaybetmesine uğraşır. Ertesi gün de kaldığı yerden devam eder: Yarınlar bitmedi ya... Büyük hedefler ve idealler uğruna, yarın çok büyük eylem ve faâliyetler yapacağı ümit ve temennisiyle günler şeytana itaatle geçer gider. Ama gerçek mü’min Allah’ın emri kendine ulaşır ulaşmaz ‘dinledim, duydum ve itaat ettim’ der, hemen o saniye eyleme geçmiştir bile. Az sonraya bırakamaz, “az sonra” kendisi için olmayabilir çünkü.
Mü’min, kendi görüş, davranış ve seçme tercihini Rabbinden yana kullanır, Rabbinin doğru hükümlerine teslim olur. Her konuda O’nun ölçüsüyle hareket eder, O’nun emirlerine boyun eğer. Peygamberi aracılığıyla gönderdiklerine itaat eder. “Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü’min erkekle mü’min kadına, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse (karşı gelirse) apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” 2975
Aldanan, unutan, gaflete düşen ve inanmayan kimseler, Allah’a itaat etmezler, O’nun ilkelerine isyan ederler. Bunlar, Allah’ın ilâhlığını ve Rabliğini yeterince takdir edemeyen ve aklını yerli yerinde kullanmayanlardır. Bunlar, dünyada huzurdan mahrum yaşadıkları gibi, âhirette de azap içinde olacaktır. Allah’a ve peygambere isyan edenler, kendi arzularını (hevâlarını) üstün görüp Allah’ın Rabliğini ve büyüklüğünü takdir edemeyenlerdir. İsyan edenler, yanlışlar içinde yüzen, kendine ve başkalarına zulmeden ve yeryüzünde sürekli fesat/
2971] 66/Tahrim, 11
2972] Bk. Buhâri, Enbiyâ 32, 46; Müslim, Fezâilu's-sahâbe 70
2973] 2/Bakara, 285
2974] 2/Bakara, 93
2975] 33/Ahzâb, 36
- 752 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İlk isyancı şeytandır. Öyleyse kim aynen onun gibi kibirlenerek Rabbine itaatsızlık ederse, onda şeytan ahlâkı var demektir.
Allah ve O’nun peygamberine isyan, O’nu tanımamak, O’nun koyduğu kanunları hiçe saymak demektir. Bu da insanın İslâm’dan uzaklaşmasına sebep olur. Mü’minler, ancak zararlı, yanlış, bâtıl ve sapık fikirlere, inançlara, sistemlere isyan ederler veya en azından, itaat etmezler. Allah’a hiç isyan etmeyen melekleri 2976 düşünürler. Her anlarını Allah’a ibâdet ve itaat içinde değerlendiren ve toplumlarındaki zâlim ve tâğutlara baş kaldıran peygamberleri 2977 örnek alırlar.
Ma’siyet Ne Demektir?
“Ma’siyet”, isyan kökünden türemiş bir kavramdır. “Ma’siyet”, baş kaldırmak, isyan etmek, sınırları çiğnemek, Allah’ın ve Rasûlü’nün emrini dinlememek demektir. En geniş anlamıyla “ma’siyet” günahlara dalmayı, Allah ve Rasûlüne karşı gelmeyi, helâl ve haram sınırlarını aşmayı ifade eder.
İnanması, teslim olması ve itaat etmesi gereken insanın, inkârcı olması ve Allah’ın emirlerini dinlememesi ma’siyet olduğu gibi; inandıktan sonra da birtakım haramları işlemesi yine ma’siyettir. Kur’an, bu kelimeyi isyan edenler, haddi aşanlar, sınırları çiğneyenler hakkında kullanır. Onların yaptıkları fiiller, itaat emrinin dışındadır. İtaatı terkedip, emirlere karşı gelene âsi oldu denir. Onun bu yaptığı karşı gelme, emri dinlememe, konulan kurala aykırı hareket etme fiiline de ma’siyet denilir.
Kur’an, ma’siyet sahiplerini uyarıyor ve tehdit ediyor. Onları bu davranışlarından vazgeçirmeye davet ediyor. Çünkü her türlü ma’siyet insana iki dünyada da zarar verecektir. Kur’an-ı Kerim, ma’siyet kelimesini iki yerde kullanır ve ‘peygambere karşı gelme’ şeklinde bir ifadeyi dile getirir. 2978
Dinin kötü dediği fiiller, nüanslarına ve işlevlerine göre Kur’an’da farklı kelime ve kavramlarla anlatılmaktadır. Ma’siyet kelimesinin bunların birçoğu ile yakından ilgisi vardır. İnsanların yaptığı zulüm, fücur, fısk, zenb (günah), kibir, tekzib (yalanlama), ism (günah), hata ve seyyie (günah ve kötülük) gibi yanlış davranışlar ma’siyet kategorisine girer. Bütün bunlar kötü davranışlardır. Bu ma’siyetleri işleyen kimseler, dünyada zararlarını gördükleri gibi; esas olarak âhirette büyük cezayı hak ederler.
Ma’siyete düşmek, isyan hali üzere olmak, bunu bir ahlâk haline getirmek müslümana yakışmaz. Müslüman, İslâm’a inanan ve Allah’a itaat sözü veren ve bunu amelleriyle gösteren insandır; o ma’siyetin her türlüsünden kaçınmaya gayret eder.
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:“Ma’siyet konusunda kullara itaat edilmez. İtaat, mârufadır.” 2979 Ana-babaya itaat Allah’ın emridir. Ancak ana-baba günah işlemeyi, Allah’a isyanı emrederse onlara bu konuda itaat edilmez. Yine müslümanları yönetenler onlara günah işlemeyi emrederlerse, ya da Kur’an’a aykırı bir hükmü kabul etmelerini isterlerse onlara itaat edilmez. Bir başka
2976] 66 Tahrim/6
2977] 16/Nahl, 36
2978] Bk. 58/Mücâdele, 8-9
2979] Buhârî, Cihad 107, 4/60; İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955
İSYAN - İTAAT
- 753 -
deyişle “Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez.” 2980
İtaat; Anlam ve Mâhiyeti
“İtaat”, kulun yaratıcı karşısında olması gereken durumunu açıklayan önemli bir kavramdır. İnsan, kul olarak Yaratıcısının karşısında ne yapacaktır? Onun rolü nedir? Rabbi ondan ne gibi tavırlar beklemektedir? İtaat, sözlükte inkıyad etmek, yani boyun eğmek demektir. Emre uyma, sözü dinleme, alınan emri yerine getirme, verilen emre göre hareket etme anlamlarına da gelir. Türkçede kullanılan itaat kelimesi de aynı anlamdadır.İtaat eden kimseye “mutî” denilir. Aynı kökten gelen “tâat” kelimesi, emredileni yerine getirme, denileni yapma demektir. İtaat’ın karşıtı “isyan”dır. Ayrıca serkeşlik ve muhalefet de onun zıddıdır.
Allah, yarattığı ve nimet verdiği kullarının kendisine isyan değil; itaat etmelerini istemektedir. Eğer insan, tek ve gerçek ilâh olarak âlemlerin Rabbine itaat etmezse; başka ilâhlara itaat edecektir. Bu da onu sapıklığa ve zarara uğratacaktır. Allah, kendisine itaatı emrettiği gibi, kendi adına bazı kimselere de itaat etmeyi kullarına emretmektedir: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine ve sizden olan emir sahiplerine (sizin gibi mü’min olan yetkililere) itaat edin.…” 2981
Peygambere itaat, O’nun yolunu takip etmek, Allah’a itaat gibidir; O’na karşı gelmek de Allah’a isyan gibidir.2982 Allah’ın adıyla ve O’nun emirleri doğrultusunda iş yapan bütün yetki sahiplerine, dinin sınırları içerisinde kalmak şartıyla itaat edilir. 2983Müslümanları yönetenler onlara günah işlemeyi emrederlerse, ya da Kur’an’a aykırı bir hükmü kabul etmelerini isterlerse onlara itaat edilmez. 2984
Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez.2985 Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allah’a isyan etmiştir. Kim emîr’e (meşru yöneticiye) itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.” 2986
Müslümanlar, “ülü’l emr” bile İslâm’ın hükümlerine aykırı, yani günah bir şeyi emrederse onlara uymayacaklarına göre; kâfir ve müşriklerin hükümlerine ve dinlerine hiç itaat edemezler. Onların yollarına uymazlar, İslâm’a aykırı işlerini örnek almazlar. Kâfir ve müşriklere itaat; onları takip etmek, onların izleri üzerinden gitmek, din ve dünya görüşü noktasında onların görüşlerini benimsemek, ya da onların emrettiklerini Allah’ın rızasına uymasa bile yerine getirmektir. Kur’an, mü’minleri şöyle uyarıyor: “Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba itaat edecek olursanız, sizi imanınızdan sonra kâfir yaparak (dininizden) geri çevirirler.” 2987
Son asırlarda müşrikleri ve Kur’an’ın kâfir dediklerini izleyen, onların hükümlerini ve görüşlerini üstün kabul eden, İslâm’ın ölçüleri yerine -çağdaşlık
2980] Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469
2981] 4/Nisâ, 59
2982] 4/Nisâ, 80
2983] Buharî, Ahkâm 4, 9/79; İbn Mâce, Cihad 39, hadis no: 2859-2862, 2/954
2984] İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955
2985] Buhâri, Cihad 109, 4/60; Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469
2986] Buhâri, Ahkâm 1, 9/77; Müslim, İmâre 32-33, hadis no: 1835, 3/1466; Nesâi, Bey’at 27, 7/138
2987] 3/Âl-i İmran,100
- 754 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kılıfıyla- onların ilkelerini ve ölçülerini alan kimseler bu tehlikeyi yaşamaktadırlar. Özellikle batıdan gelen bâtıl ilkelere, ölçülere, anlayışlara -Kur’an’ın ölçülerine rağmen- sarılanların iman iddiası ne kadar gerçekçidir?
Mü’minler kâfirlere itaat ederlerse, kâfirler onları dinlerinden döndürürler, kendileri gibi yaparlar. O zaman da müslümanlar büsbütün kaybetmiş olurlar.2988 Şeytanın dostlarına itaat edenler şirke düşerler.2989 Müşrikler, inkâr edenler, iki kimlikli münâfıklar, ehli kitap olanlar, itaat edilmeye lâyık değillerdir. Onların din görüşü, hayata bakışları, hükümleri yanlıştır; gittikleri yol bâtıldır, dalâlettir.
İnkârcılar Cehennem azabı ile yüz yüze geldikleri zaman, “ah keşke Allah’a ve O’nun Rasûlüne (dünyada iken) itaat etseydik” diyecekler.2990 Dünyada iken kim Allah’a ve O’nun son Rasûlü Hz. Muhammed’e (s.a.s.) itaat ederse, O’nun getirip tebliğ ettiği Din’e uygun yaşarsa; şüphesiz o büyük bir kurtuluşla kurtulacaktır. 2991
Tâat Ne Demektir?
“Tâat”, emredileni yerine getirme, denileni yapma, boyun eğme, özellikle ilâhî emirlere uyma, takvâ, ibâdet anlamlarına gelir. Tâat kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 3 âyette geçer. 2992
“(Münâfıklar) Sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki: ‘Yemin etmeyin. Tâat (itâatiniz) mâlûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”2993Âyetten anlaşıldığına göre, itaat edeceğine en ağır yeminlerle söz vermek, fakat sözlerini yerine getirmemek münâfıkların özelliğidir. Nitekim hadis-i şerifte, münâfıklığın belirtilerinden birinin de sözünde durmamak olduğu açıklanmıştır. “(Onların vazifesi) tâat (itaat) ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman, Allah’a sadâkat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.”2994 Âyette, vazifeleri itaat ve güzel söz söyleme durumunda olanların isteklerinde samimi olmaları gerektiği vurgulanır. Peygamberimiz, “Allah’a isyanda tâat yoktur.” buyurmuştur. Burada, ma’siyet olan şeyi emrettikleri zaman, emir sahiplerine itaat edilmemesi kast edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de İtaat ve İsyan Kavramı
İtaat kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 129 yerde geçer. İsyan kelimesi ise 32 yerde kullanılır. İtaatın Kur’an’da bu kadar yerde bahsedilmesi de gösteriyor ki, bu çok önemli bir ibâdettir. Kur’an’ın bildirdiğine göre itaat, Allah’tan gelecek rahmet ve merhametin vesilesi olduğu gibi,2995 cennetin2996 ve inkârcılara karşı kazanılacak zaferin de anahtarıdır. Allah’a ve Rasûlü’ne isyan da, dünyevî zarar
2988] 3/Âl-i İmran, 143
2989] 6/En’âm, 121
2990] 33/Ahzâb, 66
2991] 33 Ahzab/71; Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, 320-323
2992] 4/Nisâ, 81; 24/Nûr, 53; 47/Muhammed, 21
2993] 24/Nûr, 53
2994] 47/Muhammed, 21
2995] 3/Âl-i İmrân, 132
2996] 4/Nisâ, 13
İSYAN - İTAAT
- 755 -
ve ziyanların sebebi olduğu gibi, esas olarak da sonu pişmanlıkla2997ve cehennemle2998 sonuçlanan âdiliktir.2999 Allah’a ve Rasûlüne itaatten yüz çevirmek, mü’minlik iddasına ters düşer.3000 Kalabalığa, çoğunluğa itaat de Allah’ın yolundan sapmayı sonuçlandıran bir tehlikedir. 3001
İtaat kavramı, Kur’an’da bütün temel boyutlarıyla ele alınır. İtaat edilmesi gerekenler, itaat edilmeyecekler, itaatin ve isyanın sonuçları, âyetlerde çok açık bir şekilde izah edilir.
“Sen onların dinine uyuncaya kadar ne yahûdiler, ne de hıristiyanlar senden râzı olurlar. De ki, ‘doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.’ Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” 3002
“Onlara (müşriklere) ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiği zaman onlar, ‘hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?” 3003
“Ey Rabbimiz! Dinledik ve itaat ettik (ediyoruz). Senin mağfiretine (bağışlamana) sığınıyoruz. Ey Rabbimiz, dönüş Sanadır.” 3004
(Rasûlüm!) De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve merhamet edicidir. De ki: Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez." 3005
“Gökte ve yerde her ne varsa hepsi de isteyerek veya istemeyerek Allah’a teslim olmuşlardır.” 3006
“Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba itaat edecek olursanız, sizi imanınızdan sonra kâfir yaparak (dininizden) geri çevirirler.” 3007
“Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin ki size merhamet edilsin.” 3008
“Ey iman edenler! Kâfirlere uyarsanız, sizi eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz.” 3009
"Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâb vardır." 3010
"Küfür yoluna sapıp Peygamber'i dinlemeyenler o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler." 3011
2997] 25/Furkan, 27-29; 33/Ahzâb, 66
2998] 4/Nisâ, 14, 115
2999] 11/Hûd, 59
3000] 24/Nûr, 47
3001] 6/En’âm, 116
3002] 2/Bakara, 120
3003] 2/Bakara, 170
3004] 2/Bakara, 285
3005] 3/Âl-i İmrân, 31-32
3006] 3/Âl-i İmrân, 83
3007] 3/Âl-i İmran,100
3008] 3/Âl-i İmrân, 132
3009] 3/Âl-i İmrân, 149
3010] 4/Nisâ, 13-14
3011] 4/Nisâ, 42
- 756 -
KUR’AN KAVRAMLARI
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine (müslüman yöneticilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasûl'e götürün (onların tâlimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir." 3012
“Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Rasûl’e gelin (onlara başvuralım)’ denildiği zaman, münâfıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” 3013
"Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, merhamet edici bulurlardı. Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." 3014
“Kim Allah’a ve Rasûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği (lütufta bulunduğu) peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” 3015
"Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik." 3016
"Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve mü'minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda bırakırız ve cehenneme sokarız; o, ne kötü bir yerdir." 3017
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et.” 3018
“Yeryüzünde bulunanların çoğuna itaat edecek olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar, zandan/tahminden başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka (söz de) söylemezler.” 3019
"(Hâlâ) bilmediler mi ki: Kim Allah ve Rasûlü'ne karşı çıkarsa elbette onun için, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır." 3020
“...Kalbini bizi anmaktan gâfil kıldığımız, hevâsına/kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itaat etme.” 3021
“(Bazı insanlar) ‘Allah’a ve Peygamber’e iman ettik ve itaat ettik’ diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar mü’min değillerdir.” 3022
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasûlüne dâvet edildiklerinde, ‘işittik ve
3012] 4/Nisâ, 59
3013] 4/Nisâ, 61
3014] 4/Nisâ, 64-65
3015] 4/Nisâ, 69
3016] 4/Nisâ, 80
3017] 4/Nisâ, 115
3018] 5/Mâide, 49
3019] 6/En’âm, 116
3020] 9/Tevbe, 63
3021] 18/Kehf, 28
3022] 24/Nûr, 47
İSYAN - İTAAT
- 757 -
itaat ettik’ demek, sadece mü’minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kim, Allah’a ve Rasûlüne itaat eder, Allah’a huşû/saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.” 3023
“...Onun (Peygamber'in) emrine aykırı davranlar, başlarına bir belâ gilmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." 3024
“O gün, zâlim kimse ellerini ısırıp şöyle der: ‘Keşke o peygamberlerle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur’an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı.” 3025
“Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü’min erkekle mü’min kadına, o işte kendi isteğine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse (karşı gelirse) apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” 3026
“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, ‘eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e itaat etseydik!’ derler. ‘Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar’ derler. ‘Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.” 3027
“Sonra seni din konusunda bir şeriat (ve düzen) sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.” 3028
"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir." 3029
"...Kim Allah ve Rasûlü'ne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır." 3030
Hadis-i Şeriflerde İtaat ve İsyan
“Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allah’a isyan etmiştir. Kim emîr’e (meşru yöneticiye) itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.” 3031
“Ümmetimin hepsi Cennet’e girecektir. Ancak kaçınanlar hâriç, onlar giremeyecektir.” Ashâb: “Kim Cennet’e girmekten kaçınır yâ Rasûlallah?” diye sordular. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Kim bana itaat ederse, Cennete girer. Kim de bana âsi olursa (emirlerime itaat etmezse) o Cennete girmekten çekinip kaçınmış olur (ve Cennete giremez).” 3032
“Bir müslümanın, bir günah işlemekle emrolunması dışında, hoşlandığı ve hoşlanmadığı her hususta müslüman emîrine itaat etmesi gerekir. Bir günah işlemekle emrolunduğu
3023] 24/Nûr, 51-52
3024] 24/Nur, 63
3025] 25/Furkan, 27-29
3026] 33/Ahzâb, 36
3027] 33/Ahzâb, 66-68
3028] 45/Câsiye, 18
3029] 59/Haşr, 7
3030] 72/Cin, 23
3031] Buhâri, Ahkâm 1, 9/77; Müslim, İmâre 32-33, hadis no: 1835, 3/1466; Nesâi, Bey’at 27, 7/138; İbn Mâce, Cihad 39
3032] Buhârî, İ’tisâm, 12
- 758 -
KUR’AN KAVRAMLARI
zaman dinlemek ve itaat etmek yoktur.” 3033
“Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez.” 3034
“Ma’siyet/Allah’a isyan konusunda kullara itaat edilmez. İtaat, mârufadır (meşrû ve iyi olanadır).” 3035
“İçinizde Allah’ın Kitabını ayakta tuttuğu (onunla amel ettiği) ve sizi Allah’ın kitabı ile sevk ve idare ettiği müddetçe, başınızdaki emîr, başı simsiyah üzüm tanesi gibi olan Habeşli bir köle de olsa dinleyin ve itaat edin.” 3036
“Başınızdakilerden kim size Allah’a isyan etmeyi emrederse, sakın o hususta ona itaat etmeyin.” 3037
“Ubâde bin Sâmit’ten (r.a.): Rasûlullah’a (s.a.s.) kolaylıkta ve zorlukta, hoşumuza giden ve gitmeyen hususlarda, onun korunup kollanmasında, Allah katından bir burhanla apaçık bir küfrünü görmediğimiz sürece verilmiş olan emirde/işte çekişmeyeceğimize ve kınayanın kınamasından çekinmeksizin nerede, nasıl olursa olsun hakkı söylemek üzere işitip itaat etmeye bey’at ettik.” 3038
İbn Abbas’dan (r.a.) rivâyet olunmuştur. O der ki: Bir münâfık ile bir yahudi arasında husûmet vardı. Yahudi, ‘haydi gel, Muhammed’e gidelim’ derken, münâfık, ‘hayır, gel Kâ’b bin el-Eşref’e gidelim’ demişti. Ancak, yahudinin ısrar etmesi üzerine münâfık Hz. Peygamber’in huzurunda muhâkeme olunmayı kabul etti ve onunla birlikte Hz. Peygamber’in huzuruna vardı. Hz. Peygamber, yahudinin lehine hüküm verdi. Rasûlullah’ın huzurundan çıkarlarken münâfık; ‘ben bu hükme râzı değilim. Haydi, gel Ebû Bekir’e gidelim’ dedi. O da yahudi lehine hüküm verdi. Münâfık buna da râzı olmayarak; ‘haydi gel, Ömer’e gidelim’ dedi. Hz. Ömer’in yanına gittiler. Yahudi, Hz. Ömer’e; ‘Peygamber’e gittik, O’nun verdiği hükme râzı olmadı. Sonra Ebû Bekir’e gittik, onun verdiği hükme de râzı olmadı’ diyerek durumu anlattı. Hz. Ömer, münâfığa ‘öyle mi?’ diye sordu. Münâfık ‘evet’ dedi. Hz. Ömer (r.a.); ‘öyleyse ikiniz, ben yanınıza gelinceye kadar biraz bekleyin. Şimdi hemen gelip aranızda hükmedeceğim’ diyerek eve girdi. Kılıcını alarak münâfığın boynunu vurup onu öldürdü ve dedi ki: ‘Allah’ın hükmüne ve O’nun Rasûlü’nün hükmüne râzı olmayanın hakkında işte ben, böyle hüküm veririm!’ Yahudi kaçtı. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu: “Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”3039 Bu olay üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Ömer’e hitâben buyurdu ki: “Sen fâruk’sun! (Hakla bâtılı ayıransın)” İşte Hz. Ömer, o günden itibaren “el-Fâruk” diye isimlendirildi. 3040
3033] İbn Mâce, Cihad 40
3034] Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469
3035] Buhârî, Cihad 107, Ahkâm, 4; Tecrid- Sarih Terc. 12/294; Müslim, İmâre 38-40; İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955
3036] Buhâri, Ahkâm, 4; S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. 12/314, Fethu’l Bâri, 13/108
3037] İbn Mâce, Cihad 40
3038] Buhârî, Ahkâm, S. Buhâri Tecrid-i Sarih Terc. c. 12, s. 293-294, Fethu’l Bâri, 13/5; Müslim, hadis no: 1709
3039] 4/Nisâ, 65
3040] Müslim, A. Dâvudoğlu Terc. 10/146; Ebû Dâvud, Sünnet 6, hadis no: 4607; Tirmizî, İlm, 16, hadis no: 2815; İbn Mâce, Mukaddime 6, hadis no: 42, 43; İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı KeİSYAN
- İTAAT
- 759 -
“Bir kere Nebî (s.a.s.) uyurken yanına birtakım melekler gelerek bunlardan bazıları: ‘Bu zat uyuyor’ dedi; bazıları da: ‘Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır’ dedi. Bunun üzerine bu melekler (birbirlerine) ‘bu dostunuzun üstün sıfatı vardır, haydi siz de bunun yüce mevkiini hârici bir örnekle temsil edin’ dediler. Fakat bazıları; ‘iyi ama bu zat uyuyor’ dediler. Bazıları da: ‘Hayır, O’nun gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır’ dediler. Bunun üzerine melekler; ‘Bu zâtın hâricî benzeri, şu kimsenin misali gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o evde bir velîme ziyafeti tertip edip (bu ziyafete) insanları dâvet etmek için bir dâvetçi gönderir; bu dâvetçinin dâvetine kim icâbet ederse, o (mükemmel) eve girer ve (mükellef) ziyafeti yer. Kim de dâvetçinin dâvetine icâbet etmezse o eve giremez, ziyafet yemeklerini de yiyemez.’ Bunun üzerine melekler, yine birbirlerine: ‘Haydi bu temsili bu zâta izah edin de anlasın’ dediler. Fakat yine bunlardan bazıları, ‘iyi ama bu zat uyuyor’ dediler. Bazıları da ‘hayır, gözleri uyuyor, fakat kalbi uyanıktır’ dediler. Bunun üzerine melekler (kendi aralarında temsili izah ederek): ‘O ev cennettir; dâvetçi de Muhammed (s.a.s.)’dir. Kim O’na itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Kim de O’na âsi olur, baş kaldırırsa Aziz ve Celil olan Allah’a âsi olmuştur. Hz. Muhammed insanların arasını ayırt etmiştir (itaat ve isyan şiarını bildirip inananları, inanmayanları birbirinden ayırt etmiştir).” 3041
İtaat Edilmesi Gereken Kimseler
Kur’an’da itaat edilmesi gerekenler; Allah, peygamberler ve müslüman ülü’l emr olarak belirlenir.
a- Allah’a İtaat: Kâinatı yoktan var eden ve yöneten Allah’a kayıtsız şartsız itaat edilmelidir. Mü’min, Allah’a ve O’ndan gelen hayat kanunlarına itaat etmek için iman eden insandır. O’nun emirleri ve yasaklarına itaat edilmedikçe iman, en küçük bir sarsıntıda yıkılmaya mahkûm olacak şekilde zayıftır. Allah’a itaat, emrettiği her konuda yerine getirilmelidir. Kişisel, sosyal, ailevî ve siyasî, vs. bütün konularda Allah’ın emirlerine itaat, Allah’a iman etmenin zarurî gereğidir.
Evet, Allah vardır, birdir, yaratandır. Ezelî ve ebedî olandır. Gören, işiten, dilediğini istediği anda ve şekilde yapmaya gücü yetendir. Mâziyi, hali, istikbali ve yarattığı insanların hayatlarını tanzim edecek kanunları en iyi bilen, emirler ve yasaklar koymaya yegâne yetkili olandır. Mü’min olabilmek için Allah’a bütün bu ölçüler çerçevesinde inanmak gerekir. Allah’ı en bilgili ve kudretli Rab kabul edip de, tatbik olunması için koyduğu emirleri ve yasaklarını, uygulanmasına gerek olmayan yasalar dizisi olarak görmek veya çevremize bu tür bir görüşün insanı olduğumuz fikrini verdirebilecek yaşantı biçimlerinin içine düşmek, fiilen O’na inanmamaktır. O yüzden gerçek anlamıyla Allah’a iman, ancak Allah’a itaatle gerçekleşir. Bunun içindir ki, O’nun emirleri ve yasaklarına kayıtsız şartsız itaat etmek mecburiyetindeyiz. “Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun/sakının. (Emirlerini) dinleyin ve itaat edin. Kendi iyiliğiniz için infak edin/Allah için harcayın. Nefsinin cimriliğinden korunan kimseler kurtuluşa ererler.” 3042
b- Rasûl’e İtaat: Bilindiği gibi, peygamberlere iman, temel iman esaslarındandır. Tevhid kelimesinin, şehadet andının ikinci bölümü Hz. Muhammed’i Allah’ın peygamberi olarak kabul etmektir. Onu peygamber kabul etmek de, hayatımızda hiçbir fonksiyonu olmayan kuru bir vicdan işi değildir. Hz. Muhammed’e (s.a.s.) rim Tefsiri, 4/1753-1754
3041] Buhâri, İ’tisâm 2; Tedrîc-i Sarih Terc. c. 12, s. 403-404
3042] 64/Teğâbün, 16
- 760 -
KUR’AN KAVRAMLARI
iman, ona itaat etmek içindir. "Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik...”3043 Çünkü O, yalnız inanılmak için değil; fiilen önder edinilip itaat edilmek için gönderilmiştir. Ona itaat etmedikçe gerçekten O’nu rehber tanımış olmayız. Çünkü O’na inandığımızı ifade ettiğimiz halde, nefsî arzularımıza tâbi olmak, toplumun olumsuz akışını izlemek, çeşitli bâtıl düzenlerin kurucuları ve temsilcilerine itaat ederek onların izlerini takip etmek, fiilen Hz. Muhammed’in (s.a.s.) mukaddes önderliğini yalanlamaktır. Bunun içindir ki, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin nefsi, getirip tebliğ ettiğim İslâm dinine (ve benim hayat önderliğime) istekle tâbi olmadıkça gerçekten iman etmiş olamaz.”
Mü’min olarak vazifemiz, Allah’a ve elçisine kayıtsız şartsız itaat etmek, bunun için de İslâm’ı aşkla şevkle yaşamaktır. Biz, O’na, sevmek ve itaat etmek için iman ettik. Eğer kişisel hayatımızı, âilevî yaşantımızı, iş ve davranışımızı peygamberimizin yaşayışına uygun hale getirmezsek, sosyal ve siyasal hayatımızı O’nun tebliğ ettiği ve bizzat yaşayarak örneklerini sergilediği sisteme göre tanzim etmezsek, O’na inanmamızın ne anlamı olacaktır? Kendi arzularımızı mâbutlaştırdıktan, şunun bunun ardından sürüklendikten, toplumun olumsuz etkilerine tâbi olduktan sonra, aziz peygamberimize iman etmenin pratik hayatta elbette ki hiçbir önemi kalmayacaktır. 3044
Rasûlullah’a itaat etmeyip, O’nun dâvetine icâbet etmeyenler, hevâlarına/kötü arzularına tâbi olan kimselerdir ve sapıktırlar. 3045
Kur’an’da Allah’a ve peygambere itaat, çoğu yerde birlikte ele alınmakta veya birbiriyle ilgisi gündeme gelmektedir. Kur’an’da açıkça belirtilmektedir ki, peygamber’e itaat, Allah’a itaat demektir. Allah’a olduğu gibi, peygambere itaat de imanın bir göstergesi ve sonucudur. Mü’minler, Allah’a ve Rasûlü’ne kayıtsız şartsız ve gönülden itaat ederken, münâfıklar, iman konusunda olduğu gibi, itaat konusunda da kaypak ve çifte standartlıdır. İtaat, merhamet kaynağıdır.
“Kim Allah’a ve Rasûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği (lütufta bulunduğu) peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” 3046
"Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik." 3047
"(Hâlâ) bilmediler mi ki: Kim Allah ve Rasûlü'ne karşı çıkarsa elbette onun için, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır." 3048
“(Bazı insanlar) ‘Allah’a ve Peygamber’e iman ettik ve itaat ettik’ diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar mü’min değillerdir.” 3049
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasûlüne dâvet edildiklerinde, ‘işittik ve itaat ettik’ demek, sadece mü’minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
3043] 4/Nisâ, 64
3044] Ali Rıza Demircan, İslâm Nizamı, 2/173-174
3045] 28/Kasas, 50
3046] 4/Nisâ, 69
3047] 4/Nisâ, 80
3048] 9/Tevbe, 63
3049] 24/Nûr, 47
İSYAN - İTAAT
- 761 -
Kim, Allah’a ve Rasûlüne itaat eder, Allah’a huşû/saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.” 3050
“...Onun (Peygamber'in) emrine aykırı davranlar, başlarına bir belâ gilmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." 3051
“O gün, zâlim kimse ellerini ısırıp şöyle der: ‘Keşke o peygamberlerle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur’an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı.” 3052
“Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü’min erkekle mü’min kadına, o işte kendi isteğine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse (karşı gelirse) apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” 3053
“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, ‘eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e itaat etseydik!’ derler.” 3054
"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir." 3055
"...Kim Allah ve Rasûlü'ne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır." 3056
Rasûlullah’a itaatin önemiyle ilgili hadis-i şeriflere bakarsak, bu itaatin imanla direkt bağlantılı olduğunu, peygambere itaatin Allah’a itaatin gereği olduğunu görürüz:
“Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allah’a isyan etmiştir. Kim emîr’e (meşru yöneticiye) itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.” 3057
“Ümmetimin hepsi Cennet’e girecektir. Ancak kaçınanlar hâriç, onlar giremeyecektir.” Ashâb: “Kim Cennet’e girmekten kaçınır yâ Rasûlallah?” diye sordular. Rasûllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Kim bana itaat ederse, Cennete girer. Kim de bana âsi olursa (emirlerime itaat etmezse) o Cennete girmekten çekinip kaçınmış olur (ve Cennete giremez).” 3058
c- Ulu’l-emr’e İtaat: İtaat edileceklerin üçüncüsü, mü’minlerden olan emir sahibi, mü’minlerin ulu’l-emridir. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine (müslüman yöneticilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasûl'e götürün (onların tâlimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir." 3059Ulu’l-emre itaat, ilk iki itaat gibi kayıtsız şartsız değil; ulu’l-emrin Allah’a ve Rasûle itaatiyle kayıtlı ve şartlı bir itaattir. Emir sahipleri Allah’a itaat
3050] 24/Nûr, 51-52
3051] 24/Nur, 63
3052] 25/Furkan, 27-29
3053] 33/Ahzâb, 36
3054] 33/Ahzâb, 66
3055] 59/Haşr, 7
3056] 72/Cin, 23
3057] Buhâri, Ahkâm 1, 9/77; Müslim, İmâre 32-33, hadis no: 1835, 3/1466; Nesâi, Bey’at 27, 7/138
3058] Buhârî, İ’tisâm, 12
3059] 4/Nisâ, 59
- 762 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sınırını aşıyorlarsa ma’siyettedirler. Ma’siyette olana da itaat değil; itaatsizlik vaciptir. Ayrıca, herhangi bir “emir sahibi” değil; müslüman bir ulu’l-emre itaat emredilmektedir.
Bu âyette emredilen itaatle ilgili dikkat edilecek bazı hususlar:
a) Allah’a ve Rasûlüne itaat emri verilirken; Allah ile Peygamber hakkında “itaat edin” anlamına gelen “etîû” emri tekrarlanmış; “ulu’l-emr/emir sahipleri” hakkında bu emir tekrarlanmamıştır. Müfessirlere ve fukahâya göre bunun anlamı ve sebebi şudur: Allah’a ve Peygambere itaat, kayıtsız şartsızdır. O bakımdan onlar hakkında bu emir tekrarlanırken; “emir sahipleri” hakkında bu emir tekrarlanmamıştır. Çünkü ulu’l-emre itaat, şeriatin çerçevesinde, mâruf ölçüler içerisinde sözkonusudur. Bu ölçü ve çerçevenin dışında kalan emir ve hükümlere, itaat etmemekten başlayarak, gerektiğinde ve şartların uygun olması halinde ayaklanarak karşı çıkmak ise; bir hak değil; bir görevdir.
b) Kendilerine itaat edilmesi bu ölçü ve çerçeve içerisinde sözkonusu olan ulu’l-emr hakkında ikinci kayıt, “minküm = sizden” kaydıdır. Yani ulu’l-emriniz müslüman olup sizinle onlar arasında, yani yönetilen olarak sizlerle, yöneten olarak onlar arasında herhangi bir anlaşmazlık ortaya çıkacak olursa, çözüm için başvuracağınız mercî, Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’ nün sünneti olacaktır. Câhilî hüküm, gelenekler, görenekler vs. olmayacaktır. “Sizden” yani mü’min olmayanların ise, esasen sizin üzerinizde velâyet hak ve yetkileri olmadığından,3060 onları “ulu’l-emr/emir sahibi” olarak kabul etmeniz, hiçbir şekilde düşünülemez. Dolayısıyla bu tür gâsıb, fâsık ve fâcir yönetim ve yöneticilerle ilişkiler, bu âyetten başka muhtevâya sahip âyetler tarafından ele alınmıştır; onlara göre düzenlenmelidir.
c) Bu tür anlaşmazlık halinde âyet-i kerimede dile getirilen yolu izlemenin Allah’a ve âhiret gününe imanın bir gereği olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla kim Allah’a ve âhiret gününe iman ettiğini söylüyorsa, anlaşmazlıklarının çözümü için âyetin zikrettiği mercîlerden başkasına müracaat edemez. 3061
Allah'a, Rasûlü’ne itaati ve onlara itaat üzere olan müslümanlardan olan ulu’l-emre itaati emreden bu âyetin yorumunda Mevdûdî, şu açıklamaları yapar:
Bu âyet, İslâm’ın bütün dinî, kültürel ve siyâsî sisteminin temelini teşkil ettiği gibi, sistemin kurulması için de, ilk ve en önemli düsturdur. Bu âyetten, aşağıdaki prensipler çıkarılabilir:
1- İslâm sisteminde, tek gerçek otorite olan Allah'a itaat edilmelidir. Bir müslüman, her şeyden önce Allah’ın kuludur, diğer bütün özellikleri, bu niteliğinden sonra gelir. Bu nedenle bir fert veya toplum olarak bütün müslümanlar, ilk olarak Allah'a bağlıdırlar, tüm diğer bağlar bu bağa boyun eğmek zorundadır. Çünkü tüm insanlar Allah'a verdikleri söze/ahde sâdık kalmak zorundadır. Başka birisine bağlılık ve itaat, ancak Allah'a itaati engellemeyecekse kabul edilir. Bu aslî bağlılık ve ahde aykırı olan tüm öteki bağlılık ve ahitler geçersizdir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu bir hadisinde şöyle açıklamıştır: “Yaratıcıya isyan (itaatsizlik) olan yerde, yaratıklardan hiçbirine itaat edilmez.”
3060] 3/Âl-i İmrân, 118
3061] M. Beşir Eryarsoy, İman ve Tavır, 80-81
İSYAN - İTAAT
- 763 -
2- İslâm dininin ikinci önemli prensibi Hz. Peygamber’e (s.a.s.) itaat ve bağlılıktır. Bu itaat, sadece peygamberlik kurumunun bir gereği değil; Allah'a itaat etmenin de tek çıkar yoludur. Allah’ın Rasûlü’ne itaat edilmelidir. Çünkü O, Allah’tan gelen emir ve direktiflerin elde edilebileceği tek kaynaktır. O halde biz ancak O’nun Rasûlü’ne itaat ederek Allah'a itaat edebiliriz. Çünkü itaatin başka bir yolu yoktur. Bunun aksine Rasûl ile aradaki bağı koparmak, O’nu gönderen Allah'a başkaldırmak demektir. Bir hadis-i şerif, bu konuyu şöyle açıklar: “Kim bana itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur, kim de bana isyan ederse Allah'a isyan etmiş olur.”
3- Bu birinci ve ikinci bağlılıktan sonra, bunlardan daha aşağı derecede yer alan bir bağlılık daha vardır. Bu, müslümanların kendi aralarında seçip yetki verdikleri yöneticilere bağlılıktır. “Ülül-emr” (kendilerine yetki verilenler) kelimesi çok geniş kapsamlıdır. Müslümanların herhangi bir işinin başında olan herkesi kapsar. Din âlimleri, düşünürler, politik liderler, yöneticiler, mahkemelerdeki kadılar, kabile başkanları ve buna benzer kimseler. Kısacası, müslümanlar arasından seçilip kendilerine yetki verilen herkese itaat edilmelidir. Onlar a) Müslümanlardan oldukları, b) Allah'a ve Rasûlü’ne itaat ettikleri sürece, onlara karşı gelip, müslümanların toplum hayatındaki barışı bozmak doğru değildir. Bu iki şart, onlara itaat edilmesinin ön şartını oluşturur. Bunlar, hem Kur’ân-ı Kerim’de açıkça ortaya konmuş, hem de Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından açıklanmıştır. Aşağıda şartların gerekliliğini belirten Hz. Peygamber’den birkaç hadis zikrediyoruz:
a) “Emrettiği şey günah olmadığı sürece, bir müslümanın kendilerine yetki verilen yöneticilerin emirlerine, hoşlansın veya hoşlanmasın, itaat etmesi gerekir. Eğer emîr, ona günah olan bir şeyi yapmasını emrederse, o yöneticiyi dinlememeli ve emirlerine de itaat etmemelidir.” 3062
b) “Günah olan bir konuda bir kimseye itaat etmek haramdır; itaat, ancak doğru olan şeylerde zorunludur.” 3063
c) Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizin başınızda doğru olduğu kadar yanlışı da uygulayan yöneticiler bulunacaktır. (Böyle bir durumda) kim yanlış olan şeylerden nefret ederse, sorumluluktan kurtulacaktır.” Ashâbdan bazıları: “Böyle yöneticilere karşı savaşmayacak mıyız?” diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.s.): “Namazı kıldıkları müddetçe, hayır!” diye cevap vermiştir.3064 Yani, eğer namazı terkederlerse, bu onların Allah'a ve Rasûlü’ne isyan ettiklerinin açık bir göstergesi olacaktır.
d) Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizin en kötü yöneticileriniz, sizin nefret ettiğiniz ve sizden nefret eden ve sizin bedduâ ettiğiniz ve size bedduâ eden yöneticilerdir.” Ashâbdan bazıları: “Ey Allah’ın Rasûlü, böyle yöneticilere karşı başkaldırmayacak mıyız?” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Aranızda namazı ikame ettiği müddetçe, hayır!”
Bir öncekinde koşulan namaz şartı, bu hadiste daha açık bir şekilde belirlenmektedir. “c” hadisinde, ferdî olarak namaz kılan bir yöneticiye karşı ayaklanılmaması gerektiği hükmü çıkıyor. Fakat “d” hadisinde yöneticilerin İslâm
3062] Buhâri, Müslim
3063] Buhâri, Müslim
3064] Müslim
- 764 -
KUR’AN KAVRAMLARI
toplumunda namazı ikame edip onu temel direklerden biri yapmaları şart koşuluyor. Bu bir başka hadiste de şöyle ifade ediliyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) bizden bazı şeylerle ilgili olarak bağlılık yemini aldı. Bunlardan biri de, başımızdaki yöneticilerde apaçık küfür alâmetleri görmeden onlara karşı gelmememizdi. O (küfür alâmetlerini gördüğümüz) zaman Allah huzurunda (başkaldırmamız için) geçerli bir nedene sahip olabiliriz.” 3065
4- Mutlak ve sürekli bir prensip olarak konulan dördüncü husus ise, Allah’ın emirlerinin ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetinin, (yani Kitap ve Sünnetin) hükümlerin tespitinde ve İslâm dininde tek ve nihâî otorite olduğu noktasıdır. O halde müslümanlar arasında veya yönetici ile yönetilenler arasında herhangi bir mesele ortaya çıktığında, hepsi birden Kur’an ve Sünnet’e başvurmalı ve O’nun verdiği karara boyun eğmelidirler. Bu nedenle İslâm’ı, diğer İslâm dışı sistemlerden ayıran ana sebebin, Allah’ın Kitabı’nı ve Rasûlü’nün sünnetini nihâî otorite olarak kabul edip, bu ikisine başvurulması ve onların hükmüne boyun eğilmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Âyetin ilk bölümünde Kur’an, İslâmî bir yapının dört asıl ilkesini ilân eder ve ikinci bölümde bu ilkelerin altında yatan hikmeti öğretir. Müslümanlara, gerçekten mü’min iseler bu dört ilkeye uymaları emredilir; aksi takdirde onların şehâdetleri şüpheli olur. Daha sonra onlara hayat sistemlerini, refahlarının dayanağını teşkil eden bu dört temel ilkeye dayandırmaları öğretiliyor. Çünkü sadece bu ilke, onları bu dünyada doğru yola götürüp âhirette de mutlu bir hayata ulaştırabilir.
Bu tavsiyenin, yahûdilerin ahlâkî ve dinî durumlarını eleştiren pasajdan sonra geldiğine ve müslümanları belirsiz bir şekilde onların kötü durumlarına karşı uyardığına dikkat edilmelidir. Bu, şu anlama gelir: Ne zaman bir toplum Allah’ın Kitab’ı ve Rasûlü’nün Sünnet’ini fırlatıp atar, Allah ve Rasûlü’ne isyan eden lidere uyar, Kitap ve Sünnet’in hüküm vermesini istemeksizin yönetici ve dinî liderlere düşüncesizce itaat ederse, İsrâiloğullarının kötü âkıbetine uğramaktan kurtulamaz. 3066
Tefsirlerde Kur’an’daki “ulu’l-emr” (emir sahibi) kavramıyla kast edilen anlamın şu insanlar olduğu ifade edilmiştir: 1- Âmirler, 2- Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, 3- Hulefâi Râşidin, 4- Bütün ensâr ve muhâcirler, 5- Bütün ashâb, 6- Sahâbe ve tâbiîn, 7- Halkı idare eden müslüman ve akıllı kimseler, 8- Ulemâ ve fukahâ (İslâm âlimleri, müctehid ve fıkıhçıları), 9- Seriyye kumandanları (cihad emirleri), 10- İlim ehli ve Kur’an ehli olanlar, 11- Bütün iş başında bulunanlar (yöneticiler). Genel kabul gören anlayış, sonuncu şıktır.
İbn Münzir şöyle der: “Sözü dinlenir bütün ilim ehli, kâfir bir kimsenin hiçbir suretle müslümanlara hükmetmesinin câiz olmadığı hususunda icmâ halindedirler.”3067 Kadı Ebû Ya’lâ şöyle der: “İmam (yönetici), müslüman iken dinden çıkıp kâfirleşirse, imamlıktan da çıkar. Bu konuda âlimler arasında ihtilâf yoktur.”3068 Kadı Iyâz şöyle der: “Kâfir bir kimseye verilen imamlık (yöneticilik) bey’atının geçerli olmadığı, önce müslüman olan imam (yönetici) kâfirleşirse,
3065] Buhâri, Müslim
3066] Mevdûdî, Tefhimu’l Kur’an, 1/370-373
3067] İbnü’l Kayyim, Ahkâmu Ehli’z Zimmeh, 237
3068] Ebû Ya’lâ, el-Mu’temed fî Usûli’d-Din, 243
İSYAN - İTAAT
- 765 -
imamlığının düşeceği, bu durumda ona itaat etmenin gerekmediği ve kendisini düşürmenin vacip olduğu konularında âlimler arasında icmâ vardır.” 3069
İbn Hacer de şöyle der: “İmam (yönetici) kâfirleşirse, imamlık ehliyeti düşer. Bu durumda müslümanların gücü yeterse, onu indirmeleri vaciptir. Buna güçleri yetmezse, o yerden hicret etmeleri lâzımdır. Bu ikisinden hiç birini yapmayıp umursamazlık gösterirlerse günahkâr olurlar.”3070 el-Kirmânî şöyle der: Namazların cemaatle kılınmasını ve gerektiği zaman cihad yapılmasını temin ettiği müddetçe, zorbalık yapan imama, günahların dışında kalan hususlarda itaat etmek fakihlerin (fıkıh âlimlerinin) icmâıyla lâzımdır. İllâ ki, kendisi açık bir şekilde küfre kaysın. Bu takdirde, ona hiçbir konuda itaat câiz değildir. Bundan da ötesi, gücü yetenlerin onunla mücadele etmesi vaciptir.” 3071
İtaat edilmesi ve uyulması gereken konularla ilgili olarak Kur’an’ın emrettiği hususlardan biri “vahy”e uymak,3072 diğeri “şeriat”e3073 tâbi olmaktır ki, bu iki itaat, Allah’a itaat etmenin kapsamına girmektedir.
İtaat Edilmesi Yasak Olan Kimseler
a- Kâfirlere: “Kâfirlere itaat etme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünlü büyük bir savaş ver (büyük cihad yap).” 3074
Allah’a itaat, nasıl iman gereği ise, kâfirlere itaat de küfre yol açacak bir isyandır: “Ey iman edenler! Eğer kâfirlere itaat ederseniz, sizi eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz.”3075 Bu âyetin yorumunda, kâfirlere ve tâğutlara ölümü pahasına itaat etmeyen şehid müfessir Seyyid Kutub, şunları söyler:
Allah; iman edenleri kâfirlere itaat etmekten nehyediyor. Allah'a küfredenlere itaatin âkıbeti, acıklı bir hüsrandır. Bunda, hiçbir kâr ve fayda yoktur. Böyle bir hareket, ökçelerin üstünden gerisin geri küfre dönmektir. Mü’min, ya küfür ehli kâfirlerle cihad ederek, bâtıl ve bâtıl yolunda olanlarla kavga ederek, yolunda yürür; yahut da -neûzü billâh- ökçesi üstünde gerisin geri küfre döner. Tabii ki, her ikisinin arasında durup hem durumunu muhâfaza etmek, hem dinini korumak muhaldir (mümkün değildir).
Küfürle, şerle, dalâletle, bâtılla, putçulukla çarpışmayan kimse, horlanıp zelil olacak, mağlûp olup gerisin geri küfre, şerre, dalâlete, bâtıla, putçuluğa mutlaka dönecektir! İtikadı ve imanı, onu kâfirlere itaatten, onların sözünü dinlemekten, onlara güvenmekten alıkoymayan kimse, ilk andan itibaren -hakikatin- itikadından ve imanından sıyrılıverir. Bir itikad sahibinin itikadının düşmanlarına dayanması, onların vesveselerini dinleyip emirlerine itaat etmesi, rûhî hezimetten başka bir şey değildir. Bu ilk başlangıçta bir hezimettir; en sonunda onu bu hezimetten, gerisin geri küfre dönmekten hiçbir şey alıkoyamaz. İsterse ilk adımlarında bu çirkin sonuca doğru yol aldığını hissetmesin... Mü’min itikadı, teslim olduğu kumanda mevzuunda, dininin ve kumandanının düşmanlarıyla
3069] Nevevî, Şerhu Sahih-i Müslim, 12/229
3070] İbn Hacer, Fethu’l Bârî, 13/123
3071] Nevevî, Şerhu Sahih-i Müslim, 10/169; A. el-Luveyhık, Dinde Ölçülü Olmak, 426
3072] 33/Ahzâb, 2
3073] 45/Câsiye, 18
3074] 25/Furkan, 52
3075] 3/Âl-i İmrân, 149
- 766 -
KUR’AN KAVRAMLARI
meşveret edemez. Şâyet onları bir kerecik olsun dinlerse, ökçesi üstü küfre dönmenin yolunu tutmuş demektir... Fıtrî ve pratik bir hakikat... Allah, mü’minlere bu hakikati tenbih ediyor. Allah, onlara iman adına sesleniyor...
“Ey iman edenler, kâfirlere itaat ederseniz, ökçelerinizin üstünden sizi geriye çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz.” 3076Ökçesi üstü imandan küfre dönme ziyanından daha büyük hasar olur mu? İman ziyanından sonra, ne kazanç olabilir? Şâyet küfredenlere itaate meyletmeye sevk eden âmil, onların himayesini temenni edip, yanlarından nusret (yardım ve zafer) dilemekse, işte bunlar, işte onlar... Âyet o safhayı da açıklıyor, nusret ve himayenin hakikatini onlara hatırlatıyor: “Hâlbuki Mevlânız Allah’tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.”3077 İşte mü’minin, yanından zafer dileyeceği, himayesini talep edeceği yön burasıdır... Sahibi Allah olan kimsenin, Allah’ın yaratıklarından sahip aramaya ne ihtiyacı vardır? Yardımcısı Allah olan kimse, kulların yardımına hiç muhtaç olur mu? 3078
b- Ehl-i Kitaba: “Ey iman edenler! Kendilerine Kitap verilenlerden bir gruba itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi çevirip kâfir olmaya çevirirler.” 3079
c- Münâfıklara: “Ey Peygamber! Allah’tan kork, kâfir ve münâfıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve her şeyi yerli yerince yapmaktadır.” 3080
d- Kendisini Allah Yolundan Uzaklaştıran ve Saptıran Liderlere ve Büyüklere: “Allah, kâfirlere/inkârcılara lânet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar, bir dost ve yardımcı bulamazlar. Yüzleri ateşte çevrildiği gün, ‘keşke Allah’a itaat etseydik, keşke peygambere itaat etseydik’ derler. Şöyle derler: ‘Rabbimiz! Biz yöneticilerimize (efendilerimize) ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.” 3081
e- Şeytana ve Şeytanın Dostlarına: Şeytanın dostlarına itaat, şirke kapı açar, insanı müşrik yapar: “Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan (onların etlerinden) yemeyin. Çünkü onu yemek fısktır/Allah yolundan çıkmaktır, günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için fısıldarlar/telkin ederler. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşrik/Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.” 3082
İnsanın şeytana uyması ve onun adımlarını takip etmesi,3083 ona itaat ederek onun çağırdığı yola gitmesi demektir. Şeytanın emrine uyarak Allah’tan başka tanrılar edinmenin bizzat şeytana ibâdet/kulluk olarak adlandırılması,3084 ona itaat edip uymanın tehlikesi için yeterlidir.
f- Günahkârlara ve Nankörlere: “Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr veya nankör olana itaat etme.” 3085
3076] 3/Âl-i İmrân, 149
3077] 3/Âl-i İmrân, 150
3078] Seyyid Kutub, Fî Zılâlil Kur’an, 2/482-483
3079] 3/Âl-i İmrân, 100
3080] 33/Ahzâb, 1
3081] 33/Ahzâb, 64-6
3082] 6/En’âm, 121
3083] 2/Bakara, 102, 168, 208; 4/Nisâ, 83 vd.
3084] 19/Meryem, 44; 36/Yâsin, 60
3085] 76/İnsan, 24
İSYAN - İTAAT
- 767 -
g- Yalancılara: “Yalancılara (hakikati yalan sayanlara) itaat etme. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.” 3086
h- Ahlâksızlara: “Çok yemin eden, diliyle iğneleyen, kusur arayıp devamlı kusur arayıp kınayan, kovuculuk eden/durmadan laf götürüp getiren, iyiliği daima engelleyen, mütecâviz/aşırı giden, suç işleyen/günaha bulanmış, kaba, haşin ve alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları (yandaşları) vardır diye sakın itaat etme.” 3087
i- Gâfillere, Zikirden (Allah’ı anmaktan ve Kur’an’dan) Gaflette Olanlara: “...Kalbini zikirden/Bizi anmaktan (ve Kur’an’dan) gâfil kıldığımız (unutturduğumuz), hevâsına/kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itaat etme.” 3088
j- Namaza Engel Olanlara: “Namaz kılmaktan men edene asla itaat etme. Sen secde et ve Rabbine yaklaş.” 3089
k- Aşırılara, İsrafçı ve Fesatçılara: “Yeryüzünde fesad çıkarıp/bozgunculuk yapıp da ıslah etmeyen/dirlik düzenlik vermeyen müsriflerin (aşırıların ve beyinsizlerin) emrine itaat etmeyin.” 3090
l- Şirke Zorlayan Ana-Babaya: “Biz insana ana-babasına iyi davranıp iyilik yapmasını tavsiye ettik. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana şirk/ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.”3091; “...Önce Bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Dönüş ancak Banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana şirk/ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy.” 3092
m- Halka, İnsanların Çoğuna, “Çoğunluğun İstediği Olmalı” Anlayışına ve Zanna: “Yeryüzünde bulunanların çoğuna itaat edecek olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan (kesin olmayan bilgiden) başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan da başka (söz) söylemezler.” 3093; “Bilin ki içinizde Allah’ın peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size itaat etseydi, şüphesiz sıkıntıya, kötü/zor duruma düşerdiniz.” 3094
Hakikat adına hiçbir şey ifade etmeyen zannın3095 peşine düşmek, insanı Allah’a şirk/ortak koşmaya3096 kadar götürür. Allah’a şirk koşmanın ve sahte tanrılara tapınmanın, zanna tâbi olmanın dışında hiçbir dayanağı yoktur.
n- İnsanların ve Bilmeyenlerin Hevâlarına/Kötü Arzu ve İsteklerine: “(Sana şu tâlimatı verdik:) Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların hevâlarına/arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların çoğu da zâten fâsıktır/yoldan çıkmışlardır.
3086] 68/Kalem, 8-9
3087] 68/Kalem, 10-14
3088] 18/Kehf, 28
3089] 96/Alak, 19
3090] 26/Şuarâ, 151-152
3091] 29/Ankebut, 8
3092] 31/Lokman, 14-15
3093] 6/En’âm, 116
3094] 49/Hucurât, 7
3095] 10/Yûnus, 36; 53/Necm, 2
3096] 6/En’âm, 116, 148; 10/Yûnus,35-36, 66
- 768 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Yoksa, onlar (İslâm öncesi) câhiliyye yönetimini mi istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hüküm/kanun ve yönetim yönünden Allah’tan daha güzel kim vardır?”3097; “Sonra seni din konusunda bir şeriat (ve düzen) sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin hevâlarına/isteklerine uyma.” 3098
Allah’ın yolundan sapmanın en büyük sebeplerinden biri olan hevâya 3099 tâbi olmayı Kur’an, şirkin temel etkenlerinden biri olarak görmektedir. “Hevâsını ilâh edineni gördün mü?”3100. Allah’ı bırakıp sahte tanrılar edinmenin, aslında hevâyı ilâh edinme olduğunu görmekteyiz. Müşrikler, zanna uymanın yanında hevâlarına uyan kimseler olduğu için3101, Kur’an, onların hevâlarına itaat edilip uyulmaması gerektiğini sık sık tekrar eder3102.
o- Allah’a ve Rasûlüne İsyanı (Haram Olan Bir Şeyi) Emreden Kim Olursa Olsun, Ona: “Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez.”3103 “Ma’siyet (Allah’a isyan, haram ve günah) konusunda kullara itaat edilmez. İtaat, ancak mârufadır (meşrû ve iyi olanadır).” 3104Hz. Ebûbekir’in halife seçildiğinde ashâba seslenişi: “Allah'a ve Rasülüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Allah'a âsi olursam, bana itaatiniz gerekmez!”
Hz. Ali bin Ebî Tâlib (r.a.): “Peygamber (s.a.s.), Ensar’dan bir kişiyi seriyye emîri yaptı. Seriyyedekiler emîri kızdırdılar. O da şöyle dedi: ‘Bana odun toplayın’, onlar da topladılar ve tutuşturmalarını emretti; onlar da tutuşturdular. Sonra emîr şöyle dedi: ‘Rasûlullah (s.a.s.) “dinleyip itaat etmenizi” emretmedi mi?’ Onlar da ‘evet’ dediler. O da, ‘o zaman ateşe girin’ dedi. (Râvi şöyle) diyor: Birbirlerine baktılar ve ‘Muhakkak ki biz Rasûlullah’a (s.a.s.) ateşe düşmemek için sığındık’ dediler. O zaman emîrin kızgınlığı geçti ve ateşi söndürdü. Peygamber’ in yanına geldiklerinde O’na durumu anlattılar. Rasûlullah şöyle buyurdu: “Ateşe girmiş olsaydınız, ebediyyen oradan çıkamazdınız. Muhakkak ki itaat mârufta/iyilik ve meşrûluktadır.” 3105
Rasûlullah burada itaatın sınırını belirlemektedir. O da, itaatın mârufta olduğu sürece geçerli olacağıdır. Mâruf dairesi dışına çıktığında emredilen iş, Allah’ın gazabına çevrilmiştir ve Allah’a isyanda yaratılana itaat yoktur. İtaat etmemiz gereken birçok şey vardır. Bunlar: İslâm devletinde halifeye ve valilere, anne babaya, hanım kocasına, köle efendisine, hizmetçinin hizmetini gördüğü kimseye, İslâm askerinin müslüman komutanına, öğrencinin hocasına, işçinin mükellef olduğu işverene... Hz. Ebûbekir’in hilâfete geldiğinde söylediği sözde halife; halkın, başkanlığına itaat sınırını belirlemiş, körü körüne bir itaat emretmemişti. Şüphesiz itaat Allah’ın emrettiği şeylere yahut mârufun içeriğindeki şeyedir. Fakat mâruf mefhumunun dışına çıkana itaat yoktur.
3097] 5/Mâide, 49-50
3098] 45/Câsiye, 18
3099] 38/Sâd, 26
3100] 25/Furkan, 42; 45/Câsiye, 23
3101] 7/A’râf, 126; 18/Kehf, 28; 20/Tâhâ, 16
3102] 2/Bakara, 120, 145; 5/Mâide, 48, 49, 77; 6/En’âm, 56, 150 vd.
3103] Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839, 3/1469
3104] Buhârî, Cihad 107, Ahkâm, 4; Tecrid- Sarih Terc. 12/294; Müslim, İmâre 39; İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2863-2865, 2/955)
3105] S. Buhâri, Fethu’l Bâri, 7145; el-Bidâye ve’n-Nihâye, 4/226
İSYAN - İTAAT
- 769 -
Halife veya devletin birinci sorumlusu, halka te’vili olmayan bir ma’siyet emrederse buna itaat edilmez. Allah’tan sonra itaati en çok hak eden anne babaya itaat gelmektedir: “Rabbin yalnızca kendisine itaat etmeyi ve anne babaya iyiliği emretti.”3106 Anne babaya büyük itaati tavsiye ettikten sonra, çocuklarına ma’siyeti emretmeleri durumunu istisna ediyor ve şöyle diyor: “Annen ve baban; hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için sana karşı bir çaba harcarlarsa bu durumda onlara itaat etme.” 3107
Küfürde Önderler ve Onların İzinden Giden Uyduları
İnsan psikolojisi, etkileşime açıktır; insanın diğer insanlardan, çevrelerinden etkilenmesi sosyolojik bir vâkıadır. Toplumların, kitlelerin de önderlerine tâbi oldukları gerçeğini de hemen herkes gözlemleyebilir. Halk, bazen onlara hayran olur, taklit eder, bazen emir alır, itaat eder ve isteyerek veya istemeyerek yönetilir, yönlendirilir. Halkın kendi kendini yönetimi gibi aldatıcı slogana rağmen, demokrasilerde bile itaat edenler ve itaat edilenler, uyanlar ve uyulanlar diye toplum iki sınıftan ibarettir.
İşte bu yığınların hem dünyevî hem de uhrevî sorumluluğunu büyük çapta önderler yüklenecektir. “Bir fenalığa sebep olan, onu işleyen gibidir” hükmünce, kötülüğe önder olup çığır açan kimseler, öncülük yaptıkları toplumların günah yüklerinden de pay alacaklardır. Tarihin her döneminde dalâlet ehlinden, milletleri saptıran, ideolojik bâtıl inançlarını otoriteleri ve yönetimleri sayesinde toplumların bütün kesimlerine derece derece empoze eden önderler ve elebaşılar çıkmıştır. Bazı gafil toplumlar da bu dalâlet öncülerini gözlerinde büyütmüş, kahraman yaftası altında yücelttikçe yüceltmiş, onlara büyük bir coşku ile itaat edip tâbi olmuştur.
Bazı uluslar, uyanıp akıllarını başlarına alarak o sahte kahramanları yerle bir etseler ve bir zamanlar taptıkları heykellerini devirseler de, bazı toplumların uyanışı bu dünyada olmayıp âhirete kalmaktadır. Fakat oradaki uyanışları da, “Ey Rabbimiz, biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik, onlar da bizi hak yoldan saptırdılar”3108 demekten ileriye gitmeyecek, dünyadayken itaat edip peşinden gittikleri önderlerine kendilerine verilen azabın iki katını vermesi ve lânet etmesi için Allah’a yalvaracaklardır.3109 Bu fâni dünyada, kendilerine ümit bağlayarak siyasî, idarî ve ekonomik bakımdan itaat edip uydukları, müslümanlara rağmen tercih ettikleri, “bizi kurtardı”, ya da “kurtaracak” dedikleri, âdeta takdis edip dokunulmaz ve hata etmez saydıkları, ilkelerini, görüşlerini ilâhî ve nebevî bildirinin üstünde tutarak ilahlaştırdıkları o önderleri, büyük hesap gününde en büyük düşmanları haline gelecektir.
Kalabalıkların şuursuzca itaat edip izini takip ettikleri reislerine, “Siz olmasaydınız elbette biz mü’min olurduk!”3110 şeklinde suçladıkları zaman, o itaat ettiklerinden alacakları karşılık da: “Size hidâyet geldiği zaman, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, siz kendiniz suç işliyordunuz!”3111 cümlesinden ibarettir. Toplumlara tahakküm
3106] 17/İsrâ, 23
3107] 31/Lokman, 15; Abdülhamid Bilali, Eğitici Dersler, 75-76
3108] 33/Ahzâb, 67
3109] 7/A’râf, 38
3110] 34/Sebe’, 31
3111] 34/Sebe’, 32
- 770 -
KUR’AN KAVRAMLARI
eden bu müstekbirlerle itaatkâr uyduları arasındaki bu tartışma, uyduların şöyle demesiyle sona erecek: “Hayır, öyle değil! Gece gündüz (sizin işiniz) hile ve tuzak kurmaktı. Allah’ı inkâr etmemizi, O’na eşler koşmamızı bize emrederdiniz!” 3112
İşte beşerî düzenlerin hepsinde görüldüğü üzere, âdeta bir sürü gibi yönetilenler, hak nizama gözlerini ve gönüllerini kapayanlar, yanlışlık ve haksızlık karşısında hiçbir tepki göstermeyip kalabalığa uyanlar, hakka karşı olduğu halde otoriteye itaat edip boyun eğenler... sonunda yönetici önderlerine, şöyle diyecekler: “biz size uymuştuk, şimdi bize gelen bu ateş azabından küçük bir parçayı olsun bizden savabilir misiniz?” 3113
Toplumlar, genellikle meliklerinin dini üzeredirler. Meliklerin gidişatı, dünya görüşleri, tercihleri, değer yargıları, tebaalarına da yansımaktadır. “Ennâsü alâ dîn-i mülûkihim: İnsanlar meliklerinin dini üzeredir” hadis-i şerifi bunu ifade etmektedir. Bilindiği gibi, insanlar İslâm fıtratıyla doğuyor; dünyaya doğuştan inkârcı olarak gelmiyorlar. Sonradan aile, çevre, ortam, eğitim ve yönetim, onların mü’min kalmalarında ya da münkir olmalarında az veya çok etkili oluyor. Bütün bunlar gösteriyor ki, itaat konusu, dünyada onurlu bir şekilde yaşamanın, âhirette ateşten korunmanın temel dinamiklerindendir. Allah, Firavun ve adamları hakkında, “Biz onları, insanları ateşe çağıran önderler yaptık.”3114 buyuruyor. Bu liderlerin insanları ateşe çağırması demek, onları cehenneme götürecek fiilleri yapmaya dâvet etmeleri ve buna vesile olmaları demektir. “Günü geldiğinde, her sınıf insanları önderleri ile birlikte çağıracağız.”3115 O gün, her insan topluluğu, ilâhî ya da şeytânî önderlerine nisbet edilerek çağrılacak. Meselâ “ey Firavun itaatkârları” , “ey Nemrut uyduları”... diye dâvet edilecek. Ayrıca, dinlerine, kitaplarına, taraftarlıklarına nisbet edilerek çağrılacaktır.
Allah Rasûlü’nün, “Kişi dostunun dini üzeredir; onun için her biriniz kime dostluk ettiğine iyi baksın” sözünden de anlıyoruz ki, insanlar, önderlerinin sadece şahsına değil; görüşlerine de dost oluyorlar, itaat edip bağlanıyorlar. Onların yollarını kendilerine izlenilecek yol edinmek suretiyle, bâtıl dinlerini kendilerine din ediniyorlar. Dünyadaki ideolojik veya hevâî temele dayalı işbirlikleri, kesinlikle görüş beraberliğine delâlet ediyor. Bunun için Yüce Hakk’ın fermanı, “toplayın o zâlimleri ve onlarla beraber işbirliği edenleri, aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah’tan başka tapmış oldukları putları”3116 şeklinde tecelli edecek.
Dünyadaki etkileme, tahakküm vâkıası ve itaat anlayışı o derece açık ve enteresandır ki, ilâhî adâlet gününde bunu mütegallibelerin (haksız olarak ve zor kullanarak hükmedenler) yüzüne çarpan taklitçi ve itaatkâr uyduları, sanki bugün yaşanan “oyun”u dile getiriyor gibidir. Şöyle diyor, itaat edip tâbi olanlar, itaat ettiklerine: “Siz bize sağdan gelirdiniz (suret-i haktan görünüp vesvese verir, telkinde bulunurdunuz) derler.”3117 Güvendiğimiz yönden bize sokulup propaganda yapardınız. Siz bize hak cihetinden gelir, bâtılı bize süslü gösterirdiniz. Bizi hidâyet yoluna uymaktan alıkoyardınız. Bize din taraflısı görünerek yaklaşır,
3112] 34/Sebe’, 33
3113] 14/İbrahim, 21
3114] 28/Kasas, 41
3115] 17/İsrâ, 71
3116] 37/Saffât, 22-23;
3117] 37/Saffâft, 28
İSYAN - İTAAT
- 771 -
sahte delillerle aldatırdınız diyecekler. Zamanlar, metodlar ve imkânlar değişse bile, aldatmadaki asıl unsurun nasıl her devirde birbirine benzediği hayret vericidir. Yöneteni ve yönetileniyle, itaat edileni ve edeniyle, yönlendireni ve kandırılanıyla hepsi “o gün azabda müşterek/ortaktırlar.” 3118
İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk
İnsanımıza abdesti bozan şeyler kadar olsun imanı bozan şeyler anlatılamadığı, anlatılmasına izin verilmediğinden, tam tersine, her çeşit günah ve isyan için, “bunlar imanı bozmaz, bunlar olmadan da müslümanlık olur” diyerek insanları her çeşit isyana rağmen Allah’ın affına güvendirerek kandıran kimselerin 3119aldattığı insanımızın mü’mine benzeyen ne kadar vasfı kaldı değerlendirilmez. Olayın iman boyutu, kabul ve itaat sözü olan “illâ Allah” tan önce gelmesi gereken red ve isyan sözü “lâ ilâhe” ile ilgili tevhid penceresinden bakışla uzun bir ufuk turu ile çağdaş yaşam değerlendirilebilir.
Biz olayın bir başka yönünü vurgulamış olalım: İbadette esas olan itaattir. Bir başka deyişle Allah’a ibâdet, O’nun emir ve yasaklarında sadece O’na itaat etmektir. Allah’ın emrine boyun eğmeğe yanaşmayan, itaatte Allah’tan başkasına yönelerek onların icad ettiği helâl ve haramlara uyan kişilerin inançlarında –her ne kadar aksini iddia etseler de- Allah’ın rubûbiyet ve ulûhiyetine yer yoktur. O, eylemleri ve isyanlarıyla mutlak otorite anlayışına, ilâhlık ve rablik makamına Allah’tan başkasını koyarak kullukta ona yöneliyor. Mü’min olmak ve mü’min kalmak için mutlak anlamda, kayıtsız ve şartsız itaatin yalnız Allah’a yapılması gerekir.
Âlemlerin rabbı olan Allah evrende mutlak tasarruf sahibidir. Yaratıklar arasında yalnızca insan teşrii alanda bu rabliğe karşı çıkabilir. Yeryüzündeki tasarrufunu Allah'ın hükmüne göre değil; kendi iradesi doğrultusunda yapmaya kalkışabilir. Bu zâlim insan, yeryüzündeki hayatı, istediği biçimde yönlendirmeye kalkar. Bunun için Allah'ın kurallarına rağmen kendinden kurallar koyar. Böylece insan, kendi arzularını ilahlaştırmış olur. Arzularının doğrultusunda yeryüzüne şekil vermeğe kalkınca da yeryüzünde rableşmiş olur. Bunun sonucunda, böylesi insanlara isteyerek itaat edenler de, Allah'ı değil; bu insanları rab kabul etmiş olurlar.
Günümüz insanlığının rab anlayışını, onların inançlarında ve pratik hayatlarında çok açık bir şekilde görmek mümkündür. Dinin ilk şartı, Allah'a, O'nun emirlerine teslim ve tâbi olmaktır. Allah'a rağmen Allah'tan başkalarının koyduğu gayrı meşru hükümlerine seve seve uyup itaat edenlerin, "Allah'ın rablığına ve ilahlığına inandık" demeleri kendilerini kurtarmaz. Çünkü İslâm; rab olarak sadece Allah'a inandıktan ve O'na karşı kulluk vecibelerini yerine getirdikten sonra, O'nun koyduğu hüküm ve kurallara itaat edilmesini de ister. Bunun için, insanlar, Allah'ın kesin olarak bildirdiği hükümleri bırakıp, ilâhî emirlere ters olarak başkalarının ortaya koyduğu hükümlerine isteyerek itaatleri halinde, her ne kadar dâvâları Allah'a iman olsa da, bu imanları geçerli olamaz.
Günümüzde, insanların, vicdanlarında inanıp kabul ettikleri ilâhla, yaşantılarında, hükümlerine teslim oldukları ilâhlar aynı değildir. Teorik olarak
3118] 37/Saffât, 33; Ekrem Sağıroğlu, Kur’an’da İnsan ve Toplum, 92-97
3119] 31/Lokman, 33; 35/Fâtır, 5; 57/Hadîd, 14
- 772 -
KUR’AN KAVRAMLARI
inandıklarını ifade ettikleri Allah'ın ilâhlığını ve rablığını, vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu, pratik hayatlarında Allah'tan başka rabların emirlerine ve hükümlerine teslim olmaktadırlar. İnsanların pek çoğunun maruz kaldığı en büyük tehlike; Allah'ı günlük yaşantılarında rab kabul edemeyişleridir. Onlar, bir yandan mü'min ve müslüman olduklarını söylerlerken, diğer yandan da Allah'ın emir ve yasaklarını bir tarafa atarak çeşitli varlıkların ve rehber edindikleri önderlerinin emirlerine uyarlar. Onların koyduğu gayri meşru hükümlere gönüllü olarak itaat ederler; böylece Allah'tan başkalarını rab edinmiş olurlar.
"Lâ"sı olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; itaat ve isyanı olmayan, mevcut düzene her yönüyle uygun bir din dayatılıyor. Her şeyle, özellikle egemen tüm güçlerle ve onların rab ve hâkimiyet anlayışlarıyla uzlaşan, Allah’ın hor gördüklerini hoş görmek için bin dereden su getiren, tepkisiz, laik müslümanlık (!) hâkim kılınmak isteniyor. Allah'a inanan, ama tâğuta itaatten ayrılmayan, Allah'a iman eden, ama tâğutların ilke ve hükümlerini kabul ettiğini ifade eden bir din, ilâhî olmaktan öte beşerî bir din!..
Rabliğin birkısım özelliklerini Allah'tan başkalarında görmeleri, ahlâkî, sosyal ve kişisel hayatları için gerekli olan emir ve kuralları, Allah'tan başkalarından almalarıdır. Bunun için, insanların pek çoğu, ya doğrudan doğruya Allah'tan başka rabblar olduğuna inanıyorlar veya Allah'ın rabblığına teorik olarak inansalar da pratik hayatlarında Allah'tan başkalarının rabblığına teslim oluyorlar. İşte rabb konusunda, peygamberlerin her asırda yıkmak istedikleri asıl sapıklık budur. Hükmü sadece göklerde geçen, dünyaya, insanlara, yönetime, sosyal ve siyasal hayata... karışmayan bir Allah inancı. Yani göklerin rabbı. Hâlbuki Allah, göklerin, yerin, bütün âlemlerin rabbıdır.
Önceden hıristiyan olan Adiyy b. Hatem, boynunda altından bir haç olduğu halde Rasülüllah'ın huzuruna geldi. Peygamberimiz ona: "Ya Adiyy, boynundan şu putu çıkar." buyurdu. Bu sırada Rasülüllah "Yahudiler ve hıristiyanlar, haham ve rahiplerini Allah'tan başka rabblar edindiler."3120 mealindeki âyeti okuyordu. Adiyy: "Ey Allah'ın Rasûlü, hıristiyanlar, rahiplere ibâdet etmediler ki (onları rab edinmiş olsunlar)" dedi. Peygamberimiz: "Evet ama onlar (hıristiyan rahipleri ve yahudi hahamları) Allah'ın helal kıldığını haram; haram kıldığını da helal saydılar. Onlar da bunlara uyup itaat ettiler. İşte onların bu tutumları, onlara ibâdet etmeleri ve onları rab edinmeleridir." buyurdu.3121 Bu hadis-i şerif açık olarak gösterir ki, herhangi birini rab edinmiş olmak için ona hemen rab adını vermiş olmak şart değildir. Bu rab edinme, tabii ki onların önünde secde etmek, onlara doğrudan ibâdet etmek biçiminde gerçekleşmiyordu. Allah'tan başkalarının emrine, Allah'ın dinine uyup uymadığı hiç hesaba katılmaksızın isteyerek itaat etmek, hükümle ilgili konularda Allah'tan başkalarının sözünü dinleyip kabullenmek, Allah'tan başkasına itaat ederek O'nun dininin emir ve hükümlerine başkasını tercih ederek muhalefet etmek, Allah'tan başkalarını rab edinmek ve onlara tapmak demektir.
Putlara, şeytanlara ve tâğutlara tapmak nasıl şirk ise, Allah'ın emrine, Hakk'ın hükmüne uymayan kişilerin ortaya attıkları görüşleri benimsemek ve onları Allah'a tercih edip onlara uyup itaat etmek de öylece bir şirktir. Bu durum, onlara kulluk mertebesinden fazla değer vermek, Allah'ın ilâhî hükümlerine
3120] 9/Tevbe, 31
3121] Tirmizî, Tefsir 9
İSYAN - İTAAT
- 773 -
uymayan görüş ve fikirlerini benimsemek olduğu için, bir şirk çeşididir. Onların sözlerine itaat edip, Allah'ın emirlerini terketmenin puta ve tâğuta tapmakla aynı olmasının sebebi açıktır. Hakkı batıl, batılı da hak yapmaya çalışıp, insanlara helali haram, haramı da helal tanıtarak Allah'ın hükümlerini değiştirmeye çalışanlar, ilmi haysiyetten uzak birer tâğutturlar. Bunlara uyup itaat etmek de onları rabb kabul etmektir. Çünkü bu duruma düşenler, Allah'ın hükmüne değil de onların isteklerine itaat ederek onlara Allah'a tapar gibi tapmış olanlardır.
Günümüzde şirkin her çeşidinin yaygın olduğunu görüyoruz. Müslüman mahallede pazarlanan bin bir çeşit şirk içinde, çok yaygın olmasından ötürü, belki en önemli örneklerinden biri itaat ve isyan konusuyla ilgili şirktir. Hani meşhur fıkradaki ifadeyle, taşlar beşerî yasalarla bağlı ve itler de “özgürlük tanrısı”nın salıvermesiyle her önüne gelene saldırmak için ortalıkta koştururken, fincancı katırları ürkütme riskini göze alamayanlarca bu çeşit şirke vurgu yapılamamakta, hatta bu şirk canavarı, ehlîleştirilmiş ve mâsum gösterilmektedir. Müslümanların sırât-ı müstakim’i şaşırıp yanlış işaretlerle mecburi istikamet diye gösterilen cehennem yolu üzerinde “dur!” diye ellerini makas gibi açanlar çıkmadıkça ve yoldaki işaretleri doğrusuyla değiştirme çabasına yeterli sayıda insan girmedikçe, uçurumlara yuvarlananlara ağıt yakacaklar bile kalmayacaktır.
“Ey iman edenler! Kâfirlere uyarsanız, sizi eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz.”3122; “Rabbinizden size indirilene (Kur’ân’a) uyun. Ondan başkasını evliyâ/dostlar edinip peşlerine düşmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!”3123; "Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâb vardır." 3124
İtaat edilen Allah ise, kişi, yüce mertebe olan “Allah’ın kulu” olmayı tercih etmiş; O’na isyan edenlere itaatı tercih edince de, “emir kulu”, “kapı kulu” olmayı, yani iki dünyada rezillik ve zilleti seçmiş olur.
Kuru bir "iman ettim" sözü elbette yeterli değildir. İmanın gerçeği de bu değildir. Söz, kalbin tasdiki ve beynin kabulü ile bağlılığın ifadesi olmalıdır. Bu da yaşamayı gerekli kılar. İman sözünün verildiği anda, kişi "ben, Allah'tan başka ilâh olmadığına şahit olarak, bütün benliğimle Allah'a bağlanıyorum. O'nun otoritesine giriyorum." demiş olur. Sonra da O'nun otoritesini hiçe sayıp, hevâ ve hevesleri doğrultusunda hayatını sürdürürse, bu kişi imanı anlamamış ve benimsememiş demektir. Aslında onun imanı, kendi arzularının otorite olarak kabulü yönündedir. Çünkü o Allah'ın isteklerini değil; kendi isteklerini kayıtsız şartsız yerine getiriyor. Kim, kimin isteklerini kayıtsız şartsız yerine getirirse, o, onun kuludur. İmanı, yani bağlılığı onadır.
İman, itaat ve teslimiyet ile birlikte varlığını korur. "İnsanlardan öyle kimseler vardır ki: 'Allah'a ve ahiret gününe iman ettik' derler; hâlbuki onlar, mü'min değillerdir."3125 "Allah'a ve Peygamber'e iman ve itaat ettik derler. Sonra da onlardan
3122] 3/Âl-i İmrân, 149
3123] 7/A’râf, 3
3124] 4/Nisâ, 13-14
3125] 2/Bakara, 8
- 774 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bir grup, bunun ardından yüz çevirir, bunlar mü'min değillerdir."3126; "Ey iman edenler, Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ediniz. İşitip dururken, itaatten yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde 'işittik' diyenler gibi olmayın. Zira Allah katında hayvanların en şerlisi, akıl etmeyen sağırlar ve dilsizlerdir." 3127
Görüldüğü gibi âyet, Allah'a itaat etmeyenleri işitmeyen ve görmeyen, aynı zamanda akılsız, en aşağılık mahlûklar olarak tanımlıyor. İmanının gerçek olup olmadığı ortaya çıksın diye mü’min, Allah tarafından imtihan edilir: "İnsanlar, 'iman ettik' demekle bir imtihana çekilmeden bırakılıvereceklerini mi zannediyorlar? Hâlbuki Biz, kendilerinden öncekileri de denemiştik. Allah, elbette imanlarında doğru/sâdık olanları ortaya çıkaracaktır ve elbette yalancı olanları da belirleyecektir." 3128
Allah'a İtaat ve İsyanın Boyutları
İtaat ve isyan, insanlar için imtihan konuları olduğundan, nefse zor gelir. Bâtıla isyan, irâde gücünün göstergesidir. Nefsin hevâsına, kötü arzularına isyan etmek, yani olumlu isyan da savaş kadar zor olduğundan, geleneksel İslâmî kültürde “büyük cihad” sayılmıştır. İnsan, hevâsını/kötü arzularını mı, yoksa gerçek ilâh Allah’ı mı ilah kabul ediyor; bu itaat ettiği mercî ile ilgilidir. İtaatin her türlü şartta, her çeşit zorlukta ve kayıtsız şartsız, pazarlıksız uygulanması gerekir. Bazı küçük zorluklara göğüs gererek yapılan itaat, belki münâfıklar tarafından da gösterilebilir; oysa zorluk ve sıkıntıya rağmen itaat, mü’minlere hastır. Kur’an’da münâfıkların Allah yolunda girişilecek mücadeleyi zor görerek geride kaldıkları bildirilir. Ancak, eğer “yakın bir yarar ve orta (zorlukta) bir sefer olsa, geleceklerdir3129. Mü’minin sahip olduğu en önemli özelliklerden biri, itaatini her durumda korumasıdır. Rasûlullah bir hüküm koymuş, bir karar vermişse, mü’min, kendi basit çıkarlarına aykırı da olsa buna itaat eder. Kur’an, münafıklarla mü’minleri itaat konusunda farklı davranışlarıyla bize tanıtır. 3130
İtaat ve isyan bir bütündür. Yani, Allah’a itaat eden, O’na isyandan da kaçar. Hem itaat hem isyan birlikte barınamaz; beraber bulunurlarsa her ikisi de eksiktir, yok sayılır. Bazı insanlar, övülürken, “kumarı yok, içkisi yok, kötü alışkanlıkları yok” diye bazı isyan türü davranışlarının olmadığı, o yüzden iyi insan olduğu vurgulanır. Bu “yok”ların yanında, nelerin “var” olup olmadığı önemsenmez. Ancak, Allah’a itaat olarak tüm emirlere uyup uymadığı değerlendirilince, onun isyankâr olup olmadığı açığa çıkacaktır. Yani, itaatsizlik de bir isyandır. Allah’a tam itaat etmeyen biri, isyan içinde demektir, isterse bazı isyan türünden kötü alışkanlıkları olmasın.
Yine, Allah’a itaatla birlikte Allah’ın itaat için izin vermediği, itaat etmemizi istemediği ilke ve şahıslara itaat, birbiriyle bağdaşmaz. Biri varsa, öteki yok demektir. Tâğutu reddetmeden Allah’a imanın geçerli olmadığı 3131 gibi, tâğuta isyan olmadan, tâğuta kayıtsız şartsız itaatle birlikte Allah’a itaat de gerçekleşmez. Kayıtsız şartsız itaat edilecek mercî olarak kişi neyi tercih ediyorsa, ilâh olarak onu kabulleniyor demektir.
3126] 24/Nur, 47
3127] 8/Enfâl, 20-22
3128] 29/Ankebut, 2-3
3129] 9/Tevbe, 41-42
3130] 24/Nûr, 47-54
3131] 2/Bakara, 256; 16/Nahl, 36
İSYAN - İTAAT
- 775 -
İtaat, imanın test edilmesidir. Allah’ı tek ilâh kabul eden kimse, O’na kulluğunu, O’na kayıtsız şartsız itaat etme zorunluluğu duyarak gösterecektir. İtaat olmadan cennet yoktur.3132 Allah ve Peygamber, mü’minleri kurtaracak, onlara hayat verecek şeylere çağırmaktadır. Bu dâvete icabet etmektir itaat. “Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Rasûlü’ne icâbet edin.” 3133
Allah’a itaati terkeden isyankâr ve kendine zulüm/yazık edenlere dünyevî cezalardan biri, kendileri gibilerin onları yönetmesidir. “Zâlimlerin bir kısmını, bir kısmının başına geçiririz.”3134 İnsanlar bozuldukları, Allah’a âsi oldukları zaman, onların kötüleri başlarına getirilir: “Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz.” 3135
Allah’a ve Rasûlü’ne itaat, namaz ve zekâtla da yakından ilgilidir: “Namaz kılın, zekât verin, Peygamber’e itaat edin ki size merhamet edilsin.”3136; “...Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” 3137
Allah’a gerçekten iman etmiş kimse, yaratılış amacının sadece Allah’a ibâdet olduğu3138 bilincindedir. O, namazını, ibâdetlerini, hayatını ve ölümünü hep âlemlerin Rabbi için,3139 O’nun rızâsı doğrultusunda geçirmeye söz vermiştir. Mü’minin hayatı, tümüyle ibâdet olduğundan/olması gerektiğinden, itaat ve isyanı da namazına benzeyecektir. Namazı, Allah’ın istediği gibi kılmakla nasıl ibâdet yapılmış oluyorsa, Allah'a herhangi bir konuda itaat de ibâdettir. Namaz kılarken imama uyup itaat ettiği gibi, büyük imam olan müslüman yöneticiye, yani ülü’l emre de öyle itaat edecektir. Namaz kılarken, kendinden daha âlim ve takvalı olsa da imamın yanlışına uymadığı, onu gerektiği şekilde düzelttiği gibi, yöneticisinin de yanlışlarını ikaz edecek, düzeltecektir.
Hz. Ömer’in, “ben Allah’a ve Rasûlü’ne itaatten ayrılırsam, ne yaparsınız?” diye sorduğunda, cemaatten herhangi bir genç, ayağa kalkıp “Allah’a ve Rasûlüne azıcık muhâlefet etsen, itaatten kıl kadar ayrılsan, seni kılıçlarımızla düzeltiriz!” diye cevaplaması, Hz. Ömer’in de bu cevaba şükretmesi, örnek alınma gereği duyulmadan, sadece tarihî bir vaka olarak değerlendirilemez.
Bilindiği gibi, Hz. Ebu Bekir, halife seçildikten sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İnsanlar! Sizin en iyiniz olmadığım halde başınıza getirildim. İyi davranırsam bana yardımcı olun; saparsam düzeltin beni. Doğruluk emanet, yalan hıyânettir. İçinizdeki güçsüz, hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçlüdür. İçinizdeki güçlü de, Allah’ın izniyle hakkı ondan alınıncaya kadar benim yanımda zayıftır. Sizden kimse cihadı terketmesin; çünkü onu terkeden bir kavmi, muhakkak Allah zillete düşürmüştür. Allah'a ve Rasülüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Allah'a âsi olursam, bana itaatiniz gerekmez!”
3132] 4/Nisâ, 14
3133] 8/Enfâl, 24
3134] 6/En’âm, 129
3135] Aclûnî, Keşfu’l Hafâ, 2/126-127
3136] 24/Nûr, 56
3137] 58/Mücâdele, 1
3138] 51/Zâriyât, 56
3139] 6/En’âm, 162
- 776 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Bütün Evren Allah’a İtaat Etmektedir
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:“Gökte ve yerde her ne varsa hepsi de isteyerek veya istemeyerek Allah’a teslim olmuşlardır. Böyle olduğu halde onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki O’na döndürüleceklerdir.”3140 Âyette “isteyerek” kelimesi “itaat” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bunun anlamı yerde ve gökte olan şeyler, ister Allah’a gönülden teslim olarak itaat edici olsunlar, isterse bundan hoşlanmasınlar; her şey O’na teslim olmak zorundadır. Peki, gökler ve yeryüzü, gönül rızası ile severek ve isteyerek mi; yoksa istemeyerek, zoraki ve mecburen mi Allah’a ve O’nun yasalarına uyuyorlar? Cevabını, onları sadece dış görünüşüyle ve çok yüzeysel ve de kısmî olarak tanıyan bizim verebilmemiz beklenmez. Tüm yarattıklarını en iyi tanıyan O’dur. “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.”3141 Öyleyse cevabı O’ndan öğrenelim: “Sonra buhar halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: ‘İsteyerek veya istemeyerek, gelin!’ dedi. Her ikisi de: ‘İsteyerek/itaat ederek (tâiîn) geldik’ dediler.”3142 Burada dünyanın ve göklerin Allah tarafından kendilerine yüklenen görevlerin gereğini isteyerek, seve seve yerine getirdikleri vurgulanmaktadır. Bu âyette geçen “kerhen = istemeden, zorla” ifadesinin karşıtı, itaat kelimesinin kökü olan “tav’an = isteyerek” kelimesi olduğu gibi; aynı zamanda “isteyerek” anlamı verilen “tâiîn = gönülden itaat ederek” kelimesinin kullanılışıdır. Bu kullanım, Kur’an’ın itaat kavramı hakkındaki mantığını gösterir: İçlerinde, hoşlanmadıklarını gösteren bir sıkıntı duyarak, gönülsüz bir şekilde uyar gözükmenin “itaat” olarak kabul edilmediği; ancak, gönülden boyun eğerek, tam bir teslimiyetle3143 boyun eğmeye “itaat” dendiğidir. Bu özellikleri taşımayan, yani gönülden ve severek yapılmayan bir uymanın/zarurî teslimiyetin, itaatkâr mü’minlerin değil; münâfıkların tavrı olduğudur.
Allah’a itaat, evrenle uyum içinde ve onlarla kardeş olup bütünleşmedir. İnsan dışında bütün varlıklar Allah’a itaat etmektedirler. Bütün evren, gökler, yer ve buralarda bulunanlar, Allah’a teslim olmuşlar, O’na secde etmişler ve O’nun emrine itaat edip uymuşlardır 3144. “Sonra yine kalpleriniz katılaştı. İşte onlar (kalpleriniz) şimdi katılıkta taş gibi, hatta daha da katı. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır/kaynar(gözyaşı döker). Taşlardan bir kısmı da haşyetle, Allah korkusuyla yukarıdan aşağı düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan asla gâfil değildir.”3145;“Eğer Biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan huşû ile baş eğerek parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.”3146 İnsan kadar yüce vasıflarla donatılmamış, yer ve gök Allah’a isteyerek itaat ettiği, bu coşkusunu sergilediği halde, insanın itaat etmemesi uygun olur mu? O takdirde en güzel biçimde yaratılan3147 insanın, yeryüzüne halife3148 olması mümkün olur mu? O zaman esfel-i sâfilîn/aşağıların
3140] 3/Âl-i İmrân, 83
3141] 67/Mülk, 14
3142] 41/Fussılet, 11
3143] 4/Nisâ, 65
3144] 3/Âl-i İmrân, 83; 13/Ra’d, 15; 41/Fussılet, 11
3145] 2/Bakara, 74
3146] 59/Haşr, 21
3147] 95/Tîn, 4
3148] 2/Bakara, 30
İSYAN - İTAAT
- 777 -
en aşağısına3149, en alçak yere/cehenneme lâyık olmaz mı?
Âyetlerde açıkça görüldüğü gibi itaat, Allah’ın ve Rasûlü’nün verdiği hükme rızâ göstererek gönülden bir teslimiyetle boyun eğme anlamını taşımaktadır. Allah’a ve Peygamber’e gösterilecek itaatin; zoraki, yapmacık, gösteriş için, istemeye istemeye yapılması itaat sayılmaz. İtaatin içten, gönülden gelmesi gerekir. Mü’min, peygamberin yolunun, onun sünnetinin doğru olduğuna kesin olarak kanaat etmeli ve itaatinde hiçbir şüphe ve sıkıntı duymamalıdır. Gönülsüz bir itaat, Kur’an’da imansızlık göstergesi olarak değerlendirilir: “Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam mânâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." 3150
Allah’a ve Rasûlü’ne itaatten yüz çevirmek, insanın küfrünü gerektiren bir durumdur: “De ki: ‘Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” 3151 Mutlak otorite Allah’tır. O’nun izni, bir şeyi meşrû, helâl, mubah kılar; izin vermediği, yasakladığı bir şeyi de meşrû ve normal kabul etmek, mutlak ve nihâî otorite olan Allah’ın bu yetkisini başkalarına vermektir. “Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşrû kılacak ortakları mı vardır?” 3152 Allah'ın emrine boyun eğmeğe yanaşmayan, itaatte Allah’tan başkasına, Allah’ın kendilerine itaati yasakladıklarına yönelerek onların icat ettiği İslâm’a ters kuralları benimseyerek onlara itaat eden kimse, diliyle farklı iddiada bulunsa da, şirk içindedir.
Allah’tan başkasına ve O’nun izin vermediği kişi ve ilkelere itaatin, insana huzur vermediği nice acı tecrübelerle görülmektedir. Allah’a ve Allah rızâsı için O’nun müsaade ettiklerine itaat, hayat verici, mutlu edici, iki cihanda aziz eden bir itaattir. Dünyada huzur ve âhirette kurtuluş ancak bu itaatle gerçekleşir. Çünkü itaat, imanın gereğidir. Allah’a itaat etmeyen, Rasûlullah’tan, müslüman emir sahiplerinden, ya da kâmil mü’minlerden ayrı bir yola sapan kimsenin varacağı yer, cehennemdir: "Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve mü'minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda bırakırız ve cehenneme sokarız; o, ne kötü bir yerdir." 3153 “Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâb vardır." 3154
Toplum halinde yaşamak zorunda olan insanların fesat ve kargaşadan kurtulmaları için, düzen ve âdil otoriteye, sadakat ve itaate zaruret vardır. İnsanlar toplum halinde tâatsiz yaşayamaz. Problem, kime ve niçin itaat edilmesi konusunda düğümlenir. İnsanların, kendileri gibi zaaflara sahip, bazı konularda kendilerinden daha kötü bir insana itaat etmeleri, kısmî faydaları yanında daha büyük zararlara yol açmaz mı?
Tarihten günümüze binlerce defa görülmüştür ki, zulmün, diktatörlüğün, tuğyanın, müstekbirliğin, sömürünün, yani şirk ve küfrün bütün farklı çizgilerinin
3149] 95/Tîn, 5
3150] 4/Nisâ, 65
3151] 3/Âl-i İmrân, 32
3152] 42/Şûrâ, 21
3153] 4/Nisâ, 115
3154] 4/Nisâ, 14
- 778 -
KUR’AN KAVRAMLARI
temel sebebi, otorite hususu, emir ve itaat konusundaki gayr-ı meşrû/bâtıl ve yanlış anlayışlardır. İnsanın insana ilâhlık taslamasına, onu emir kulu kabul edip istediği gibi yönetip yönlendirmesine kim izin vermektedir? Özgürlük ve demokrasi taraftarları da bu konuda, insanın şerefini koruyan ve zulmü önleyen tatmin edici cevaplar verememektedir. İtaatsiz yaşanmıyor ve insana itaat de nice probleme sebep oluyorsa, çözüm nedir?
Tartışılmaz üstünlüğü olan, tüm insanlardan daha yüce, insandaki eksiklik ve yetersiz bilgi, zulmetme eğilimi gibi hiçbir zaafı olmayan, insanın her yönünü insandan daha iyi bilen Allah’a itaatin dışında bir çözüm olamaz. O, hem insanları, hem tüm evreni yaratan ve onlara hükmedendir. İtaat edilmeye lâyık tek varlıktır. Allah’ın dışında mutlak itaat edilmeye lâyık kimse yoktur; O’ndan başkasına itaat, ancak O’na itaat sayıldığı yerlerde, yani yetkisini ve sınırını O’nun belirlediği ve O’na itaat edenlere itaat ölçüsünde doğru olacaktır. O’nun dışında kimse kimseye rablik yapamaz, ilahlık taslayamaz. İnsanların insanlara haksız hükmü tahakkümü doğurur. İnsanların Allah’a itaati ise adâlet, huzur ve saâdeti neticelendirir. Şu bunalım çağını saâdet asrıyla barıştırıp bağdaştırmak, saâdeti bu asra taşımak, asr-ı saâdeti güncelleştirmek için bundan başka çözüm yoktur.
Nerdesin Ey Güzel İsyan?
Olumlu İsyan: Olumlu anlamda isyan, gerekli şekilde ve gereken yerlere gösterildiğinde cihad farîzasını içerir. Küçüğüyle büyüğüyle, silâhlısı ve silâhsızıyla, dış düşmanlara, iç düşmanlara, şeytana veya nefse karşı olanıyla, kâfire veya münâfığa, yani her çeşidiyle cihad, bir isyandır. Dinin müsaade etmediği durumlardaki isyan ise, fesattır, fitne ve terördür. İsyanın gerektiği yerleri tespit, İslâm’a göre farklı; câhiliyyeye göre farklı olduğundan, nice cihad eylemi, câhiliyye bakış açısına göre isyan, ayaklanma, terör ve fundamentalizm yaftası yiyebilmektedir. Müslümana göre de, namaz kılmayan veya tesettüre uymayan, ya da içki içen birisi Allah’a isyankâr, yani fesatçı, terörist bir kimse kabul edilir.
Tevhidî çevre içinde, toplumun ve yönetimin Allah’a itaati şiar edindiği yerde mü’mine yakışan “işittik ve itaat ettik” demek olduğu gibi; şirkin ve Hakka isyanın hâkim olduğu yönetim ve çevre şartlarında mü’mine yakışan “ne işittik, ne de itaat ettik” , yani “dinlemiyoruz, itaat etmiyoruz!” demek, kutsal isyanı öne çıkarmaktır. İslâm’ın hâkim olduğu yerdeki müslümanın temel tavrı ile İslâm’ın mahkûm olduğu konumdaki tavrı elbette aynı değildir. Bunu Âsiye ismi ile örneklendirebiliriz: Peygambermiz, câhiliyye döneminde müşrik babaları tarafından çocuklarına verilmiş olan, manası şirki çağrıştıran isimleri; anlamı kötü ve ahlâksızlığı hatırlatan adları değiştirirdi3155. Bu kabilden olmak üzere “isyankâr, isyan eden kadın” anlamına geldiği için “Âsiye” ismini değiştirmiştir. Müslüman olmuş bir kadının ismi Âsiye idi. Rasûlullah (s.a.s.) onun adını Cemile olarak değiştirdi ve ona: “Sen Cemile’sin” dedi.3156. Ama aynı Rasûl, Kur’an’da ismi belirtilmeyen “Firavun’un hanımı” nın “Âsiye” olduğunu bildirmiş ve ondan övgüyle söz etmiştir 3157. Bundan şöyle bir çıkarım yapmak herhalde yanlış olmaz: İslâm’ın hâkim olduğu, yönetimin ve çevrenin Allah’a itaat edenlerden
3155] Bk. Buhâri, Edeb 108; Ebû Dâvud, Edeb 62; İbn Mâce, Edeb 32
3156] Müslim, Âdâb 14, 15; İbn Mâce, Edeb, hadis no: 3733; Tirmizî, Edeb, hadis no: 2840; Ahmed bin Hanbel, Müsned II/18; Dârimî, Sünen, İsti’zân 62
3157] Buhâri, Enbiyâ 32, 46; Müslim, Fezâilu's-sahâbe 70
İSYAN - İTAAT
- 779 -
teşekkül ettiği ortamda Âsiye/isyankâr olmak büyük bir yanlıştır. Ama Firavunların hâkim olduğu ve Allah’a itaat etmeyenlerin egemen olduğu ortamlarda Âsiye/isyankâr olmak; dünyevî açıdan riskli olsa da en temel, kurtuluş için en emin tavır, Rasûlullah’ın övgüsüne mazhar olan en doğru yoldur.
Müslüman; ıslah adına, tebliğ adına dininden ve dâvâsından her çeşit tâvizi verebilen, Allah’ın hor gördüklerini hoş gören, “gelene ağam, gidene paşam” diyen, tepkisiz, buğzsuz, nefretsiz, dolayısıyla kişiliksiz insan değildir. Düşünmeyen, hakkı yaşamayan bir çevrede, mü’min boyun eğen, sesini çıkarmayan, tepki göstermeyen, silik bir şahsiyet olamaz. “Münkerler” etrafını kuşattığından, en azından kendini kurtarmak, bulaşıcı mikroplara karşı mücadele ederek koruyucu hekimlik tedbirlerini almak, yani “nehy-i anilmünker” yapmak mecburiyetindedir. Tevhid eri olabilmek için; Allah’ın dışında politik, medyatik, sosyal, sanatsal, sportif, maddî, fikrî, nefsî... alanlardaki tüm ilâhları reddetmek, putların ve putçuluğun her tezâhürüne, endâdın her görüntüsüne, fanatikliğin her çeşidine tavır almak olmazsa olmaz bir zarûrettir. Muvahhid olmak, mü’mince yaşamak ve müslümanca ölmek için tâğutlara, zorbalara, ilahlık taslayan şahıs, ilke ve kurallara, kısacası Allah’a itaat etmeyenlere “lâ” isyan bayrağını çekmek şarttır. Bu tavır takınılmadan, izzet ve onurunu korumak da, mü’min kalıp mü’min ölmek de mümkün değildir3158. Trafik ışığı olarak kırmızı lamba konusunda itaatsizliğin cezası değerlendirilir de, Allah’ın koyduğu helal-haram hududuna itaatsizlik, her iki dünyada cezasız mı kalır dersiniz?
İsyan, kıyam, ayaklanma, savaş ayrı şeylerdir; itaatsizlik ayrı. Küfre isyan edemeyen müslüman, en azından itaatsizlik yapmalıdır. Zâlim otoritelere karşı sivil tepki ve sivil itaatsizliğin en güzel destanlarını tevhid yolunun önderleri yazmıştır. Nemrutlara itaat etmeyip putlarını kıran İbrahim, Firavunlara başkaldıran Mûsâ, câhiliyye şirkine karşı en şanlı direniş, en anlamlı tepki ve en güzel savaş sayfalarını yazan Hz. Muhammed...
Yeşiller, çevreciler, hayvan severler, sendikalar, spor fanatikleri... kadar bile tepkilerini dillendiremeyen dâvâ adamları(!); sayıları kırkı bulur bulmaz sivil itaatsizlik ve tepkilerini sokağa taşıran, sloganlar atıp tevhidi gülle gibi meydanlara savurarak kutsal isyana giden yolu açanları sadece tarihte yaşanıp bir daha tekrarlanamayacak masal gibi değerlendirirler. Onların çoğu, zenginliğin ihtiraslı rüyalarının mahmurluğu içinde dünyevîleşme çarkında veya hor gördüğü müslümanları bırakıp müşriklere hoşgörüler dağıtmakta, bazıları da tâğutları, kâfirleri darıltmamaya özen göstermekte, hatta kimse inanmasa da büyük putları sahiplendiğini ilân etmede veya etliye sütlüye karışmadan gününü gün edip, suya sabuna karışmadan temizlik(!) peşinde.... Allah'a iman ettiği halde tâğuta kulluk yapmak, küfre dolaylı da olsa hizmet etmek, Allah'a itaat etmeyene muhâlefet bile yapamadan ot gibi yaşayıp gitmek, her konumdaki ve her zihniyetteki âmire itaat edip emir kulu olmak, bütün bunlar Allah'a hakkıyla kul olmak isteyen bir müslümandan, cehennem kadar uzak olması gereken hususlardır.
İbâdetin üç unsuru (kulluk, itaat ve sadâkat) üzerinde dururken, üstad Mevdûdî, belki bazılarımızın biraz abartılı ve karikatürize edilmiş bulabileceği bir örnekleme ile ibâdet-itaat ilişkisini ve bu dengenin kayboluşunu şöyle açıklar:
3158] 2/Bakara, 256
- 780 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Önce ibâdet’in bu anlamını kafanızda tutun, sorularıma ondan sonra cevap verin: Efendisinin kendisinden yapmasını istediği işleri yapmayıp daima elleri bağlı, efendisinin önünde duran ve onun ismini anan bir köle hakkında ne düşünürsünüz? Efendisi ona, ‘git şu şu işleri yap’ diyor; köle bulunduğu yerden kımıldamıyor, eğilip efendisini on kez selâmlıyor, tekrar ayağa kalkıp elleri bağlı öylece duruyor. Efendisi ona, ‘git falan yanlışlıkları düzelt’ diye tâlimat veriyor; ama adam yine yerinden kıpırdamıyor, efendisinin önünde eğilmeye devam ediyor. Efendisi ‘hırsızın elini bu kötü işten kes’ diye emrediyor. Bunu duyan köle, hırsızın elini keseceği yerde efendisinin söylediklerini tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyor ve ‘hırsızın elini bu işten kes’ emrini yüzlerce kez tekrarlıyor. Şimdi bu kölenin efendisine gerçekten hürmet ettiğini söyleyebilir miyiz? Sizin kölelerinizden bir tanesi böyle davransaydı ne yapardınız Allah bilir! Allah’ın kullarından böyle davrananların kendilerini Allah’a ibâdete adamış olarak kabul etmelerine şaşmıyorum! Böyleleri sabahtan akşama kadar Allah bilir, kaç kere Kur’an’daki ilâhî emirleri okurlar, ama bunları yerine getirmek için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Diğer taraftan ha bire nâfile namaz kılar, ellerine binlik bir tesbih alır ve Allah’ın adını anarlar. Çok acıklı bir makamla Kur’an okurlar! Onları bu halde gördüğünüz zaman; ‘ne kadar müttakî, ne kadar dindar adamlar’ dersiniz. Bu yanlış anlamanın temelinde ibâdetin gerçek anlamını bilmemek yatar. 3159
Bir örnek de M. İslâmoğlu hoca’dan: Allah'a inandığını söylediği halde O’na itaat etmeyenlerin durumu, şu askerin durumu gibidir: Komutan kendisine hayatî önemi olan bir planı verdikten sonra planın yerine getirilmesi için gerekli emirleri de vermiştir. O planın doğru olduğunu bilen, buna kalbiyle de inanan ve diliyle komutanın emirlerine uyacağını taahhüd eden bu adamın verilen emir ve tâlimatların hiçbirini tutmamasının iki sebebi olur: Ya inanmamıştır, ya da inandığı halde zaafları yüzünden emri aksatmıştır. İki halde de cezaya çarptırılır; Birinci durumda inanmayanların cezasına, ikinci durumda da âsilerin cezasına.3160
Allah ve O’nun peygamberine isyan, O’nu tanımamak, O’nun koyduğu kanunları hiçe saymak demektir. Bu da insanın İslâm'dan uzaklaşmasına sebep olur. Her tarafından küfrün her çeşidiyle her şekilde kuşatılan günümüzün müslümanı, müslüman kalmak ve müslüman ölmek için ateşten gömlek giymeye hazır olmalıdır. “Müslüman” ismini benimsemek, ciddî ve büyük bir iddiadır. Bu iddianın isbatı, tüm iç ve dış zorluklara rağmen, itaat ve isyan sınavlarını başarmaktır. Cennetin bedeli itaat; cehennemin sebebi isyandır.
Allah’ın emirlerini öğrenir öğrenmez “dinledik ve itaat ettik” deyip hemen eyleme geçen; Allah’ın itaati yasakladığı ilke, görüş, kural ve kişilere karşı da “ne dinliyoruz, ne de itaat ediyoruz!” deyip sözünün eri olan cihad erlerine selâm olsun.
İsyanınız kâfirlere, tâğut ve zâlimlere ve hevânıza; itaatiniz Rabbinize olsun!
3159] Ebu’l Hasan Ali Nedvî, İslâm’ın Siyasi Yorumu, s. 77, Mevdûdi’nin Fundamentals Of İslâm adlı eserinden naklen
3160] M. İslâmoğlu, İman Risâlesi, 345
İSYAN - İTAAT
- 781 -
İsyan ve İtaatle İlgili Âyet-i Kerimeler
İsyan Kelimesinin Kökü Olan A-s-y ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 32 Yerde:) 2/Bakara, 61, 93; 3/Âl-i İmrân, 112, 152; 4/Nisâ, 14, 42, 46; 5/Mâide, 78; 6/En’âm, 15; 10/Yûnus, 15, 91; 11/Hûd, 59, 63; 14/İbrâhim, 36; 18/Kehf, 69; 19/Meryem, 14, 44; 20/Tâhâ, 93, 121; 26/Şuarâ, 216; 33/Ahzâb, 36; 39/Zümer, 13; 49/Hucurât, 7; 58/Mücâdele, 8, 9; 60/Mümtehıne, 12; 66/Tahrîm, 6; 69/Haakka, 10; 71/Nûh, 21; 72/Cinn, 23; 73/Müzzemmil, 16; 79/Nâziât, 21.
İtaat Kelimesinin Kökü Etâa Fiili ve Değişik Çekimlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 74 Yerde:) 2/Bakara, 285; 3/Âl-i İmrân, 32, 50, 100, 132, 149, 168; 4/Nisâ, 13, 34, 46, 59, 59, 64, 69, 80, 80; 5/Mâide, 7, 92, 92; 6/En’âm, 116, 121; 8/Enfâl, 1, 20, 46; 9/Tevbe, 71; 18/Kehf, 28; 20/Tâhâ, 90; 23/Mü’minûn, 34; 24/Nûr, 47, 51, 52, 54, 54, 54, 56; 25/Furkan, 52; 26/Şuarâ, 108, 110, 126, 131, 144, 150, 151, 163, 179; 29/Ankebût, 8; 31/Lokman, 15; 33/Ahzâb, 1, 33, 48, 66, 66, 67, 71; 40/Mü’min, 18; 43/Zuhruf, 54, 63; 47/Muhammed, 26, 33, 33; 48/Fetih, 16, 17; 49/Hucurât, 7, 14, 17; 58/Mücâdele, 13; 59/Haşr, 11; 64/Teğâbün, 12, 12, 16; 68/Kalem, 8, 10; 71/Nûh, 3; 76/İns3an, 24; 96/Alak, 19.
İsyan Konusunda Âyet-i Kerimeler
Allah'a İsyan: 4/Nisâ, 14; 5/Mâide, 56; 8/Enfâl, 27; 9/Tevbe, 63; 13/Ra’d, 18; 72/Cin, 23.
Peygamber’e İsyan: 4/Nisâ, 14, 42, 80, 115; 5/Mâide, 56; 8/Enfâl, 27; 9/Tevbe, 61, 63; 22/Hacc, 78; 33/Ahzâb, 36; 72/Cin, 23.
Şeytan İsyanı Emreder: 2/Bakara, 169; 4/Nisâ, 14, 118-119; 6/En’âm, 128; 7/A’râf, 200 24/Nûr, 21; 38/Sâd, 82-83.
Haksız İsyan ve Haksız Tecavüz: 7/A’râf, 33.
İtaat Konusunda Âyet-i Kerimeler
Allah'a İtaat Etmek: 3/Âl-i İmrân, 32, 132; 4/Nisâ, 13, 59, 69-70; 5/Mâide, 92; 8/Enfâl, 1, 20, 46; 9/Tevbe, 71; 13/Ra’d, 18; 24/Nûr, 52, 54; 33/Ahzâb, 71; 42/Şûrâ, 38; 47/Muhammed, 33; 48/Feth, 17; 58/Mücâdele, 13; 64/Teğâbün, 12.
Peygamber’e İtaat Etmek: 3/Âl-i İmrân, 31-32, 132; 4/Nisâ, 13, 59, 64, 69-70, 80; 5/Mâide, 92; 7/A’râf, 157-158; 8/Enfâl, 1, 20, 46; 9/Tevbe, 71; 24/Nûr, 51-52, 54, 56; 33/Ahzâb, 36, 71; 47/Muhammed, 33; 48/Feth, 17; 58/Mücâdele, 13; 59/Haşr, 7; 64/Teğâbün, 12.
Müslüman Emir Sahiplerine İtaat: 4/Nisâ, 59; 6/En’âm, 165.
Mü’minlerin İtaati: 2/Bakara, 285; 3/Âl-i İmrân, 16-17; 6/En’âm, 165; 24/Nûr, 51.
İtaat Edenlerin Özellikleri ve Mükâfatı: 22/Hacc, 34-35.
Kâfirlere İtaatten Sakınmak: 3/Âl-i İmrân, 149; 18/Kehf, 28; 25/Furkan, 52; 28/Kasas, 86; 33/Ahzâb, 1-3, 48; 42/Şûrâ, 15; 76/İnsan, 24; 96/Alak, 19.
Münâfıklara İtaatten Sakınmak: 33/Ahzâb, 1-3, 48.
Biat (İtaat Sözü Vermek)
Peygamber’e Biat Etmek: 48/Feth, 10, 18.
Biatı Bozmak: 48/Feth, 10.
Rıdvan Biatı: 5/Mâide, 7; 48/Feth, 10, 18-21.
Mekke’nin Fethi Günü, Peygamberimiz’e Kadınların Biatı: 60/Mümtehine, 12.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 2, s. 342-345
2. Tefhimu’l Kur’an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1, s. 370-373
3. Fî Zılâlil Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 2, s. 481-484
4. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 3, s. 234-235; 244-245
5. Hayâtü's- Sahâbe, M. Yusuf Kandehlevî, İslâmî Neşriyat Y. c. 2, s. 521-557
6. Peygamberimizin Yaşantısından Eğitici Dersler, Abdülhamid Bilâli, Buruc Y. s. 69-79
7. Kur'an'da Siyasi Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 206-216; 267-274
8. İslâm'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 320-323, 386-387
9. Kur'an'da Temel Kavramlar, Cavit Yalçın, Vural Y. s. 94-101
10. Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. s. 337-342
11. Dinde Ölçülü Olmak, Abdurrahman bin el-Luveyhık, Kayıhan Y. s. 425-519
12. Kur'an'da Tevhid Eğitimi, Abdullah Özbek, Esra Y. s. 32-35
- 782 -
KUR’AN KAVRAMLARI
13. Yeryüzünün Vârisleri, Kul Sadi Yüksel, Madve Y. s. 160-176
14. İnanmak ve Yaşamak, Ercüment Özkan, Anlam Y. c. 1, s. 331-340
15. İman ve Tavır, M. Beşir Eryarsoy, Şafak Y. s. 70-75, 80
16. Kur'an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 10, s. 528-536
17. Kur'an'da Kulluk, Zekeriya Pak, Kayıhan Y. s. 89-99
18. Kur'an'da Denge, Faruk Gürbüz, Denge Y. s. 221-244
19. İman Risalesi, Mustafa İslâmoğlu, Denge Y. s. 342-353
20. Kur'an'da İnsan ve Toplumu, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 91-98, 249-259
21. İslâm Nizamı, Ali Rıza Demircan, Eymen Y. c. 2, s. 173-177; 178-182
22. İslâm’a Bağlılığım Neyi Gerektirir, Fethi Yeken, Özgün Y.
23. Evet Adım İsyan, Nazrul İslâm, Fide Y.
24. İsyan Ahlâkı, Nurettin Topçu, Dergâh Y.
25. İtaatsizlik Üzerine Denemeler, Erich Fromm, Yaprak Y.
26. Kur’an’da Toplumsal Çöküş, Ejder Okumuş, İnsan Y.
27. Kur’an’da Sünnetullah ve Helâk Edilen Kavimler, Nuri Tok, Etüt Y.
28. İslâm’ın Siyasi Yorumu, Ebu’l Hasan Ali Nedvî, Akabe Y.